calig47.jpg (16035 Byte)

MÜMTEHINE SÛRESI

Kur'ân-i Kerim'in altmisinci sûresi. Medine'de nâzil olmustur. On üç âyet, üç yüz kirk sekiz kelime ve bin bes yüz on harften ibarettir. Fasilâsi lam, mim, nûn, ra ve dâl harfleridir. Ahzâb sûresinden sonra, Hicret'in yedinci yilinda nazil oldu. Adini onuncu âyetinde geçen imtihan kelimesinden almistir. Mumtehine imtihan kelimesinin ismi fâilidir. Ayette geçis sekli söyledir: "Ey iman edenler! Mü'min olduklarini söyleyen kadinlar size muhacir olarak geldikleri zaman onlari imtihan edin. " Sûreye "imtihan" ve Meveddet adlari da verilmektedir.

Bu sûre, Medine'de ilâhi nizam çerçevesinde olusturulan Islâm toplumunu, her türlü dünyevî bagliliklardan koparip, Allah'in diledigi seçkin bir topluluk yapma yolunda uygulanan ilâhî metodun halkalarindan bir halkadir. Allah Teâlâ, kemâle erdirecegi ve kiyamete kadar geçerli kilacagi son dinini insanlara özümleyecekleri bir sekilde ögretebilmek için, dinin olusum devresinde onlari çesitli olaylarla yüzyüze getiriyor ve o olaylar karsisinda almalari gereken tavri onlara bildiriyor ve uygulatiyordu.

Insanlarin, geçmislerinden gelen câhilî aliskanlik ve baglardan kurtulabilmeleri için, Allah Teâlâ onlari kesintisiz bir terbiye zincirinden geçiriyor. Insanlarin, onlari Allah'a isyana sevkeden, O'nun nizâmina uymaktan ve O'nun ahkâmiyla amel etmekten alikoyan irk, soy, aile baglarindan kurtarilmasi gerekiyordu. Ancak bu sekilde birbirine iman bagiyla bagli, Islâm'i her seyiyle yasayan seçkin ve bütün insanliga örnek olacak bir topluluk ortaya çikabilirdi.

Islâm'in ideal ruh yapisiyla sekillenen ve çevresindeki bütün sistemlerden farkli yapidaki bu topluluk, etrafinda cereyan eden hadiselerin çalkantisinin tesir alani disinda degildi. Iste bu sûre, müslümanlarin etraflarinda cereyan eden olaylara karsi takinmalari icabeden tavri ortaya koymak üzere, o uzun imâni hazirlik zincirinin bir halkasi olarak; müslümanlara yol göstermek, onlari iman düsturlariyla donatmak için gelmistir.

Sûre, müslümanlara, Allah'a iman prensibi etrafinda toplanilarak öteki bütün dünyevî baglarin kopartilip atilmasinin, Allah'tan yana olup, O'nun sancagi altinda bir araya gelinmesinin tevhidî bir gereklilik oldugunu bildiriyor.

Hicretin altinci yilinda müslümanlarla Mekkeli müsrikler arasinda yapilan Hudeybiye Andlasmasi hükümlerine göre Kureys'ten Medine'ye müslümanlarin yanina siginan olursa müslümanlarin onu Kureys'e geri vermeleri gerekiyordu. Bu âyette Kureys'ten kaçip gelen kadinlarin inanmis olup olmadiklari hususunda imtihana tabi tutulmalari, mü'min olduklari anlasilirsa geri verilmemeleri emrediliyor. Sûrenin mihverini teskil eden temel konu "Allah için sevmek, Allah için bugzetmek" düsüncesidir.

Sûrenin ilk âyetinde Allah Teâlâ'nin ve mü'minlerin düsmanlarinin dost edinilmemesi emredilir. Bu âyetin inis sebebi söyledir: Rasûlüllah (s.a.s), Mekkelilerin Hudeybiye Andlasmasi'nin sartlarini bozduklarini görünce, Mekke'nin fethine karar verdi. Müslümanlara savas hazirligi emrederek isi gizli tutmalarini söyledi. Hâtib b. Ebî Beltea Mekkeli müsriklere hitaben bir mektup yazarak "Rasûlüllah (s.a.s) sizinle harbe hazirlaniyor, tedbirinizi alin" dedi. Mektubu, o sirada Medine'de misafir olarak bulunan müsrik bir kadinla yolladi. Allah, Hz. Peygamber (s.a.s)'e vahyederek durumu bildirdi. Hz. Peygamber derhal Hz. Ali, Zübeyr ve Mikdad'i kadinin pesine takarak: "Gidin, Hah Bahçesi denilen yere vardiginizda müsrik bir kadin bulacaksiniz. Yaninda Hâtib b. Ebî Beltea'nin müsriklere yazdigi bir mektup var, onu alin" buyurdu. Hz. Ali ve beraberindekiler kadina Rasûlüllah (s.a.s)'in haber verdigi yerde kavusmuslar, mektubu istemisler, kadin inkâr edince "Bunu Allah Rasûlü söyledi. O yalan söylemez, ya mektubu verirsin yoksa seni arariz" demislerdi. Kadin isin ciddî oldugunu anlayinca mektubu saklamis oldugu saçlarinin arasindan çikarip vermistir. Mektup Rasûlüllah (s.a.s)'e getirilince Hz. Ömer "Ey Allah'in Resûlü! Bu adam Allah'a, Peygamberine ve mü'minlere ihanet etmistir. Emir ver de boynunu vurayim onun" demisti. Hâtib b. Ebî Beltea muhacirlerdendi. Bedir Savasi'na katilmisti. Mekke'de çocuklari ve emlaki vardi. Hz. Peygamber Hâtib'i çagirip: "Neden bunu yaptin?" diye sormus; o da su karsiligi vermisti: "Ya Rasûlüllah! Bana karsi acele etme. Çünkü ben Kureys'ten degilim; onlara andlasma ile bagli biriyim. Yaninizda bulunan Muhacirlerin, Mekke'de ailelerini himaye edecek ve mallarini koruyacak akrabalari var. Ben ise nesep cihetiyle olan bu bagliliga onlar nezdinde minnettarlar kazanarak doldurmak ve bu suretle akrabami korumak istedim. Yoksa bu isi küfür ve dinden dönmek için yapmadim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s); Muhacir ve Ensarin huzurunda; "Hatib dogru söyledi" buyurdu (Ibnü'l-Esir, Üsdu'l-Gâbe, Kahire 1970,1, 432). Iste bunun üzerine Mümtehine Sûresi'nin ilk âyetleri indi: "Ey iman edenler! Benim düsmanimi da sizin düsmaninizi da dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz, halbuki onlar, size gelen hakki inkâr ettiler. Peygamberi ve sizi, Rabbiniz olan Allah'a iman ettiginiz için yurdunuzdan çikariyorlar. Eger siz benim yolumda cihad için ve rizami talep için yurdunuzdan çiktiysaniz, onlari dost edinmeyin. Onlara olan sevginizi gizlersiniz. Oysa ben, sizin gizlediklerinizi de açiga vurduklarinizi da çok iyi bilirim. Içinizde kim, benim ve sizin düsmanlarinizi dost edinirse, süphesiz o, dogru yoldan sapmistir. Eger sizi ele geçirirlerse hemen size düsman kesilirler. Ellerini ve dillerini size kötülük yapmak için uzatirlar. Isterler ki keske inkâr etseniz" (1-2).

Daha sonraki âyetlerde, kiyamet gününde akraba ve çocuklarin insana fayda vermeyecegi, kisiyi sadece iman ve amelinin kurtaracagi; insanlar için Hz. Ibrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda güzel bir örnek oldugu; düsmanlarla ileride dost olunabilecegi düsünülerek onlara karsi düsmanlikta asiri gidilmemesi gerektigi; mü'minlerin kendilerine karsi cephe almayan ve cephe alan kâfirlere karsi tutumlari anlatilir. Onikinci âyette Peygamber Efendimiz (s.a.s)'e bey'at etmek isteyen kadinlarda bulunmasi gereken vasiflar söyle anlatilir:

"Ey Peygamber! Inanmis kadinlar sana gelip, Allah'a hiç bir seyi ortak kosmamalari, hirsizlik etmemeleri, çocuklarini öldürmemeleri, elleriyle ayaklari arasinda bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir iste sana karsi gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onlarin bey'atlarini al ve onlar için Allah'tan magfiret dile. Süphesiz Allah, çok bagislayan ve çok esirgeyendir" (12).

Son âyette; sûrenin basinda belirtilen hüküm tekrar vurgulanir ve; "Ey iman edenler! Allah'in gazap ettigi kimselerle dostluk etmeyin" (13) buyurulur.

Durak PUSMAZ