Mirza Ali Muhammed Bâb'ın (1819-1850) kurmuş
olduğu batıl mezhep.
Mirza Ali Muhammed 1819'da Şiraz'da doğdu.
Necef'te Seyyid Ali Reştî (ö. 1843)'den ders aldı. Seyyid Ali Reştî,
ona ölümünden sonra yerine geçecek halife olmasını ve Mehdî olarak
ortaya çıkmasını telkin etti ve buna ikna etti. Mirza, davetini 1844
de Şiraz'da ilân etti.1850 yılında Tebriz'de Şah Nasûriddin'in
huzurunda, âlim ve fakihlerle yaptığı münazara sonunda irtidat
ettiğine hükmedilerek idam edildi (Muhsin Abdülhamid, İs!âm â
Yönelen Yıkıcı Hareketler, Çev. S. Yeprem-H. Güleç, Ankara 1973,
6970).
Bâbiyye'ye bağlı müfrit kimseler Nasûriddin Şah'a
suikast yapmaya kalkışınca birçokları öldürüldü. Mirza Ali'nin
öğrenci ve müridlerinden Suph-i Ezel, Mirza Yahya ve kardeşi Mirza
Hasan Ali Bağdat'a kaçtılar. Oradan İstanbul'a, daha sonra Edirne'ye
sürgün edildiler. Her iki kardeş arasında anlaşmazlık meydana geldi.
Suph-i Ezel ve adamları oradan Kıbrıs'a Baha ve adamları da Akka'ya
sürgün edildi.
Mirza Ali Muhammed cahil ve tutarsız görüşler
ortaya atan bir sapıktır. O, önce kendisinin İmam-ı Muntazar* (beklenen
imam)'a, açılan bir "Bâb" (kapı) olduğunu iddia etti. Sonra bizzat
imamın kendisi olduğunu söyleyip, daha sonra peygamberlik taslamaya
başladı. Sonunda da kendisine ilâhî ruhun hulûl ettiğini söyleyerek
tanrılık iddiasında bulundu. İmam-ı Muntazar'a açılan kapı anlamında
gelen "Bâb" kelimesinden adını alan Bâbîlerin inançları şöyle
özetlenebilir:
Mirza Ali Muhammed'in bütün geçmiş peygamberlerin
gerçek temsilcisi olduğuna inanmak,(inançlarına göre Yahudilik,
Hristiyanlık ve İslâm, Bâbilik'te birleşir. Bu üç din arasında
herhangi bir ayrılık yoktur); Allah'ın Mirza Ali'ye hulûl ettiğine
inanmak, Ahirete inanmak, Hz. Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu
olduğuna inanmak.
Mirza, ebced* harflerini zikretmiş ve bunlar için
belirlediği sayılardan tuhaf anlamlar çıkartmıştır (Muhammed Ebu
Zehra, İslâm da Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, Çev E. Ruhi
Fığlalı-Osman Keskioğlu, İstanbul 1970, 286-287). Bâbîliğe göre "ondokuz"
sayısı mukaddestir. Onlara ait takvime göre bir yıl ondokuz aya,
aylar ondokuz güne bölünmüştür. Dolayısıyla bir yıl 19x19=361 gündür.
Böylelikle Bâbiliğin İslâm ile ilgisi olmayan
ayrı ve yeni bir din olduğu görülmektedir. Bu batıl din, İslâm,
hristiyanlık, yahudilik, mecûsilik ve putperestliğin karışımından
oluşturulan ve İslâmî prensipleri yıkmayı hedef alan siyasî bir
yapıya sahiptir. Bu dinin kurucusu peygamberlik ve velâyet
aracılığıyla kendisi için "Vasıta-i Kübra" yahut "Bâbûddin, Bâb"
ünvanlarını kullanmıştır. Daha sonra kendisine "Nokta" veya "Hâlikü'l-hayr"
adını verdi. Çünkü artık o, nebi değil, ilâhî özelliklere sahip
olduğunu iddia ediyordu. Bâb'ın ilk telif ettiği kitap "er-Risâletü'l-Hidâye
fi'l-Ferâizi'l-İslâmiye" adlı eseri idi. Bâbiye'ye mensup olanlar
Karmatîler gibi etrafta fesat ve fitne çıkarmaya ve insanları
dalâlete sürüklemeye kalkıştılar. Onlar savaşta ölenlerin kırk gün
sonra dirileceğine inandıkları için çırılçıplak olarak düşman
üzerine hücum ederlerdi.
Bâbiye peygamberlere iman eder. Ölüm "Lika-i Bâb"
için bir yokluktan ibarettir. Öldükten sonra sevap ve ikab, lezzet,
ızdırap ve elem vardır. Onlar öldükten sonra ruhlarının ikinci kez
geri geldiklerine inanırlar. Yani onlarda tenasüh vardır. Ölümden
sonra dirilme, Haşir ve Neşir, Bâb'ın tekrar dünyaya gelişi ve
kıyamı ile tamamlanır. Onlara göre Kur'an'ın hükümleri mensuhtur.
Amelle ilgili görüşlerine gelince:
Kadınlar gerek miras ve gerekse diğer hususlarda
erkeklere eşittirler. Bâbileri ondokuz kişilik bir kurul yönetir.
Mallarının beşte birini yılda bir defa bu kurula vergi olarak
verirler. Bütün cezalar kaldırılmıştır. Ancak nakdî ceza ve karı
kocanın beraber yaşamasına engel olmak hariçtir. Evlenme onbir
yaşından itibaren mecburidir. Boşanma iyi karşılanmaz. Dul kalan
erkekler doksan, kadınlar doksanbeş gün içerisinde evlenmeye
mecburdurlar. Onbir ilâ kırkiki yaş arasındaki kimseler her sene
güneşin doğuşu ile batışı arasında bir ay (on dokuz gün) oruç
tutmaya mecburdurlar. Oruç kırkiki yaşından sonra kalkar. İnsanlar
muaf olur. Ramazan Bayramına "İyd-i Rıdvan" denir. Bu bayram "19"
gündür. Biri kendisine, onsekizi müritlerine aittir. Muharremin
birinci günü "İyd-i Mecit"tir; çünkü Bâb o gün doğmuştur.
Bağlılarından biri iktidarı ele geçirirse Mekke ve Beyt-i Mukaddes
yani Kabe gibi bütün kutsal yerleri, peygamberlerin ve evliyanın
mezarlarını tahrip etmekle yükümlüdür. Şarap içmek haramdır. Tütün
içmek haram ise de Bâbiler bunu sonradan caiz görmüşlerdir. İslâm'ın
açık bir emri olan tesettür gereksizdir. Nikâh akd olunurken veli,
vekil, şahit gerekli değildir. Sadece eşlerin kabulü yeterlidir.
Zekât ve sadaka "Bâbî" olana verilir.
Seyahat tavsiye olunmaz. Hacılar ve tacirlerin
dışındakilere deniz seyahati yasaktır. Cenae namazı hariç cemaatle
namaz kılınmaz. Fakat camilerde vaz dinlemek tavsiye olunur.
Sarhoşluk veren içkiler yasaktır. Her ondokuz günde bir defa su
içirmek için bile olsa ondokuz kişiyi davet etmek lâzımdır.
Dilencilik yasaktır. Mirasın özel bir paylaştırma usûlü vardır.
Bâbiye fırkası, Asl-ı Bâbiye, Kurretiyye,
Ezeliyye ve Bahâiyye* olmak üzere dört kısma ayrılır. Asl-ı Bâbiye;
ancak Bâb'a bağlı olup el-Beyân adlı eseri ile amel edenlerdir.
Bâb'dan sonra yazılan eserlere asla itibar etmezler.
Kurretiyye; Bâb'ın müritlerinden "Zerrin Tâç"
adında güzelliği ile şöhret bulmuş bir kadına tâbi' olan gruptur.
İran müctehidlerinden birinin kızı olan Zerrin Taç ilk zamanlarda
arşa "Kalb-i Nebi", Cebrâil'e "Akl-ı Nebi" diyen Rüştiyye reisi
Kâzımü'l-Hüseynî'ye bağlı idi. Seyyît Kâzım Reştî'nin vefatından
sonra Bâb'ı imam edindi. Gâib olan Bâb'a iman etti. Bâb ile
mektuplaşmaya başlayınca, Bâb kendisine Kurretü'l-Ayn dediğinden,
Zerrin Taç, "Kurretü'l-Ayn" lâkabını aldı. Kurretü'l-Ayn kadınlardan
tesettürü kaldırdı. Mükellefiyet ve farzları tamamen gereksiz gördü.
Bir kadının dokuz erkek ile evlenmesinin caiz olduğu gibi bazı
hükümler koydu. İslâm şerîatının mensuh, Bâb şerîatının hak olduğunu
iddia edecek kadar küstahlığa kalkıştı. Kurretü'l-Ayn öldürüldükten
sonra Kurretiyenin çoğu katlolunmuş, ancak pek azı kendilerinin İsna
aşeriyye'den olduklarını ilân etmekle kurtulmuştu.
Ezeliyye; Bâb'ın talebelerinden Mirza Yahya'ya
bağlı olanlardır. Bunlar müslüman olarak görünürler. Zâhirde bütün
farzları yerine getirirler. Takiyye yaparlar. Bahâileri tekfir
ederler. Mirza Yahya, Bâb tarafından Suph-i Ezel lâkabını almıştır.
Bundan dolayı bağlılarına "Ezeliyye" denilmiştir.
Bahâiyye veya Bahâilik'e gelince: Mirza Ali Baha,
oğlu Abbas'ın gayretiyle halkı Edirne'de kendi adına davet ettiği
için Suph-i Ezel ile arası açılmış idi. Suph-i Ezel Kıbrıs'a sürgün
olunduğu sırada o da Akka'ya sürüldü. Bunun adamları yetmişüç kişi
idi. Baha, Akka'da Bâb'ın halifeliğinden Mehdiliğe, velâyet-i
mutlaka'ya, nübüvvet-i amme'ye ve hassa'ya, hatta ilâhiyete kadar
çıktı. "el-Eykan" adlı bir eseri vardır. İran'da Rusya'da, Suriye'de,
Mısır'da, Hint'te, Amerika'da pek çok Bahâiler vardır. Bahâiler
indinde Bâb, Mehdî, Bahâ, Mesihtir. Daha sonra Bahâ ilâh olmuştur.
Bâb'ın vahyi olduğu gibi, Bahâ'nın da levhalardan ibaret vahyi
vardır.
Bâb ve Bahâ mucize göstermekten aciz
olduklarından peygamberlerin mucizelerini inkâr ederler. Bahâiyenin
de Bâbiye gibi dini hükümleri vardır. Akdes adlı kitap bu hükümleri
ihtiva eder. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere dokuz rekat namaz
kılarlar. Kıble Akkâ'dır. Cenaze namazı altı tekbirdir. Cenazeden
başka cemaatle namaz kılınması gereksizdir. Nevruz bayram günüdür.
Hac, Akkâ'da gömülü olan Bahâ'yı ziyarettir.
Bu duruma göre Bâbîlik ve ondan türemiş olan
bütün kolları bazı İslâmî ıstılahları kullanmalarına rağmen, İslâm
ile ilgisi olmayan ayrı ve uydurulmuş bir din görüntüsü
taşımaktadır.
Bu mezhep bugün İran'dan başka Amerika, Afrika ve
Avrupa'da taraftar bulmuştur.
Durak PUSMAZ