bismill2.gif (3562 Byte)

MÜLK SÛRESI

Kur'an-i Kerim'in altmis yedinci sûresi. Otuz âyet, üç yüz otuz bes kelime ve bin üç yüz on üç harften ibarettir. Fasilâsi râ, mim ve nun harfleridir. Mekkî sûrelerden olup "Tûr" sûresinden sonra nâzil olmustur. Adini ilk ayetinde geçen "mülk" kelimesinden almistir. Ayette geçis sekli söyledir: "Mülk ve saltanat, kudret elinde olan Allah yücedir. O her seye kadirdir. " Sûreye, Tebâreke, Mâma, Münciyye, Vâkiyye ve Mennâa adlari da verilmektedir.

Mülk sûresi, fazileti hakkinda hadis varid olan sûrelerdendir. Peygamber (s.a.s)'in söyle buyurdugu rivayet edilir: "Kur'an'da otuz ayetlik bir sûre var, bir adama sefaat eder ve o kisi magfiret olunur, O "Tebâreke" sûresidir" (Tirmizi, Fedâilil-Kur'ân 9; Ebu Davud, Salât, 322; Ibn Mâce, Edep, 52).

Câbir (r.a)'dan nakledilen baska bir hadiste de söyle denilmektedir: "Peygamber (s.a.s), Secde ve Tebâreke (Mülk) sûrelerini okumadan uyumazdi" (Tirmizi, Fedâil'ül-Kur'an, 9).

Sûre, Bakara sûresindeki; "Allah'i nasil inkâr edersiniz? Halbuki siz, ölüler idiniz, sizi O diriltti. Sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Nihayet O'na döndürüleceksiniz. Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra göge yönelip onlari yedi gök olarak düzenleyen de O'dur" (el-Bakara, 2/28-29) ayetlerde verilmek istenen mesaji tafsili bir sekilde gözler önüne sermektedir. Katiksiz bir tevhid akidesine ulastirilmak için insan, varlik âlemini ve ötesindekileri düsünmeye davet edilir. Nasil olur da insan, yoktan var edildigi halde, onu var edeni inkâr edebilir! Ve nasil olur da, her akil sahibini hayrete düsürüp iman etmeye sevkedecek ezametteki olaylar her gün çevresinde cereyan ettigi halde, kâinatin tek sahibi olan ve onu diledigi gibi sevkeden Allah'a iman etmeyi beceremez! Yer yüzünde ne varsa hepsini insan için yaratan Allah'tir. Ama insan, her gün etrafinda cereyan eden ve yaratanin mutlaka bir alâmetini tasiyan olaylara karsi körelmis bir durumdadir. Mekke'de nâzil olan ve insanlarin akillarini sirkten ve câhilî yasayisin tortularindan temizleyip, onlari her seyin yaraticisi ve sahibi olan Allah Teâlâ'yi tanimaya, O'na ibadet etmeye yöneltmeyi hedef alan sûrelerden bir tanesi de "Mülk" sûresidir.

Bu sûrenin muhtevasi ve konuyu ele alisi öteki sûrelerden farklidir. Düsünen insani Allah'a imana götürecek olan, görülen ve görülmeyen yaratilistaki mükemmellik ve incelikler, yeryüzünün dar sinirlarinin ötesine tasarak bütün kâinati kucaklayan, maddî hayati asip âhiret alemini de içine alan bir uslûbla ele alinmaktadir. Insana, kâinattaki hadiselerin dis görünüsü ile ugrasmaktan kurtulup onun iç gerçeklerini kavramanin yollari açilir.

Sûreye, mülkün ve saltanatin Allah'a ait oldugu hatirlatilarak giriliyor. Herseyin tasarrufu O'na aittir. Diledigini diledigi gibi yapmakta hiç bir sey O'nu sinirlayamaz ve yaptiklarindan dolayi sorgulayamaz. Mülkün tek sahibi O'dur ve O'nun her seyi yapmaya gücü yeter: "Mülk ve saltanat O'nun elinde olan Allah yücedir. O her seye kadirdir" (1).

Bu gerçekler kalplerde yer edince insan, duygularinin esaretinden kurtulur ve varlik sebebini daha yakinî bir sekilde kavramaya baslar. Mülkün sahibi olan Allah, ölümü ve hayati yaratti. Bu, O'nun gücünün, sonsuzlugunun ve erisilmezliginin bir alâmetidir. Allah Teâlâ'nin mülkün sahibi oldugunu idrak eden insan, O'nun halkettigi ölüm ve hayat gerçegini düsünmeye baslayacaktir. Bu düsünce onu basibosluktan alikoyacak, sinanmak için gönderildigi bu dünyadaki hayatinda yasam ölçülerini belirleyecektir. Her seyin tek sahibi Allah Teâlâ'dir. Ölüm ile hayat O'nun elinde olduguna göre hiç bir baska güç, insani Allah'in dilediginin disinda bir seyi yapmaya zorlayamaz. Ölüm ve hayat, kimin daha iyi bir is isleyecegi ve öteki hayatta Aziz ve Gafûr olan Allah'in rahmetine muhatap olacaginin anlasilmasi için yaratildi: "Hanginizin daha iyi amel isledigini denemek için O'dur ölümü ve hayati yaratan, O, Aziz'dir, Gafûr'dur" (2).

Bundan sonra varliklarin yaratilisindaki nizami ve onun çarpiciligini açiklayan âyetler gelmeye basliyor. Allah gökleri yedi kat olarak yaratmistir. Onu akil sahibleri için de bir ibret kaynagi kilmistir. Ancak insanlardan çok azi müstesna hiç kimse bu gerçeklerin farkinda degildir. Insanlar öyle bir hayat sürerler ki; ölüm sanki onlara hiç yetismeyecektir. Iste Allah Teâlâ, insana hitap ederek, onu alemleri yaratmasindaki mükemmelligi görmeye davet ediyor. Gaflet içerisindeki insana; "Sen Rahman'in yaratmasinda bir eksiklik bulamazsin. Gözünü çevir de bak; bir aksaklik görebilir misin?" (3). Diye seslenerek ona yaratilisin intizam ve mükemmelligini, varligina isaret eden en büyük delil olarak sunuyor.

Burada Allah Teâlâ, meydan okuyan bir üslûb kullaniyor. Bu, konunun ciddiyetini vurgulamak içindir. Insandan, Allah'in bütün yarattiklarina dikkatle bakmasi isteniyor ki o, sapiklikta devam edip de, Allah'in hazirladigi çilginca kaynayan Cehennem azabiyla cezalandirilmayi haketmesin. Gökyüzünün, seyredildiginde kalpleri sihirleyen o muhtesem manzarasi, düsünen akillari Allah'in va'dine imana davet ediyor: "Andolsun ki Biz yere yakin gögü kandillerle donattik" (5).

Insan yaradilistaki bu güzellikleri kavramaya çagriliyor. Çünkü varliktaki güzelligi kavrayinca onu yaratanin güzelligini, ululugunu daha kolay idrak edecektir.

Allah Teâlâ, gökyüzünü süsledigi kandillerle, ayni zamanda seytanlarin taslanmasini da sagladi. Lânetlenen bu seytanlar için, çilgin bir Cehennem azabi da hazirlanmistir: "Onlarla seytanlarin taslanmasini sagladik. Âhirette de Biz; seytanlara alev alev yanan bir azap hazirladik " (5). Bu ayete baglantili olarak Allah'in açikça bilinen varligini inkar edip, O'nun dinine uymaktan yüz çevirerek tagutlarin pesine takilan ve Allah'a sirk kosan kâfirler tehdit edilmektedir. Onlarin da uyduklari seytanlar gibi hazirlanan ayni acikli Cehennem azabina çarptirilacaklari; "Rabbini inkâr edenler için cehennem azabi vardir. O, ne kötü bir yerdir" (6) ayetiyle haber verilmektedir.

Bunun pesindeki ayetlerde Cehennemin canli bir tasviri yapilir. Cehennem, ahiret günü, kaynamasinin siddetinden korkunç ugultular çikartacak ve o kâfirlerin Allah Teâlâ'ya olan isyanlarina karsi kizginligindan parçalanacak bir hale gelecektir. O gün hiç bir münkir onun öfkeli alevlerinden kendini kurtaramayacaktir: "Cehenneme atildiklari zaman onun kaynarken çikardigi öfkeli ugultuyu duyarlar. Cehennem öfkesinden parçalanacak bir hale gelir..." (7-8).

Bu âyetlerdeki ifâde tarzi ayrica büyük bir hakikati da ortaya koymaktadir; Allah'in yarattigi canli cansiz her sey, bir ruha sahiptir. Ve mevcudâttaki bütün varliklar kendi tabiatlari içerisinde Allah Teâlâ'yi hamd ile tesbih ederler. Iste Allah'a tam bir itaatla boyun egen bu varliklar, insanoglunu yaraticisina isyan ederken gördüklerinde, inkâr ve isyana karsi fitratlarinda gizli olan nefretleri onlari öfkeden çilgina çevirir. Mevcudâttaki her seyin Allah Teâlâ'yi zikrettigi gerçegi; "Yedi gök, yer ve onlarda bulunan varliklar, Allah'i tesbih ve tenzih ederler. Aslinda hiç bir sey yoktur ki hamd ile Allah'i tesbih etmesin ne var ki siz onlarin tesbih etmesini anlamazsiniz..." (el-Isra, 17/44) ayetiyle insanlara bildirilmektedir. Bu gerçek Kur'an-i Kerim'de defalarca tekrar edilmektedir. Bunlar, kâinatta her seyin Allah Teâlâ'yi hamd ile tesbih ettigi halde, insanin bu kafileden ayrilip hüsrana ugrayanlardan oldugu gerçegini vurgulamaktadirlar.

Bunun akabinde, Cehennem bekçilerinin bu insanlara karsi tavirlari dile getiriliyor. Onlari rezil edip büyük bir sikintiya düsürecek olan; "Size bir uyarici gelmemis miydi?" (8) sorusu sorulunca, onlarin buna verdigi cevap; budalaliklari ve gafletlerinin kendilerini sürükledigi inkarciliklarini büyük bir pismanlikla itiraf etmekten baska bir sey degildir: "Onlar: "Evet dogrusu bize bir uyarici geldi ama biz yalanladik ve dedik ki, Allah hiç bir sey indirmemistir... Sadece siz büyük bir sapiklik içindesiniz" derler" (9).

Ellerinde hiç bir delil olmadan Allah'in indirdiklerini inkâr edip peygamberlerini yalanlayanlar, o gün, duyan ve düsünen hiç bir insanin düsemeyecegi böyle kötü ve igrenç bir durumda olduklari halde pismanliklarini çok acikli bir sekilde dile getirirler: "Eger kulak vermis veya düsünmüs olsaydik çilgin cehennemlikler arasinda bulunmazdik derler" (10).

Allah Teâlâ, insanlari hidayete ulastirmak için gönderdigi Kur'an-i Kerim'de, hak ile batili, iyi ile kötüyü, mü'min ile kâfiri bir arada, birbiriyle kiyaslanabilecek bir sekilde, karsilikli sahifeler halinde sunarak, insanlarin muhakeme yapip dogru yolu seçebilmeleri için ilâhî bir teblig metodu uygulamaktadir. Bu hikmete istinaden inkârcilarin karsilasacaklari musibetleri zikrettikten hemen sonra, kurtulusa erip, Rablerinin magfiret ve mükâfaatina nâil olanlarin durumlari dile getirilir: "Muhakkak ki Rablerinin azâbindan giyâben korkanlar (yok mu) onlar için bir magfiret ve büyük bir ecir vardir" (12). Onlar yaptiklari her isi Allah Teâlâ'nin kendilerini murakebe altinda tuttugunun bilincinde olarak yaparlar. Bir kötülük yapmaktan kaçinmalari, insanlarin onlari cezalandirmasindan çekindikleri için degil; ancak, gizli âsikâr herseyi gören ve bilen Allah Teâlâ'dan korktuklari içindir. Onlar, Allah Teâlâ'nin, yarattigi her seyin bütün inceliklerini, gizliliklerini gören ve kalplerdeki bütün sirlari bilen oldugunu çok iyi bilirler. Açiga vurulani da gizlenmeye çalisilani da O yaratmis oldugu halde, nasil olur da onlari bilmez? Allah Teâlâ; "Sözünüzü ister gizleyin, ister açiga vurun. Süphesiz Allah, kalblerin özünü çok iyi bilir. Yaratan hiç bilmez mi? Halbuki O her seyi bütün incelikleriyle bilir ve her seyden hakkiyla haberdardir" (13-14) ayetleriyle insanlari uyararak, dininin icaplarini gizli, açik çignememeye çalisanlarin dikkatini çeker. Ayrica bu gerçegin vicdanlarda yer etmesi, insana hassasiyet ve uyaniklik kazandirir. Bu, onun yeryüzünde tasimak zorunda oldugu, Allah'a iman emanetini omuzlamasini kolaylastirir.

Bundan sonraki âyetlerde, insanoglunun gafletten kurtulup, yaraticisini tanimaya yönelmesi için, onun iç içe yasadigi, varedilis hikmetlerini bilmedigi halde hepsinden istifade ettigi nimetlerin kaynagi açiklanir. Allah Teâlâ, yer yüzündeki her seyi insanin emrine sunmus ve ona boyun egdirmistir. Insan, orada hayatini kolayca devam ettirip suyundan, topragindan, havasindan, riziklarindan ve gizli hazinelerinden istifade ederken, bütün bu nimetleri ona bahseden Rabbinin yüce varligini hamdederek tesbih etmelidir. "Yeryüzünü size boyun egdiren O'dur. Yeryüzünün her tarafinda gezip dolasin ve Allah'in vermis oldugu riziklardan yeyin. Sonunda dönüs(ünüz) ancak O'nadir" (15).

Yeryüzünün insana boyun egmesi ifadesi, çok büyük gerçekleri ifade eder. Allah Teâla arzin, canli bir varlikmis gibi, insanlara boyun egdigini ifade ediyor. Bugün bilinen bir gerçektir ki yeryüzü, öyle görüldügü gibi yerinde duran, hareketsiz bir varlik degildir. Içi alev alev kaynadigi halde, kendi etrafinda saatte bin milden fazla bir, hizla hareket eder. Ayrica tabi oldugu günes sistemi ile de gökyüzünün derinliklerine dogru saatte binlerce kilometre hizla yol alir. Yani arz herseyiyle hareket halindedir. Ve Allah Teâlâ hiç kimsenin zabtedemiyecegi bu gücü insanin emrine âmade kilmis, ona boyun egdirmistir.

Gökyüzünü insanlar için süsleyip, yeryüzünü onun hizmetine sunan Allah Teâlâ, gaflet içerisinde, etrafindaki harikuladelikleri göremeyerek O'na isyan eden insanogluna, onu düsünmeye davet eden ve tehdit tasiyan bir üslûbla sorular yöneltir ve yaptiklari seylerden dolayi baslarina büyük bir belâ gelmeyeceginden nasil emin olabildikleri sorusunu sorar: "Gökteki (melek)lerin Allah'in emriyle sizi yerin dibine geçirmeyeceginden emin misiniz? O vakit bakarsiniz ki yeryüzü siddetle sarsilip çalkalaniyor" (16). Insanin ayaklari altinda sakince duran yer sallanmaya, yerin içinde sakladigi alevleri agzini açarak fiskirtmaya ve gökyüzünden taslar yagmaya basladigi zaman, insanlar kapana kistirilmis fare gibi güçsüz ve çaresiz kalirlar. Akillari baslarindan çikar, dehsete düserler. Ve kulak tikadiklari uyarmanin gerçekligini kavrarlar. Ama is isten geçmistir: "O zaman uyarmanin ne demek oldugunu bileceksiniz" (17). Allah Teâlâ bunu anlamakta güçlük çekenlere, idrak etmelerinde yardimci olsun diye, geçmisteki sapik kavimlerin helâk oluslarini misal verir: "Süphesiz bundan öncekiler de yalanlamislardi. Yaptiklarini reddedip onlari cezalandirmam nasilmis; bir bak!" (18). Bu âyetle, inkarlarindan dolayi helâk edilmis kavimlerin bu gün de gözönünde olan helâklerine dair alâmetlere bakip ibret alinmasi isteniyor.

Bundan sonra gelen âyetlerde inkârcilari düsünce ve tefekküre sevketmek için, Allah Teâlâ'nin bir takim mucizeleri zikredilir. Ve onlarin da Allah'i inkâr etmekle beraber, O'nun riziklandirmasina muhtaç olduklari gerçegi vurgulanarak, varliklarini Allah'a borçlu olduklari hatirlatilir. Sûrenin sonunda, bütün bu apaçik deliller karsisinda iman etmekten kaçinirlarsa, artik onlar için yapacak hiç bir sey yoktur. Onlara söylenecek olan son sözü, Allah Teâlâ, peygamberine söyle ögretir: "De ki; O, Rahman olan Allah'tir. Biz O'na iman ettik ve O'na güvendik. Yakinda kimin apaçik bir sapiklik içinde oldugunu bileceksiniz" (29).

Ömer TELLIOGLU

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...spar.jpg