DUHÂN SÛRESI


Kur'ân'in kirkdördüncü SÛRESI. Ellidokuz âyettir. Üçyüzkirk kelime, bindörtyüzkirk harften mütesekkil olup fasilasi mim ve nûn harfleridir. Mekke'de nazil olmustur.

Sûre; onuncu âyetinde geçen "duhân" kelimesinden dolayi bu isimle adlandirilmistir.

Duman anlamina gelen "duhân" hakkinda iki temel görüs vardir. Bunlardan birincisi "duhan"in vuku buldugunu yani gelip geçtigini savunur. Bu görüse göre; Kureys müsrikleri Peygamber (s.a.s.)'e karsi çikip, Islam'a girenlere eziyet etmeye baslayinca, Hz. Yusuf (a.s.) dönemindeki kitlik gibi bir kitlikla onlari cezalandirmasini Cenâb-i Allah'tan dilemis, bu dilegi yerine gelmistir. Kuraklik, müsrikleri çok güç durumda birakmistir. Öyle ki, göge bakan kimse, kuraklik ve açliktan dumandan baska birsey görmüyordu. Allah Teâlâ; "Gögün, apaçik görülecek bir duman çikaracagi günü gözle. insanlari bürüyecektir. Bu elîm bir azaptir" (9-11) âyetini inzâl buyurdu. Bu durum üzerine Rasûlullah (s.a.s.)'e müracaat ederek: "Ey Allah'in elçisi? Mudar kavmi için Allah'tan yagmur dile, çünkü helâk olacaklardir" dediler. Peygamber de yagmur diledi ve yagmur yagdi. "Biz az bir süre için azabi kaldiracagiz. Yine de siz eski halinize döneceksiniz. " (15) âyeti buna isaret etmektedir. (Buharî, Tefsîr, Sûretü'd-Duhân) ikinci görüse göre; burada sözü edilen "duhân", kiyâmet alâmetlerinden biri olup henüz vuku bulmamistir. Kiyamete yakin bir zamanda görülecektir. Bu görüsü savunanlarin basinda ibn Abbas gelmektedir, (ibn Kesîr, "Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm", Sûretü'd-Duhân)

Mekkî sûrelerin ortak özelligini tasiyan bu sûrenin temel konusu, inkârcilarin, Allah'in gönderdigi "Kitab''a, Rasûlüne ve tekrar dirilmeye inanmayi reddetmelerini ve baslarina gelecekleri dile getirmektedir.

Sûre, herseyin hikmetli bir sekilde ayirdedildigi mübarek bir gecede, Allah tarafindan, kullarina rahmet olmasi ve onlari uyarmasi için indirilen "Kitab"a and içerek basliyor. Ardindan da hemen insanlara, kendi Rablerini yani göklerin, yerin ve her ikisi arasinda bulunan varliklarin Rabbini anlatiyor. O'nun birligini ispat ediyor, gelmisleri ve geçmisleri O'nun diriltip öldürdügünü beyan ediyor. Bilâhare konuyu degistirerek: "Fakat onlar süphe içinde eglenip duruyorlar. " (9) ifadesi ile Kureysliler'in durumuna temas ediyor. Onlarin, hâlâ ölümden sonra dirilmeyi kabul etmeye yanasmadiklarini; "Ölüm ancak bir defadir" (35) deyip eglenmelerine devam ettiklerine dikkati çekiyor. Sonra, Kur'ân'a inanmayip onu alay ve süphe konusu etmelerinin cezasini su korkunç tehditle dile getiriyor: "Gögün, apaçik görülecek bir duman çikaracagi günü gözle. insanlari bürüyecek elîm bir azaptir bu. " (10-11)

Bu arada aniden geliveren o günün azabim kaldirmasi için Allah'a: " Rabbimiz bu azabi bizden kaldir. Dogrusu biz artik müminleriz" (12) deyip yalvarislarini ele aliyor, Rablerine dönmezden ve o korkunç azaba çarpilmazdan evvel firsati degerlendirmeleri icabettigini hatirlatiyor. Lâkin: "Nerede onlarda ögüt almak! Onlara gerçegi açiklayan bir Peygamber gelmisti de, O'ndan yüz çevirmisler ve: Ögretilmis delinin biri' demislerdi" (14)

Allah'u Teâlâ, onlarin durumlarini çok iyi bilmektedir. Buna ragmen: "Biz az bir süre için azabi kaldiracagiz. Yine de siz eski halinize döneceksiniz" (15) diyerek mühlet vermektedir.Evet varsinlar ögüt almasinlar, inkâr ve küfürlerine devam etsinler: "Onlari siddetli bir sekilde çarpacagimiz gün, süphesiz intikam aliriz. " (16) Sûre, bundan sonra sözü, Firavun ve kavmine getiriyor. Firavun'la kavmine gönderilen serefli peygamberin onlari: "Ey Allah'in kullari! bana gelin. Dogrusu ben size gönderilmis emîn bir peygamberim. Allah'a karsi azginlik etmeyin. " (18) diyerek nasil uyardigini, onlarin bu sese kulak asmadiklarini ve neticede Allah elçisinin, onlardan ümidini kestigini: "Bunlar suçlu bir kavimdir, diyerek Rabbine dua etti" (22) gini belirtiyor.

Onlarin basina gelenler iste bundan sonra olmus, o azginligin ve büyüklenmenin sonu asagilanma ve felaket olmustur:

"Onlar nice nice baslari, pinarlari birakmislardi. Nice nice ekinleri, muhtesem konaklari da. Zevk ve sefâ sürdükleri nice nimetleri de. Bu böyle oldu. Biz de onlari baska bir kavme miras biraktik. Gök ve yer onlarin helâkine aglamadi. Onlara mühlet de verilmedi. " (25-29)

Ibret alanlar için, bu duygu yüklü tablolari gözler önüne serdikten sonra âyet, âhireti yalanlayanlarin ve:

"Ölüm bir defadir, terrar diriltilmeyecegiz. Dogru sözlü iseniz bize babalarimizi getirsenize" (35-36) diyenlerin durumuna geçmekte ve onlara Tübba' kavminin basina gelenleri hatirlatmaktadir. Onlar sözü geçen kavimden daha hayirli degiller ki bu gibi aci âkibetlerden kurtulabilsinler.

Bilahare, öldükten sonra dirilmeyle, Allah'in gökleri ve yeri yaratisindaki hikmeti arasinda baglanti kuruyor: "Biz gökleri, yeri ve ikisi arasinda bulunanlari oyun olsun diye yaratmadik. Biz onlari ancak ve ancak hak ile yarattik. Ne var ki onlarin çogu bilmezler. " (38, 39)

Ve ardindan onlara, herseyin ayirdedilecegi " ve hepsinin bir arada bulunacagi vakit" (40)'ten söz etmekte:

"O gün dostun dosta hiçbir faydasi " (41)'nin olmayacagi, "ancak Allah'in merhamet ettigi kimse(nin) müstesna" (42) oldugu belirtilmektedir. Bu arada, günahkârlarin yiyecegi olan zakkum agacindan, onlarin sürüklenerek Cehennem'e atilacaklarindan, "sonra azab olarak baslarina kaynar su" (48) döküleceginden söz ederek siddet dolu tablolar çizmektedir.

O gün onlara: "Tat bakalim! hani serefli olan, degerli olan yalniz sendin. iste bu, dogrusu süphelenip durdugunuz seydir. " (49, 50) denilecektir. Bu azab sahnesinden sonra Allah'u Teâlâ, müttakiler için hazirlanan mükâfatlardan söz etmektedir:

"Müttakîler ise muhakkak ki emîn makamdadirlar. Bahçelerde ve pinar baslarindadirlar. ince ipekten ve atlastan giyerler, karsilikli otururlar. iste böylece onlari siyah gözlülerle eslendiririz. Orada emniyet içerisinde olarak her meyveyi isteyebilirler. Orada ilk ölümden baska bir ölüm tatmazlar. Ve onlari cehennem azabindan Allah korumustur. Rabbinden bir lütuf olarak. iste büyük kurtulus budur. " (51-57)

Nihayet sûre basladigi gibi yine Kur'ân'dan söz ederek son bulmaktadir:

"Biz onu ögüt alirlar diye senin dilinde indirerek kolaylastirdik. " (58)

Ve bunun yani sira, hâlâ ögüt alip akillanmayanlara inadlarina devam edenlere korku dolu bir tehdit:

"Öyleyse bekle, onlar da beklemektedirler. " (59)


Halid ERBOGA

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi