. | İSLAM KÜLTÜRÜNÜN YENİLENMESİ
Günlük hayatımızda hep kültür meselesi, kültür
yenilenmesi, kültürel değişim, kültürel dönüşüm diyerek ifade ettiğimiz şey
yer küremiz açısından söyleyecek olursak Hz. Ademle başlayan insanoğlunun
serüveninin dünden bugüne yataklarında döne dolaşa akıp giden ırmaklar misali
uzayıp giden bir emanetçiler topluluğunun yolculuğundan ibarettir. Evet kültür bir
milletin olmakla beraber aynı zamanda bir insanlığın mirasıdır. Zaten millet veya
devlet insanlıkla, yöre de küre ile dengelenmedikçe kültürde bir aksaklık var
demektir. Şeyh Edebali Hazretlerinin Osman Gazi’ye Ey oğul! Sabretmesini bil;
vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın,
demesinde yatan felsefe bu değil miydi? Yani günümüzün problemi fert-devlet,
birey-toplum yöre-küre dengesi meselesidir, aşırı gitmiş olmayız.
Biz İslam kültürünün yenilenmesi derken bugün insanlığın gelmiş olduğu
noktada bir tek fert dahi dışarıda kalmamak üzere herkesin insanca düşünmesi ve
insanca yaşamasını istediğimizi ifade etmeliyiz. Çünkü insan iradesine saman
çöpü kadar etki yapılan bir yerde insandan, dinden ve hukuktan bahsedilemez. Kültür
denilen şeyde insan iradesine baskı varsa, kültür insanın giyim kuşamına kılık ve
kıyafetine birilerinin karışmasına izin veriyorsa, eli beli tabancalılar insanları
korkutuyorsa, buna insanca kültür demek mümkün değildir. Buna höt kültürü demek
lazım. Bugün Türkiye’de Rönesans kültürünün uzantısı olarak uygulanmakta olan
şey höt kültüründen başka bir şey değildir, sanıyorum. İnsanlık tarihinde dünden bugüne değişme ve gelişme
zamanlarında hep kültür yenilenmesi olmuştur. Bu değişimi daha çok peygamberler
sağlamış, filozoflar ise onu anlamaya çalışmışlar, fakat onlar daha çok
yanılmışlar ve yanlış anlamışlardır. Çünkü onlar akıl-nakil dengesini
kurmamış ve kuramamışlardır. Kuranda
(Ahkaf 46/ 35) ülü’l-azim diye bahsedilen peygamberler, yani azim ve gayret, sabır ve
metanet sahibi büyük peygamberler hep kültür değişim ve dönüşümlerini yapmış
ve gerçekleştirmiş eşsiz kişilerdir. Onların önünde insanlığa vermiş oldukları
bu büyük hizmetlerinden dolayı saygıyla eğiliyoruz. Salat-ü selam, hürmet-i ihtiram
onlara olsun, diyoruz. Şeriat getirmiş her peygamber kültür değişimini sağlamış
demektir. Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu entropiye inananlar, ırmakların
dosdoğru değil, eğri, büğrü kıvrıla kıvrıla aktıklarını, hayatın da doğru
bir çizgi olmayıp inişleri ve çıkışları olduğunu, hem bu bir imtihanın neticesi
olarak böyle olduğunu, her bireyin herkesin ve her toplumun ve her devletin
sorularının farklı farklı olduğunu dolayısıyla değişik pozisyonlar ve farklı
roller oynayacaklarını bilirler ve inanırlar. İnsan ve milletlerde fotokopi usulü
uygulamalar yoktur. Kültürün en önemli vasıtası olan dil insan için ilahi bir
mucizedir. Dil insana şekil verir, dil topluma yön verir, dil bir pusula gibi gidilecek
yeri gösterir. Dili etkilemek isteyenler
kültürü tanımayanlardır. Varlık alemindeki doğal etki tepki ya da eskime ve
yenilenmeyi bilenler dilin doğal mecrasında akıp gitmesini isterler. Aslında doğa
müdahaleden rahatsız olur. Doğal olan normal olandır. Normale anormallik uygulamak
menfi kültür anlayışından kaynaklanır. Bir günde harf devrimi yapanlar dilde darbe
yapanlardır. Halbuki darbe vurma demektir, her vuruş bir tahrip ve bir bozmadır. Darbe
yapanlar toplumdaki değişme ve gelişmeye ayak uyduramayan kalıp Zamanla
para kültürü ve mal kültürü doğasını kaybetti. Enflasyon belası her tarafı
kasıp kavurdu, toplumu çeşitli hastalıklar sardı, onmaz sari hastalıklar herkesi
kırıp geçirdi; adeta her tarafta ölet vardı. İşte o zaman meydanlara çıkan
Şüayb peygamber, Ey vatandaşlarım! Allah’a ibadet edin, sizin için ondan başka
ilah yoktur. Size Rabbinizden açık deliller geldi. Öyleyse ölçüyü ve tartıyı tam
yapın. İnsanların mallarının ve paralarının değerini düşürmeyin (yani enflasyon
yapmayın). Huzur ve sükuna kavuştuktan
sonra ülkede bozgunculuk yapmayın…dedi (A’raf 7/ 85) Böylece Şüayb peygamber
ekonomi kültürünün temellerini atarak eşyada yani mal ve parada değer düşürmenin
ne kadar zararlı olduğunu, ölçü ve tartılarda da tam hakkını vermemenin ne kadar
tehlikeli olduğunu ve ekonomideki bir bozukluğun tüm ülkede bozgunculuk çıkarmak
demek olduğunu Meyden ve Eyke halklarına anlatarak hasta ekonomiyi tedavi edip
sağlığa kavuşturdu. Hz. Musa da tabir caiz ise toplumu ve devleti yeniden
temelleri üzerine oturttu. Devlet ve siyaset kültürünü düzeltip insanlığa bunun
örneklerini sudu. Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed’e gelince, o da
kendi zamanına kadar hiçbir peygamberin yapmadığı bir şeyi yaptı. Bireyi kendi
alanında başkasına bağımlı olmaktan kurtardı, dogmayı, başkasına tabi olmayı
kaldırdı, artık kişi eskiden olduğu gibi uyduğu kimseye sorup ve ona tabi olmak
yerine kendisi araştırıp kendisi karar verecek ve kendisi uygulayacaktır. Bunun için
O sadece Kuran ve sünnetini bıraktı. Artık bundan böyle Müslümanlar yanlarındaki
bir peygambere veya bağlandıkları bir din adamına değil, Kuran ve sünnete soracaklar
ve oradan aldıkları bilgiler ile teori ve pratik hayatlarını yaşayacaklardı. Hz.
Muhammed sadece peygambersiz ve din adamsız yaşamanın nasıl olacağı hakkında
örnekler sundu ve bunları taklid ile öğretti. Bana bakın ben nasıl yapıyorsam siz
de öyle yapın dedi. Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın. Hac ibadetini
yerine getirmede beni örnek alın dedi. Muaz’ı Yemen’e vali olarak gönderdiği
zaman orada nasıl yöneteceğini sordu. Kuran sünnet ve kendi yorumumla cevabını
alınca Hz. Peygamber çok sevinmişti. İşte bir yöre yöneticisi merkeze bağlı
olmadan, ortaya konulan mevzuatla müstakil bir şekilde yöresini yönetecektir. Onun
için İslam’ın yönetimde getirdiği prensiplerden birisi de yerinden yönetimdir.
Onun için İslam’da esas olan merkeziyet değil, adem-i merkeziyettir. Hz. Peygamberden sonra Müslümanlar Bizans ve Sasani
imparatorlukları ile karşı karşıya geldiler Değişik iki kültür kıskacında zor
anlar yaşayan Müslümanlar fikir deryasında biraz alabora yaşadıktan sonra bu
karanlıktan ancak Kuran ışığıyla aydınlığa çıkabileceklerini anladılar.
Böylece Kurana sarılıp adeta onu üstad yapıp her şeyi ona surdular ve sünnet
yardımıyla bütün cevaplarını da aldılar. Artık meydana gelen mezhepler, ekoller ve
okullar sayesinde onları ne doğu ne batı, ne Bizans’ı ve ne de Sasanisi pek
ilgilendirmiyordu. Çünkü Müslümanlar fikir ve düşünce dünyalarını hayat ve
yaşam alanlarını Kuran kültür ile yoğurdukları için şahsiyetlerini yeniden
kazanmış, kendilerine güven gelmiş ve cevap veremedikleri hiçbir problem
kalmamıştı. Ne var ki zaman çarkı dönüyor, entropi çalışıyor, insan gibi sistem
de yaşlanıyor ve kültür de ihtiyarlıyordu. Müslümanların kültürü yaşlandığı
için onun eli ayağı tutmuyor, gözü uzakları görmüyordu. Artık duyularımız
vasıtasıyla algılama değil, aletlere ihtiyaç vardı, üretimde ve ulaşımda hayvan
gücü değil makine gücüne ihtiyaç vardı. Kıtalar ve ülkeler arası haberleşmede
aylarca ve yıllarca zaman alacak bir uygulama değil, anında bilgi alış verişine
ihtiyaç vardı. Fakat İslam dünyası ve Müslümanların din ve dünya kültürü
yaşlandığı için bunları yapacak ne vakti ve ne de gücü vardı. İşte fizik ve madde planında yepyeni bir kültür ortaya
koyan Hıristiyan batı nöbeti Müslümanlardan devralarak bugünkü Rönesans
medeniyetini kurdu. Fakat ne yazık ki bu medeniyette insanın adı yoktu. Hayvan, bitki
ve cansızları çok iyi bir şekilde tetkik edip kanun ve kurallarını bulan bu yeni
anlayış, beşeri olayları laboratuara taşıyamadığı için onu hayvanlara benzetti.
İnsana konuşan hayvan, düşünen hayvan dedi. Yani insanı sadece fiziki bir varlık
olarak kabul eden bu yeni kültür böylece onu eksik ve de yanlış algılamış
oluyordu. Batı dünyasının değişime ilk başladığı tarih olarak 13. y.y.
gösterilmektedir. Böylece bu Rönesans medeniyeti ve kültürü de 70 yaşına gelmiş
bir ihtiyara benziyor bugün. Onun için ölümü yaklaşmış olmalı. Artık iş ve
gayret, nöbeti devralacak müslümanlara kalıyor. İşte bu durumda müslümanlara
düşen mezhepler zamanında olduğu gibi İslam kültürünü yenilemektir. Onun için
biz meçhule değil, maluma; karanlığa değil, aydınlığa açılacağız; mezhepler
kendi zamanlarında ne yapmışlarsa biz de kendi zamanımızda bugün onu yapacağız.
Örneğimiz önümüzdedir. Yolumuz Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve diğerlerinin
yallarının uzantısı ve devamı olacaktır. Onlar Kuran Arapça olmakla dil
kurallarını koyarak o kurallara göre ayet ve hadisleri anlayıp ihtiyaç duydukları
yeni bilgilerini aldılar. Biz de onların bu koydukları dil kurallarına uymakla
beraber, çağın medeniyeti bilime dayandığı için bilimin ortaya koyduğu kuralları
da bir girdi olarak kabul edeceğiz. Yani bizim Allah’ın tabiatta koymuş olduğu kanun
ve kurallarla Müslümanların dil için koyduğu kanun ve kuralların her ikisini
birleştirerek kuran ve sünneti yeniden anlamamız gerekir. Buna gerçekten çok büyük
bir ihtiyaç vardır. Çünkü Rönesans kültürünün ortaya koyduğu, sosyal bilimlerde
ortaya koyduğu terim, tarif ve tasnifler eskimiştir. Bunların yenilenmesi gerekir. En
çabuk tez elden değişmesi ve yenilenmesi gereken adeta zaruret derecesinde bir acil
servis isteyen alan ekonomi ile siyasetin dili ve terminolojisidir. Bize İslam kültürünün yenilenmesi nasıl olacak diye bir
soru sorsalar bizim vereceğimiz cevap şu olacaktır. Bir defa Allah kainatı ilim ile
kanun ve kurallar koyarak inşa etmiştir. Yani eşyanın kendi tabiatında yaşayan ve
çalışan bir takım kanun ve kurallar vardır. Allah’ın koyduğu bu ilim dünyası
ile din dünyasını birleştirmek gerekir. Zira dini koyan Allah olduğu gibi bilimi
koyan da Allah’tır. Zaten birey olsun toplum olsun insan denen varlığın esası da
budur. Çünkü insan din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen düzlemde yaşayan bir
varlıktır. Onun için din ilim ile, ilim de dinle test edilmelidir. Önce oturup varlık
aleminde ne kadar ilim varsa onu bir saymamız gerekir. Mesela 100 ilim dalı var dedik.
İşte bu ilim dallarının İslam alimlerinin fıkıh ve kelamda yaptıkları gibi bir
özetlerinin yazılması gerekir. Mesela ekonominin bir özeti yoktur. Bize göre siyaset
bir ilimdir. Çünkü insanlar hukukla yönetilir. Siyasetin yani siyasi kanun ve
kuralların yeniden bir özet halinde yazılmasına ihtiyaç vardır. Böylece Arapça dil
bilgilerini ve bilimin özetlerini okuyup öğrenen Müslümanlar beşeri olayların terim
tarif ve tasniflerini yenileyerek yeniden
düşünmenin yollarını arayacaklardır. Bu suretle çağın çözemediği birey-toplum,
fert-devlet, dünya-ahiret, yöre-küre, kadın-erkek, sermaye-emek problemleri yeniden
çözümlenecek ve bu dengeler yeniden kurulacak ve her kes kendi yerini, hak ve
vazifesini bilecektir. Her şey o kadar ayan beyan, ortada ve şeffaf net ve açık olacak
ki, mükellefler kendilerinin ne kadar vergi vereceklerini dahi kendileri bilecekler ve
kendileri hesap edip vereceklerdir. İşçi iş veren münasebetlerinde grev ve lokavt
gibi ya da işi yavaşlatma gibi saçma sapan şeyler ortadan kalkacaktır. Memurun
maaşı gelecek vergiye bağlı olup yaş ve tahsil baremi ile tahakkuk edeceğinden
başbakanın ağzından çıkacak iki kelime artık hükümsüz kalacaktır. Zaten vergi
işi hükümetin karar vereceği bir iş olmaktan çıkacak ve bu yaz boz tahtasına son
verilecektir. Özetleyecek olursak geleceğin İslam dünyasında dini,
ilmi, içtimai, idari siyasi iktisadi ve ailevi hayatın yeniden yerli yerine oturmasıyla
birlikte yepyeni bir İslam kültürü doğmuş olacaktır. Bu hususta tüm
Müslümanların çalışması üzerlerine dini bir vecibe ve hatta bir fariza olduğu
kanaatindeyim. Bugün Filistinde oluk oluk kan akıyorsa bunun sebebi sistemdir bu bozuk
kültürdür. Eğer Irakta Müslümanlar düşman dipçikleri altında inim inim
inliyorlarsa ve hunharca doğranıyorsa sebep, insan düşmanı bu cani kültür
anlayışıdır. Eğer sokakta kavga varsa ve eğer cumhurbaşkanı seçiminde
gürültüler kopmuşsa bütün bunların sebebi kanunsuzluk, usulsüzlük ve düzensizlik
ve tabii ki Rönesans medeniyetinin çarpık kültürünün bir neticesidir. Bu sebeple
ben tüm Müslümanları İslam kültürünü yeniden diriltmeye, canlandırmaya ve bir
program halinde tüm insanlığa sunmaya davet ediyorum. Bu uğurda çalışanlara
teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.
*DEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
|
. |