Kuzey Afrika'da Islam'in yayilmasinda çok önemli bir yer tutan
Cezayir, uzun yillardir hem toplumsal hem de siyasi açidan büyük bir kaos içinde yasamaktadir.
Türk ve dünya kamuoyunun özellikle son on yildir katliam haberlerini duymaya alistigi
Cezayir'de, çatismalarin kökeni çok daha eskilere dayanir.
Fransa'nin Cezayir'i
Isgali
Cezayir 16. yüzyildan 19. yüzyila kadar
Osmanli yönetiminde huzur, güvenlik ve baris içinde yasadi. Ancak Osmanli'nin dagilma süreciyle
birlikte sömürgeci güçler de Islam topraklarini paylasmaya basladilar. Paylasilan bu
topraklardan birisi de Cezayir idi. Fransiz ordulari 1827 yilinda 37 bin askerle Cezayir'i
isgale basladilar. Üç yil süren askeri saldirilarin sonucunda Cezayir topraklari
tamamen Fransizlarin denetimine geçti. Zengin petrol yataklarina sahip olan ve Akdeniz'de
oldukça stratejik bir liman özelligi tasiyan Cezayir, Fransa için son derece degerli
bir toprakti. Ülke 1830 yilinda Fransa topraklarina katildi ve 132 yil boyunca Fransa'nin
sömürgesi olarak kaldi.
Sömürgecilik anlayisinin bir geregi olarak kendileri disindaki milletleri
ikinci sinif insanlar olarak gören Fransizlar, isgal ettikleri tüm topraklarda oldugu
gibi, Cezayir'de de baskiya ve siddete dayanan bir sistem kurdular. Bir taraftan kültürel
asimilasyon basladi. Ilk önce Arapça konusmak ve egitim görmek yasaklandi. Resmi
konusma dili sadece Fransizca olarak kabul edildi. Bu politika halkin ulusal kimligini ve
kültürel birikimini yok etmeyi hedefliyordu. Daha sonra Cezayir bir yandan ekonomik
olarak tam anlamiyla Fransa'ya bagimli hale getirilirken, bir yandan da ülkenin siyasi
yapisi Fransa'nin menfaatleri dogrultusunda yeniden insa edildi.
Fransa'nin 1827'de baslayan isgaline
karsi Cezayir'de ilk direnis 1832'de Maskara Emiri Abdülkadir tarafindan gerçeklestirildi.
Mücadele sirasinda binlerce Cezayirli Müslüman öldü ve Fransizlar da ülkeye
tamamen hakim oldular. Cezayir'de ilk ayaklanma girisiminden sonraki süreç boyunca, halkin
sömürgeci güçlere karsi duydugu öfkeyi tek bir semsiye altinda toplayabilecek bir güç
bulunmamaktaydi.
Bagimsizlik için yapilan birtakim
girisimler de uygulanan baski ve siddet politikalarinin bir sonucu olarak son derece kati
bir sekilde bastirildi. 20. yüzyilin ortalarina kadar ülkedeki yapi bu sekilde devam
etti.

II. Dünya Savasi'nin baslamasiyla birlikte Cezayir topraklarinda yeni bir dönem basladi.
Nazi Almanyasi önce Fransa'yi, ardindan da Cezayir'i isgal etti. Cezayirli
vatanseverlerin pek çogu Naziler tarafindan tutuklandi, büyük kismi toplama kamplarina
konuldu veya katledildi. 1942 yilinda müttefik güçlerin Alman isgaline son vermesi ile
birlikte Cezayir için yeni ve demokratik bir çagin baslayacagini düsünen Cezayirli aydinlar
kisa sürede çok büyük bir yanilgi içinde olduklarini anladilar.
1943'de Ferhad Abbas önderliginde bir grup, sömürgecilik döneminin sona ermesi, savasin
bitiminde bagimsiz bir devlet kurulmasi, yeni bir anayasa yapilmasi, Cezayirlilerin yönetimde
etkin olmasi ve tüm düsünce suçlularinin serbest birakilmasi gibi maddeleri içeren
bir teklifi müttefik güçlere sundular. Müttefik güçlerle birlikte Almanya'ya karsi
savasan Cezayirliler, hakli taleplerinin müttefikler tarafindan kabul görecegini
sanmislardi. Oysa götürdükleri tekliflerin hiçbiri kabul edilmedi. Dahasi, Cezayir
halki için yeni bir katliam kapida bekliyordu.
8 Mayis 1945'de II. Dünya Savasi'nin sona ermesi
vesilesiyle yapilan kutlamalar esnasinda halk Cezayir bayragi açinca, ortalik bir anda
kan gölüne döndü. Fransiz askerleri Cezayir bayragi tasiyan kutlamacilarin üzerine
ates açti ve 40 kisiyi gözünü kirpmadan öldürdü. Bu vahset bölgedeki diger Müslümanlar
arasinda büyük tepkilere neden oldu, gösteriler büyüdü, Fransa ise buna karsilik
vahsetin dozunu artirmaya karar verdi. Ordu birlikleri sivil halkin üzerine rastgele ates
açmaya basladilar. Sonunda, Amerikan kaynaklarinin rakamlarina göre yaklasik 45 bin
Cezayirli Müslüman bu olaylar esnasinda can verdi. Pek çogu da yaralandi. Tarihe Setif
Katliami olarak geçen bu olaylari takiben Fransizlarin kati ve baskici rejimi tekrar
uygulamaya konuldu. Tüm siyasi faaliyetler yasaklandi. Binlerce Cezayirli hiçbir
gerekçe gösterilmeden tutuklandi. Cezayirliler bir kez daha sömürgecilerin zulmünü
aci bir tecrübeyle görmüs oldu.
Setif katliamindan sonra geçen on yil, bagimsizlik
hareketlerinin olgunlasma süreci oldu. 1 Kasim 1954'de direnisçi güçler tarafindan
yayinlanan bir bildiri ile Cezayir halki bagimsizlik ve hürriyet için ayaklanmaya davet
edildi. Ayni yil içinde kurulan Ulusal Kurtulus Cephesi (FLN) ve Ulusal Kurtulus Ordusu
(ALN) bagimsizlik hareketinin öncüleri oldu. Ulusal Kurtulus Cephesi homojen bir yapi
degildi ve semsiyesi altinda pek çok farkli siyasi görüse sahip halk birlesmisti. FLN,
Eylül 1958'de Kahire'de toplanarak Geçici Cezayir Hükümeti'ni kurdu.
Bu arada Fransa elbette zengin petrol ve dogalgaz
yataklarina sahip olan Cezayir'i kaybetmek istemiyordu. Üstelik zengin dogal kaynaklari
olan bir Müslüman ülkenin varligi hem Fransa'yi hem de diger Islam karsiti güçleri
rahatsiz ediyordu. Böyle bir devletin diger Müslüman Afrika ülkeleri üzerinde
"domino etkisi" olusturacagini hesaplayan Fransiz yönetimi, yeni katliamlara
yöneldi. Cezayir, bagimsizligini ilan edene kadar pek çok köy Fransizlar tarafindan
yakildi, okullar ve camiler yikildi. Binlerce insanin canina mal olan bu süreç esnasinda
Fransizlar, Cezayir halkinin ekinine ve hayvanlarina da zarar vermeyi ihmal etmiyorlardi.
400 bin bag sökülürken, binlerce hayvan da bogazlandi.
Ancak yillarca Cezayir'i yakip yikmaktan, masum
insanlari, kadinlari, çocuklari ve yaslilari katletmekten çekinmeyen Fransa, sonunda
Cezayir halkinin bagimsizlik azmi karsisinda yenik düstü. Fransa Cumhurbaskani Charles
De Gaulle 1959 yilinda Birlesmis Milletler'de yaptigi bir konusmada Cezayir'e bagimsizlik
taninacagini açikladi. Tarihe Evian Anlasmasi olarak geçen anlasmayla FLN ve Fransa
ateskes ilan etti ve 1962 yilinda Cezayir bagimsizligina kavustu. Sömürgeci Fransa'ya
karsi 7.5 yil boyunca verilen bagimsizlik mücadelesi, ardinda çok agir bir bilanço birakmisti:
1.5 milyon Cezayirli Fransa'nin siddet uygulamalari sonucunda yasamini yitirmisti.
