Yemin'in Islam'daki yeri


Sag el; bereket; güç, kuvvet ve güzel mevki, yaralayici; kisinin bir haberi kuvvetlendirmek veya bir isi yapip yapmamak hususundaki azim ve iddiaya güç vermek için Allah'a kasem ya da bosama ve köle azadi gibi bir seye baglamak suretiyle akit etmesi anlaminda bir fikih terimi.

Yemin daha çok Allah'in isimleri veya zâtî sifatlarindan birisi anilarak yapilan kasem için kullanilir. Talâka veya köle âzadina bagli olanlarin yemin olup almadigi tartismalidir (Kasânî, Bedâiu's-Sanâi,III, 2).

Kasem ve hilf kelimeleri arasinda nüanslar olmakla birlikte "yemin" ile es anlamli olarak kullanilmaktadirlar (Kâsânî, a.yer; Lisânu'l Arab, XIII, 462). Türkçe'de bazan yemin yerine "and içmek" tabirinin kullanildigi görülmektedir.

Bu mefhumun, kelimenin anlami ile irtibati; yeminin söze güç kuvvet katmasi ve yeminlesenlerin sag ellerini birbirlerine vurmalaridir (Mevsilî, el-ihtiyâr, IV, 45).

Yemin, akitlerde ve husûmetlerde sözü te'kid için mesrudur. Mesrûtiyeti Kur'ân-i Kerîm ve Sünnetle sabittir. Kur'ân'in bir çok sûresi degisik cisimler üzerine yapilan yeminlerle baslar. Tin, sems, Fecr sûreleri bu kabildendir. Bakara sûresinin 225. ve Mâide sûresinin 89. âyetinde Allah Teâlâ'nin, yemin-i lagv sebebiyle kullarini mülahaza etmeyecegi bildirilmektedir. Yine Mâide sûresinin 89. âyetinde sorumluluk getiren yeminin mûn'akide yemini oldugu ifade edilmekte, yeminlere riayet emedilmekte ve yeminini bozanlarin nasil keffaret ödeyecekleri beyan edilmektedir. Bunlarin yanisira; Nahl (16) 38, 92, 94; Âlu imran (3) 77; Mâide (5) 53, 108; En'am (6) 109; Tevbe (9) 12,13; Nur (24) 53; Fatir (35) 42; Mücâdele (58) 16; Münafikûn (63) 2; âyetleri de yeminin mesrûtiyetinin Kur'ân'dan delilleridir.

Hz. Peygamber bir hadisinde ümmetine, babalar ve putlar adina yemin etmemelerini, yemin edeceklerse Allah adina yemin etmelerini ya da hiç yemin etmemelerini emretmistir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 7; Tirmizî, Nuzur, 8).

Rasûlüllah bizzat kendisi de yemin etmistir. Onun yemin ederken en çok kullandigi tabirlerden birisi: "Nefsime veya Muhammed'in nefsine sahip olana yemin ederim ki. "dir (Örnek olarak bkz. ibn Mâce, Keffaret 1; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 16).

Yemin Çesitleri

Yeminler önce Allah adina edilenler ve Allah'tan baskasi adina edilenler olmak üzere ikiye ayrilirlar. Allah adina edilen yeminler de kendi aralarinda taksime tabidirler.

Allah adina edilen yeminler:

Kasem suretiyle Allah adina yeminler "Allah" ya da "izzet, celal, azamet" gibi zati sifatlarinin basina "ba, va, ta" harflerinin birisini getirmek suretiyle yapilir (Mevsilî, a.g.e., IV, 49, 50; sirbinî, Mugni'l-Muhtaç, IV, 320, 312). Müslümanlar arasinda en çok kullanilan yemin yafizlari: "Vallâhi, billâhi ve tallâhi" sözcükleridir.

