bismi5.gif (1263 Byte)

SUARA SÛRESI

Kur'an-i Keñm'in yirmi altinci sûresi. Ikiyüz yirmiyedi âyet, bin iki yüz doksan dokuz kelime ve dörtbin besyüz kirkiki harften ibarettir. Fasilasi nun, lam ve mim harfleridir. Mekke döneminin ortalarinda "Vakia" sûresinden sonra nâzil olmustur. Son dört âyetin Medine'de nâzil oldugu bildirilmektedir. Mukatil, Israilogullari alimlerinden bahseden yüzdoksanyedinci ayetin de Medine'de nâzil oldugunu söylemistir (Alûs, Ruhu'lMe'an, Kahire (t.y), XIX, 58; Kurtub, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, Beyrut (t.y), XIII, 87). Adini ikiyüz yirmidördüncü âyetinde geçen "Suara" (Sairler) kelimesinden almistir. Imâm Mâlik'in tefsirinde bu sûre, el-Camia (toplayici) adiyla adlandirilmistir (Alûs, ayni yer).

Sûrede, diger Mekki sûrelerde oldugu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s)'in getirdigi âyetlere karsi müsriklerin takindiklari tavrin tutarsizligi ve bu inkârci tutumlarindan dolayi baslarina gelecek felaketler zikredilerek, deliller çerçevesinde Kur'an âyetlerinin insanlari kurtulusa erdirecek birer rehber oldugu bildirilmektedir.

Müsrikler, Peygamber (s.a.s)'in getirdigi ve her türlü eziyete katlanarak teblig etmeye devam ettigi Kur'an âyetleri karsisinda inadla direnmisler ve çesitli sebepler ileri sürerek iman etmekten kaçinmislardi. Bazan ondan, iddia ettigi seylerin gerçek oldugunu ispatlayacak mucizeler (âyet) istiyorlar, bazan da ona sair veya kahin diyerek diger insanlarin zihinlerini bulandirmaya çalisiyorlardi. Öte taraftan ona bagli olanlarin köleler ve dünyevi bakimindan güçsüz olan kimseler olmalarini söz konusu ederek, onu eglenceye aliyor, degisik vesilelerle istihza konusu ediyorlardi. Getirdigi ilahî mesajin gerçekligi açik bir sekilde ortada oldugu ve bu gerçegi akil sahiplerinin ikna olacaklari açik delillerle ispatladigi halde, insanlarin körü körüne inanmamakta direnmeleri Hz. Peygamber (s.a.s)'e büyük bir üzüntü veriyordu. Halbuki o, davet ettigi seye karsilik onlardan hiç bir menfaat talep etmiyordu. Onu üzen ve kadere bogan sey, Allah'in dinine düsmanlik eden kavminin, geçmis zalim kavimler gibi helak edilerek ebedî Cehennem azabina müstahak olacaklari korkusuydu.

Allah Kur'an âyetlerinin apaçik gerçekleri ifade ettigini ve içinde akil sahibi kimseleri süpheye düsürecek hiçbir seyin bulunmadigini belirttikten sonra, inkarcilarin tutumu karsisinda üzülen Hz. Peygamber (s.a.s)'e hitap ederek, onlar için üzülmemesi gerektigini bildirmekte ve onlarin iman etmelerinin, onun mükellefiyetleri arasinda olmadigini açiklayarak, görevini yerine getirdiginden dolayi huzur içinde olmasi gerektigini vahyetmektedir. Bu Allah'in Resulüne ve onun yolunu takip eden sonraki nesillere olan merhametinin bir tezahürüdür. Sûrenin ilk âyetleri bu konuyu ele almaktadir:

"Tâ Sin Mim. Bu âyetler, hak ile batili ayirdeden, Kur'an'in âyetleridir. (Ey Muhammed) Iman etmiyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin! Eger dilersek Biz, o inkâr edenlerin basina gökten bir mucize indiririz de ona boyun egmekten baska çareleri kalmaz" (1-4).

Bütün kâfirlerin teslim olacagi bir âyet (mucize) göndermesi Allah için hiçte zor bir sey degildir. Ancak zorla kabul edilen bir inancin Allah katinda bir degeri yoktur. Onun içindir ki Allah âyetlerini bütün süpheleri giderici bir sekilde gerek vahiy yoluyla ve gerekse kainatin her zerresinde bütün açikligi ile gözler önüne sererek, insanlari hür iradeleriyle bas basa birakmakta ve hiç bir baskiya maruz kalmadan seçimlerini yapmalari için serbest birakmaktadir. Iman eden kimse, kendi yararina iman etmis olacaktir. Inkârda direnenler ise, kendi nefislerine zulmetmis olarak, haber verilen büyük azaba müstahak olacaklardir. Allah'in insanlari, seçim yaparken serbest birakmasi, dünya hayatinin bir imtihan yeri olmasi hikmetine dayanmaktadir. Bir zorlama söz konusu olsaydi, imtihan olayi ortadan kalkardi.

Pesinden gelen âyetlerde Allah, inkârcilarin kendilerine yöneltilen her ögütten mutlaka yüz çevirdiklerini, Hz. Peygamber (s.a.s)'in onlara getirdigi gerçekleri yalanlayarak alay ettikleri korkunç seyin haberinin çok yakinda kendilerine ulasacagini haber verdikten sonra, salim akla sahip her insanin iman etmesini gerektirecek, yaratilistaki mucizelere bakmalari tavsiyesinde bulunur ki bunlar gerçekten O'nun büyük âyetlerini gözler önüne sermektedir.

"Onlar, yeryüzüne hiç bakmazlar mi? Orada bitkilerden nice güzel (kerim) çifti yetistirmisizdir. Süphesiz ki bunda büyük bir delil vardir. Ne var ki, onlarin çogu iman etmediler." (7-8).

Sûrenin mukaddimesi, sûrede zikredilen her kissadan sonra tekrar edilen su âyetle son bulmaktadir: Süphesiz ki Rabbin Aziz'dir, Rahim'dir" (9)

Sûrenin konusu kissalardan ibarettir. Sûrenin baslangici ve sonuyla insicam içerisinde anlattigi kissalardan, geçmis kavimlerin peygamberlerini yalanlamalari sonucunda ugradiklari elim azab dile getirilmektedir. Sûrenin tamamina yakinini olusturan kissalarda Hak dini yalanlamalar ve buna karsilik siddetli ilah azapla korkutma, Mekke müsriklerinin Hz. Peygamber (s.a.s)'i yalanlamalari, Allah'in âyetlerinden yüz çevirmeleri, korkutulduklari azabin bir an önce gelmesini istemeleri, âyetler karsisinda ileri geri konusmalari anlatilmakta; Kur'anin, seytanlarin ilham ettigi siir veya zikirden ibaret oldugu iddialari cevaplandirilmakta ve geçmis kavimlerden verilen apaçik delilleri ihtiva eden örneklerle müsriklerin inkârlarinda devam etmelerinin sonuçlari, net bir sekilde ortaya konulmaktadir.

Sûrede sirasiyla Musa (a.s), Ibrahim (a.s), Nuh (a.s), Hûd (a.s), Salih (a.s), Lût (a.s) ve Suayb (a.s)'in kissalari anlatilmakta ve her kissa "Muhakkak ki bunda büyük ibret vardir. Ama onlarin çogu mümin olmadi ve muhakkak ki senin Rabb'in Aziz'dir. Rahim'dir." mealindeki âyet ile son bulmaktadir.

"Hani Rabbin Musa'ya söyle nida etmisti: "O zalimler kavmine git, Firavun kavmine. Onlar hiç korkmuyorlar mi?" (10-11) âyetiyle baslayan ve Musa (a.s) ile Firavun arasindaki tevhid ve sirk mücadelesini konu edinen bölümde, hidayetten yoksun olan müsriklerin gördükleri apaçik deliller karsisinda bile iman etmeye zerre kadar meyilleri olmadigi ve bu delilleri görmezlikten gelerek peygamberlerini delilik ve sihirbazlikla itham ettikleri gerçegi dile getirilmekte ve iman edenlerin akideleri ugruna karsilastiklari iskencelerden bahsedilmektedir.

Allah, Musa (a.s)'i kendisine kardesi Harun'u yardimci yaparak Firavun'a gönderdi ve Firavun'a karsi duydugu endiseleri gidererek ona söyle vahyetti:

"... Hayir korkma, ikiniz de âyetlerimizle gidin. Biz sizinle beraberiz. Her seyi isitiriz. Dogruca Firavun'a varin. Ona Biz alemlerin Rabbi olan Allah'in peygamberiyiz. Israilogullanrini bizimle serbest birak" deyin" (15-17).

Bunun üzerine Musa (a.s) dogruca Firavun'a gitti ve ona Alemlerin Rabbi olan Allah'a iman etmesini teblig etti. Firavun ise ona "Yemin olsun ki eger benden baskasini ilâh edinirsen, seni zindana atilanlardan yaparim" dedi. (29). Firavun onun gösterdigi mucizeleri sihir kabul ederek, ülkesindeki bütün seçkin sihirbazlari toplayip bir müsabaka düzenledi ve herkesi olaya sahit olmalari için çagirdi. Sihirbazlar, sihirlerini ortaya koyduktan sonra, onlarin uydurduklari seylerin Musa (a.s)'in yere attigi asasi tarafindan yutuldugunu gördükleri zaman, bunun bir sihir olmadigini anladilar ve iman ettiler. Firavun, bütün çaglardaki müstekbirlerin takindigi tavri takinarak iman etmekten kaçindi ve sihirbazlara söyle seslendi:

"Ben size izin vermeden ona iman mi ettiniz? Meger o, size sihir ögreten büyügünüzmüs. Yakinda göreceksiniz; mutlaka ellerinizi ve ayaklarinizi çaprazlama kestirecegim, hepinizi astiracagim" dedi" (49).

Ancak iman eden sihirbazlar onun tehditlerine ragmen imanlarinda sebat ettiler. Musa (a.s), Allah'in emri üzerine kavmiyle birlikte gizlice Misir'dan ayrildi. Firavun ise onlari yakalayabilmek için topladigi ordusuyla beraber peslerine düstü. Israilogullari denizin kenarina ulastiklari zaman, Firavun ordusunun geldigini gördüler ve yakalandiklari korkusuna kapildilar. Allah, Musa (a.s)'a asasini denize vurmasini emretti. Bunun üzerine deniz ikiye ayrildi ve Israilogullari bu yoldan karsiya geçtiler. Onlari takip eden Firavun ve askerleri peslerinden denizde açilan yola girdikleri zaman, bu yol kapatildi ve tümü suda boguldular. Allah, bu kissayi aktarirken, her seyin kendi gücü ve kudreti dahilinde cereyan ettigini, yeryüzünde diledigini zelil, diledigini de mirasçilar kildigini, "Nihayet Biz Firavun ve kavmini bahçelerden, akarsulardan, hazinelerden ve serefli makamlardan çikardik. Iste böyle yaptik. Onlara Israilogullarini mirasçi kildik" (57-59) ifadesiyle dile getirmektedir. Kissanin sonunda söyle buyurulmaktadir:

"Süphesiz ki, bunda büyük bir ibret vardir. Fakat çoklari iman etmezler. Süphesiz ki, Rabbin Aziz'dir, Rahim'dir" (67-68).

Sûrede yer alan ikinci kissa Ibrahim (a.s)'in kissasidir: "Onlara Ibrahim'in haberini oku" (69) âyetiyle baslayan Ibrahim (a.s)'in kissasinda onun, kavmini Allah'a sirk kosmakta kurtarmak ve onlari tevhid dinine yöneltmek için yapmis oldugu mücadele anlatilmaktadir. Ibrahim (a.s) putlara tapinan kavminin hiç bir mantikî dayanagi olmayan inançlarini sorgulamakta ve geçersizligini deliller çerçevesinde ortaya koymaktadir.

"Bir zaman Ibrahim babasina ve kavmine "Neye tapiyorsunuz?" demisti. Onlar da "Putlara tapiyoruz. Onlara ibadetten hiç ayrilmiyoruz" dediler. Ibrahim onlara "Dua ettiginiz zaman sizi duyarlar mi ? Yahut size fayda verirler mi?" dedi. (Onlar) Hayir. Atalarimizi böyle yapar bulduk" dediler. Ibrahim söyle dedi: Sizin ve eski atalarinizin nelere taptigini görüyor musunuz? Alemlerin Rabbi müstesna, sizin taptiklariniz benim düsmanimdir" (70-77). Görüldügü gibi kendilerine putlar edinerek onlara tapinan kimseler, Ibrahim (a.s)'in akillara hitap eden üslûbu karsisinda hiç bir delil getiremedikleri için atalarina siginmakta ve onlara tabi olduklarini ifade etmektedirler. Bütün çaglarda müsrikler, Islâm'in apaçik âyetlerini inkâr etmelerine bir delil bulmaktan yoksun olarak atalarinin izinde olduklarini ileri sürmekten baska bir sey yapmamislardir.

Ibrahim (a.s), "Âlemlerin Rabbi olan Allah müstesna, sizin taptiklariniz, benim düsmanlarimdir." (77) dedikten sonra, Allah'in kendisine bahsetmis oldugu nimetlerin bir kismini sayarak, müsriklerin tapindiklari seylerin hiçligini dile getirmektedir:

"Beni yaratan ve dogru yolu gösteren Allah'tir. Beni yediren de içiren de O'dur. Hastalandigim zaman da sifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra diriltecek de O'dur. Ceza gününde kusurlarimi bagislayacagini umdugum da O'dur" (78-82).

Pesinden, Ibrahim (a.s) kendisini hidayet ve kurtulusa erdirmesi için Allah'a duada bulunmaktadir. Bu âyetlerdeki dua her ne kadar Ibrahim (a.s)'in kendi nefsi için talep ettigi seyleri içeriyorsa da, onun yolunu takip eden muttakiler için ruhlari etkileyecek bir dua sekli olarak tebarüz etmektedir. Ibrahim (a.s) kissasinin son bölümünde, Kiyamet gününde müsriklerin gidecekleri yer olan Cehennemi gördükleri zamanki durumlari zikredilmekte ve Allah'dan baska taptiklari ilahlarin kendilerine hiç bir fayda saglamayacagi dile getirilmektedir:

"Allah'tan baska taptiklari ilahlar, azginlar ve Iblis'in askerleri (ordulari, taraftarlari), hepsi tepe taklak Cehennem'e atilirlar" (94-95).

Müsrikler Cehennem'e atildiklari zaman, ümitsizlik içerisinde, kendilerini kurtaracak hiçbir yardimci ve sefaatçilarinin olmadigini anlayarak söyle diyeceklerdir:

"Keske bir kez daha (dünyaya geri dönüsümüz) olsa da iman edenlerden olsak" (102).

Ibrahim (a.s)'in kissasi da Musa (a.s) kissasinda oldugu gibi; "Süphesiz bunda büyük bir ibret vardir. Ne var ki çoklari yine iman etmezler. Süphesiz ki, Rabbin Aziz'dir. Rahim'dir" (103-104) âyetleriyle son bulmaktadir.

Nuh (a.s)'in kavmine karsi verdigi tevhid mücadelesini anlatan kissa; "Nuh kavmi, gönderilen peygamberlerini yalanladi" (105) meâlindeki âyet ile baslamaktadir. Bu bölümde Nuh (a.s)'in kavmini Islâm'a davet etmesi, kavminin ise pek azi müstesna onun davetine karsi siddetle direnmeleri anlatilmaktadir:

"Onlar; "Eger davandan vazgeçmezsen ey Nuh! Muhakkak taslananlardan olacaksin" dediler" (116).

Nuh (a.s), çok uzun bir zaman kavmine dogru yolu göstermek için, onlarin her türlü eziyetlerine katlanarak azimle çalismisti. Ancak sonunda, artik onlarin kesinlikle iman etmeyecegini anladi ve Rabbine seslenerek, kendisini yalanlayan kavmini sikayet etti, onlar için hükmünü vermesini istedi:

"Nuh söyle dedi: "Rabbim! Kavmim beni yalanladi. Benimle onlar arasinda hükmü ver. Beni ve beraberimdeki mü'minleri kurtar." Bunun üzerine Biz Nuh'u ve beraberindekileri o yüklü geminin içinde kurtardik. Sonra da geride kalanlari suda bogduk" (117-120).

Daha sonra, Ad kavmine gönderilen Hud (a.s), Semud kavmine gönderilen Salih (a.s), Lût kavmine gönderilen Lût (a.s), Eyke halkina gönderilen Suayb (a.s) kissalari yer almakta ve bu peygamberlerin kavimleri ile olan mücadeleleri dile getirilmektedir. Bütün bu kavimlerin, peygamberlerinin getirdigi, içinde hiç bir süphenin bulunmadigi açik âyetleri inkâr etmeleri sonucunda, nasil helak edildikleri gözler önüne serilmektedir.

Kissalar bölümü her kissanin sonunda tekrarlanan: "Süphesiz ki bunda büyük bir ibret vardir. Ne var ki, çoklari yine iman etmezler. Süphesiz ki Rabbin Aziz'dir Rahim'dir" (190-191) âyetleriyle son bulmakta ve pesinden söyle buyurulmaktadir.

"Süphesiz ki bunlari anlatan Kur'an, alemlerin Rabbi tarafindan indirilmistir. (Ey Muhammed!) Uyaricilardan olasin diye, bu Kur'an'i açik bir Arapça'yla senin kalbine "Ruhu'l-Emin" olan Cebrail indirmistir" (192-195).

Kur'an'in mesaji daha önceki kitaplarin mesajlarindan farkli degildi. Dolayisiyla Ehl-i Kitab'in Rasûlüllâh(s.a.s)'i yalanlamasi, onun peygamberligi hakkindaki süphelerinden ileri gelmemektedir. Seytanin kendilerini sürükledigi küfürlerinde inatla direnmeleri, onlarin Kur'an'in getirdigi gerçekleri anlamlarina bir engel teskil etmektedir:

"Süphesiz Kur'an, evvelkilerin kitaplarinda da vardir. Beni Israil âlimlerinin bunu bilmesi, onlar için bir delil degil miydi? Biz, Kur'an'i Arapça bilmeyen birine indirseydik de o bunu onlara okusaydi, yine de iman etmezlerdi" (196-199).

Allah, bütün kavimlere hidayete ulastirici gerçekleri ögretmeleri için peygamberler göndermistir. Bu Allah'in varligi kusatan rahmetinin bir tecellisidir. Hiç bir memleket halki, kendilerine bir uyarici peygamber gönderilmeden önce helak edilmemistir: "Biz, hiçbir memleketi, ögüt vermek için, uyarici peygamberler göndermeden helak etmedik. Biz, hiç bir zaman zulmetmeyiz" (208-209). Bu, gerek bu sûredeki kissalarda ve gerek diger sûrelerdeki kissalarda örnekler verilerek net bir sekilde açiklanmistir.

Mekkeli müsrikler, Hz. Peygamber (s.a.s)'in davetini etkisiz birakabilmek için çesitli yollara basvuruyorlardi. Ancak her seye ragmen Kur'an'in mucizevî üslûp ve ahengi karsisinda cosarak iman eden kimselerin artmasi, onlari çilgina çeviriyordu. Rasûlüllah (s.a.s)'i susturamayacaklarini anladiklari zaman, insanlari ona karsi süpheye düsürmek için onun seytanlardan ilham alan bir kahin oldugunu yaymaya çalistilar. Allah, bu sözleri sarfeden kimselere cevap olarak söyle buyurmaktadir:

"Kur'an'i seytanlar indirmedi. Bu onlara yarasmaz zaten güç de yetiremezler. Hem de onlar vayhi dinlemekten uzak tutulmuslardir" (210-212).

Yani seytanlar isteseler bile insanlara iyilik ve fayda getirebilecek bir sey ögretemezler. Çünkü bu onlarin fitratlarina aykiri bir seydir. Hz. Peygamber (s.a.s) ile gönderilen ilâhî kaidelerin her cüz'ünün insanoglu için gerek uhrevî ve gerekse dünyevî açidan mutlak anlamda bir iyiligi ihtiva ettigi açikça ortadadir. Kur'an'in bizzat kendisi bir mucizedir ve içindeki âyetlerden bir tanesinin dahi benzerini yapmaya kimse güç yetiremez.

Allah, Resûlüne ve dolayisiyla bütün iman edenlere seslenerek, "Sakin Allah'in yaninda bir baska ilah edinme, yoksa azaba ugrayanlardan olursun" (213) buyurmakta ve insanlara Islâm'in teblig edilmesini emretmektedir. Davetçinin teblige en yakinda bulunan kimselerden baslamasi gerekmektedir:

"Önce en yakin akrabalarini uyar" (214).

Bu âyet nâzil oldugu zaman emredilen görevi yerine getirmek için Rasûlüllah (s.a.s) "Abdulmuttalib'in kizi Safiyye! Muhammed'in kizi Fatima! Ey Abdulmuttalibogullari! Allah'a karsi sizin için elimden bir sey gelmez. Ama malimdan yana benden dilediginizi isteyiniz" (Tirmizî, Tefsir, 27). Pesinden Safa tepesine çikarak bütün Kureyslileri çagirdi ve onlar Allah'in azabina karsi uyardi (Kurtubî, a.g.e., XIII, 143).

Gaybden haber aldigini iddia eden kahinlerin yalanciliklari, seytanlarin tahakkümü altinda olduklari muhtevasinda güzellik ve hikmet bulunmayan siirlerin ve onlari taklid edenlerin kötü durumlari dile getirildikten sonra sûre su sekilde son bulmaktadir.

"Ancak iman edip salih amel isleyenler, Allah'i çok zikredenler ve haksizliga ugratildiktan sonra, haklarini alanlar böyle degildir. O zalimler yakinda nasil bir yikilisla altüst edileceklerini bileceklerdir" (227).

Ömer TELLIOGLU