Fransa'nin uyguladigi tüm bu vahsetin, Allah'in bizlere
Kuran'da bildirdigi inkarci ve bozguncu karakterin bir tekrari olduguna da dikkat etmek
gerekir. Bir savas sirasinda savunmasiz halkin tüm geçim kaynaklarini yok etmek,
hayatlarini dahi devam ettiremeyecekleri bir kitlik olusturmak, onlari yokluk ve sefalet içinde
birakmak, tarih boyunca tüm zalim yöneticilerin uyguladiklari bir yöntem olmustur.
Allah Bakara Suresi'nde geçmiste ve günümüzde tüm zalim ve baskici yöneticilerin ayni
yöntemi izlediklerine söyle isaret etmektedir:
O, is basina geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çikarmaya,
ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculugu sevmez. (Bakara Suresi,
205)
Ancak unutulmamalidir ki, bu bozgunculugu yeryüzünde
uygulayan insanlar ahirette hüsranla karsilasacaklardir. Kuran'da tüm Müslümanlar söyle
müjdelenmistir:
Iste ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde
büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armagan) kilariz. (Güzel) Sonuç
takva sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 83)
Fransizlarin Cezayir Halkina
Uyguladiklari Iskence
Fransiz yönetiminin Cezayir'de uyguladigi politikayi dönemin
Olaganüstü Yönetim Komutani Jacques Massu'nun sözleri çok özlü bir sekilde ortaya
koymaktaydi: 
Iskence mi? Elbette iskence uyguluyoruz. Basinin belli
bir kesimi bu konuyu isleye isleye bizi biktirdi. Fakat baska nasil davranmamizi
istersiniz?24
Dönemin La Croix dergisi muhabirlerinden Jacques
Duquesne'nin dile getirdigi izlenimler ise çok daha tüyler ürpertici idi:

Iskence ve insanlarin kaybolmasi sorunlari zihinleri
devamli bir sekilde mesgul etmekteydi. Erkekler, bazen de kadinlar tutuklaniyor ve daha
sonra kendilerinden hiç haber alinamiyordu. Cesetlerinin tas baglanarak denize atildigi
biliniyordu. Sayilarinin genellikle 3 bini buldugu ileri sürülüyordu, ama Cezayir
Belediye Baskani Jacques Chevallier, 5 bin gibi bir rakamdan söz açmisti. Fransiz
askerlerin baski ve sindirme yöntemlerine irza saldiri ve köyleri ortadan kaldirma
uygulamalari da dahildi. Bir askerin anlattigina göre, hastabakici olarak görev yaptigi
birliginde hemen hemen her sabah gece boyunca iskence gören kisileri tedavi ediyordu.
Hemen hemen her yerde en çok uygulanan iskence sekli ise bazen kadinlarin cinsel
organlari da dahil olmak üzere vücudun her yerine elektrotlar yerlestirilerek cereyan
vermekti. Diger iskence yöntemleri ise insani yok etme amacini tasiyordu. Kurbanin ya
hortumla agzinin içine su sikiliyor, ya tirnaklari sökülüyor, ya basi su dolu küvete
daldiriliyor ya da ayaklari zorlukla yere degecek sekilde saatlerce bileklerinden asili
tutulmasi saglaniyordu. Ve daha baska yöntemler. Bütün bunlari yazmak kolay
degil. Ben bildiklerimin sadece çok az kismini söyledim.25

Bagimsizlik Ne Degistirdi?
Cezayir görünüste 1962 yilinda bagimsizligini kazandi,
ancak Müslüman halk için degisen pek birsey olmadi. Bagimsizligin ilani ile birlikte
iktidari ele geçiren Ulusal Kurtulus Cephesi (FLN) tam anlamiyla sömürgeci Fransa'ya bagli
bir organizasyona dönüstü. Bu parti 20. yüzyilda Islam dünyasinda sikça karsilasilan
bir gelenegi sürdürdü ve baskici bir rejim olusturdu. Bu baskici rejimin yöneticileri
iktidarlari boyunca ülkenin basta dogal gaz ve petrol olmak üzere zengin dogal
kaynaklarini sömürdü. Bu nedenle iktidarlari boyunca FLN yöneticileri ve onlarin
yandaslari büyük servet elde ederken halk da gittikçe fakirlesti. Öyle ki 1990'li
yillarda ülkedeki issizlik orani %70'lere tirmanmisti. Ancak Müslüman halka karsi
uygulanan tüm bu baski ve sömürü politikasi bir yandan da kendi sonunu hazirliyordu.

Cezayir'deki tüm bu gelismeler halkin bir dizi gösteri,
boykot ve protesto ile kizginligini dile getirmesine ve iktidari zorlamasina neden oldu.
Tek partili sisteme karsi, çogulculuk ve serbestlik isteyen sesler yükseldi. Bunun
sonucunda 1989 yilinda çok partili sisteme geçildi. Bunun ardindan yapilan yerel seçimlerde
Islami Kurtulus Cephesi (FIS) büyük bir basari kazandi.
Genel seçimler 26 Aralik 1991 tarihinde yapildi. Seçim
iki turluydu. 30 Aralik 1991 günü sonuçlar açiklandi. FIS 232 sandalyeden 188'ini
kazanarak ezici bir üstünlük saglamisti. Iktidar partisi FLN ancak 15 parlamenter çikarabilmisti.
Seçimlerin ikinci turu yalnizca bir formalite olarak gözüküyordu. Ikinci turdan da
FIS'in zaferle çikacagi kesindi.
Ancak ülkedeki baskici yönetim buna müsaade etmedi.
Genelkurmay Baskani Halid Nezzar'in önderligindeki ordu, birbirini izleyen ilginç
olaylar sonucunda bir askeri darbe ile iktidari ele aldi. Bu arada darbeyi sözde mesrulastirmak
için pek çok provokasyon ve yalan haber de üretilmisti. Basbakan, seçim sonuçlari
belli olmadan önce "seçimler sükunet ve güven içerisinde geçti" gibi açiklamalar
yaparken, sonuçlar belli olduktan sonra "seçimler yeteri derecede özgür ve
hilesiz geçmedi" seklinde bir açiklamada bulunarak kendince FIS'in seçimde hile
yaptigini ya da zor kullandigini ima etmisti.
Darbenin gelisimi de oldukça ilginçti. Birbirini
izleyen olaylar darbenin önceden planlanmis ve uygulamaya konmus bir senaryo oldugunu gösteriyordu.
Darbeden sonra ise dünyaya verilen telkinin aksine, Müslümanlar bir "iç savas"
baslatmadilar. Iç savasi baslatanlar, darbeyi yapanlardi. Islami Kurtulus Cephesi, bütün
taraflari güç kullanmaksizin, barisçi ve saglikli yollara basvurmaya davet etti. Ancak
iktidarin cevabi FIS'in binlerce üye ve taraftarini tutuklayip, hapishanelerde onlara en
agir iskenceleri yapmak oldu.
Aradan geçen yillar ise Cezayir halki üzerinde uygulanan
baskida hiçbir degisiklik yapmadi. Müslümanlarin üzerine atilan provokatif eylemlerden
sonra olaganüstü yetkilerle donatilmis mahkemeler kuruldu ve Müslümanlar kogusturmaya
ugradi. Baslangiçta olaylara barisçi yollardan, serinkanli bir sekilde yaklasan FIS ve
taraftarlari artan baski ve adaletsizlikler dolayisiyla bu tutumlarini terk etmeye
basladilar. Bir grup kendilerine karsi güvenlik güçlerinin düzenledigi silahli
saldirilara karsi silahla kendilerini savunmaya basladilar. Sonuçta Cezayir bir iç savas
yasamaya basladi.

Cezayir Iç Savasi'ni Kim Yönetiyor?
Cezayir'deki iç savasta tek bir hedef vardi: Müslümanlarin
gücünün gerekirse fiziksel imha yoluyla ortadan kaldirilmasi. Bunun için
"anti-terör timleri" adi altinda ölüm mangalari olusturuldu. Bu mangalar
hedef olarak seçtikleri Müslümanlari fail-i meçhul yöntemiyle öldürdüler. Itirafçi
bir Cezayir polisi bu "fail-i meçhul" yönteminin örneklerini anlatmis, özel
timlerin hedef Müslümanlarin kapisini çalip, kapiyi açana kursun bosalttiklarini haber
vermisti.26 1984-88 yillari arasinda Cezayir'de basbakanlik yapan Prof. Dr. Abdülhamid
Ibrahimi de Müslümanlara karsi girisilen savasin yöntemlerini söyle anlatmisti:
Ocak 1992'deki hükümet darbesinden beri pek çok masum
insan aralarinda ögretmenler, mühendisler, avukatlar, doktorlar, ögrenciler olmak
üzere keyfi olarak tutuklandilar, insanlar yargilanmadan gözetim kamplarina gönderildiler
veya insanlik disi sartlar altinda hapishanelere atildilar. Daha da ötesi her gün genç
Cezayirliler hiçbir sebep olmaksizin idam mangalari tarafindan öldürülüyor. Tek sebep
rejim için potansiyel bir tehlike olarak görülmeleri.27
Ingiliz The Observer gazetesi yazarlarindan John
Sweeney'nin gazetenin 16 Kasim 1997 tarihli sayisinda yayinladigi "We accuse 80.000
times" (80.000 kez suçluyuz) baslikli makalesi de eski basbakan Abdülhamid
Ibrahimi'nin sözlerini destekler nitelikte idi. Cezayir konusuna özel ilgi duyan
Sweeney, ülkedeki katliamlara bizzat sahit olan kisilerle yaptigi görüsmeler sonucunda
katliamlar hakkindaki görüslerini su sekilde dile getirmekteydi:
... Ancak delillerin agirligi Cezayir Devleti'ni mahkum
ediyor. Generallerin 1991 seçimlerini iptal edip, halki aldatmasindan bu yana yaklasik 80
bin kisi öldürüldü. Hükümet, hakim güç yolsuzluklara batmis, nefret ediliyor ve
ancak terörün hükümranligi sayesinde ayakta kaliyor. Uluslararasi Af Örgütü'nün,
Insan Haklari Örgütü'nün, Uluslararasi Insan Haklari Federasyonu'nun, Sinir Tanimayan
Gazeteciler Dernegi'nin delillerine olsun veya Cezayir'in kendi devlet kontrollü medyasinin
delillerine olsun bir bakin...
Cezayirli bir gizli polis ile yaptigi röportaj ile tüm
dünyada büyük yanki uyandiran John Sweeney, acimasizca katledilen masum insanlarin
ölümlerinden basta Fransa olmak üzere pek çok Batili ülkeyi sorumlu tutmakta idi.
Çünkü yaptigi röportajlar ve edindigi izlenimler Cezayir'de sürdürülen terörün
devlet destekli oldugunu göstermekteydi. Ve bu tüm dünyaca biliniyor olmasina ragmen hiç
kimse buna "dur" demiyor, hatta mümkün oldugunca bu konudan bahsetmemeyi
tercih ediyorlardi. Diger bir deyisle "Cezayir Devleti ve Bati'daki dostlari
karanlikta is yapmayi tercih ediyorlardi."
Cinayetlerin Gerçek Failleri
John Sweeney bu yazisinda üç ayri katliam olayini da
örnek olarak veriyor ve Müslümanlara mal edilen cinayetlerin gerçek failinin kim oldugu
sorusunun cevabini gözler önüne seriyordu. Bu olaylardan birincisi Temmuz 1994'de
gerçeklesmisti. G-7 liderlerinin Napoli'de toplandiklari gün yedi Italyan denizcisi
Cezayir'in Cicel yakinlarindaki Cencen limaninda, iddiaya göre "asiri
Islamcilar" tarafindan bogazlari kesilerek öldürüldüler. Bati basini tarafindan
saldiriyi gerçeklestiren "radikal Islamcilar" hemen siddetle kinandilar, hatta
ABD eski Baskani Clinton da Islamcilari kinayan bir bildiri yayinladi.
Ancak Sweeney'nin yazisinda kaynak olarak kullandigi
Cezayir Gizli Polisi üyelerinden Joseph ise bu saldiri hakkinda Batili kaynaklar gibi düsünmüyordu.
Joseph olaydaki katillerin gizli polisteki mesai arkadaslari oldugunu söylüyordu. Isin
ilginç yani Cencen limani bu saldirinin gerçeklestirildigi esnada askeri bölge sinirlari
içerisindeydi ve oldukça siki korunan bir donanma limaniydi. John Sweeney de olaydaki
siradisi gelismelere yazisinda su sözleri ile dikkat çekmekteydi:
Donanmanin kislasi Italyan askerlerin öldürüldügü
geminin birkaç metre yanindaydi. Eger katiller Islamci asirilar ise, askeri giris
kapisindan geçmeleri, usulca kislayi asmalari, Italyan mürettabatin bogazlarini
kesmeleri, sonra ortadan kayboldugu anlasilan 600 tonluk yükü bosaltmalari ve sonra da
yine kimseye görünmeden parmak uçlari üzerinde usulca geri dönmeleri gerekiyordu.
Sweeney'nin yazisinda örnek verdigi ikinci olay da en az
birincisi kadar ilginçtir:
... 1995 yilinda Paris'te arka arkaya patlayan bombalar
sonrasinda yine Islamci çevreler suçlanmis ve Bati da buna destek vermisti. Oysa Gizli
Polis Üyesi Joseph bombalarin planlayicilarinin Cezayir gizli polis komutanlari General
Tevfik ve General Smain oldugunu ve operasyonun Cezayir'in Paris Büyükelçiligi'nden yürütüldügünü
anlatmakta idi. Nitekim bu bombalama olaylarinin ardindan dönemin Fransa Içisleri Bakani
Jean-Louis Debré'ye bir yemek sirasinda bombalarin ardinda Cezayir gizli polisi olma
ihtimali soruldugunda, Bakan su sekilde cevap vermisti: "Cezayir askeri istihbarati
bizi yanlis yöne sevk etmek, böylece onlari rahatsiz edenleri ortadan kaldirmamizi
saglamak istiyorlar."
Söz konusu yazida örnek verilen üçüncü olay da son
derece esrarengiz bir sekilde gerçeklesmistir. John Sweeney bu olayi söyle anlatiyor:
1997 yilinda Cezayir'in güneyinde dev boyutlarda üç
katliam yapildi. Her üçü de kislalarla çevrili yogun koruma altindaki bir bölgede
gerçeklestirildi. 200 kisinin girtlagini kesmek uzun zaman alir. Cezayir mahkemelerine bu
büyük katliamlarin herhangi biri için kimse çikarilmadi. Katiller rejimin itirafina göre
rahatsiz edilmediler.
John Sweeney'nin anlattigi olaylardan bir benzeri de Jeune
Afrique dergisinde yayinlandi. Dergi Cezayir'in Seydi Musa bölgesinde gerçeklestirilen
ve 300 kisinin katledilmesiyle sonuçlanan vahsetle ilgili olarak görgü taniklarinin söylediklerine
yer vermekteydi. Bu olay Cezayir gerçegini görebilmek açisindan son derece önemlidir:

Seydi Musa'da ordu karargahinin hemen yakininda gerçeklestirilen
ve bes saat süren katliama hiçbir askeri müdahalenin yapilmamasi en çekici husus
olarak gösterilmekte. Katliamdan kurtulan kisilerin 'yardim için bagirdik, güvenlik
güçleri yakinimizdaydi, ancak sabah saatleri ile birlikte ilk gelenler itfaiye ekipleri
oldu' seklindeki açiklamalari, evlerden çikan alev ve dumanin, saldirganlarin otomatik
silahlarindan yayilan sesin güvenlik güçlerinin dikkatini çekmemesi Cezayir'deki
katliamlarin arkasindaki güçlerin kimler oldugu hakkinda yeterli bilgi veriyor.28
Cezayir'de olup bitenler hakkindaki düsüncelerinde
Abdülhamid Ibrahimi ve John Sweeney yalniz degiller aslinda. Cezayir'deki gelismeleri
yakindan takip eden pek çok uzman, yasanan katliamlarin ve terör olaylarinin ardinda
cunta destekli Cezayir hükümetinin oldugu konusunda hemfikirdirler. Bu kisilerden birisi
de RAND Corporation adina çalisan eski CIA ajanlarindan Graham Fuller'dir. Fuller hem
Cezayir'deki terörist faaliyetlerin, hem de Paris'te patlayan bombalarin sorumlusunun
cunta adina çalisan askeri birimler oldugunu belirtmekte ve amaçlarini söyle dile
getirmektedir:
Dünya kamuoyunu manipüle etmek. Bu konuda Batili
istihbarat birimlerinin bilgisi var. Yanlis bilgilendirme yoluyla kamuoyunu etkilemeye
çalisiyorlar.29
Öte yandan katliamlardan sorumlu tutulan cuntada yer alan
generallerin pek çogunun geçmiste Fransa ordusunda görev yapmis olmalari da bizlere
çok önemli ipuçlari vermektedir. Bu kisiler Cezayir'in bagimsizlik savasi esnasinda
Fransiz ordusunda görevliydiler, yani Fransa'nin isbirlikçileriydiler. Örnegin
Genelkurmay Baskani Muhammed Amari, Fransa ordusunda subaydi. Cezayir'in bagimsizligini
kazanmasindan çok kisa bir süre önce Cezayir ordusuna katildi. Istihbarat Daire
Baskanligi'ni yürüten General Tevfik ve askeri darbenin lideri ve eski Savunma Bakani
General Halid Nezzar da Fransa ordusunun subaylari arasinda yer almaktaydirlar.30
Tüm bu yasananlarin yani sira eski basbakan Abdülhamid
Ibrahimi'nin "Tüm terör olaylari hemen Müslümanlarin üzerine atiliyor. Oysa Müslümanlar
katliamlarla hedefe ulasamayacagini biliyorlar" sözleri ile birlikte dikkat çektigi
bir baska husus daha var. Ibrahimi bu sözlerinin ardindan Cezayir'deki devlet terörünün
asil olarak Fransa'dan yönetildigini ve 1962'de Cezayir bagimsizligina karsi kurulan
kontrgerilla örgütü OAS'in eski elemanlari tarafindan örgütlendigini vurgulamisti.31
Bugün ise petrol ve dogal gaz yataklari gibi zengin dogal
kaynaklara sahip olan Cezayir'de hala huzur ve baris saglanmamistir.
Notlar:
24- L'Express, 30 Kasim 2000
25- L'Express, 30 Kasim 2000
26- Le Monde, Mart 1995
27- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994
28- EIR Executive Intelligence Review, 8 Aralik 1994
29- Altinoluk, Ekim 1997
30- http://www.kanal7.com/zdosya/cez.htm, Cezayir Gerçegi, Kanal 7 Haber Programi, 6
Nisan 1998
31- http://www.aitco.com/~sonuyari/ eskiler/su97e/sm315.htm
Kaynak: Harun Yahya, Zulmün tarihi