Allah'in isim ve zatî sifatlarinin disinda hiçbir seye yemin edilmez. Hanefilere göre, Nebi, Kur'ân, Kâbe gibi Müslümanlarca kutsal olan varliklar adina da yemin edilmesi caiz degildir (Kâsânî a.g.e., III, 5-10; Merginânî, el-Hidâye," II, 72; Mevsili; IV, 51).

imam sâfiî, imam Mâlik ve imam Ahmed b. Hanbel'e göre Kur'ân, Kur'ân âyetleri ve Mushaf adina edilen yeminler mûteberdir. Bozulmasi halinde keffareti gerektirir (ibn Kudâme, el-Mugnî, XI,194,195). Hanbelîlere göre Kâbe ve diger yaratiklar adina yemin etmek caiz degilse de, Peygamber adina yemin etmek caizdir. Bozulmasi keffareti gerektirir (ibn Kudâme, a.g.e., XI, 210).

Yeminin mûteber olmasi için mutlaka arapça olmasi sart degildir. Diger dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar farsça bazi tabirlerle yemin edilebilecegine isaret etmislerdir (bkz. Merginânî, a.g.e., II, 74; Fetâve'l-Kâdihan, II, 7; el-Fetâve'l-Hindîye, II, 57).

Buna göre Türkçe'de kullanilan "yemin ederim, kasem ederim, and içerim" gibi sözler de yemin sayilir. Ancak "mukaddesâtim adina, serefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin olmamasi gerekir. Çünkü Allah'in adi veya sifatlari adina yapilmamistir. Merginânî, hangi sözlerle yemin edip edilemeyeceginin örfe bagli oldugunu söylemektedir (Merginânî, a.g.e., a.y.) Bu sözcükler bugün ülkemizde bazi ortamlarda yemin için mâruf hale gelmislerse de yaygin bir örf saymak mümkün degildir.

Bunlarin disinda, kisinin mübah olan bir seyi kendisine haram kilmasi veya birseyi yaptigi ya da yapmadigi takdirde, yahudi, hristiyan vs. olacagini yemin kasdiyla söylemesi de bir yemindir (Merginânî, a.g.e., II, 74; Mevsilî, a.g.e., IV, 52, 53).

imam sâfiî, imam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'den nakledilen bir görüse göre bu tür sözler yemin sayilmaz, dolayisiyla bozulmasi durumunda keffaret gerekmez (ibn Kudâme, a,g.e., XI, 199, 200; sirbinî, Mugni'l-Muhtâc, IV, 324; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fikhu'l-islâmî ve Edilletühû, III, 344).

Allah adi anilarak edilen yeminler gamûs, lagv ve mün'akide olmak üzere üç çesittir;

gamûs yemin:

gamûs yemin; geçmisteki veya bu zamandaki bir olayin ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin,etmektir. Mesela bir kimsenin, borcunu ödemedigini bildigi halde "ödedim" diye veya hâli hazirda cebinde parasi oldugu halde parasinin olmadigini söyleyerek yemin etmesi birer gamûs yeminidir. Böyle bir yemin büyük bir günahtir. Allah (c.c) lu imran sresinin 77. âyetinde; "Allah'a karsi verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; iste bunlarin ahirette bir nasibi yoktur. Allah kiyamet günü onlarla konusmayacak, onlara bakmayacak ve onlari temize çikarmayacaktir. Onlar için elem verici bir azap vardir" buyurmaktadir. Es'as bin Kays'in bildirdigine göre, bu âyet kendisine ait bir kuyuda amcasinin oglunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmedigini takdirde amcasi oglunun yalan yere yemin edebilecegini söylemesi üzerine nazil olmustur (Ebû Dâvud, Sünen, Eymân, 1; ibn Kudâme, a.g.e., XII, 122). Hz. Peygamber (s.a.v) bir çok hadisinde yalan yere baskasinin malini almak için yemin etmenin Allah'a ortak kosmak, adam öldürmek, anaya babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan oldugunu, böyle yemin edenlerin Cennet'in mahrum olup, Cehennem'i hak ettiklerini, dolayisiyla oradaki yerlerine hazirlananlari gerektigini haber vermektedir (bkz. Buhârî, Eyman, 16, 18, el-Mürteddin, 1; Müslim, iman, 220, 221; Ebu Dâvud, Eyman, 1 ; Tirmizî, Büyü, 42; ibn Mâce, Ahkâm, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 442, V. 211, 212; Zeylâî, Nasbu'r-Râye, III, 292, 293).

