Mustafa Özşimşekler

 

KADININ ÖRTÜSÜ NASIL OLMALI?

 

İNSANI HAYVANDAN AYIRAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK GİYSİDİR

Gönderdiğiniz e–mailleri fırsat buldukça okuyorum. Mümkün mertebe cevap yazmaya da çalışıyorum. Bizleri teşvik ve takdir sadedindeki e–mailleriniz gayretimizi artırıyor, sağ olun var olun... Bizler için can–ı gönülden ettiğiniz dualarla, yapmış olduğunuz mânevî desteği de inanın yakînen hissediyoruz. Rabbim dualarınızı kabul buyursun. Bizler hakkında yaptığınız bu güzel temennileri ve niyazları, Rabbim sizler için de ihsan eylesin. Âmin…

Bu sıralar gelen e–mailler içerisinde bazı kardeşlerimizin soruları, aşağı yukarı aynı konuda birleşiyor. Bunlar:

"Kadının tesettürü nasıl olmalıdır?"

"Kur'an ve Sünnet'e göre örtünmenin şekli nedir?"

"Kur'an'da çarşaf geçiyor mu?"

Bunlar gibi tesettürle alâkalı konular... Bu sorularınıza ayrı ayrı cevap vermek yerine, inşallah buradan toptan cevap vermeye gayret edeceğim. Rabbim rızasının dışında yazmaktan, konuşmaktan ve yaşamaktan bizleri muhafaza buyursun.

İslâm dini, şehevânî arzuların hiçbir şekilde galeyana gelmeyeceği, iffetlerin ve namusların korunacağı temiz bir toplum kurulmasını hedeflemiştir. Hainâne bakışlar, cinsel heyecan veren hareketler, çıplak vücutlar, teşhir edilen cezbedici ziynetler, şüphe yok ki insandaki hayvanî hisleri uyandırır. İşte İslâm temiz bir toplumun kurulabilmesi için, kadın ile erkek arasında gayrimeşrû ilişkilere meylettiren, vesile olan bütün kapı ve yolları kapamayı gaye edinmiştir. Dolayısıyla İslâm, insanın bakışlarından tutun da kıyafetine, örtünmesine varana kadar bir ölçü koymuştur.

Örtünmek canlılar arasında sadece insana mahsus bir özelliktir. Örtünmek insânî olduğu gibi fıtrîdir de… Seyyid Sabık "Fıkhü's–Sünne" isimli kitabında:

"İnsanı hayvandan ayıran en önemli şey insanların giyinmesidir." demektedir. İnsanlık tarihine şöyle bir baktığımızda, ifrat ve tefrit noktasında bazı aşırı yönelişler ve sapkınlıklar bir yana bırakılırsa, çıplaklık her dönemde vicdan ve aklıselim tarafından arsızlık ve hayâsızlık olarak görülmüştür. Ve insanoğlunun örtünme ihtiyacı ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva ile başlamış, çıplaklığın çirkin bir şey olduğu da Kur'an–ı Kerim'de:

"Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir elbise ve bir süs indirdik. Takva örtüsü ise, daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). Ey Âdem oğulları! Şeytan ana ve babanızı –çirkin yerlerini kendilerine göstermek için– cennetten çıkardığı gibi sizi de belâya uğratmasın..."(1) âyet–i kerimeleriyle ifade edilmiştir.

Örtünmenin gayesi, yabancı bakışlardan korunup, ırz ve namusun meşrû olmayan cinsel isteklerden korunmasıdır. Ancak örtünmenin asıl gayesi, Yüce Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. Örtünmek de namaz, zekât, oruç gibi bir ibadettir ve Müslüman kadına farzdır. Allahu Teâlâ namaz, zekât ve oruç gibi ibadetlerin nasıl ve ne şekilde yapılacağını bildirdiği gibi, örtünmenin de şeklini ve sınırlarını belirlemiştir.

 

ZİYNETLERİNİZİ TEŞHİR ETMEYİN

Bu konuyla alâkalı âyetlere gelince; Kur'an–ı Kerim'de Nûr sûresi'nin 30. âyet–i celilesinde:

"Mü'min erkeklerin harama bakmamaları, namuslarını korumaları" emredildikten sonra 31. âyet–i celilesinde de, kadınlarla ilgili olarak:

"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini açmasınlar. Baş örtülerini, yakalarının üzerine vursunlar…" buyrulmuştur. Görüldüğü gibi Allahu Teâlâ, evvela hem erkekleri hem de kadınları harama bakmaktan sakındırmıştır. Zira bir hadis–i şerifte Peygamber Efendimiz:

"İki gözün zinası, (harama) bakmaktır." buyurmuştur. Harama bakmak; zinanın postacısıdır ve zinaya götüren ilk adımdır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, harama bakmayı gözün zinası olarak ifade buyurmuştur.

Ancak, göz istemeyerek de olsa gayr–i ihtiyari olarak haramı görürse, bunda bir vebal olmadığı şu hadisten anlaşılmaktadır. Efendimiz, Hz. Ali Radıyallahu Anh'a:

"Ya Ali! Bakışı bakışa ekleme. Birincisi senin için (vebal yoktur ama), ikincisi aleyhinedir." buyurmuştur.(2)

Mevlâ Teâlâ önce harama bakmayı yasaklamış, ardından da bu bakışa mahal olacak yerlerin örtülmesini emretmiştir. Kadının örtünmesi ile ilgili olarak: "Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler" buyrulmuştur.

Âyet–i kerimedeki ifadeye dikkat edersek Mevlâ Teâlâ:

"Ziynetlerini teşhir etmezlerse daha iyi olur, baş örtülerini örterlerse daha sevap olur..." gibi tavsiye niteliğinde yumuşak bir üslup kullanmamış, bilakis tavsiye üslubundan çok öte "Söyle sakınsınlar, teşhir etmesinler, örtünsünler!" şeklinde kesin ve net bir ifade kullanmıştır. Âyet–i kerimenin devamında da, nerelerin nasıl örtüleceği ve kimlere gösterilebileceği tek tek açıklanmıştır.

"Kadının ziyneti" denince örfte, taç, küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla gelir. Bu ziynetleri açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak haydi haydi yasaklanmış olur. Bu takdirde şöyle de denilebilir:

"Vücutlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki ziynetleri bile açmasınlar."

Zemahşerî şöyle der: "Âyetteki ziynet yerinin zikredilmesindeki hikmet, ziynet yerlerinin korunması, örtünmesi icap ettiğinin ifade edilmesidir Çünkü Allahu Teâlâ "Ziynetlerini açmasınlar" buyururken, aslında ziynet yerlerinin açılmamasını kasdetmiştir. Çünkü takılmayan ziynetlerin görülmesi haram değildir. Bu yüzden ziynetlerin yasaklanmasına gerek yoktur. Demek ki asıl açılması yasaklanan; ziynetlerin takıldığı yerdir."(3)

 

ÖRTÜ DİKKAT ÇEKİYORSA,ÖRTÜ DEĞİLDİR

Bazı âlimlere göre de kadının asıl ziyneti, vücudunun güzel yaratılışıdır. Yaratılış ziyneti hepsinde, her kadın bedeninin özünde zaten bulunmaktadır. Dolayısıyla buna göre mâna şöyle olur: Kadınlar yaratılıştan ziynetleri olan vücutlarının hiçbir tarafını açmasınlar.

Evet, kadın gerçekten çok kıymetli bir ziynettir. Nasıl ki mücevherler, kıymetli inciler çok gizli yerde saklanırsa, kadın vücudunu da kendi sedefine koymak, tesettüründe saklamak gerekir.

Tabi-î bu arada, "ziynetlerin örtülmesi" gerektiğinden bahsederken şunu da hatırlatmak da fayda görüyorum. Tesettür için örtülen örtünün kendisi de bir ziynet olmamalıdır. Eğer üstten örtülecek örtünün kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa, ona "hicap" denilemez. Çünkü örtünmekten maksat; ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir. Şayet bir kadın, giyindiği elbise ile yabancı erkeklerin dikkatini çekmeye devam ediyorsa, İslâm bu kadını örtünmüş kabul etmemektedir.

Örtülmesi emredilen, ziynetten istisna edilen ve âyet–i kerimede mücmel olarak geçen "kendiliğinden görünen" ifadesi, İslâm âlimlerinin çoğunluğu tarafından; "yüz ve bileklere kadar eller" olarak tefsir edilmiştir.

Hz. Aişe'den rivayete göre bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma, ince bir elbise ile Resûlullah'ın huzuruna girmişti. Peygamber Efendimiz ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:

"Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Efendimiz bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti.(4)

 

DİŞİLİK DEĞİL KİŞİLİK ÖN PLANDA OLMALI

Allahu Teâlâ'nın bu âyet–i kerimede emrettiği örtüyü sadece "baş örtüsü" olarak anlamak çok yanlıştır. Yani "başı örtülü olsun da alt tarafı nasıl olursa olsun." Bu olmaz. Sadece başını değil, vücudunu dahi örtmüş olsa mesele hallolmuş değildir. Zira şeffaf, içini gösteren renkte ya da gayet dar olup bedene yapışmış, vücut hatlarını ortaya koyan kıyafetler kesinlikle Kur'an'ın örtünme emrine uygun değildir. Bunlar "Giyinik çıplaklar"dır. Nitekim bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:

"Ateş ehlinden olup, görmediğim iki sınıf insan var: (Birisi) yanlarında bulunan sığır kuyruklarına benzer kamçılarla insanları döven (işkence yapan) bir kavimdir. Diğeri de giyinik fakat çıplak birtakım kadınlardır..."(5)

Kadının örtüsü, edep ve iffet telkin etmek noktasında da çok önemlidir. Âyet–i kerimenin, devamında işte bu noktayı da düşündürmek ve tesettür emrinin kuvvet ve şümûlünü bir daha hatırlatmak üzere, kadının yürüyüşünde ve tavırlarında dahi dikkatli olması gerektiğini şöyle ifade ediyor:

"…Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar" yani baştan ayağa örtündükten sonra yürürken de edep ve vakar ile yürüsünler. Tahrik edici, şüphe uyandırıcı, çapkın tavırlarla ve yürüyüşle hareket etmeyip, yabancı nazarları celbetmesinler. Demek ki kapandıktan sonra da kadın, hâline, ahvaline dikkat edecektir. Cenab–ı Hak, örtünme emriyle kadının istenmeyen kötü durumlara düşmesini önlemeyi gaye edinmiştir. Kadın, Allah'ın emrine uygun bir şekilde giyinip başkalarının dikkatini cinsel yönden çekecek hareketlerden kendisini uzak tuttuğu, amiyane tabirle dişiliğini değil de kişiliğini ön plana çıkardığı zaman toplumda hak ettiği yeri alacak ve herkesin saygısını kazanacaktır.

Tesettür; her türlü istismara karşı kadının koruyucu siperidir. Fizikî güzelliğini ve cazibesini, teşhir edilen bir meta gibi herkesle değil, sadece nikahlı eşiyle paylaşması için dışa karşı perdesidir. Kadın, tesettürüyle ırzını, namus ve iffetini yaralayıcı gözlerden, kalplerinde eğrilik bulunan hasta kişilerden korumuş olur.

Şu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum, çünkü pek çokları nedense buna pek dikkat etmiyor. Kadın dışarı çıkarken örtüsüne bürünüp kendisini muhafaza ediyor; lakin evde olduğu sırada kapı çalınınca, ev kıyafetiyle kapıya çıkıyor ki, şayet gelen yabancı bir erkekse ev kıyafetiyle çıkması caiz değildir. Demek ki, tesettür emri sadece sokakta değil, evin kapısında da, penceresinde de geçerlidir.

Örtünme ile ilgili diğer bir âyet–i kerime ise Ahzab sûresinin 59. âyet–i kerimesidir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

"Ey Peygamber! hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten cilbablarını (dış elbiselerini) giysinler. Bu, onların tanınıp eziyet edilme-melerine en elverişli olandır. "

 

ÂYET-İ KERİME ÇARŞAF DİYOR

Hicab âyeti, kadınların avret mahallerini örtmeleri istikrar kazandıktan sonra nazil olmuştur. Öyleyse bu âyette emrolunan tesettür, daha önce farz kılınan setr–i avretten başka fazla bir örtünmedir. Bunun içindir ki müfessirler, yorumları değişik de olsa mefhumda birleşerek âyetteki "cilbab"tan maksadın kadının elbiseleri üzerine giyilen ve bütün vücudu örten bir örtü, bir elbise olduğunda ittifak etmişlerdir.

"Peki, âyet–i kerimede zikredilen 'cilbab'dan murad nedir?" diye sorarsanız, bu konuda ulemânın pek çok beyanları vardır. Bunları inşallah bir dahaki yazımızda detaylı olarak izah edeceğiz. Ama şimdilik son devrin âlimlerinden bir kaçının yorumunu sizlere nakledeyim.

Elmalı merhum, ilgili âyet–i kerimenin tefsirinde: "Cilbab" baştan aşağı örten çarşaf, ferace car gibi dış giysilerin adıdır." demiştir.

Konyalı Mehmet Vehbi Efendi, "Hulasatü'l–Beyan"da, Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde "Cilbab"ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir.

 

Dipnot:

1– A'râf, 26, 27

2– Ebû Davud, Nikâh 44, 2149

3– Zemahşerî, "Keşşaf", 3/230

4– Ebû Davud, Libas 31; Heysemî, "Mecmau'z–Zevaid", V, 137.

5– Müslim, Âdâb 10; Ebû Davud, Nikah, 44;

Ahmed b. Hanbel, 4/358

 

 

 

Kaynak: Beyan dergisi, 09/2005

.