DOĞU TÜRKİSTAN
-
Komünist Çin
Yönetimi'nin Gizlediği Büyük Zulüm
20.
yüzyılda dünyaya dehşet saçan ideolojilerin başında komünizm gelmekteydi.
Karl Marx ve Friedrich Engels isimli iki Alman felsefecinin fikirlerine
dayanan bu ideolojinin, Lenin, Stalin, Mao gibi zalim liderler
tarafından uygulanmaya konmasıyla, dünya tarihinin en büyük kıyım ve
katliamları gerçekleştirildi.
Her
ne kadar Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla komünizmin siyasi bir rejim
olarak çöktüğü kabul edilse de, komünist ideoloji ve uygulamaları -gizli
veya açık- hala devam etmektedir. Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan
Müslüman Türkler, hala Maocu Kızıl Çin rejiminin zulmü altında
yaşamaktadırlar. Batılı ülkeler ise, Doğu Türkistan'daki insan hakları
ihlallerini her zamanki gibi görmezlikten ve duymazlıktan gelmektedir.
Doğu Türkistan'da Çin Zulmü
Doğu Türkistanlı
Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında
yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış
topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi
toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki
komünistlerin Çin'in
yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki
baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim, asimile olmayı
reddeden Müslümanların fiziksel olarak imhasına yöneldi.
Katledilen
Müslüman sayısı korkunç boyutlardaydı. 1949-1952 yılları arasında 2
milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları
arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin
kişi ya Çin ordusu tarafından katledildi ya da rejimin doğurduğu kıtlık
sonucunda öldü.
Halkın hayatta
kalabilen bölümü ise büyük baskı ve işkencelere maruz bırakıldı. Doğu
Türkistan'ın uzun süre sürgünde yaşayan merhum lideri İsa Yusuf Alptekin,
Türkiye'de yayınlanan Doğu Türkistan Davası ve Unutulan Vatan Doğu
Türkistan adlı kitaplarında söz konusu baskı ve işkenceleri
ayrıntılarıyla anlatır. Bu kitaplarda anlatıldığına göre, Doğu
Türkistan'da halka uygulanan baskılar, Sırpların, Bosna'da Müslüman
Boşnaklara veya Kosova'da Arnavut çoğunluğa uyguladıklarından farklı
değildir. Ülkedeki Çin mahkemelerinin "ceza"
yöntemleri
de son derece acımasız ve vahşicedir. Diri diri toprağa gömmek,
öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağı
iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi "ceza"lar
uygulanmıştır.
Asimilasyon ve Köklü Bir Kültürü Yok
Etmeye Yönelik Uygulamalar
Komünist rejim,
1949 yılından itibaren, bir yandan Müslümanları imha ederken bir yandan
da bölgeye sistemli bir biçimde Çinli göçmen yerleştirdi. Çin
hükümetinin 1953 yılında başlattığı bu kampanyanın etkisi son derece
düşündürücüdür. 1953 yılında bölgede %75 Müslüman, %6 Çinli yaşarken bu
oran 1982 yılında %53 Müslüman, %40 Çinli'ye yükseldi. 1990 yılında
yapılan nüfus sayımında ulaşılan %40 Müslüman, %53 Çinli nüfus oranı
bölgedeki etnik temizliğin boyutlarını göstermesi açısından son derece
önemlidir.
Bugün ise Uygurlar köylerde oturmaya zorlanırken, Çinliler şehirlere
yerleştirilmektedir. Bu sebeple bazı şehirlerde Çinli nüfus %80'lere
çıkmaktadır. Hedef, şehirlerde Çinlileri çoğunluk haline getirmektir.
Çin Hükümeti'nin Doğu Türkistanlıları Çinlilerle evlendirmek için
uyguladığı yöntemler ise bu asimilasyon çalışmalarının bir parçasıdır.
Bu arada Çin yönetimi, Doğu Türkistanlı Müslümanları nükleer
denemelerinde kobay olarak kullanmıştır.
İlk olarak 16 Ekim
1964 tarihinde başlatılan nükleer denemelerin olumsuz
etkileri yüzünden bölge insanı ölümcül hastalıklara yakalanmış, 20 bin
özürlü çocuk dünyaya gelmiştir. Nükleer denemeler nedeniyle ölen
Müslüman sayısının 210 bini bulduğu bilinmektedir. Binlerce insan ise ya
sakat kalmış ya da kanser gibi hastalıklara yakalanmıştır.
Çin 1964'den
günümüze kadar Doğu Türkistan topraklarında elliye yakın atom ve
hidrojen bombası patlatmıştır. İsveçli uzmanlar, 1984 yılında yapılan
yeraltı nükleer denemesinde kullanılan bombanın Richter ölçeğiyle 6.8
şiddetinde yer sarsıntısına sebebiyet verdiğini tespit etmişlerdir.
Zulmün Asıl Nedeni: İslam Düşmanlığı
Çin'in, Doğu
Türkistan'daki halka uyguladığı zulmün en önemli nedeni halkın Müslüman
olmasıdır. Çünkü komünist Çin, bölge üzerindeki hakimiyet ve sultasını
kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak halkın İslami kimliğini
görmektedir.
Halkı dininden
vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yöntemini kullanan Çin
şovenizmi, en fanatik dönemini komünist diktatör Mao'nun 1966-1976
yılları arasında uygulattığı Kültür Devrimi esnasında yaşadı. Camiler
yıkıldı, toplu ibadet yasaklandı, Kuran kursları kapatıldı ve bölgeye
yerleştirilen Çinliler Müslümanları taciz etmek için her yolu denediler.
Okullarda dinsizlik propagandası yapıldı. Ayrıca bütün iletişim araçları
vasıtasıyla insanların dinden soğutulmaları için yoğun çaba harcandı.
Dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin halkı
eğitmeleri ise tamamen yasaklandı. Buna rağmen halkın İslami kimliği yok
edilemedi.21
Günümüzde
Müslüman halka uygulanan sindirme ve baskı yöntemlerinden biri ise
eğitim alanında kendini göstermektedir. Bölgedeki üniversitelerde eğitim
Çince'dir. Bu üniversitelerde okumasına imkan tanınan Müslüman
öğrencilerin oranı ise ancak %20'dir. Ekonomik güçlükler ise, Müslüman
halkın eğitim seviyesini düşüren önemli bir etkendir. Çince eğitim yapan
orta dereceli okullar gelişmiş imkanlara sahipken, Uygur okullarında
sıra bile bulunmamaktadır. Okullarda din dersi programlarının esası
ateizm üzerine bina edilmiştir.
Otuz yılda dört
defa alfabelerinin değiştirilmiş olması da yine bölgedeki Müslümanlara
yapılan asimilasyon uygulamalarının bir parçasıdır. Mao, kültür
devrimine rağmen Çin alfabesine dokunmazken, Uygur alfabesini İslam
harflerinden Kirilce'ye çevirmiştir. Bir müddet bu alfabe kullanıldıktan
sonra Latin harflerine geçilmiş, ancak bu defa da Türkiye ile kültür
köprüleri kurulmasın diye tekrar İslam harflerine dönülmüştür. Alfabe
ile bu kadar sık oynamanın nesiller arası anlaşmayı ne kadar zor bir
hale getireceği ise açıktır.
Komünist Çin'in Uzakdoğu'daki Anti-İslami Rolü
Doğu Türkistan'da
Müslüman Türklere yönelik zulüm şiddetle devam etmektedir. Çin resmi
görevlileri, Türk gençlerini potansiyel olarak rejim karşıtı görerek
sebepsiz yere evlerinden toplamaktadır. Gençler ise, bu zulümden
kurtulmak için dağlara veya çöle kaçmaktadır.

1996 yılından
beri on binlerce Uygur Türkü, kamplarda tutulmaktadır ve bu
kamplardakilere ağır işkenceler yapıldığı bilinmektedir. Bir insan
hakları örgütünün resmi yazısında da belirtildiği gibi sanıklar, tek
celsede biten davalarda ya kürek cezasına mahkum edilmekte ya da
meydanlarda infaz mangaları tarafından kurşuna dizilmektedir. Çünkü
mahkemeler, komünist partinin talimatı ile çalışmaktadır. En dehşet
verici olansa hamile kadınların evlerinden alınarak gayrı sıhhi
şartlarda kısırlaştırılmaları, sınırlama fazlası doğan bebeklerin
ailelerine rağmen öldürülmeleridir.
1997 yılının Şubat
ayında patlak veren olaylar sırasında yaşananlar ise, Çin zulmünün bir
özeti niteliğindeydi.
Çin milis güçleri, 4 Şubat'a rastlayan Kadir gecesinde, Kandil nedeniyle
bir mescitte toplanan 30'un üzerindeki kadını, Kuran okurlarken demir
sopalarla dövdüler ve sürükleyerek emniyet merkezine götürdüler. Mahalle
sakinleri ise merkeze giderek kadınların serbest bırakılmalarını istedi.
Bunun üzerine işkence ile öldürülen 3 kadının cesedi önlerine atıldı ve
galeyana gelen halk ile Çinliler arasında çatışmalar başladı. 4-7 Şubat
arasında 200 Doğu Türkistanlı hayatını kaybederken, 3 500'den fazlası
kamplara kapatıldı. 8 Şubat sabahında ise bayram namazı için camilerde
toplanan halkın namaz kılması güvenlik güçlerince engellendi. Bunun
üzerine çatışmalar tekrar alevlendi ve sonuç olarak Nisan-Aralık 1996
arasında 58 bin olan tutuklu sayısı, bir anda 70 bini geçti. 100 kadar
genç meydanlarda kurşuna dizilirken, 5 bin Uygur Türkü çırılçıplak
soyularak 50'şer kişilik gruplar halinde meydanlarda teşhir edildiler.
Batılı güçler ise
her zamanki gibi tüm bu vahşete karşı tepkisiz kaldı.
Birleşmiş
Milletler'in soykırım için yaptığı tanım, Çin işgali altındaki Doğu
Türkistan'daki duruma tam olarak uymaktadır. Buna rağmen Doğu
Türkistanlılar, Birleşmiş Milletler'in koruyucu şemsiyesi altına
girememektedir. Birleşmiş Milletler'e yapılan tüm başvurular geri
çevrilmektedir. 25 milyon Doğu Türkistanlı Müslüman, halen Çin baskısı
altındadır ve dünya bu zulme göz yummaktadır. Binlerce siyasi tutuklu
vardır ve bazıları hapishanelerde "kaybolmuş" durumdadır. Tutuklulara
işkence yapılması ise artık sıradan bir olay haline gelmiştir.
Doğu
Türkistan'daki bu vahşeti engellemek için, öncelikle Doğu Türkistan
gerçeğini dünyaya duyurmak ve Çin'in bu konuda geri adım atmasını
sağlayacak bir uluslararası yaptırım sağlamak gerekmektedir. Çünkü Doğu
Türkistan'daki vahşetin en garip yönü, dünyada hemen hiç bilinmemesi ve
anılmamasıdır. Çin, kapalı kapılar ardında katliam yapmaktadır ve mazlum
Doğu Türkistan halkı dünyaya sesini duyurma imkanlarına sahip değildir.
Dünya insanlarının elbirliğiyle Doğu Türkistan davasına sahip çıkması
zorunludur.
Doğu Türkistan'da
yaşanan bu vahşetin ve zulmün temelinde, komünist Çin'in sahip olduğu
dinsiz felsefenin
olduğu unutulmamalıdır. Savunmasız bir halka karşı yöneltilen bu
insanlık dışı savaş, materyalist ve dinsiz komünist düşüncenin bir
sonucudur. Komünizmin acımasız liderleri 20. yüzyılda, arkalarında kanlı
bir ideoloji ve milyonlarca ölüyü bırakmış, vahşi katliamlara imza
atmışlardır. Doğu Türkistan bu örneklerden sadece bir tanesidir. Bu
belaların tekrar insanlığa zarar getirmelerini engellemenin tek yolu ise,
komünizm gibi dinsiz ideolojilerle fikri mücadeleden geçmektedir.
Komünist ideolojinin temel dayanaklarının ortadan kaldırılması, komünist
zulme de dur demede ilk adım olacaktır.
Kitabın
ilk bölümünde de vurguladığımız gibi, komünist ideolojinin temel
dayanağı Darwinizm'dir. Marksist felsefenin kurucusu olan Karl Marx Das
Kapital adlı yapıtını hayran olduğu Darwin'e ithaf etmiştir. Dünyaca
ünlü Marksist-evrimci bilim adamı Stephen Jay Gould da Ever Since Darwin
adlı kitabında şunları yazmıştır:
... Marx ile
Darwin yazışırlardı ve Marx, Darwin'e büyük saygı gösterirdi... Aslında
Darwin ... bir devrimciydi.22
Komünist Çin'in
lideri Mao ise, bir söylevinde, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve
evrim teorisine dayanmaktadır" diyerek, uyguladığı vahşetin dayanağını
açıkça ifade ediyordu.23
Marksizm bağlılarının bu sözleri, geçmişte Rusya, Çin gibi ülkelerde
yaşanmış olan ve bugün Çeçenlere, Doğu Türkistan'daki Müslümanlara
yapılan acımasız zulmün arkasında yatan ideolojinin Darwinizm olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır. Bu zulmün sona ermesi, dünyada barış ve
huzurun hakim olması için Darwinist iddiaların geçersizliğinin ortaya
konması gerekmektedir. (Darwinizm'in bilimsel ve ideolojik çöküşü için
bkz. Evrim Yanılgısı bölümü)
Notlar:
21- İsa Yusuf Alptekin, Unutulan Vatan Doğu Türkistan, Seha Yayınları,
İstanbul 1999, s. 160
22-
Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, W. W. Norton & Company, 1992, s.
26
23-
K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977
Kaynak: Harun Yahya, Zulmün tarihi

|