Tüketim Toplumunda

Emperyalizmin Görsel Büyücüsü:

Televizyon   tv.gif (5707 Byte)

Uluslararasi emperyalizm , global anlamdaki hedeflerini gerçeklestirebilmek için yeryüzünde, düsünmeyen, sorgulamayan, hazir tüketen ve ortak zevklere sahip yiginlar olusturmak istemektedir. Bu yiginin genel özelligi; çevresine duyarsiz, kendisinden istenileni yapan, üretileni tüketen, hayati sorgulamayan, olaylarin arka planini düsünmeyen fertlerden olusmasidir. Uluslararasi Emperyalizm, bu yigini yetistirip güderken, medya faktörünü kullanarak etkin bir manipülasyon sürecini devree sokuyor. Bu manipülasyon sürecinde ise medyanin en etkin silahi, televizyondur. Televizyonun bu süreçte etkin olmasinin sebebi, diger ürünlere göre bize daha yakin ve daha eglenceli olmasidir. Evimize kadar giren televizyonun dügmesine basmamizla büyünün etki alanina giriyoruz.

Uluslararasi emperyalizm ve yerli isbirlikçileri, televizyonu kullanirken iki noktaya önem gösteriyor. Beyinsizlestirmek ve tükettirmek. ... Bu iki kavrami birbirinden ayirmak güç. Beyinsizlestigimiz için tüketiyoruz ve tükettigimiz için beyinsizlesiyoruz.

BEYINSIZLESTIRME OPERASYONU

Televizyon araciligiyla tüketim toplumu olusturmada ilk basamak; kitleyi televizyon tiryakisi yapmak ve onlari bu görsel büyücünün etki alanina sokmaktir. Televizyonun kitleler arasindaki genel kabul gören mahiyeti onun bir eglence araci oldugudur. Televizyonun içerigi olusturulurken de ”eglence araci” imajina zarar verilmez. Televizyon, toplum üzerindeki manipülasyon sürecine, beyinsizlestirme operasyonu, hem televizyonun araç özelliklerinden, hem içeriginden kaynaklanmaktadir.

Beyinsizlestiren Makina

Televizyon görüntülerden olusan bir makina. Bu yönüyle televizyon, öncelikle göze ve hislere hitap ediyor. Bir okuyucu, kitap okurken ilgisini yogunlastirarak okumali, kelimeleri birbirine baglayarak okudugundan anlam çikartmalidir. Okuma; zihinsel kapasiteyi gelistiren ve emek gerektiren zihinsel bir faaliyettir. Oysa televizyon, kitapta sayfalar boyu anlatilan bir olayi, bir kaç saniyelik bir görüntüyle anlatabilme olanagina sahip. Kitabi bilgilere göre oldukça yüzeysel geçilen görüntüleri almak için, izleyiciye düsen, rahat koltuguna yaslanip sihirli makinanin dügmesine basmak. Televizyonun bu özelligi, izleyicinin yüzeysel bilgilere sahip hazir tüketici haline gelmesine sebep oluyor.

Televizyonda söylem büyük ölçüde görsel imajla yansitilir. Televizyon, konusmayi bize sözcüklerle degil; görüntülerle aktarir. Dolayisiyla içerik, imajin arkasinda kaybolur. Televizyon tarafindan ”kötü” ilan edilen bir sahis, ne kadar dogruyu söylese de, toplum nezdinde ”kötü” görülmeye devam eder. Bu sekilde imajin satilmasi, ciddi tartisma programlarinda bile tartismalarin yüzeysel bilgilerle, ancak iyi görünüm, dikkatli jestler, popüler sözcüklerle yürütülmesine sebep olmakta. Bu ise tartisma programlarinin seviyesini, dolayisiyla izleyicinin seviyesini düsürmektedir.

Beyaz camda, birkaç saniyede bir degisik görüntü geçmekte. Bu görüntü bombardimani o kadar yogundur ki, izleyicinin televizyon karsisindan ayrilacak zamani yoktur. Ancak görüntülerin bu denli yogun geçmesi, izleyicinin seçkinligini azaltir. Bu görüntülerden hiçbirinin arkaplani düsünülmez. Uluzslararasi haber ajanslarindan saniyede üç haber geçmesine ragmen, hiçbiri derinlikli verilmez. Televizyon bu noktada, yüzeysel bilgilerle bir sey hakkinda bilgi sahibi olma sanisi yaratir. Bu ise insani bilgilendirmekten uzak bir enformasyondan ibarettir.

Televizyon progrmalarinda çokça rastlanan bir ibare vardir: ” Ve simdi de. . . ” Bu ibare, ‘simdiki program, digerlerinden farklidir.’ Anlamina gelir. Bu, izleyicinin dikkatini çekmek için kullanilir. Ancak her program için farkli bir ruhhaline bürünen seyircinin, bu veriler arasinda baglanti kurmasi imkansizlasmaktadir. Bu ise bütün olay degerlendirmelerine yansiyarak, olaylari sadece kendi özgül sartlari içersinde degerlendirip, olaylar arasinda bir bag kuramamaya sebep olmaktadir.

Izleyicinin en çok canini sIkan olaylardan bir tanesi, sIk sIk araya giren reklamlardir. Reklamlarin bu sekilde araya girmesi, izleyicinini programa yogunlasmasini azaltiyor. Izleyici bundan büyük zararlar görmekte. Bu zarar, izleyicinin herhangi bir konuda istenilen sekilde yogunlasamamasi, uzun süre dikkatli bir sekilde olayi takip edememesi seklinde ortaya çikiyor.televizyon öncesi kitap okuycusu, yani tipografik toplumda, uzun düsünsel tartismalar zevkle izlenirken, bu gün bir lise ögrencisi, kirak dakikalik dersin onbesinci dakikasindan itibaren derse olan ilgisini kaybetmekte. Bu da zihinsel kapasitenin düsmesiyle, ilgi yogunlugunun azalmasiyla baglantilidir.

Televizyon hakkindaki en genel görüs, televizyonun bir eglence araci oldugudur. Onun, enformatik araç olarak görülmesi gereken taraflari da, bu degerlendirmenin gölgesinde kaliyor. Televizyon yapimcilari da bu imajin sarsilmasini istemez. Ne kadar çok eglence varsa, televizyonu objektif olarak degerlendirme azalir. Ne kadar çok eglence olursa, televizyonun verileri daha az degerlendirilir, üstünde daha az durularak daha az seçkinci davranilir. Daha çok eglence, verilmek istenenin yani reklamlarin daha çok izlenmesine, reklam ücretlerinin artmasina sebep olur. Genel anlamda televizyonun bir eglence araci görülmesi ise, gerçekliklerin de zamanla eglence olarak algilanmasina sebep olur.

Eglence olarak görülen ekranlarda televizyon yapimcilari, eglenceyi yansitmak ister. Bunu yaparken de olaylarin eglenceli olabilecek yönleri alinir. Televizyonlarda eglence olarak sunulan en baskin unsurlar ise siddet ve cinselliktir. Siddet ve cinsellik içeren ürünler, televizyonda niteligine bakilmaksizin sunulur. Çünkü bu ürünlerin hazir alicisi vardir. Haber programlarinda dahi bu eglence unsurlari dikkate alinir. Örnegin; haberde bir ögrenci hareketi verileceksi, o hareketin düsünsel boyutundan ziyade, ögrencilerin güvenlik güçleriyle çatistigi bir sahne gösterilir. Bu gösteri, yüzeysel bilgilerle süslenerek eglenceli olmasina gayret edilir. Olaylarin eglenceli yönlerinin vurgulanmasi ve bu yönlerin de siddet ve cinsellik içermesi toplumun bu yönlere egilimli gizli sapiklar yetistirmesine sebep olur.

Televizyonun sundugu ürünler, drama kökenlidir. Televizyonda izledigimiz filmler, diziler, reklamlar kadar haberler de , yansitilan gerçekler kurgulanarak drama haline dönüstürülür. Bu sekilde dramanin ve gerçeklerin birbirine girmesi, gerçeklerin ve kurgularin ayirt edilememesine sebep olmakta. Bu da realitelere karsi vurdumduymazligi dogururken, kurgulari fazla ciddiye alip, gündelik yasamda bu kurgularin etkisine girmeyi beraberinde getirir.

 

Beyinsizlestiren Içerik

Televizyonun araç özelliklerinden kaynaklanan olumsuzluklar, içerikle destekleninci, ortaya beyinsizlestirilmis bir toplum çikiyor. Televizyonun içerigini belirleyen uluslararasi emperyalizm, isbirlikçi egemenler ve bu ikisinin çizdigi sinirlar içersinde kalmak sartiyla, sponsor firmalardir. Içerik, televizyonun araç özelliklerinden de faydalanarak, etkin bir beyin taarruzuna baslar.

 

Amerikalilastiran Sinema

Televizyon programlari arasinda sinem, önemli bir yere sahip. Dünya sinemaciliginin merkezi Amerika olunca, televizyon sinemalarinda Amerikan sinemasinin önemli bir yer tutmasi da kaçinilmazdir. Amerikan sinemasinin iki önemli özelligi, siddet ve cinselligin yogunlukla kullanilmasi ve üstün irk Amerikali, yenilmez süper güç Amerika düsüncesini empoze etmesi. Pentagon’un yaptigi destekle çogalan bu filmler, bir yandan siddet ve cinselligi yayarken, diger taraftan ideoloji de transfer etmektedir. Amerika, sinema sektörüyle kültürel emperyalizmin her eve girmesini basarmistir. Genç neslin Amerikan sinemasiyla yetismesi, Amerikan kültürünün zihinlere yerlesmesini kaçinlmaz kiliyor. Amerikalilasan toplum, Amerikali gibi düsünüp onlar gibi yasamaya basliyor. Özellikle yenilmeyen süper güç düsüncesi, emperyalizmin siyasi gelecegi açisindan çok önemli. Bu yüzden Amerika’da film sektörü, büyük destek görüyor.

Hayat Tarzina Dönüsen seriyaller

Televizyon programlarinin içersinde, televizyonla birlikte insan hayatina giren en kapsamli beyin igfalcisi, pembe diziler denen seriyallerdir. Pembe diziler, televizyonlarda genelde her gün yayinlanir, pembe diziler, aile ortaminda seyredilmek için çekilmistir ve konu genelde bir aile ortaminda geçer. Bu seriyallerde, sayilari onu bulan büyük ve otuz-kirk civarinda küçük karakter vardir. Pembe diziler, kesinlikle noktalanmayan, aylar hatta yillar boyu süren bir akisa sahiptir. Küçük karakterler degisebilirler, ancak büyük karakterler degismez ve anlati büyük karakterlerin içsel dünyalarindan ve bireysel iliskilerinden olusur. Bir bölümünde anlatilan olay bitse bile, baska olaylarla baglanti kurularak seriyalin akisi bitirilmez. Pembe dizilerde senaryo zamani, gerçek zamanla neredeyse örtüsür. Zamanin bu sekilde denk verilmesi anindalik, oradalik etkisi yaratip, "filmsel gerçeklik” izlenimini yok ederek, dizi karakterler canliymis imaji olusturulur. Pembe dizilerin izleyicilerine en büyük zarari içeren yani, karakterlerin bireysel dünyalariyla doldurulup toplumsal olaylarin göz ardi edilmesidir. Bu seriyaller, kisilerin abartilmis hissi hareketleriyle doludur. Dolayisiyla izleyicilerde gerçek hayatta da toplumsal olaylarla degil, bireysel dünyalariyla ilgilenmektedirler.

Yarisma Programlari

Televizyonlar için hazirlanan yarisma programlari, genelde bir sonsorun himayesinde düzenlenir. Sponsor firmalar, bu tür programlara bir sart öne sürüyor; malinin iyi satilmasi. Sponsorun malinin satisinin artmasi, programin izlenmesine baglidir; programin izlenmesi ise eglenceye. Yarisma programlarinin temel niteligi olan eglence, bu yarisma programlarinin içerigini bilgi ve kültüre dayali olmaktan çikarir. Çünkü; izleyiciyi cezbedenin bilgi ve kültürden ziyade eglence oldugu düsünülür. Bunun için yarismaciya iki kere iki bile sorulsa, bunun eglenceli hale getirilmesi yeterlidir.

Siddet ve Bencillige Dayali Çizgiler

Televizyon programlari içersinde gelecegimizi yok etmesi açisindan en tehlikeli ve korkutucu programlar ise çizgi filmlerdir. Siddetin eglence kabul edilmesi, çizgi fimlere de yansir. Çizgi filmlerdeki siddet her ne kadar sevimli bir kiliga büründürülmüsse de, bu yastaki çocuklari siddet tutkunu haline getirmektedir. Çizgi filmlerin diger zararli özelligi ise, genelde kahramanin tek basina ve yardim almadan bütün isleri halletmesi, iyi tarafta olan kahramanin ne olursa olsun tek basina galip elmesidir. Bu ise çocugun dünyasinda bencil, egoist bir yapi olusturmaktadir. Bu çizgi filmlerle yetisen zamane çocuklari, dünyanin kendi benleri etrafinda döndügünü zannederek, sosyal hayatla ve dis dünya ile ilgilenmemektedir.

Egitsel Çocuk Programlari

Egitsel çocuk programlari, aileler tarafindan en çok begenilen programlardir. Bu programlarin, çocukari sIkmadan egittigi söylenir. Ancak bu söylem, çocuklarini televizyonun basindan kaldirmayan anne-babanin tesellisidir. Egitim amaçli çocuk programlari gerçekten çocuklara bazi egitsel ögeleri vermekte, ancak bu programlar genel anlamda çocuklari televizyonun basina çekerek eglenceye daldirmakta, dolayisiyla egitimden uzaklastirmaktadir. Çünkü bu programlari izlerken çocuklarin asil amaci egitimden ziyade eglenmektir. Bir çocuk bu programlarla okumayi, sayi saymayi ögrenebilir ancak televizyona ve rahat alisarak egitimden uzaklasir.

Haberler ya da Yanilsamalar

Televizyon ürünlerinden siyasal anlamda en güçlü yönlendirmeyi haber programlari yapar. Bu yüzden haber programlarinin niteligi önemlidir. Haber programlarinda televizyonun araç özelliklerinin hemen tümünden faydalanilarak bir dezenformasyon olusturulur.

Haber programlari, televizyonun genel eglence imajini yansitacak sekilde müzikle baslar. Mümkün olan en eglenceli sekilde haber sunulur ve ayni sekilde müzikle biter. Haberin bu sekilde eglenceye dönüsmesi, realitenin eglence olarak algilanmasina sebep oluyor. Haber programlarinin dramalastirilmasi, gerçek olan ile kurgusal olanin ayristirilmasini zorlastiriyor. Bu faktörler izleyiciyi gerçeklere karsi duyarsizlastiriyor.

Haber programlarinda haberlerin yogunlugu, izleyicinin bu haberlerden birine yogunlasmasini engelliyor. Ünlülerin bireysel hayatlarina dakikalar uzunlugunda yer verilirken, dünyadaki gelismelerin hizli bir sekilde geçilmesi, televizyonu bir dedikodu makinesi haline getirirken, insanlik için daha önemli haberlerin gözardi edilmesine sebep oluyor.

Televizyonda imaj, içerigin önüne geçiyor. Bu yüzden haber spikeri, haberi algilarken izleyiciyi yönlendiriyor. Televizyonda sembolik bir dilin kullanilmasi ise, haberlerde hirsiz veya kötü olarak bir sahsin suçsuzlugu kanitlansa bile, zihnimizde öyle kalmasina sebep oluyor. Bu, özellikle siyasal iktidar tarafindan kendi karitlarini karalamak için kullaniliyor. Bu sekilde yanli ve yetersiz enformasyon, izleyicinin üzerinde bilgi sahibi olmamasini yaratarak dezenformasyon olusturuyor. Kitlenin daha kolay yönlendirilebilmesi için üretilen dezenformasyonsa, büyük ölçüde basariya ulasiyor.

Televizyonda baslatilan "beyinsizlestirme operasyonu” yönlendirmeyi basarmak amacini tasir. Yönlendirme, uluslararasi emperyalizmin siyasi ve ekonomik çikarlari güdülerek yapilir. Televizyon, beyinsizlestirme operasyonu ile birlikte "tükettirme operasyonu"nu devreye sokar.

Tükettirme Operasyonu

Televizyon izleyicisi dügmeye bastiginda eglenceye ulasir. Yani televizyon izleyicisini, sinema ve tiyatro izleyicisinden farkli olarak hazirciliga alistirir. Televizyonun yapisindaki bu hazircilik, tüketime yönelik bir içerikte bütünlesince, ortaya tüketmekten zevk alan ve tüketmek için yasayan bir toplum çikiyor. Televizyonda tüketim, sadece reklamlarla degil, bütün içerikle desteklenmektedir. Ancak diger programlarin aksine reklam, tükettirmeyi direkt olarak amaçlar. Onun için reklamlardaki en ufak ayrintilari dahi çok iyi incelemek gerekir.

Reklamlarda 30 saniyelik zaman diliminde geçen her görüntü önemlidir. Örnegin; çocuguna yemek veren anne, siradan ev kadininin onunla özdeslesmesini engellemiyecek kadar güzel olmalidir. Evin dekorasyonu, sarisin mavi gözlü çocuklar ve hatta bir-iki saniyelik pencereden görünen bahçe görüntüsü, gerçekten daha güzel olan ideal dünyanin özlemine yöneliktir. Bu ideal dünyanin reklami yapilan ürüne yansimasi amaçlanir.

Reklam filmlerinde, sinemada üretilen ya da pembe dizilerde mitolojik kahraman haline gelmis karakterler oynatilir. Reklami izleyenler, hem bu mitolojik kahramanin kullandigi ürünü kullanmak isteyecek, hem de onu satin alabilecek kadar gücü oldugundan dolayi, markasina güveni artacaktir. Bunun yaninda ulasilmak istenen hedef kitleye benzer birinin ürünü sunmasinin da etkili olacagi düsünülür. Örnegin; deterjan reklamlarinda ev kadinlari oynatilir. Ayni zamanda yetkili bir agizin markaya onay vermesi de reklami basariya ulastirir.

Reklamlar, bir ürün hakkinda tüketiciye bilgi sunmaktan ziyade vaad ve umud satar. Ticari reklamlarin çoguda, malin içerigine yönelik iddialar yoktur. Bunun yerine ürünü kullananlara ilgi yogunlastirilir. Bu yönüyle reklamlar akla degil, duygulara hitap eder. Reklamlarda yaniltici bilgiden söz edilemez. Çünkü reklamlar gerek müzik sovuyla, gerekse görsel sovlarla abartili duygusal fonlar olusturarak imaj pazarliklarindan, tümden yanilticidir.

Reklamcilar, satis yapmayi amaçladiklari hedef kitlenin gereksinimlerini iyi bilirler. Bir makarna reklaminda, eger toplum refah içindeyse sosyal güdüye yönelerek "misafirlerinizin yüzünü bu makarnayi pisirerek güldürün" denir. Ancak seslenilen kitle fakirse, fizyolojik güdüye yönelerek "bu makarna en doyurucudur" derler. Ayrica kitlenin inanç ve düsünce özellikleri de hesaba katilmalidir.

Televizyon reklamlarinda genel anlamda bir marka bagimliligi olusturulmak istenir. "marka satar" düsüncesi devamli vurgulanir. Markanin ismi devamli tekrarlanilarak, zihinlere yerlesmesi amaçlanir. Bu düsünceyle bazi sloganlar bulunur. Bu sloganlar marka ile anilacak kisilerce ekranda tekrarlanir. Birçok marka, tiryakisini markasina çok bagli oldugunu söylese de aslinda onu digerlerinden ayirt edemez. Yani televizyon reklamlariimaj yaratmaktadir. Reklam maliyetlerinin devamli marka üzerine bindirildigi ve imaj olusturmak için çok fazla reklam yapmak gerektigi düsünülürse markalar devamli pahalidir.

Uluslararasi emperyalizm, tüketen toplumu olusturmak için televizyonla bir çok politikayi devreye sokmaktadir. Öncelikle tüketim toplumu, varolan siyasal sistemle desteklenir. Bu sistem, demokrasidir. Demokrasinin en belirgin özgürlükçü ünitesi, tüketimdir. Demokrasinin bu özelligi devamli öne çikarilarak övülür. Demokrasi sayesinde herkes diledigince tüketme özgürlügüne sahiptir. Ancak tüketim konusunda bu denli özgürlükçü olan reklamcilar, reklamcilik faaliyetlerinin ve tüketimin tartisildigi konularda bu kadar özgürlükçü degillerdir. Reklamcilar, reklamciligin tartisildigi her yerde tartisanlara karsi tüm kurumsal cepheleriyele savas açarlar.

Emperyalizm, televizyonla girdigi evlerde öncelikle toplumun kültürünü degistirmeyii hedefler. Kültürü ve yasam tarzi degisen toplumun zevkleri ve ihtiyaçlari da degisecektir. Izleyici kitleye gerek Amerikan müzigi ve klipleriyle, Amerikan popülist kültürü yerlestirilir. Dünyanin Amerikalilasmasi, ortak zevk ve ihtiyaçlara sahip büyük bir kitleyi olusturabilmek içindir. Eger televizyon programlari ve reklamlari, ayni anda bir Amerikali’nin, bir Rus’un ve bir Arap’in Coca-Cola içip Lewi’s giymesini sagliyorsa, basariya ulasmis demektir.

Televizyon reklamlarinda emperyalizmin politikalarina uygun olarak yapilmak istenen, ihtiyaçlari artirmaktir. Bunun için sun’i ihtiyaçlar olusturulur. Bu ihtiyaçlar devamli artmakta, hayat taksite baglanmaktadir. Emperyalizm, tüketicinin tasarruf biçimini bile degistirmis, onu da salt tüketim haline getirmistir. Tasarruf amaciyla evler, arsalar, arabalar alinirken yapilan, tüketim çilginligindan baska birsey degildir. Iyi bir reklamci, tüketicinin tasarruf etmeyecegi paradan zengin olabilir. Bu, baslangiçta bir ciklet parasidir. Ancak yapilan her reklamda, tasarruf etmeye degmez gözüken miktar, büyür. Tüketici, bir mali almakla kalmaz; onun aldigi her ürün bir diger ihtiyaci dogurur.

Reklamlarla bütün bunlar yapilirken de hiçbir yönlendirme yapilmadigi izlenimi verilir: aslinda reklamcilarin pazarladiklari, temel ihtiyaçtir. Bunlar alinmadikça hayat çekilmez. Oysa reklamcilar, sun’i ihtiyaçlar satar. Bunlarin sonucunda dünya üzerinde temel ihtiyaç maddelerine ayrilan bütçe azalirken, sun’i ihtiyaçlara ayrilan bütçe artmaktadir.

Emperyalizm bütün bir dünyayi soyup toplumlari aç birakirken ”bunlari yapan sizin iradeniz" mesajini verir. Televizyon kitleyi büyülerken, emperyalizm de cepleri bosaltir. Bu çagdas büyü sonucunda eglendiklerini, istekidkleri seyleri yaptiklarini sanan, ancak bunu yaparken uluslararasi emperyalizmin ekmegine yag süren büyük bir kitle ortaya çikar.

Çagdas Büyü Nasil Bozulacak ?

Televizyonun kitleleri büyüleyen, onlarin hafizalarini ve bilinçlerini silen yönünden söz ettik. Bu çagdas büyü yapilirken amaçlanan, insanlarin zihinsel süreçlerini devre disi birakip, onlari disaridan gelen uyaranlara refleks gösteren hayvanlar haline getirmektir. Dolayisiyla insanlar, zihinsel süreçlerini tekrar devreye sokabilir ve birer birer, ikiser ikiser kalkip düsünebilirlerse, bu büyü bozulur. Bunu gerçeklestirmek için insanlarin Kur'an'i Kerim’i okuyup akletmesi gerekiyor. Insanlar eger televizyon denen makinayi kendi kontorlleri altina alabilirlerse; yani ekrandaki görüntünün arka planini düsünüp sorgular ve empoze edileni degil alinmasi gerekeni alabilirlerse çagdas büyünün etki alanindan kurtulacaklardir.

Televizyonun içerigi tamamen degistirilse bile; pompaladigi hazircilik, tek yönlü bir iletisim araci olmasindan dolayi, sürekli edilgen bir izleyici yigini ve yüzeysel bilgiler aktaran yönü mutlaka olacaktir.

1999

Evrensel Mesaj Dergisi, Sayi:3, Nisan 1999lh

 

Hazirlayan: Musa Dogan