Hanefi, Hanbelî ve Malikilere göre gamûs yemininden dolayi keffaret yoktur. Yemin eden kisi Allah'tan af dilemeli, tevbe istigfar etmelidir. Çünkü bu yemin Allah'a karsi büyük bir cür'ettir, onu hafife almaktir; böyle büyük bir günahin keffaretle giderilmesi mümkün degildir. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde bes seyden dolayi keffaret olmadigim söylemis ve kisinin uymak zorunda oldugu yemini bunlardan saymistir (sevkânî, Neylü'l-Evtar, VIII, 264). Buradaki kefaretin olmayisindan maksat, bu yeminin günahini kefaretin silemeyecegidir. Kâsanî (v. 587/1191) tevbe ve istigfarin, gamûs yemininin keffareti oldugunu söylemektedir (Kâsânî, a.g.e., III,15). sâfiîlere göre bu yeminden dolayi keffaret gerekir (Merginânî, a.g.e., II, 72; ibn Kudâme, XI, 178; sirbinî, a.g.e., IV; 325).

Lagv Yemin:

Lag yemini Hanefilere göre-yanlislikla edilen, yani sahibinin söyledigi sözün hakikat disi oldugu halde, dogru oldugunu zannederek ettigi yemindir. Bu yemin de hem geçmis ve hem de simdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemedigi halde, ödedigini zannederek, veya cebinde para oldugu halde olmadigini zannederek yemin eden kisinin ettigi yemin, lagv yemindir (Kâsânî, a.g.e" III, 17; Merginânî, a.g.e., II, 72; Mevsilî, a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayisi bir çok sahabe ve tabiinden nakledilmistir (bkz. Zeylâi, Nasbu'r-Râye, III, 293).

sâfiîlere göre lagv yemini, konusma esnasinda kasit olmadan insanin agzindan çikan "hayir vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir (sirbinî, a.g.e., IV, 324, 325). Lagv yemininin bu sekildeki izahi Hz. Âise tarafindan Hz. Peygamber'den nakledilmistir (Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6).

Hz. Peygamber'den lagv yemini için baska izahlar da rivâyet edilmistir. Meselâ bir hadiste: "Âticilarin yemini lagvdir, onun için keffaret yoktur" buyurmustur (Heytemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, 185).

Alimler kendi anladiklari lagv yemininden dolayi günah ve keffaret olmadiginda hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c) lagv yemininden dolayi kulunun muaheze edilmeyecegini bildirmistir (Mâide, 5/89).

sâfiiler, Hanefilerin lagv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, dogru zannedilerek edilen yeminlerden dolayi da kefaretin gerekli oldugu kanaatindedirler.

Mün'akide yemini:

Mün'akide yemini bir seyi yapmak veya yapmamak için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarin falan yere gidecegine" veya "falan kisiyle bir daha konusmayacagina" yemin etmesi bu kabildendir.

Mün'akide yemini kendi arasinda, mürsel, muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrilir.

1- Mürsel yemin: Bir fiili yapip yapmamayi zamana baglamadan edilen yemindir. Meselâ, bir isi yapacagina yemin eden ama bunu zamana baglamayan kisinin ettigi yemin mürseldir. Ölüm anina kadar ettigi seyi yapip yemininden kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini bozmus sayilmaz.

Bu yemine "mutlak yemin" de denilir.

2- Muvakkat yemin: Bir zamana bagli olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin baglandigi zamanla kayitlidir. Zamanin dolmasi ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yetmeyecegine yemin eden kisi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmus sayilmaz.

Belirli bir süre içinde bir seye yapmaya yemin eden kisi o kisi ön gördügü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmus olur. O süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmustur; keffaret ödemesi gerekir. sayet yemin eden kisi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre yeminini bozmus olmaz. Ebû Yusuf'a göre bozmus olur.

Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir.

3- Fevr yemin: Bir sebebe bagli olarak edilen yemindir. Baska deyisle; kendisi ile gelecek degil simdiki zaman kasdedildigine karineler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu kabildendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarina gelen birisine "buyur ye" demelerine karsilik onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle degil o anla ilgilidir. Dolayisiyla daha sonra bir sey yemesi ile yeminini bozmus olmaz (Tahânevî, Kessafu Istilahâti'l-Fünûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal'acî, Hamid Sadik Kuneybî, Mu'cemu Lügâti'l-Fukahâ, 514).

Mün'akide yemininde yeminin geregini yapmaya berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden bir yeminin geregini yapan kisi yemininden kurtulmus olur. Yemininde hânis olan kisiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat göstermektir. Ancak bu, yemin edilen seyin dinî hükmüne göre farklilik gösterebilir. Onun için yemine sadakat gösterme konusunu alimler bes grupta ele almislardir:

1- Uyulmasi vacip olan yeminler: Farz olan bir ibadeti yapmak veya masum bir insani ölümden kurtarmak, ya da bir harami terk etmek için yapilan yeminleri yerine getirmek farzdir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) "Âllah'a itaat etmek üzere yemin eden kisi itaat etsin" buyurmustur. Bu kabilden olan bir yeminin geregini yerine getirmeyen kisi günahkar olmustur; tevbe ve istigfar etmesi icab eder, ayrica yemin keffareti ödemesi gerekir.

2- Edilmesi haram, uyulmamasi cevap olan yeminler:

Bir farzi terk etmek veya bir harami islemek için yemin etmek haram bir yemindir, bozulmasi farzdir. Dolayisiyla, meselâ ana babasi ile konusmamaya yemin eden kisi, onlarla konusacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffareti ödeyecektir. Ayrica haram birseyi yapmaya yemin ettigi için tevbe istigfar edecektir. Hz. Peygamber; Bir seye yemin edip de, baskasini daha hayirli gören kisi yemininden dolayi keffaret ödesin, sonra da o hayirli olan seyi yapsin"buyurmustur (Nesâî, Eyman, 41; Ebû Dâvud, Eyman, 12).

Bir baska hadiste de söyle buyurulmustur: "Rabbe isyanda, silayi rahmi kesmekte ve mâlik olmadigin seyde sana yemin de, nezir de yoktur" (Ebû Davud Eyman, 12; Nesâi, Eyman, 17; ibn Mâce, Keffaret, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 185, 202).

sâ'bî'ye göre haram bir fiili islemek üzere yemin eden kisi yeminini bozar, yani o harami islemez. Ayrica keffaret ödemesine de gerek yoktur. Çünkü Hz. Peygamber kisinin harami islememesinin yeminine keffaret oldugunu söylemistir (Ebû Davud, Eyman, 12).

Hanefiler mün'akide yemininden dolayi kullarin sorumlu tutulacagi bildiren âyetin zahirine dayanmaktadirlar (Mâide, 89).

3- Uyulmasi mendup olan yeminler: Bir maslahata müteallik olan yeminlerdir.

Yapilmasi mendup olan bir fiili islemek için edilen bir yemine uymak da menduptur. Böyle bir yeminin bozulmasi mekruhtur, keffaret gerekir.

4- Mübah olan yeminler:

Mübah olan bir isi yapmak veya yapmamak, ya da dogru olan bir haber üzerine yemin etmek mübahtir. Böyle bir yeminin bozulmasi efdaldir. Bozulursa keffaret gerekir.

5- Mekruh olan yeminler:

Mekruh olan bir fiili islemek veya mendubu terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alis veris esnasinda yemin etmek de mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffaret ödenmesi efdaldir. Yemine sadakat ise mekruhtur (Kâsânî, a.g.e., III, 17, 18; ibn Kudâme, el Mugnî, II, 167; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapinar, Süneni Ebû Davud Terceme ve serhi, XII, 236).

Hanefî ve Malikilere göre unutarak, hataen, ikrah yoluyla ve yemin kasdi olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarida isaret edilen ayet mutlaktir. Yeminin kasda dayanip dayanmamasi konusunda bir kayit mevcut degildir. Ayrica Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde; yemin, talak ve nikahin ciddisinin de, ciddi sanildigini haber vermislerdir (Ebu Davud, Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; ibn Mâce, Talak, 13; Kâsânî, a.g.e., III,18; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fikhu'l-islâmî ve Edilletuhû, III, 367).

sâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kisi, yemininde hânis sayilmaz. Dolayisiyla kendisine keffaret icab etmez. Delilleri, kullarin hataen yaptiklarindan dolayi günah olmadigini bildiren ayetle (Ahzab, 5) Müslümanlarin hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla islediklerinden dolayi sorumlu tutulmayacaklarini bildiren hadistir (ibn Mâce, Talak, 16).

ikrah yoluyla yeminini bozan kisi, Ebû Hanife ve Mâlik'e göre keffaret öder; Ahmed b. Hanbel 'e göre ödemez. imam sâfiî'den ise bu konuda iki ayri görüs nakledilmistir (ibn Kudâme, a.g.e., XI, 177, 178).

Yemin edildikten sonra hemen pesinden "insallah" denilirse, bozulmasi halinde keffaret gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) "Yemin edip de istisna eden (insallah diyen) isterse, döner,isterse yemini bozmadan terk eder" buyurmustur (Ebû Davud, Eyman, 9; Nesâî, Eyman,18; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 49). Ancak bu hükmün geçerliligi yeminle "insallah" demenin arasinda konusulmamasina veya konusacak kadar susulmamasina baglidir.

ibn Kudame'nin bildirdigine göre "insallah" denildiginde kefaretin gerekmeyeceginde dön mezhep müttefiktir (ibn Kudâme, a.g.e., XI, 227).

Yemin Keffareti

Mü'akide yemininin hangi türünden olursa olsun bozulmasi, keffareti gerektirir. Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra ödenir. Yemin bozulduktan sonra ödenen kefaretin mûteber oldugu konusunda ulema arasinda hiç bir ihtilaf yoktur. Ancak önce kefaretin ödenip sonra yeminin bozulmasi durumunda bu kefaretin yeterli olup olmayacagi tanismalidir. Hanefilere göre, keffaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi caiz degildir. safiilere göre keffaret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir. Hanbelî ve Mâlikîlere göre kefaretin ister malla ister oruçla, yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi caizdir.

Yemin edilmeden önce keffaret ödenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulmasi durumunda bu keffaret mûteber degildir. Bu konuda hiçbir görüs ayriligi yoktur (Kâsânî, a.g.e., III,18; ibn Kudâme, a.g.e., XI, 223-226; sevkânî, Neylü'l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapinar, a.g.e., XII, 237, 138).

Yemin keffareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabahli aksamli doyurmak ya da on fakiri alisilmis biçimde giydirmektir. Kisi bu üçü arasinda muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse,pesi pesine üç gün oruç tutar. Orucun arasi hayiz dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden baslanmalidir. Yemin kefaretinin geregi ve bu sekilde ödenecegi Kur'ân-i Kerîm'le sabittir. Ve âyet gayet nettir. (Bkz. Maide, 5/89). Onun için konu ile ilgili görüs farkliligi yoktur.

2. Allah'tan Baskalari Adina edilen Yeminler

Allah'tan baskalari adina edilen yeminler iki kisimdir:

a- Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah'tan baska varliklar adina edilen yeminler: Bu sekilde yemin etmenin caiz olmadigini, Hz. Peygamber'in böyle yemin etmeyi men ettigini yukarida belirtmistik. Böyle sözlerle yemin etmek caiz olmadigina göre, buna yemin demek de dogru degildir.

b- Bir sarta baglanarak edilen yeminler: Bu gruptaki yeminleri de iki kisimda ele almak mümkündür:

ba- ibadet ve taat cinsinden bir seye baglananlar: Meselâ bir kimse "su isi yaparsam üç gün oruç tutayim" dese, bu bir bakima yemindir. Çünkü o isi yapmaktan nefsini menetmek maksadiyla o sözü söylemistir. Bir baska açidan da nezir (adak)tir. Çünkü bir ibadeti yapmayi, bir sarta baglamistir. Bu târz bir ifadenin nezir olarak degerlendirilmesi daha isabettir (Kasânî, III, 21).

bb- ibadet ve taate baglanmayip, talak veya köle azadina baglanan yeminler: Bir kimse karisinin bos olmasini veya kölesinin hür olmasini bir sartin tahukkukuna baglarsa, talakla. veya köle azadi ile yemin etmis sayilir. Böyle yeminlere tâliki talak da denir. Böyle sözlerin yemin olarak degerlendirilmesi kisiyi bir fiili yapmaya tesvik veya yapmaktan men etme konusunda kuvvet vermesinden dolayidir (Ö. Nasuhi Bilmen, Hukukî islâmiyye ve istihâhâti Fikhiyye Kamusu, II, 232).

Bu maddede söz konusu edilen sartin tahukkuku halinde sayet adamin maksadi kendisini bir isi yapmaya tesvik veya yapmaktan menetmek degil de karisini bosamak veya kölesini azad etmekse, sartin vukuu halinde karisi bos veya kölesi azad olmus olur. Bu konuda ulema arasinda her hangi bir görüs ayriligi tesbit edilmemistir. Çünkü bu yemin degil, talaki veya itaki sarta baglamaktir. Ama eger kisinin maksadi, karisini bosamak degil de, kendisini bir isi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ise hüküm nedir? iste bu konuda bazi degisik görüsler vardir. Konuyu bir örnekle anlatalim: içki müptelasi olan bir kimse içkiyi birakmak ve nefsini bu ise mecbur etmek maksadiyla "Bir daha içki içersem karim bos olsun" veya "bir daha içersem sart olsun" dese ve daha sonra yeminini bozsa yani içki içse bu durumda ne uygulanacaktir? Bu konuda üç görüs vardir:

1- Bu söz tamamen geçersizdir; ne talaktir ne de yemindir. Çünkü ne Allah'in istedigi bir sekilde kari bosama, ne de bir yemin etmedir. O halde böyle bir söz söyleyen ve sonra bozan kisinin karisi bos olmaz, kendisine yemin keffareti de gerekmez. Bu görüs Hz. Ali'ye nisbet edilmektedir. Zahirîler ve bazi Mâlikîler de bu görüstedir.

2- Böyle bir söz söyleyen kisi yemin etmis ve yeminini bozmustur. Çünkü adamin maksadi karisini bosamak degil, kendisini içki içmekten men etmektir. Dolayisiyla kisi ettigi yemini bozdugu için kendisine yemin keffareti icabeder; karisi bos olmaz. Hanbelîlerden ibn Teymiye ve ibn Kayyim el-Cevziyye bu görüstedir (ibn Teymiye el-Fetava'l-Kübra, 1-5, Beyrut, II, 110; ibn Kayyim el-Cevziyye, ilâmu'l-Muvakkîn, IV, 17 vd.).

3- Talak veya köle azadinin bir sarta baglanmasi ve sartin tahakkuku halinde, kari bos veya köle hür olur. Yukaridaki misalimizde, adam içki içtigi zaman karisi bos olmus olur. Dört mezhebin görüsü bu istikamettedir (Kâsânî, a.g.e., III, 21 vd.; Merginânî, a.g.e., II, 250 vd.; Mevsilî, a.g.e., III,140 vd.; ibn Kudâme, a.g.e., VIII, 335, 336; Ö. Nasuhî Bilmen, a.g.e., II, 232; vd.; Zühaylî, a.g.e., III, 388 vd.).

Yeminin Hâkim Kararina Etkisi

Davaci, mahkemede davasini isbat edemezse, davaliya yemin teklif etme hakkina sahiptir. Yemin onun kendi fiili veya baskasinin fiili hakkinda olumlu veya olumsuz yönde olabilir; "Allah'a yemin olsun ki, satmadim yahut satin almadim yahut da sattim veya satin aldim" demek gibi. Çünkü insan kendi durumunu ve fiillerini baskalarindan daha iyi bilir. Bu yüzden onun yemini anlasmazligi sona erdiren bir delil sayilir.

ibn Abbas (r.a)'den rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.s) bir adama"yemin teklif etti ve ona söyle dedi: "De ki, kendisinden baska hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, davacinin bende hiç bir hakki yoktur." Yine Es'as b. Kays'dan rivâyet edilmistir. O söyle dedi: Kindeli bir sahisla Hadramutlu birisi Yemen'deki bir toprak için Hz. Peygamber'in önünde hasimlastilar. Hadramutlu hasiminin babasinin kendi topragini gasbettigini ve halen bu topragin hasminin elinde bulundugunu iddia etti. Hz. Peygamber davaciya delilini sordu O, "Delilim yok, fakat yemin ederim ki, o topragin babasi tarafindan gasbedildigini bilmiyor" dedi. Bunun üzerine Kindeliye yemin teklif edildi (Ebû Davud nakletti).

islâm hukukçulari mahkemedeki yeminde yedi sartin bulunmasi gerektigini belirtirler. Bunlar söylece siralanabilir:

1- Yemin edenin bulug çagina gelmis olmasi, temyiz kudretini hâiz bulunmasi ve iradesinin hür olmasi;

2- Davalinin, davacinin hakkini inkâr etmesi;

3- Hasimin hâkimden yemin talep etmesi ve hakimin yemin edecek olana teklifte bulunmasi;

4- Yemin sahsa bagli olup, yeminde vekâlet kabul edilmez. Yemin, yemin edecek olanin zimmeti ve dini ile baglantili oldugu için veli veya vekil bu hakki kullanamaz.

5- Hadler gibi Allah'a ait haklarla ilgili olmamasi gerekir.

6- ikrar caiz olan haklarla ilgili olmasi. Hadis-i serifte Delil davaciya, yemin ise davaliya aittir" buyurulur. ikrar caiz olmayan haklar konusunda yemin geçerli olmaz.

7- isbat için delil olmamasi veya mevcut delillerin yetersiz bulunmasi.

Mahkemedeki yeminlerin çesitleri:

1- sâhidin yemini: Bu, sâhidin, sehadetten önce dogru söyleyecegine dair yaptigi yemindir. Günümüzde, sahidin tezkiyesi yerine geçmek üzere basvurulan bir yoldur. Malikiler, Zeydiyye, Zâhiriye, ibn Ebî Leyld ve ibnü'l-Kayyim, devrin bozulmasi ve dinî duygularin zayiflamasi sebebiyle bu yemine cevaz vermislerdir. islâm hukukçularinin çogunlugu ise sahid yeminine karsidir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fikhu'l islâmî ve Edilletuhû, VI, 600):

3- Davacinin yemini: Hanefiler disinda diger çogunluk hukukçulara göre, kendisinden töhmeti kaldirmak için davaci da yemin edebilir. Bu yemin, hakkini isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek için de olabilir.

islâm hukukçularinin çogunlugu bir sahid ve davaya verilecek yemin delilleri ile hüküm verilebilecegini söylerken Hanefîler, âyetlerde iki sahidin öngörüldügünü, bu olmadigi takdirde, davaliya yemin teklif etme hükmünün hadisle sabit bulundugu görüsünü benimser (ibn Rüsd, Bidâyetü'l-Müctehid, III, 456, 459).

Yemin ancak hâkimin veya naibin huzurunda onlarin teklifi ile geçerli olur. Mahkeme disindaki yemin veya yeminden kaçinma muteber degildir. Çünkü, yemin husumeti kesmek için söz konusu olur. Yemin hasmin talebi üzerine verilir. Ancak bes yerde hâkim re'sen yemin teklifi eder:

1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dava edip de isbat ederse, hâkim baska hukukî yollarla bu hakki düsüren bir muamelenin olmadigi konusunda davaciya yemin teklif eder.

2- Bir mali dava edip kendisine ait oldugunu isbat eden kimseye hâkim "malin onun mülkünden baska bir muamele ile çikmadigi" konusunda yemin teklif eder.

3- Müsteri, mali ayip sebebiyle reddederse, ayiba razi olmadigi konusunda yemin teklif eder.

4- Hakim süf'a hakki sebebiyle bu hakki daha önce düsürmedigi konusunda yemin teklif eder.

5- Kocasi kayip olan bir kadinin lehine nafaka ile hükmedilince hâkim, evliligin devam ettigi, nafaka olmadigi ve onun yaninda mal birakmadigi, konusunda yemin teklif eder.

Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dava konusunda hak kazanir. Yeminden kaçinirsa dava konusu seyi kaybetmis olur.


Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi