Haci Bektas Velî tarafindan kuruldugu kabul
edilen tarikatin adi. Bu tarikatin kurulusu her ne kadar Haci Bektas Velî'ye nisbet
ediliyorsa da esas tesekkülü daha sonraki dönemlere rastlar. Bektasî tarikatinin
silsilesini Bektasîler su sekilde naklederler: "Hz. Ali, Hasan-i Basri, Habib
el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Seyh Sirri es-Sakatî, Cüneyd-i Bagdâdî, Ebû
Ali Merâgî, Seyh Ebû Ali Hasan, Seyh Ebu Osman Magribî, Seyh Ebu Kasim Gürganî, Seyh
Ebû Hasan Harkânî, Seyh Ebû Farmidî, Fazl Ibn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî,
Hoca Yusuf Hemedâni, Seyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektas-i
Velî Ibn-i Ibrahimü's-Sânî."
Haci Bektas-i Velî'nin neseplerini de söyle gösterirler: Imam Ali, Imam Hüseyin, Imam
Zeynelâbidin, Imam Muhammed Bakir, Imam Musa el-Kâzim, Imam Ali Riza, Imam Muhammed Nakî,
Imam Hasan el-Askerî, Imam Muhammed Mehdî, Seyyid Ibrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid
Hasan, Ibni Seyyid Ibrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, Ibni Seyyid Muhammedü's-Sani,
Seyyid Ibrahim, Ibn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, Ibn Ibrahim, Ibn Seyyid, Elhak Ibn
Seyyid Muhammed, Seyyid Musa Ibn Seyid Ishak, Seyyid Ibrahimü's Sani, Ibn Seyyid Musa,
Seyyid Muhammed es-Sehir Haci Bektasî Velî, Ibn Seyyid Ibrahimü's-Sânî.
Haci Bektasî Velî'nin annesi Seyh Ahmed Nisâbûri'nin kizi Hâtem Hatun'dur. Bektas-i
Velî hicrî 645 yilinda Nisâbur'da dogdu. 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle
Anadolu'ya geçti. Kirsehir yakininda "Karabük"e yerlesti, 738 de vefat etti.
Bektasîlik, Anadolu'nun ortasinda issiz bir köyde dogmustur. Âlimlerden uzak kaldigi
gibi sehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasinda yayildi. Hatta çogu kez göze
bile çarpmadi. Ancak tamamiyla kurulduktan ve dal budak saldiktan sonra anlasildi.
Bektasilik her tarikat gibi batinîdir. Bâtina ait birtakim tasavvufî esrar ile içli dislidir.
Fakat bâtinilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrilir. Mâlum olan "Bâtinî"lere
yaklasir. Bektâsîler her seylerini gizli tutarlar. Her türlü teskilatlari saklidir.
Birtakim isaretler ve remizler kullanirlar. Buna binâen tarihte meshur olan "Bâtinî"lerle
alâkalari vardir. Tarikatlarin birçoklarinda bulunan "seyr-i sülûk" Bektasilik'te
yoktur. Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut degildir. Ancak "inâbe"
ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardir.
Bektasîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir. Bu muhabbet ifrata kadar varir. Hatta
Bektasiligi mezhep itibariyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibariyla "Hurûfi"
diye tanimlayanlar vardir. Gerçekten Anadolu Bektasîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde
olduklarini açiktan açiga söylerler. Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektasî ve Alevî
bulunduklarini itiraf ederler.
Bektasîler, Ca'ferî fikhini kabul ettikleri gibi Imamiyye mezhebini de kabul
etmislerdir. Oniki imami takdis ederler. Hz. Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz. Âise'yi pek
sevmezler. Bektâsîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik,
Bâbailik,* Bâtinilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Siî'lik, Imami'lik, Sâmani'lik,
Lama'lik hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardir. Onun için içinden çikilmaz
bir sekil almistir.
Yeniçeri Ocagi'nin kurulusunda Haci Bektas Velî dua etmis, bu nedenle Yeniçeriler onu
pir olarak tanimislardir. Yeniçeri Ocagi'na "Haci Bektas Ocagi" denmesi bundan
dolayidir. Bu tarikatin Türkler arasinda tutunmasinin, yayginlik kazanmasinin
sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasidir. Çesitli gruplari ve
cereyanlari bünyesinde barindirmasi, toleransi, tarikat mensuplarinin halkla içli disli
olmasi; özellikle Bektasî edebiyatini olusturan eserlerin Türkçe ile ve halkin
rahatlikla anlayacagi bir üslupla yazilmasi, Bektasîligin yayginlik kazanmasini saglayan
baslica hususlardir.
Bektasîlik Anadolu sinirlari içinde kalmamis; Bulgaristan, Romanya, Sirbistan, Misir,
Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayilmistir.
Sünnî bir yapiya oturan Osmanli devletinde, Siî-Bâtinî unsurlarin karistigi Bektasîlik,
ayni tempo ile yürüyemedi. Yeniçeri Ocagi'nin etkisi azalinca, hatta Sultan II.
Mahmud'un Yeniçeri Ocagi'ni ilgasiyla Bektasîlik de ilga edildi. Ancak Sultan Abdülaziz
zamaninda yeniden canlandi, gelisimini sürdürmeye basladi. 30 Kasim 1925'te tekkelerin
kapatilmasiyla Bektasîlik resmen son buldu.
Bektasîlik baslica iki kola ayrilmaktadir. Bunlardan birincisi Haci Bektas Veli'nin evli
oldugunu kabul eden Çelebiler koludur. Bunlar, kendilerini Haci Bektas Veli'nin neslinden
sayarlar. Bu nedenle bunlara "bel oglu" adi verilir. Bu kol Anadolu'da yayginlik
kazanmistir. Ikinci kol mensuplarina Babagân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Haci
Bektas Veli'ye bagli olduklari için "yol oglu" adiyla anilirlar. Bu kola mensup
olanlar Haci Bektas Velî'nin bekâr oldugunu kabul ederler. Bu anlayis Istanbul, Rumeli
ve Avrupa'nin çesitli ülkelerinde yayginlik kazanmistir. Zaman zaman bu iki grup
birbirlerine karsi düsmanca tavir takinmislardir.
Bektasîlige girecek olan kisi belirli bir müddet denenir. Sonra "ikrar âyini"
denilen bir törenle tarikata girer.
Bektasîlik'te müridler bes dereceye ayrilir: 1-Muhiblik, 2-Dervislik, 3-Babalik, 4-Mücerredlik,
5-Halifelik.
Muhib'in iki Bektasî'nin kefâletiyle tarîkata intisabi kabul edilir. Buna "el
almak" veya "nasib almak" da denilir. Dervisligi isteyen erkek muhib
tekkeye alinir. Hizmetleriyle bunu isbata çatisirsa dervislige kabul edilir ve dervislik
taci giydirilir. Üçüncü derece babaliktir. Babalik dervise halife tarafindan verilen
bir mertebedir. Yetenegini ispat eden dervise bizzat halife tarafindan bu pâye verilir.
Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve dervis yetistirebilir. Babalarin Hz.
Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yesil sarik sararlar.
Dördüncü derece mücerredliktir. Bu dereceye yükselmek için evlenmemis olmak
gerekmektedir. Mücerredlige seçilen aday dervislerden ve babalar arasindan seçilir. Bu
derece halifeye en yakin olanidir. Belirli bir merâsim yapilir. Adayin sag kulagi
delinir; Mengûs adi verilen bir küpe takilir. Bunlar kendilerini tarikata adadiklari için
evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar.
Bektasî babasi halifelik makamlarindan birine müracaat eder. Eger halifelige gerek varsa
ve müracaati da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir. Bunun disinda bir baba,
üç mücerredin imzasiyla da halifelik makamini elde edebilir. Bektasîlik dört temel
üzerine oturur. Bu dört temele dört kapi denir. Serîat kapisinin mensuplari Serîata
ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadir. Tarikata giren "yol oglanlari" da bu
yolun gereklerine uymaga mecburdur. Hakikat kapisinin mensubu, evrenin sirrini ögrenecek,
marifet kapisinin mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir.
Bektasîlikte ana ilke Hz. Muhammed (s.a.s.)'in soyunu ve oniki imami sevmek ve Ehl-i Beyt
düsmanlarindan uzak olmaktir.
Bektasî tarikatinin kendine özgü gelenekleri vardir: Biyiklarini ve sakallarini
uzatirlar. Karsilastiklari zaman sag ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Birbirinin
ellerini öperler. Baslarina oniki dilimli taç giyerler. Gögüslerine "teslim tasi"
adini verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar. Hirka giyerler, kemer kusanirlar..
Birbirlerine ömür boyu yardimci olmak amaciyla :"yol kardesi" adini verdikleri
bir arkadas edinirler. Evfi Bektasîler bosanmazlar. Nasib kapanmasin diye kasigi sofra
üzerine yüzüstü birakmazlar. Kapinin esigine basmazlar. Hulûl, tenâsuh ve hattâ
teslis anlayisi, inanç olarak Bektasîlige hakim olmustur.
Bektasîlik alevîlikle iç içe girmis bu nedenle özellikleri bozulmustur. Bazi âdetler
degisiklige ugramistir- Çelebiler ile Babagân arasindaki mücadeleden sonra evlenmemek
âdet haline getirilmeye çalisilmistir. Daha önceleri serbet içilirken, sonralari bunun
yerini sarap ve içki içme âdeti almistir. Allah'in yasakladigi bazi haramlar mübah sayilmaya
baslanmistir. Namaz kaldirilmis, yerine niyaz ikame edilmistir.
Bektasî tekkeleri genellikle dag eteklerinde, issiz, sakin yerlerde kurulmustur.
Bektasî edebiyati halk siirinden yararlanmis, genellikte halk siirindeki vezin, kafiye
vb. özelliklere sadik kalinmistir.
Bektasî tekkelerinde ve dergahlarinda icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok
yakindir. Bektasîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir
Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi |