Umut... Dövüsmek... Zafer...

Denizin yakamoz yakirisi sabahin seherinde ve ölümü umutlu bir türkü gibi bekleyenlerin mutlu gözlerle seyreyleyisi günesin dogusunu, kutlu bir acidir ve bir o kadar ulasilmaz ve derin ve güzel günlerini düsünüp, yildizlarin arasina yerlestirmektir ve aslinda dövüsmektir hep kusaklar boyu.

Bu sehrin kiyisinda kirik bir türküdür balikçilarin yüregi ve aglarini nasirli elleriyle çeker salvarli kadinlar, terleri balik kokan kisa tirasli gençler, gözlerini yasartan sigarasiyla, tuttugu takimin rengini tasiyan bereleriyle babalar, dedeler ve birde pamuk toplarken 40 derecede, susuzluktan ve it gibi çalismaktan, kalp agrilarina yenik düsen irgatlar. Demircilerin çekiçleri, kirpiklerinin uçlarinda biriken terleri, tavindadir demirleri ve acinin ve umudun seklini yapar hünerli elleri. Demirleriyle, pamuguyla, baligiyla dövüsmek; kemirenin ve sömürenin suratinda patlayacak kirbaç sakirtilarinin habercileridir simdilerde.

Çay doldur usta, doldur da içelim su köhne dünyanin dibine kadar karanligi ve aciyi, doldur da sövelim biraz kokusmuslara, doldur da sevgimizi ve nefretimizi bilelim, sevdamizi görelim gögün yüzünde bir bardak çay kivaminda. Sevdamizi nakis nakis isleyen birkaç yürek var igneleriyle ve iplikleriyle. Anadolu’nun ücra köylerinde, yalinayak çocuklari hastalanmasin ve çamurlarda oynayan ufak bebeleri yalamasin diye çarsafiyla ve altinda salvariyla kara gözlü, burusmus suratiyla umudu ve aciyi yoguran istendigi takdirde erkek evlat doguran analarimiz. Yillarca umut ettiler hep bir seyleri ve yillarca hep dövüstüler bir seyler ugruna.

Ruhumuz ayriliga da alisamadi kavusmaya da. Çünkü ayrilik da, kavusma da zor zanaat. Tarlalarda umudu ekmek topragave umutla beklemek ekini... Basarinin dayanilmaz ve çekici mutlulugunu mu yoksa; topragin kutsalligina olan büyük sayginin belki de hercümerç olmasini mi anlatiyor bizlere? Basari ve kutsallik... Ne demek ti basari, ne demek ti kutsal? Anlamini arayabilir miydi köy yerinde çalisan? Sorgulayabilir miydi dört duvar arasinda günü geceye çeviren. Yillarca hep degerlerine prangalar vurulmus, kafalarinin içi gazete kagitlariyla örtülmüs, beyinleri tokatlanmis, ezilmis, dövülmüs, on bin paraya yillarca çalistirilmis ama gel gör ki ne tuhaftir! milletin efendisi olmaktan yüzüklerin efendisi olmayi unutmus, üzerleri nikelajla kaplanmis, hasat zamani aylarca pazarlik masalarina oturtulmus ve suratlari somurtulmus köy ahalisi desebilir miydi acaba basarinin ve kutsal olanin gizemini.

Hep gölgesini görerek yasadiklari balyozun ne anlama geldigini, neden attiklari çigliklara ragmen seslerinin bir desibel bile yükselmedigini, agizlarindaki fermuarin neden hiç açilmadigini, sevdalarinin neden tez tükendigini, balli parmagi yalamaktan neden vazgeçemediklerini ya da neden vazgeçemedigimizi sorgular miyiz metafizikle? Bunlar mi basari bunlar mi kutsal olan? Yoksa basari bütün bunlardan öte; aksama kadar dövüp demiri islemek mi? nasirli ellerle, aglari baliklarla doldurmak mi? aksama kadar on kilo pamuk toplamak çabasiyla elleri parçalamak mi? ustanin gülümseyisi biyiklarinin altindan ve Cumartesi aksami is çikisinda haftaligini artirmasi mi? gençlik parkinda saatlerce sohbet ettikten sonra köylü çikmak mi bekçiyle?

Yoksa bunlardan da öte basari zafer mi demekti? Kazanim mi demekti? Fermuarlari yirtip avazinin çiktigi kadar bagirmak miydi? Balli parmaklari balyozlariyla kirmak miydi? Artik milletin efendisi olmayi degil de milletin kendisi olmayi tercih etmek miydi? Tahkimlere ve daha kimlere karsi basini gururla ve vakarla kaldirip degerlerini savunmak miydi? Doktor eksikliginden belki de yoklugundan sitmadan ölen çocuklarina tirnaklariyla mezar kazmak ve o mezara bu isin sorumlularini gömmek miydi? Kutsal olan emekti, bir seylerin mücadelesini vermekti, kutsal olan umuttu ve yaradan olan umudu kaybetmeyip basariya ulasmak için dövüsmekti asirlar boyu.

 

Kaynak: Erhan Içlek, Evrensel Mesaj Aylik Dergi, Sayi:8 Eylül 1999

 

Hazirlayan: Musa Dogan