sure68.jpg (5783 Byte)

SAFFAT SÛRESI

Kur'ân-i Kerim'in otuz yedinci suresi. Yüz seksen iki ayet, sekiz yüz altmis kelime ve üç bin sekiz yüz yirmi harften ibarettir. Fasilasi elif, dal, kaf, ba, nun ve mim harfleridir. Mekkî surelerden olup En'âm suresinden sonra nâzil olmustur.

Süre, diger Mekkî sürelerde oldugu gibi akide konusunu islemektedir. Insanlarin kalplerini sirkin, putperestligin pisliklerinden temizleyip, tek olan Allah Teâlâ'ya yönelmek için çarpici bir uslupla ikna edici ve düsünmeye sevkedici deliller getirmektedir. Ayrica câhiliye dönemi müsriklerinin, sirk çesitlerinden biri olan melekleri, hasa Allah'in kizlari olarak nitelemelerinin saçmaligi ve ilâhi gerçeklikle olan çeliskisi ortaya konulmaktadir. Azgin seytanlarin yüce aleme yaklasip, meleklerin konusmalarindan bir seyler kapmaya çalismalari durumunda, onlarin ne sekilde kovularak etkisiz kilindiklarindan haber veren süre, öldükten sonra dirilme ve kiyametle alakali olaylardan bahsetmekte ve Ibrahim (a.s) ve diger bazi peygamberlerin kissalarindan örnekler vererek insanlari Allah'a ve ahirete iman konusunda uyarmaktadir. Iman ve inkârin neticesinde insanlarin öteki dünyada karsilasacaklari durumlar, sürenin isledigi konular arasindadir.

Sürenin ilk âyetlerinde meleklerden bir grubun üzerine kasem edilerek, insanlarin ilâhinin tek oldugu bildirilmektedir:

"Sira sira duran, önlerindekini sürdükçe sürdükçe ve Allah'i andikça anan meleklere andolsun ki, ilahiniz birdir, göklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir; dogularin ve batilarin Rabbidir" (15).

Pesinden gelen âyette Allah Teâlâ, dünya semasini yildizlarla süsledigini bildirmektedir:

"Süphesiz biz en yakin gögü bir ziynetle, yildizlarla süsledik" (6).

Gökyüzünün yildizlarla essiz bir güzellikle süslenmis olmasi ve yildizlarin degismeyen kurallar çerçevesinde belirli yönlere akip gitmeleri, yildizlarin ve gezegenlerin kendi yörüngeleri içerisinde hareketlerini hiç degistirmeden tekrarlamalari ve bu olaylarin, insanoglunun bildigi ölçü birimleriyle mukayese edilemeyecek muazzam genislikte bir mekan içerisinde cereyan etmesi, kâinati yaratan ve ondaki düzeni saglayan Allah Teâlâ'nin kudretini açik bir sekilde gözler önüne sermektedir.

"Yakin gök" olarak isimlendirilen sema ile insanlarin görebildikleri uzakliklar kastedilmektedir. Bunun ötesinde, diger semalar bulunmaktadir ve insanoglunun idrak edemeyecegi niteliktedirler. Seytanlar, sema hudutlarini asip, melek-i a'lâyi dinleyemezler. Melekler kendi aralarinda konusurken onlari dinleyip, ögrendiklerini yeryüzündeki yandaslarina aktarmak için onlara yaklastiklari zaman, her taraftan üzerlerine atesler gönderilerek kovulurlar. Allah Teâlâ yildizlarla süsledigi bu semayi azgin seytanlardan korudugunu su sekilde beyan etmektedir:

"Biz o gögü, her isyankâr seytandan koruduk. Böylece onlar, o yüce toplulugu (mele'-i a'lâ) dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan kendilerine ates atilir. Kiyamet gününde de onlar için devamli bir azap vardir. Ancak o yüce topluluktan bir söz kapanlarin da pesine her seyi delip geçen bir alev takilir" (7-10).

Bu âyetler ayni zamanda kehânet iddiasinda bulunanlara ve seytanlarin (cinlerin) gayba dair haberleri bildiklerine inanan kimselere bir cevap niteligindedir. Islâm öncesinde kâhinler, cin ve seytanlarin emirleri altinda bulunduklarini ve gayba dair haberleri kendilerine getirdiklerini iddia ediyorlardi. Insanlar onlarin söyledikleri seylerin dogru oldugunu zannediyordu. Böyte bir ortamda Rasûlüllah (s.a.s), Kur'an'in ilk âyetlerini insanlara teblig etmeye basladigi zaman, bu âyetlerin kendisine bir melek tarafindân getirildigini söylemekteydi. Ancak müsrikler onun çagrisini inkâr ederken söyledigi seylerin, diger kâhinlerin sözleri gibi ona seytanlar tarafindan getirildigini ve onun bir kâhin oldugunu ileri sürerek insanlarin zihinlerini bulandirmaya çalistilar. Sürenin bu âyetler; "Seytanlar degil mele'-i a'lâ'ya yaklasmak, onun altindaki âleme bile giremezler. Sayet seytanlar mele'-i a'lâ'ya yaklasmak için tesebbüste bulunurlarsa, hemen onlari delici bir ates kovalar" açiklamasiyla onlari cevaplandirmaktadir. Ayrica, kâhin ve müneccimlerin de birer sahtekâr olduklari ve gayba dair söyledikleri seylerin yalandan baska bir sey olmadigi da net bir sekilde bildirilmis oluyor.

Daha sonra müsriklerin gördükleri mucizeleri alaya alarak, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmeleri olayi ele alinarak, bu inkârlarinin tutarsizligi ve içine yuvarlanacaklari Cehennem azabindan haber verilmektedir:

Allah'in kudretini gösteren bir âyet (mucize) gördükleri zaman da hemen onu alaya alirlar. Ise söyle derler: "Bu apaçik bir sihirden baska bir sey degildir. Ölüp, toprak ve kemik oldugumuz zaman mi, biz mi tekrar dirilecegiz?" (14-16).

Kiyamet gününde; "Allah, meleklerine söyle der: "Zulmedenleri, eslerini ve Allah'tan baska taptiklarini bir araya toplayip onlara Cehennemin yolunu gösterin" (24).

Müsriklerin kiyamet gününde ümitsizlik ve hüsran içerisinde birbirleriyle olan konusmalarindan bahsedildikten sonra, salih kimselerin Cennette kavusacaklari bazi nimetler anlatilmakta ve Cennet ehlinin aralarinda geçecek olan bazi konusmalari söz konusu edilmektedir.

Cehennemin dibinden çikan Zakkum agacinin meyvalarindan yedirtilerek ve kaynar suyla karistirilmis içecekler içirtilerek azap olunacak olan müsriklerin bu duruma düsmelerinin sebebi, atalarinin dinini inadla takip etmeleridir:

"Süphesiz onlar, alalarini sapiklik içinde buldular ve onlarin izini kosturulurcasina takip ettiler" (69, 70).

Pesinden gelen âyetlerde müsriklerin içinde bulunduklari sapikliklarin aynisina, kendilerine gelen peygamberleri dinlemeyen önceki kavimlerin de düsmüs olduklari konusu islenmektedir. Nuh (a.s), Ibrahim (a.s), Musa (a.s), Harun (a.s), Ilyas (a.s) ve Yunus (a.s)'in kissalarindan misaller verilerek uyarilara kulak vermeyenler ile peygamberlere tabi olanlarin akibetleri açiklanarak bunlardan ibret alinmagi gerektigi bildirilmektedir:

"Biz, Nuh'u ve ona iman edenleri büyük bir felaketten kurtardik. Yeryüzünde sadece Nuh'un zürriyetini biraktik" (76-77).

Ibrahim (a.s)'in kissasi anlatilirken putlara tapinmanin ve onlardan bir seyler beklemenin ne kadar akil disi oldugu belirtilmektedir:

"Ibrahim de, gizlice onlarin ilâhlarina sokulup söyle dedi: "Size ikram edilen yemekleri yemiyor musunuz? Neden konusmuyorsunuz?". Sonra üzerlerine gizlice yürüyüp onlara sag eliyle kuvvetli bir darbe indirdi. Kavmi kosarak Ibrahim'e geldiler. Ibrahim onlara söyle dedi: Kendi ellerinizle yonttugunuz seylere mi tapiyorsunuz? Oysa sizi de, taptiklarinizi da yaratan Allah'tir" (91-96).

Ibrahim (a.s) ile oglu Ismail (a.s)'in kurban ile ilgili kissasinin anlatilmasindan sonra Allah Teala; "Süphesiz bu apaçik bir imtihandi. Biz ona, büyük bir kurbanligi çocugun yerine fidye olarak verdik" (106-107) demektedir.

Ilyas (a.s)'in kavminin helak edilisi anlatildiktan sonra inkarda direten kimselere söyle seslenilmektedir:

"Süphesiz sizler sabah aksam onlarin memleketlerinden geçiyorsunuz. Hiç düsünmez misiniz?” (137-138).

Bu âyeti kerime, insanlarin geçmiste helâk edilmis kavimlerden geriye kalan harabelerin birer ibret vesilesi oldugunu ve insanlarin seyrettikleri bu kalintilar karsisinda oturup düsünmeleri gerektigini bildirmektedir.

Süre, müsriklerin Allah Teâlâ'ya iftira edip, melekleri O'nun kizlari olarak nitelemelerinin saçmaligini ortaya koyarak, bunun ne kadar büyük bir sapiklik oldugunu su sekilde dile getirmektedir:

Müsriklere sor: Kizlar Rabbinin de oglanlar onlarin miymis? Yoksa melekleri disi olarak yarattigimizi mi gördüler? Iyi bilinmelidir ki iftiralarindan dolayi;" Âllah dogurdu" diyorlar. Süphesiz ki, onlar yalancidirlar. Allah kizlari, ogullara mi tercih etmis? Ne oldu size? Nasil da böyle hüküm veriyorsunuz? Hiç düsünmüyor musunuz? Yoksa elinizde apaçik bir deliliniz mi var? Eger sözünüzde sadik iseniz getirin kitabinizi" (149-157).

Sûre, Allah Teâlâyi tenzih, peygamberlerine selam, alemlerin Rabbi olan Allah Teâlânin yegane Rab oldugunu ve hamdin yalniz Ona ait bulundugunu bildiren âyetlerle son bulmaktadir:

"Kudret ve Kuvvet sahibi Rabbin, onlarin uydurduklari sifatlardan münezzehtir. Gönderilen peygamberlere selâm olsun. Alemlerin Rabbi Allaha hamdolsun" (180-182).

Ömer TELLIOGLU

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...spar.jpg