Hicrî birinci asirda ortaya çikmis sapik bir
        firka.
        Kader ve irade konusunda Kaderiyye firkasinin tam
        aksine görüsler ileri sürmüstür. Islâm âleminde kader konusunu tartisma gündemine
        getiren ilk sahsin Ma'bed b. Hâlid el-Cühenî (öl. 85/704) oldugu nakledilir. Onu
        Geylân ed-Dimaskî takip etmis ve kaderle ilgili görüslerini daha da gelistirmistir.
        Ma'bed, Allah tarafindan önceden tayin edilmis bir kaderin bulunmadigini, insanin fiil ve
        tavirlarinda tamamen serbest oldugunu savunmustur.
        Muhtemelen o, Emevîlerin zulüm ve haksizliklarina
        karsi kaderci bir tevekküle saplanmis kimselere bakarak, Emevî zulmünün bir kader
        olmadigini söylemekle ise baslamis ve nihayet kaderi inkâr etmeye kadar varmistir.
        Nitekim Emevî iktidarina muhalefeti sebebiyle Haccac tarafindan öldürülmüstür. Ne
        var ki ifrat tefriti dognrur. Onun kaderi nefyetmesine karsi, bir reaksiyon olarak Cehm b.
        Safvan (öl. 128/745) da cebr akidesini, yani insanin yaptigi islerde bir ihtiyarinin
        olmadigi; yaptigi isleri zorunlu olarak yaptigi görüsünü ileri sürmüstür. Cehm'in
        ileri sürdügü bu akîdeye göre insan mecburdur; ihtiyari ve kudreti yoktur.
        Yaptigindan baskasini yapmaya asla gücü olmaz. Kul, rüzgârin önünde sürüklenen
        yaprak gibidir. Yapragin yönünü kendisi degil, rüzgâr belirler. Onun için insanin
        yaptigi isleri Allah takdir etmistir. Allah gelecegi bildiginden, meydana gelecek olaylari
        da tamamen ve önceden kendi iradesine göre tespit etmistir. Allah, cansiz bitkinin
        hareketlerini yarattigi gibi, insanin fiillerini de yaratir. Yukariya firlatilan bir tas
        nasil düsmege mahkûmsa, insan da yaptigini yapmaga mahkûmdur. Kul ibadeti de günahi
        da, elinde olmaksizin isler. Bu görüste olan Cebriyye'ye cebriye-i hâlisa denir ve
        zümrenin mümessili Cehm b. Safvân oldugundan Cehmiyye' diye de isimlendirilir.
        Cebriye-i mutavassita diye adlandirilan ikinci zümreye gelince, bunlar, kulda bir
        kudretin oldugunu kabul etmekle birlikte, bu kudretin insanin fiilleri üzerinde bir
        etkisinin bulunmadigini kabul ederler. (Sehristânî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I,
        85).
        Cebriyye'nin görüsleri söyle özetlenebilir: 1)
        Insan bir sey yapmaya kadir degildir; Allah tarafindan yazilmis ve yaratilmis fiilleri
        yapmaya mecburdur. Insanin iradesi de hürriyeti de yoktur. 2) Allah, yaratiklarin
        vasiflandigi sifatlarla vasiflanmaz. (Bu sebeple Allah'in sifatlarini reddederler.) 3)
        Allah'in ilmi ve kelâmi hâdistir. 4) Sevap ve cezanin vukûu zorunludur. 5) Cennet ve
        Cehennemin'in sonu vardir. 6) Iman, Allah'i bilmektir. 7) Allah görülmez.
        Ehl-i Sünnet ise, kullarin ihtiyarî ve gayr-i
        ihtiyârî bütün fiillerinin, Allali tarafindan yaratildigini kabul etmekle birlikte;
        Allah'in insana verdigi irade-i cüz'iyyeyi herhangi bir yöne yönlendirebilecegini
        söyleyerek Kaderiyye ile Cebriyye arasinda orta bir yol izlemistir. Eger gerçekten
        insan, yaptigi seylerde bir irade ve kudrete sahip bulunmasaydi, yaptigi seylerden dolayi
        Allah'in kendisini cezalandirmasi bir zulüm olurdu.
        Kur'an'in müteaddid yerlerinde "Yaptiginiza
        karsilik olarak.. " buyurulmakta fiil insana nisbet edilmektedir. Insanin ne
        yapacaginin önceden Allali tarafindan bilinmesi ve onu kaderine yazmasi, insanin mecbur
        oldugu anlamina gelmez. Aksine, insan kendi ihtiyari ite o isi yapmaktadir. Fakat Allah,
        onun ihtiyar ve iradesini hangi tarafa yönlendirecegini ve ne yapacagini önceden bildigi
        için, o isi yapacagini kaderine yazmistir.
        Dikkatimizi çeken bir husus, kaderi nefyeden
        Ma'bed gibi, cebri ileri süren Cehm'in de Emevî muhalifi bir siyaset izledigidir. Hatta
        kendisi de Ma'bed gibi Emevîler tarafindan öldürülmüstür. Emevîler'in, idarelerini
        zulüm ve baskiya dayadiklari bilinen bir gerçektir. Toplumun bir çok kesimi
        Emevîler'den memnun degildi.
        Baskici idareler, kaderi reddetmeye de, kadere
        teslim olmaya da zemin hazirlarlar. Onlara karsi olanlar, toplumun içinde bulundugu
        durumun Allah'in bir takdiri olmadigini; bundan kurtulmanin, toplumun elinde oldugunu
        söyleyerek toplumu idarecilere karsi kiskirtmaga çalisirlar. Bazen bu düsünceyi o
        kadar ileri götürürler ki, kural tanimaz bir tavir içerisine girerler. Bu mücadelede
        yorgun düsen ya da karsi gelme cesaretini kendilerin de bulamayanlar ise, bunun önceden
        tayin edilmis bir kader oldugunu söyleyerek kaderci bir teslimiyet zihniyetine
        kapilirlar. Bu psikolojik durum, zamanla onlari her hususta Cebriyeci bir görüse
        sürükler.
        Cebriyeci düsünce, insanin sorumlulugunun
        dayanagi; yaptiklari karsisinda mükâfat ya da ceza görmesinin nedeni konusuna cevap
        vermekte güçlük çeker. Bu nedenle bir firka olarak uzun müddet devam etmeyip tarihe
        karismistir. En azindan bilgin ve düsünürler arasinda yok olup gitmistir.
        M. Sait SIMSEK