. | BEN NİÇİN MÜSLÜMANIM VE Prof. Dr. Osman Eskicioğlu* Kâinatı yoktan var eden, varlık âlemini bir düzen içinde
kurup koyan, insan, hayvan, bitki ve cansız varlıklardan hiçbirisi dışarıda kalmamak
üzere koyduğu nizamın içinde yaratıp yaşatan Allah’ın kâinat fabrikasında işçiliği,
hizmetçiliği yani kulluğu inanıp kabul eden ve bu kulluğu yaşayan kimsedir müslüman.
Allah, canlı ve cansızları yaratmış nizam ve düzeni
kurup koymuştur. O, âlemi çift, çift yaratmış; kâinat ile insanı var etmiştir. Kâinatta
canlı ve cansızları; insanda ruh ve bedeni; cansızlarda varlık ve tesiri; canlılarda
gaye ve iradeyi; ruhta doğruluk ve iyiliği; bedende ise fayda ve ünsiyeti yaratmıştır.
İşte bu sebeple hamd O'na aittir. Ben niçin müslümanım? Varlık âlemine gözümü açıp
baktığım zaman görüyorum ki, tüm yaratıklar, hayvan, bitki ve cansızlar hep bir
nizam ve düzen içinde hareket edip hayatlarına devam ediyorlar. Bundan dolayı onlar müslüman;
eğer tabir caiz ise hayvanlar müslüman, bitkiler müslüman ve hatta cansızlar bile müslüman.
Çünkü onlar düzenin dışına çıkmıyorlar hiçbir zaman. İşte bu düzeni yaşayanın
adıdır müslüman. Ben de onun için müslümanım. Var mı zamanın dışına çıkma
imkânım? Var mı mekânın dışına çıkma imkânım? Yeme ve içmeyi terk edebilir
miyim ben? Acıkmayı ve susamayı kaldırabilir miyim kendimden? İçimdeki sevmeyi,
sevgiyi, merhameti, şefkati ve acımayı yok edebilir miyim ben? Hayır, hayır,
bunların yapılması asla mümkün değildir. İşte onun için fıtratı yaşamaktır
İslam; İslam’ı yaşayan kimseye de denir müslüman. İşte ben bunun için
müslümanım, başka çarem de yok zaten. Bunları görüp bildikten sonra nasıl
olmayayım müslüman? İşte böylece kendi serbest istek ve irademle, özgür arzu ve
isteğimle mecburum müslüman olmaya ben. Şimdi sizlere burada Alman, Fransız, İngiliz, Japon
Amerikalı ve Avusturyalı müslüman olmuş bazı kimselerin niçin müslüman olduklarını
açıklayan cümlelerini aktarmak istiyorum. Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in birbirine karışmadığını gördüm.
Bu ilmen de tesbit edilmiştir. Bunun 1400 sene önce Kur’an-ı Kerim’de
bildirildiğini duyunca, Müslümanlığın hak din olduğuna inanıp Müslüman oldum.
Kaptan Kusto - Fransız Burada dikkat ettiğimizde görüldüğü gibi, söylenen bu
sözlerden her biri, sanki İslam’ın getirdiği güzelliklerden, insan fıtratına
uygun özellik ve esaslardan bir prensibi dile getirmektedir. Zaten müslümanın inanıp
uyguladığı İslam, birer, birer esas ve prensiplerden, kanun ve kurallardan meydana
gelmiş bir bütünün adıdır. Her sistem kendi bünyesi içinde geçerli olduğu gibi
İslam da yine kendi bünyesi içersinde geçerli olup çalışabilir. Böylece o, imam
amel ve ahlakıyla; felsefe, sosyoloji, psikoloji, pedagoji, ekonomi ve seksoloji
anlayışıyla bir bütün teşkil etmektedir. Bütün bu alanlar arasında bir uyum ve
ahenk vardır. Yoksa hem Kuran kitabının ve hem de kâinat kitabının bir kısmını
kabul etmek ve bir kısmını kabul etmemek ve uygulamamak olmaz. Aksi takdirde bugünkü
dünyada görüldüğü gibi ahenk ve uyum sağlanamaz. Sünnetüllah kelimesi için F. Develi oğlu’nun lügatine
bakarsanız, bunun açıklamasında “Allah’ın koyduğu nizam” denildiğini görürsünüz.
Tabiattaki doğal düzenin esaslarını Allah koyduğu gibi, insanların yaşadığı
sosyal düzenin kanun ve kurullarını Allah koymuştur. Başka bir deyişle söyleyecek
olursak, daha çok hayvan bitki ve cansızların uyduğu fen bilimleri denilen kanun ve
kurallarla, insana mahsus olan din esaslarını ve insan iradesiyle uygulanan kanun ve
kuralları da koyan Allah’tır. Bu bakımdan İslam âlimleri Kuranda geçen “sünnetüllah”
kelimesine tabiat kanunları anlamını verdikleri gibi sosyal kanunlar da demişlerdir.
Bu suretle sanki insan, kendi bünyesinde hem tabiat ve fen bilim kanun ve kurallarını
ve hem de sosyal bilim yani din kanun ve kurallarını toplamıştır. Zaten bundan
dolayı biz insanı, din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen bir düzlemde yaşayan
varlıktır diye tarif ediyor ve geleceğin dünyasının buna göre yeniden kurulmasını
teklif ediyoruz. Güneş doğar batar, gece olur gündüz olur; mevsimler gelir
gider yaz olur kış olur; hayvanlar doğar, yaşar ve ölür; bitkiler çiçek açar,
meyveye durur, çekirdek toprağa düşer böylece yeni bir ağaç hayata çıkar; göller
deniz ve okyanuslar buharlaşır göklere çıkar, hava soğur su buharı olan bu gaz kümeleri
sıvılaşır yağmur olur ve rahmet olur tekrar dünyaya döner. Böylece bu düzen ve
devran hep böyle devam edip durur. İşte sünnetüllah budur. Bunda bir değişiklik
olmaz. İki nokta arasında bir tek doğru vardır. İlim yanlışı doğrudan ayıran bir
ayıraçtır. İnsan doğar ve yaşar, anne ve babası onu besler büyütür,
yedirir ve giydirir. Onların bir evleri ve yuvaları vardır; buna aile denir. Aslında
giderek büyüyen bu aile mahalle olur, toplum olur, devlet olur ve bir insanlık ailesi
olur. En küçük aileden en büyük insanlık ailesine kadar meydana gelen bütün ilişkiler,
her türlü hak ve vecibeler alacak ve borçlar hep iradeye dayanır. Maalesef insanlar da
iyi ve kötü takımlarına ayrıldığı için, toplumda yapıcılar ve yıkıcılar
bulunur. Doğru çizgisine en yakın olanlar ve ona uygun hareket edenler iyi takımı
oluşturan iyi kimselerdir. Varlık âlemi ilim üzerine kurulduğundan buna uygun hareket
eden bu iyi insanlar dün bugün ve yarın daha başarılı oldu, oluyor ve olacaklardır.
Karşı takım ise daha az başarılı ve daha çok kaybeder. İyilikler kötülükleri
yok eder. Nizam düzen ve varlık âlemi daha çok iyilere yardım eder. İşte sünnetüllah
budur. Din, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, hoş olanı olmayandan ayırır. O, hep
iyi takımı tutar, iyi insanların yanında yer alır ve onları kayırır. İşte bunda
bir değişiklik olmaz. Ben niçin devamlı müslüman kalmalıyım? İslam fıtrat
demek, hayat demek, insanoğlunun nizamı ve düzeni demektir. Dünya, ay ve yıldızların
hep gittikleri bir yol ve yörüngeleri vardır. İnsanın yolu ve yörüngesi de İslam’dır.
Gezegenler hiç yörüngelerinden ayrılırlar mı? Müslüman gittiği yolu terk eder mi?
İslam aile demek, toplum demek ve devlet demektir. Bu kurumlar ortadan kalkıp yok olur
mu? Müslüman ayrılıp bir başka yörüngeye girebilir mi? Eğer ayrılırsa kendisine
kötü etmiş olur. Tabiatta çizilmiş çizgiler ve yörüngeler var; kim o çizgileri aşarsa
onlar ancak kendilerine yazık etmiş olurlar. Onun için varlıkta bu anlamda bir
değişiklik olmadığına göre müslüman da hep müslüman olarak kalır ve
kalmalıdır. Yuvarlanan taş yosun tutmaz; değişenlerin yanında değişmezler var. Bu
değişmezleri nazar-ı itibara almamak olmaz. Doğruyu bırakıp yanlışa giden, güzeli
atıp çirkini seçen, faydaya değil zarara koşan ve iyiye değil kötüye arka çıkan
müslüman olmaz. Müslüman hep doğru üzere yoluna devam eder. *DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi
|
. |