LOKMAN SÛRESI


Kur'an-i Kerim'in otuz birinci suresi, otuz dört ayet, bes yüz kirk sekiz kelime ve iki bin yüz on harften ibarettir. Hicazlilar bu surenin otuz üç ayet oldugu görüsündedirler.

Mekke'de nâzil olmustur. Yirmi yedi, yirmi sekiz ve yirmi dokuzuncu ayetlerinin Medenî oldugu rivayet edilmektedir (el-Kurtûbi, el-Câmiu'li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut t.y., XIV, 50). Ayet sonlarina ahenk veren fasilalari dâl, râ, zi, mim ve nun harflerdir. Saffât suresinden sonra nazil olmustur (ez-ZemahSeri, el-Kessâf, Beyrut t.y., III, 486).

Lokman (a.s)'dan ve onun ogluna verdigi vasiyetlerden bahsettigi için sûreye bu ad verilmistir: "Andolsun Biz Lokman'a hikmeti verdik. Hani Lokman ogluna-ona ögüt verirken-demisti ki: Allah'a sirk kosma... " (Lokmân, 31/12-13).

Lokman (a.s), Eyke halkindan Nûbiya kabilesine mensup olup, Ibrahim (a.s)'in soyundandir (el-Kurtubî, a.g.e., XIV, 59); (daha fazla bilgi için bk. Lokman mad.);

Sure, insanlarin sirki terkedip Islâm'a yönelmelerine karsi, siddetin henüz genel bir mahiyet kazanmasindan önce inmistir. Bu dönemde anne babalar, çocuklarina baski yapiyor, köleler efendilerinin tazyikine maruz kaliyorlardi. Kur'ân'in insanlari kendine çeken ilâhi uslûbu karsisinda çaresiz kalan müsrikler çesitli entrikalara bas vuruyorlardi. Bunlardan birisi de Nadr Ibn Haris'tir. Ticaretle ugrasan Nadr, Iran'dan Acemlerin hikâye ve efsâne kitaplarini getiriyor ve Mekke halkina; "Muhammed size Âd ve Semûd hikâyeleri anlatiyor. Gelin, ben size Rüstem'in, Isfendiyâr'in, Kisrâlar'in hikâyelerini anlatayim" diyerek, onlari Kur'an'in kalpleri etkileyen sesinden uzaklastirmaya çalisiyordu. Yeni müslüman olmus kimseleri yaninda bulundurdugu bir sarkici cariyenin yanina getirir, ona sarki söyletirdi. Sonra; "gördün ya, bu Muhammed'in çagirdigi namazdan, oruçtan ve onun önünde savasmaktan daha güzeldir" diyerek onlari yeniden cahilî hayatin pisliklerine döndürmeye çalisirdi.

Bu sure de, müsriklerin bos sözlerle insanlari aldatmaya çalisirken içinde bulunduklari sirk durumunun anlamsizligi ve saçmaligi, Tevhid'in aklilik ve gerçekliligi insanin fitratina uygun kendi mantigi ile anlatilmak isteniyor. Kâinat, her akil sahibinin ibret alacagi, yaradilisindaki incelik ve özellikleriyle gözler önüne seriliyor ki, insanlar yeryüzündeki konumlarini anlayabilsinler ve ilâhi mesajin gerçeklerine kulak verebilsinler.

Mukatta'a harfleriyle baslayan sure, Kur'an'in hikmetlerle dolu hükmedici ayetleri ihtiva eden bir kitap oldugu vurgulanarak devam etmektedir. Bu kitabin, iyiler için bir kurtulus ve rahmet vesilesi olduguna isaret edildikten sonra, iyilerin kimler oldugu ve özelliklerinin neler oldugu belirtilmektedir: "Onlar ki, namazi (vaktinde) dosdogru kilarlar; zekat(larin)i verirler ve onlar ahirete (süphe etmeyip) imân edenlerin tâ kendileridir"

Bunun akabinde insanlari bilgisizce saptiran, gerçegi bos sözlerle degistiren ve Allah'in ayetleriyle alay edenlerin durumlarini tehdid edici bir uslûbla ortaya koyarak, onlarin ahirette ugrayacaklari elim azaba deginilmektedir: "Öyle insanlar vardir ki, bilgisizce insanlari Allah yolundan saptirmak ve Kur'an'in âyetlerini alaya almak için bos sözler satin alirlar. Iste böyleleri için, hor ve hakir kilan, agir bir azap vardir" (6).

Büyüklenerek Allah'a isyan edip Islâm'i alaya alanlarin görecekleri azaplar zikredildigi gibi, surenin basinda özellikleri açiklanan sâlih kimselerin görecegi mükâfaatlar da açiklanmaktadir: "Iman edip sâlih amel isleyenler için, nimetlerle dolu cennetler vardir. Onlar, o cennetlerde ebediyyen kalacaklardir... "(8-9).

Gögün ve yerin yaratilisindaki hikmeti ve inceliklerini beyan eden Allah Teâlâ; "Iste bu Allah'in yaratisidir. Gösterin bakalim bana O'ndan baskasinin ne yarattigini? Hayir zalimler apaçik bir sapiklik içindedirler"(11) diyerek, Islâm'in hakikatlarini inkâr eden kâfirlere, yaradilis karsisinda ne kadar aciz bir durumda olduklarini hatirlatmaktadir.

Lokman (a.s)'a hikmetin verilisi ile devam eden sure, ilk olarak hikmetin mahiyetinin neyi gerektirdigi; "Andolsun ki Biz Lokman'a hikmeti verdik ve "Allah'a Sükret" diye emrettik" (12) ifadesiyle vurgulanmaktadir. Allah'in her türlü nimetine karsi O'na sükretmek hikmet dolu bir hareket ve yönelisi ifade etmektedir. Bunlari izleyen ayeti kerimelerde de Lokman (a.s)'in ogluna verdigi nasihatler gelmektedir. Allah Teâlâ bu ayetlerde insanin ruhî derinliklerine hitap eden bir uslûbla onu gerçekleri kavramaya çagiriyor. Bir insan baskalarina ögüt verirken samimi olmayabilir. Ancak bir babanin kendi ogluna nasihat ederken içten olmamasi diye birsey düsünülemez. Çünkü baba, oglunun mutlaka iyiligini ister. Bu ayetlerle Allah Teâlâ, müslüman olan çocuklarina baski yapan Mekkeli müsrik ailelerin iç dünyalarina da hitap etmektedir. Lokman (a.s) ogluna söyle ögüt vermektedir: "Yavrum! Hiç bir seyi Allah'a ortak kosma. Çünkü Allah'a ortak kosmak büyük bir zulümdür" (13). Görüldügü gibi zulmün en büyügü Allah'a sirk kosmaktir. Lokman (a.s), Mekkeli müsriklerin yabancisi oldugu bir kimse degildi. Iste bu ayette, çocuklarina Islâm'dan dönüp Allah'a sirk kosarak en büyük zulmü isletmek isteyen Mekkeli müsriklerin bunu yaparken, öz çocuklarina karsi böyle davranmakla insan fitratina ne kadar ters düstükleri ortaya konulmaktadir. Müslümanlardan anne ve babalarina iyi davranmalari isteniyor, Allah'a sükür ile anne-babaya tesekkür konusu; "... Biz insana: "Bana ve anne ve babana sükret" dedik"(14) seklinde zikredilerek meselenin önemi vurgulaniyor.

Bu arada Allah Teâlâ, inanç baginin her seyden önce geldigi gerçegini;

"Eger anne ve baban seni, bilmedigin bir seyi bana ortak kosmaya zorlarsa, onlara itaat etme... "(15) ifadesiyle insanlara bildiriyor.

Bunun ardindan, Allah'in her seyi kusatici ilminin azametini gözler önüne seriyor ve insanin yaptigi amellerde ne kadar dikkatli olmasi gerektigi, isledigi her seyin kiyamet gününde nasil en ince ayrintisina kadar önüne serilecegi bildirilerek, beser vicdani uyarilmak isteniyor: "Ogulcugum, isledigin Sey bir hardal tanesi kadar da olsa, bir kayanin içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde de bulunsa Allah onu getirtir. Muhakkak ki Allah, Lâtif'tir, Habir'dir"(16).

Her iman sahibinin de iyiligi emir kötülügü yasaklama yolunda önüne çikmasi kaçinilmaz olan bir takim güçlüklere sabretmesi gerektigi bildiriliyor. Ayrica bu yoldaki bir dava adaminin teblig esnasinda ve günlük yasayisinda sözle yaptigi iyilikleri, hareketleriyle ifsat etmemesi için ona bir davranis sekli gösteriliyor ve Allah insanlari küçümseyip seytanin hasletlerinden olan kibir hastaligindan kaçinilmasini vahiy: "Insanlardan yüz çevirerek böbürlenme. Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Süphesiz Allah, büyüklük taslayan ve övünen hiç bir kimseyi sevmez. Yürüyüsünde tabi ol. Sesini kis... " (18-19) ayeti ile bildiriyor.

Allah göklerde ve yerde bulunan her seyi insanin emrine vermis ve insanlar için sayisiz nimetler yaratmistir. Bunlarin bir çogu insanlara malum oldugu gibi bir kismi da hâlâ insan bilgisinin ötesinde durmaktadir. Ama insanlarin çogu Allah'in bu nimetlerini görmezlikten gelerek onun hakkinda cahilce çekisip dururlar; Allahin göklerde ve yerde bulunan her seyi emrinize verdigini ve sizlere açik ve gizli bol bol nimetler bahsettigini görmez misiniz? Insanlar içinde öyleleri vardir ki; hiç bir ilmi, hiç bir rehberi ve aydinlatici hiç bir kitabi olmadan Allah hakkinda, mücadele eder durur" (20).

Daha sonra Allah'in indirdiklerinden yüz çevirip, atalarimizin dininden dönmeyiz diyenlere: "Ya seytan atalarini alev alev yanan atesin azabina çagirmissa!"(21) seklindeki korku ve tehdid ifade eden soruyla uyariliyor.

"Iyilik yaparak yüzünü Allah'a çeviren kimse, muhakkak sapasaglam bir kulpa sarilmistir... "(22). Onlara yer yüzünde hiç kimse zarar veremez. Onlar için ahirette de hiç bir korku yoktur. Kâfirler ise hak ile batil arasinda bocalayip dururlar. Fitrî mantiklari gerekli kildigi halde, zalimlikleri onlari hakka yaklasmaktan alikoyuyor: "Andolsun ki onlara; Gökleri ve yeri kim yaratti?" diye sorsan, "Allah'tir" derler. De ki: "Hamd Allah'adir". "Dogrusu onlarin çogu nasil çeliski içine düstüklerini bilmezler"(25).

Gecenin gündüzü, gündüzün geceyi pesi sira takip edip gitmesi, günesin ve ayin kendi yörüngelerinde bir intizam içinde yürüyüp gitmesi, ayrica kâinatin içinde akip giden diger bütün gezegen ve yildizlarin Allah'tan baska hiç kimsenin bilmedigi ve bilemeyecegi bir çerçeve dahilinde hareket etmeleri gösterilerek insan düsünmeye davet ediliyor.

Surenin sonuna dogru, büyük belâlarin insanlari nasil fitratlarinin gerektirdigi sekilde düsünmeye sevkettigi anlatilirken söyle bir misâl verilir: "Onlari, daglar gibi dalgalar kapladigi vakit, dinin sadece Allah'a ait olduguna inanarak, Allah'a yalvarmaya baslarlar. Daha sonra Allah kendilerini sag salim karaya çikardigi zaman da içlerinden bir kismi sözünde durup orta yolu tutar. Zaten Bizim ayetlerimizi ancak hâin ve nankör olanlar inkâr eder"(32). Evet burada inkârin temel kaynagi da böylece tesbit edilmis oluyor.

Ömer TELLIOGLU

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...spar.jpg