besmele1.gif (2505 Byte)

RA'D SURESI

Kur'an-i Kerim'in on üçüncü suresi. Kirk üç ayet, sekiz yüz elli bes kelime ve üç bin bes yüz alti harften ibarettir. Fasilasi "nun, be, dal, ra, lam, ayn ve kaf" harfleridir. Adini on üçüncü ayetinde geçen "er-ra'd" (gök gürültüsü) kelimesinden almis olup, bu adi alisinin özel bir sebebi yoktur. Nerede nazil oldugu hakkinda müfessirler arasinda ihtilaf vardir. Bazilarina göre mekkî, diger bazilarina göre medenî'dir. Alusî, Ibn Abbas ve Ali b. Ebi Talib'den surenin Mekke'de nazil oldugunun rivâyet edildigini ve Said b. Cübeyr'in de ayni kanaatte oldugunu zikrettikten sonra, Medine'de nâzil oldugu yolundaki rivâyetlere deginmekte ve bu konudaki görüs ayriliklarinin arasini "Bu sure, bazi ayetleri disinda Mekke'de nâzil olmustur" diyerek telif etmektedir (Rühul-Meâni, Kahire VIII, 84). Surenin ele aldigi konular ve uslûbu incelendigi zaman mekkî oldugu kanaatinin dogrulugu güç kazanmaktadir.

Sure diger mekkî surelerin tamaminda oldugu gibi, inanç ve onunla alakali meselelerin tahlil edilerek, Allah'in birligi, Rububiyyetinde ortaksiz olusu ve O'nun insanlara dünya ve ahiret saadeti için göndermis oldugu dinin tabi olma açisindan essizligi, kalpleri ve ruhlari etkileyen güçlü ilahi bir üslupla gözler önüne serilmektedir.

Surenin mihverini; Peygamber'in getirdigi mesajin hak oldugu, ancak insanlarin çogunun bunu kabule yanasmadiklari gerçegi olusturmaktadir. Sure, yasamis olduklari dünya ve onun yer aldigi kâinattaki harikulade ve insan aklina durgunluk verecek derecede muhtesem olaylara gözlerini kapayip, her seyin rabbi ve yöneticisi olan Allah Teâlâ'nin varligini göremeyen insanlara, O'nun hâkimiyetinin gerçekligini, Peygamberin getirdigi tebligin uyulmasi gereken biricik yol oldugunu kavratabilmek için gökten, yerden, günesten, aydan, yildirimdan, gök gürültüsünden, simsekten, yagmurdan, yesermekten, hayattan ve bunlarin mucizevî bir sekil ve tarz çerçevesinde olusumlarindan örnekler verilmektedir. Kâinattaki her sey Allah'in varligina delalet etmektedir. O'nun Resulunun getirdigi Kitap ise, esi ve benzeri olmayan, içindekilerin beser sözü olmadigi her yönüyle gözler önünde durmakta bulunan bir kitaptir. Kâfirler ona uymaktan kaçinmakla ve inkâr etmekle, kendilerinden baskalarina zarar vermis olmayacaklardir. Dolayisiyla iman etmeleri sadece kendi menfaatlerinedir. Sure, bu konuda ihtar ve uyarilarda bulunmakta, bunu yaparken de zihinleri tatmin etmekle yetinmeyip, onlarin iman etmelerini saglayabilmek için kalplere hitab etmektedir.

Ilk ayet, mukattaa harfleri ile baslamakta, Kur'an-i Kerim'in, "Hak" yani Allah Teâlâ tarafindan gönderildiginde süphe bulunmayan bir kitap oldugunu bildirmekte ve insanlarin çogunlugunun bu gerçegi idrak etmekten uzak olup, inkarcilardan olduklari gözler önüne serilmektedir:

"Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar kitabin ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktir. Ancak insanlarin çogu inanmazlar" (1).

Pesinden gelen ayet, Allah Teâlâ'nin büyüklügünü, güç ve kudretinin sonsuzlugunu ortaya koyan evrenin yapisi ve intizamini zikrederek, ahiret hayatinin hem mümkün hem de zaruri oldugu gerçegini süphe ve inkâr içinde olan kalplere naksetmek istemektedir:

"Gökleri, gördügünüz bir direk olmadan yükselten, sonra arsa hakim olan, belli bir zamana kadar hareket eden günesi ve ay'i hizmetinize amade kilan Allahtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsini o idare eder. Rabbinizin huzuruna çikacaginizi kesinlikle bilmeniz için Allah, ayetleri açikliyor" (2).

Allah Teâlâ, yeryüzünü ne sekilde dösemis oldugunu ve onun üzerinde yasayanlar için halketmis bulundugu çesit çesit nimetleri zikrettikten sonra; Süphesiz ki bunda aklini kullanan bir kavim için nice ibretler vardir" (4) buyurup, aklini kullanarak yasadigi çevreyi ve basini kaldirdigi zaman müsahade ettigi semayi degerlendirebilen kimsenin ibretler alarak iman etmesi gerektigini ortaya koymaktadir.

Inkârcilarin öldükten sonra dirilmeye akil erdiremeyip reddetmeleri, gerçekten sasilacak bir durumdur. Allah Teâlâ, her seyi yoktan var etmistir ve bu var etmesini herkesin gözü önünde periyodik olarak sürdürmektedir. Inkârcilarin bunu yakinen gördükleri halde inkârlarinda inad etmeleri, onlarin ahirette helaklerine sebep olacaktir: "... Iste onlar, boyunlarina zincirler vurulanlardir. Iste onlar, cehennemliklerdir. Orada devamli kalacaklardir" (5).

Allah Teâlâ'nin bilgisi her seyi kusatmis olup, hiç bir sey O'nun bilgisi disinda degildir. "O, gizli ve asikari bilendir: Uludur, yüceler yücesidir" (9).

Daha sonra, insanin melekler tarafindan korundugu bildirilerek, insan topluluklarinin içinde bulunduklari iyi ya da kötü durumlarinin sebebi kisa fakat açik ve net bir sekilde ortaya konmaktadir. Allah Teâlâ, bir milletin kendini degistirip iyiye ve güzele talip olmadan o milletin durumunun degistirilmesinin söz konusu olmadigini, iyi bir milletin de, Allah'in ahkâmini ve hayat programini terk etmedikçe zelil ve ezilen bir toplum haline sokulmayacagini ve Allah'in, günahlarindan dolayi helâk etmek istedigi bir topluluktan bunu kimsenin engelleyemeyecegini su sekilde hükme baglanmaktadir: "... Süphesiz ki, bir millet, kendisini degistirmedikçe Allah onu degistirmez. Allah, bir milletin kötülügünü istediginde, kimse O'na karsi duramaz. O millet için Allah'tan baska bir koruyucu da bulunmaz" (11).

Her yaratik, bulundugu her durumda Allah Teâlâ'nin koymus oldugu prensiplere uyarak O'na secde eder. Inkârcilarin disinda canli cansiz hiçbir mahluk Rabbinin emirleri disina çikmaz ve kendi gerçeklilikleri içerisinde O'na ibadet ederler. Allah Teâlâ, bu gerçegi su ayeti kerime ile ortaya koyarak, iman etmeyen kimselerin kainatta ne kadar yalniz kaldiklari ve anlamsiz hareket ettiklerini gözler önüne sermektedir:

"Göklerde ve yerde her ne varsa isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa Allah'a secde ederler. Sabah aksam onlarin gölgeleri de (O'na secde eder)” (15).

Ayetteki; "isteyerek de olsa istemeyerek de olsa" ibaresi, kâfirlerin de varliklarinin Allah'a secde ettiklerini, ancak, onlarin bunun ne suurunda ve ne de arzusunda olduklarini bildirmekte ve ister inansin ister inanmasin herkesin; Allah'in kanunlarina teslimiyetin disina çikamayacagi gerçegini vurgulamaktadir.

Daha sonra, Allah'in davetine uyan kimselerin güzel seylerle karsilik bulacagi belirtilmekte, yüz çevirenler için ise, yeryüzündekilerin daha fazlasina sahip olsalar bile azaptan kurtulmak için "bunu fidye olarak verirlerdi" (18) buyurulmaktadir.

Iman edenlerle, küfre sapanlarin durumu; "De ki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak oldugunu bilen kisi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akil sahipleri düsünebilir" (19) ifadesiyle belirtildikten sonra, mümin kimselerin bir takim özellikleri zikredilmekte ve bu özelliklere sahip olmalari karsiliginda "Adn cennetlerine" girecekleri vaad edilmektedir.

Arkasindan küfre sapip yeryüzünde bozgunculuk çikaranlarin durumlari zikredilerek, onlarin isledikleri karsiliginda Allah tarafindan sapkinliga sürüklendikleri fakat; "kendisine katiksizca yönelenin de dosdogru yola" iletildigi ve bu kimselerin kalplerinin Allah'in zikriyle mutmain oldugu bildirildikten sonra uyari ifade eden bir uslûbla; "Haberiniz olsun, kalpler yalnizca Allah'in zikriyle tatmin bulur" (28) buyurulmaktadir.

Müsriklerin bir takim halleri zikredildikten sonra; Resulullah (s.a.s)'in sahsinda kiyamete kadar bütün iman eden kimseleri muhatap alan bir hitab ile Kur'an'in ahkâmini terk etmenin tam bir helâk demek oldugu ortaya konulmaktadir:

"Iste böylece biz onu (Kur'an-i) arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun sana gelen bu ilimden sonra, onlarin hevalarina uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardimci dost, ne de bir koruyucu vardir" (37).

Islâm mesajina karsi direnen ve inkar etmek için yollar arayan kimselere karsi iman edenlerin sorumlulugu, gerçekleri bu kimselere teblig etmeleridir. Allah Teâlâ, inkarlari karsiliginda onlardan hesap soracak olanin kendisi oldugunu bildirmektedir: "...Sana düsen yalnizca tebligdir ve sorgulama bize aittir" (40). Bu durum, inkarcilarin müslümanlara karsi bir satasma veya bir saldirida bulunmamalari halinde geçerlidir. Allah Teâlâ, Islâm'i yok etmek için müslümanlara savas ilan edenlerle, mücadeleyi emretmektedir.

Sure, inkârcilarin Hz. Peygamber'e karsi aldigi tavir ve buna karsi Resulullah'in vermesi gereken cevap bildirilerek son bulmaktadir:

"O küfre sapanlar söyle derler:

"Sen gönderilmis (Allahin bir elçisi) degilsin ". De ki; "Benimle sizin aranizda sahit olarak Allah yeter ve yanlarinda Kitabin ilmi bulunanlar da bu gerçegi bilir" (43).

Ömer TELLIOGLU

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi