. |
Prof. Dr. Osman Eskicioğlu*
Kenenin insanlardan intikam ve öç aldığını
düşünebilir misiniz? Kenenin aklı var mı acaba? Bu kene zamanımızda insanları
ısırıp kanını emiyor ve böylece onların ölmelerine sebep oluyor, ne dersiniz? Bu
hayvancık dün böyle değildi; bugün niçin böyle yapıyor acaba? Kene nedir
diye sözlüklere baktığınız zaman kenenin, koyun, köpek ve at gibi havyaların
derisine takılan böcek ve hayvanlara yapışıp kan emen bir böcek olduğu
açıklamalarını görürsünüz. Birkaç yıl önce deli dana haberleri,
geçenlerde kuş gribi tavuk ve sairenin hastalık huzursuzluğu ve şimdilerde ise kene
belası veya musibeti var. Küçücük bir varlık olan kene, insanı ısırıyor ve onu
zehirleyip öldürüyor. Gazetelerde konuyla ilgili şöyle haberler var.
Bitlis'in Güroymak ilçesine bağlı Taşüstü Köyü İlköğretim Okulu
kene saldırısına uğradı. Okulda 1 öğretmen 4 öğrenci keneler tarafından
ısırılırdı. Bartın merkeze bağlı Gürgenpınarı köyünde 5 evi keneler bastı.
Gürgenpınarı köyünde Ali Akal'a ait evin ardından 4 evi daha keneler bastı. Akal,
evini ilaçlamasına rağmen bir sonuç alamadığını belirterek yetkilileri göreve
çağırdı. Yahya Kaptan ve Yeni Mahalle derken kene vakası bu kez Üçtepeler'de
görüldü. 180 hanelik Üçtepeler Köyü'nü keneler istila etti. Bir haftadır
kenelerle savaş veren köylüler son çare olarak Sağlık İl Müdürlüğü, Tarım İl
Müdürlüğü ve belediyelere başvuruda bulundu. Bu haberlerde ifadelere dikkat ettiğimiz zaman Taşüstü
Köyü İlköğretim Okulu kene saldırısına uğradı, Gürgenpınarı köyünde 5 evi
keneler bastı. Bir haftadır kenelerle savaş veren köylüler gibi deyişler, sanki
kenelerle insanlar arasında ilan edilmemiş bir savaşın var olduğunu bize
göstermektedir. Evet, bizim görüşümüze göre de keneler insanlara savaş
açmışlardır. Çünkü insanlar onları yerlerinden ve yurtlarından etti; onların
evlerini bozdu ve hala daha bozmaya da devam ediyor. Bundan daha kötüsü de onların
dharmalarını, yaşama düzenini, hal ve gidişlerini ve yiyecek maddelerini bozup
değiştirdiler. Kenelerin evleri, yerleri ve yurtları, hayvanların sırtları ve
derileridir. İnsanlar bu Rönesans medeniyetinde egoistçe ve aç gözlü davranarak üç
koyacağım beş alacağım diye hayvanlara zulmetti. Onların yemelerine içmelerine
müdahale ederek adeta hayatlarını değiştirdi. Böylece onların kanlarında dün
olmayan şeyleri bugün katmış oldu. Artık kenenin evi başına yıkıldı ve
yiyeceği de hormonlandı. Ama kene insana benzemez, kene yutmaz, hayvanlar tekniğe
benzerler, bünyelerine uymayan şeyleri ve değişiklikleri kabul etmezler, teknik
affetmez, keneler ve hayvanlar da affetmez. Kendilerine yapılan yanlışlığı ve zulmü
bedenlerinde ve hayatlarında hemen gösterirler ve tepki verirler. Danaya, suni yem adı
altında barsak ve sakatat gibi şeylerin öğütülüp verilmesi sonucu İngiltere'de
deli dana olayları meydana gelmedi mi? Ata ot, ite et gerekli iken eğer sen çabuk
kazanayım ve çok kazanayım diyerek, tavuklar 40 günde kesime gelmeli diyerek, taze
kelimesiyle de tüketicilere hoş görünerek ve tabii ki, onları aldatarak taze kuzu
eti, taze kuzu eti diye diye ekonomi adına para ve menfaat adına zamanı ve bir yılı
hiçe sayarsanız, ağız tadını hiçe sayarsanız (çünkü yediğimiz hayvanlar
içinde en lezzetli et, 1 yaşını doldurmuş ve enenmemiş erkek koyunun ön
kollarıdır) ve bunca Allah tarafından konulmuş olan vitamin kanun ve kullarını hiçe
sayarsanız, işin olacağı budur. Tabiatta ve İslam kültüründe dar ve din, yurt ve
düzen ev ve ibadet çok önemlidir. Hiçbir varlığın hayatını düzenini
değiştiremediğimiz gibi, onların yerlerini ve yurtlarını ellerinden almaya
hakkımız yoktur. Kuran-ı Kerim'de din ile yurdun önemini dile getiren ayette şöyle
buyrulmaktadır: "Din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
çıkarmayan kimselere karşı iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı Allah size
yasak etmez." (Mümtihıne 60/ 8). Bugün tabiata müdahale ede ede yediğimiz
hayvanları bile perhize tabi tuttular, onların haklarını ellerinden alıp esir ettiler
ve bir de üstüne üstelik "Biyo Hayat" diye bir şey uydurdular. Eğer siz
hayvanlara ve onların özel yaşamlarına böyle karışırsanız ve bu suretle kenelerin
evlerini başlarına yıkarsanız onlar da size karşı işte böyle savaş açarlar.
Canlılarla cansızlar, bitkilerle hayvanlar ve hayvanlar ile insanlar arasında bir denge
vardır. Bir araştırmacı, şu yörede yaban develerinin çokça öldüğünü görünce
bunun sebebini araştırmaya başlıyor. Şöyle yapıyor böyle yapıyor, fakat
aradığını bir türlü bulamıyor. En sonunda develerden birini yakalayıp onun
midesinden özsu alıp onu tahlile karar veriyor. Neticede yedikleri yapraklardan
zehirlendiklerini görüyor ve şu neticeye varıyor: Develer çok, ağaçlar ve
yaprakları az, onun için ağaçlar tamamen yok olmamak için kendilerini korumak üzere
yaprakları zehirleyerek savunma yapıyorlar. Bunu şöyle yorumlamak da mümkündür.
Ağacın ürettiği zehir ile yaprakları arasında denge bulunduğu için, yapraklar çok
olduğu zaman her yaprağa düşen zehir miktarı az olup zarar vermiyordu. Ancak
yapraklar azalınca zehir hisseleri çoğaldığından böylece yapraklar birer zehirli
hap haline gelerek develeri öldürmüşlerdir. Kâinatı ve ondaki düzeni kuran Allah,
ilim üzere Kurmuştur. Kuran, bilgi ile tafsil edilmiştir. Bunun için Allah Teala "Gerçekten
biz onlara bilgiye göre açıkladığımız bir kitap getirdik."
buyuruyor. (A'raf 7/ 52) Ama meseleye hala şaşı bakanlar var. Hayvanlara
karşı yaptıkları yanlışları ve zulümleri görmeyenler var. Kamu görevi ancak
seçimle veya tayinle verildiği ya da elde edildiği halde kendilerini kamu görevlisi
vehmedip kendi keyiflerine göre, heva ve heveslerine göre yazıp çizmek isteyen bir
kısım medya var. Bir gazetenin internet sayfasından aldığım şu cümleleri ibretle,
dehşetle ve tabii ki üzüntü ile sizlere sunuyorum. "İmamın çıldırtan kene
yorumu, imamdan inanılmaz sözler, köy imamının çıldırtan yorumu, cenaze namazında
imamdan tartışmalı sözler… Haber şöyle KARABÜK'ün
Eflani İlçesi'nde yaşayan 75 yaşındaki Zülfiye Tunç, keneden geçen Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi hastalığı şüphesiyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını
kaybetti. Eflani'nin Müftüler Köyü'nde
yaşayan Zülfiye Tunç, 4 gün önce Karabük Devlet Hastanesi'nde Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi hastalığı şüphesiyle tedavi altına alındı. Zülfiye Tunç yoğun
bakım servisinde yaşamını kaybetti. CENAZE NAMAZINDA, İMAMDAN TARTIŞMALI SÖZLER İmamın bu konuşmasına yüzde yüz katılıyorum. Çünkü
o tebliğ etmesi gereken gerçekleri söylemiştir. Zaten onun bu tamamen Kurandan olan ve
Kurana uygun olan sözlerini söylemesi onun üzerine dini, ahlaki ve hem de milli bir
vecibedir. Eğer söylemezse dinen mesul duruma düşer. Zaten Peygamberler de kendi
ümmetlerine, yakınlarına ve vatandaşlarına aynı şeyi söylemediler mi? "Ben ancak bana
vahyoluna uyarım, Eğer ben Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından
korkarım" (Yunus 10/ 15), "Nuh ey
kavmim! dedi. Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur, gerçekten ben
size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum." (A'raf 7/ 59) "De ki, eğer ben Rabbime isyan edersem büyük
bir günün azabından korkarım" (Enam 6/ 15) "Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza
gelecek büyük bir günün azabından korkarım." (Hud 11/ 3), "Allah'tan başkasına tapmayın; ben size gelecek
acı veren bir günün azabından korkuyorum." (Hud 11/ 26). Ben bu haberi, yani imamın görevini yapması ve
gazetenin de çarpık zihniyetiyle farklı bir şekilde okurlarına duyurması ve
çılgınca yazıp yaygara yapması karşısında Enfal Sitesinde hemen bir yazı yazmam
lazım dedim. Ve tabii ki, konuyla ilgili olan ayetlere bakmak ve onların bize verdiği
bilgi ve hükümleri okurlarımıza intikal ettirmek için de Kuran-ı Kerimi elime
aldım. Kuran kültürü ile düşündüğümüz zaman "göklerde olanlar ve yerde bulunanlar Allah'ındır"
(Bakara 2/284; A. Imran 3/ 109), "göklerin, yerin ve bu ikisi arasında
olanların egemenliği yalnız Allah'a aittir." (Maide 5/ 17). Öyleyse
Allah'ın koyduğu kanun ve kurallara uymaktan başka çare yoktur. Eğer biz Allah'ın
emirlerine uyar ve yasaklarından kaçarak günah işlememeye çalışırsak hayvan bitki
ve cansızlardan bize bir zarar gelmez. Eşyanın tabiatına Allah tarafından
yerleştirilmiş doğal-ilahi özelliklere uymayıp karşı gelenler zulmetmiş olurlar.
Varlığı, eşyayı, vücut ve organları, alet ve edevatı ve bize emanet edilmiş her
türlü yaratığı, hayvan ve haşaratı yaratılış ve var oluş amacında ve onun
kendi yolunda kullanmazsak zulmetmiş oluruz. Şu halde eşyayı yaratılışına uygun
kullanmak adalet, bunun dışında kullanmak ise zulümdür. Tarihte zulmetmiş milletler,
kavimler ve şahısların, günah işlemiş şehir ve kentlerin sonu helak olmuştur.
Kuran-ı Kerimde bu konuyla ilgili şu bilgiler verilmektedir. "Biz sizden evvel nice nesilleri zulmettikleri vakit
helak ettik (Yunus 10/ 13) "Halkları
zulmederken helak ettiğimiz nice kentler vardır." (Hac 22/ 45) "İşte
bunlar, zulmettikleri zaman helak ettiğimiz kentlerdir." (Kehf 18/ 59) "Böylece
biz onları günahları sebebiyle helak ettik (Enam6/ 6) Böylece biz onları günahları
sebebiyle helak ettik" (Enfal 8/ 54) Biz insanlar, sadece varlıklara zulmetmek değil, zulmeden
yanlış yapan kimselere bile yaklaşmamamız ve onlara yönelmememiz gerekir. Zalime
sevgi ve yardım zulümdür, yoksa Allah'ın ceza ve belası bize de gelir. Çünkü
Kuranda "Zalimlere meyletmeyin yoksa ateş size
de dokunur" (Hud 11/ 113) buyrulmaktadır. İnfak ediyoruz, harcama yapıyoruz veya yatırım yapıyoruz
diye eşyanın tabiatına ters düşenler, besi adına o güzelim hayvanları takıp
iki-üç metre kare yere mahkûm edenler, sen kölesin istediğini yiyemezsin benim
önüne koyduğum suni yemi yiyeceksin, istesen de yiyeceksin istemesen de yiyeceksin
diyen kapitalist zihniyet şunu bilsin ki, onların bu tutumları her geçen gün
insanlığın başına bela oluyor. Kuran da böylelerine şöyle diyor: "Onların bu dünya hayatında harcadıklarının
durumu, kendilerine zulmeden topluluğun ekinlerine isabet edip, onu yok eden kavurucu
rüzgârın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine
zulmettiler." (A.Imran 3/ 117) Kuran'dan konumuzla ilgili iki kelime üzerinde daha durarak
meselenin daha kolay ve güzel anlaşılmasına yardımcı olmak istiyorum. Bunlar
da tuğyan ve fesad kelimeleridir. Müminler inanırlar ki, kâinattaki ve
tolumdaki nizamı koyan ve düzeni kuran Allah'tır. Zaten iman etmek demek, bu nizama ve
Allah'ın kurduğu düzene girmeye karar vermek demektir. Öyleyse bize göre Allah'ın
düzenini kabul eden herkes mümindir. Allah canlı varlıklar için bir beslenme düzeni
koymuştur. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler kendileri için bu konulmuş olan beslenme
kanun ve kurallarına uyarlarsa hayatlarına kolay bir şekilde devam ederler. Bu aynı
zamanda hayatın normal şeklidir. Canlı varlıklar için kendi neslini, soy ve sopunu,
cins ve türünü devam ettirmek için beslenmeden başka bir de üreme düzeni vardır.
Bilhassa insanlar açısından üreme düzeninin en az yeme, içme ve beslenme düzeni
kadar önemi vardır. İşte bu beslenme ve üreme düzelerine uymayıp hayvanlara şöyle
yaşayacaksın diyerek onlara dayatırsak işte bu Kuran ifadesiyle tuğyandır ve
fesaddır. Mesela tavuklar bugün tavuk üretimi ve tavukçuluk adına hayatlarını
hapishanelerde geçiriyorlar. Hâlbuki onlar keneleri çok sever, tavuğun olduğu yerde
keneler azalır. Beslenme düzenini bozanlar hakkında şu ayet bana çok
dikkat çekici gelmiştir. "Size verdiğimiz
rızıkların en hoşlarından yeyin. Ama bu hususta tuğyan etmeyin (aşırı gidip
taşkınlık etmeyin, normalin dışına çıkmayın) yoksa böylece üzerinize gazabım iner. Her kim
üzerine de gazabım inerse o uçuruma gider" (Taha 20/ 81). Rağıb
el-İsfahani eserinde tuğyan kökünden gelen Tağut hakkında "her azgın ve
Allah'tan başka tapınılan her şey anlamına gelir" demiştir. Yine o (Bakara 2/
256,257; Nisa 4/ 60; Zümer 39/ 17) ayetlerinde geçen tağut kelimesinden maksadın her
türlü azgınlar ve sapkınlar olduğunu söylemiştir. “Hayır, gerçekten insan tuğyan eder-azar."
(Alak 96/ 6); “Azgınlara-tuğyancılara kötü
bir gelecek vardır" (Sad 38/ 55). "Semud
kavmi azgınlığı yüzünden yalanladı." (Şems 91/ 11). Yüce Allah bu ayette
Semud kavminin, azgınlıklarının akıbeti ile korkutulduklarında hakkı tasdik
etmediklerine dikkat çekmektedir. "Daha önce
de daha zalim ve daha azgın olan Nuh Kavmini (helak etmişti.)" (Necm 53/ 52) Bu
ayet, azgınlığın insanı kurtarmaya yetmediğine işaret etmektedir. Nitekaim Nuh
Kavmi, Ad ve Semud kavminden daha fazla azgın olmalarına rağmen yine de helak
olmuşlardı. (Bak. Müfredat, tuğyan maddesi). Fesad ise, ister az veya ister çok olsun, bir şeyin
itidalden/ ölçülülükten ( yani normal olandan ve doğal-ilahi düzenden)
çıkmasıdır. İstikamet yolundan, normal yol ve ilahi yoldan çıkan ve ayrılan nefis,
beden ve her şey için bu fesad kelimesi kullanılır. "Eğer hak onların heveslerine uysaydı,
gökler, yer ve onlarda bulunanlar fesada uğrardı-bozulup giderdi." (Mumünun
23/ 71) "Eğer göklerde ve yerde Allah'tan
başka tanrılar olsaydı, bunların ikisi de bozulurdu." (Enbiya 21/ 22) "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden
karada ve denizde fesad çıktı-ekolojik denge bozuldu." (Rum 30/ 41). "Allah fesadı-bozgunculuğu sevmez." (Bakara
2/ 205). "Allah müfsidleri-bozguncuları sevmez" (Maide 5/ 64). "Onlara yeryüzünde (ve ülkede) bozgun
çıkarmayın denildiğinde, biz ancak ıslah edicileriz, derler. Şunu bilin ki, onlar
bozguncuların ta kendileridir." (Bakara 2/ 11,12). Onun için biz, güya bilim
veya bilimsel veri olduğu iddia edilse bile eşyanın tabiatına ters düşen her şeye
hayır diyoruz. Allah şu ayetlerde bizi adeta onun çizdiği yollardan gitmek
ve sınırları asla zorlamamak gerektiği, eğer böyle yapmayıp yoldan sapan, azan
kimselerin geçmişte başlarına gelenler sizin de başınıza gelir diye bir uyarıda
bulunmaktadır. "Şafak vaktine, on
geceye, her şeyin çiftine ve tekine, geçip giden geceye and olsun! Bu
zikredilenlerde akıl sahipleri için bir yemin değeri vardır? Rabb'inin, Ad toplumunu
nasıl helak ettiğini bilmez misin? Yüksek binalara sahip İrem halkını,
ülkelerde benzerleri yapılmamış, yüksek binalara sahip, Vadide kayaları yontup evler
yapan Semud Kavmi'ni, saltanat sahibi Firavn'u, o ülkelerde haddi aşanları, oralarda
bozgunculuğu artıranları nasıl yok ettiğini bilmez misin? Rabbin onların üzerine
azap kırbacını indirmiştir. Kuşkusuz Rabbin kesinlikle gözetlemektedir.”
(Fecir 89/ 1–14) Gelin henüz daha erken iken, henüz daha vaktimiz var iken insan hayvan bitki ve cansızlar hakkında adil olalım ve hiçbir varlığa zulmetmeyelim. Ama her şeyden önce adalet ile zulmü, nedir bir öğrenelim. Yoksa adalet yapıyorum derken zulmetmeyelim. Kaş yapalım derken, göz çıkarmayalım. İnsanın talim terbiye yeri dindir, eğitim ve öğretim yeri dindir; o, en doğru ve en adil bilgileri dinden, Kuran ve sünnetten alır. Bakmayın siz medyaya ve sizi azgınlığa, yanlışlığa ve zulmetmeye itekleyen gazetelere ve tv kanallarına. Ben Allah için şahitlik yapıyorum ki, bu imam doğru söyledi ve güzel yaptı; internet ise yanılttı, çarpıttı ve çirkin yaptı. *DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi
|
. |