.

KURAN İLE DÜŞÜNMEK GEREK  

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu*

     
Kuran ile düşünebilmemiz için önce onu tanımamız gerekir. Onu tarif edip tanıtmamız gerekir. Kuran denilince ilk akla gelen şey, onun ilahi kelam oluşudur. Türkiye'deki tarihselciler, her ne kadar, Kuran
mana bakımından ilahi, lafızlar olarak ise Hz. Muhammed'e ait olduğu inancında olsalar da harflerin bir anlamı olmamakla bazı sure başlarında var olan mukataa harfleri, denilen harflerin, Hz. Muhammed'e ses olarak geldiği bir gerçek olup bunda asla şek ve şüphe yoktur. Şu halde bize göre bu harfler bile, Kuranın hem lâfzen, hem manen ilahi olduğunu göstermektedir. Bu, Kuran lafzının ilahi olduğuna delil olarak bize yeter. Hem Kuran inerken, Hz. Peygamber, duyuları işlemez hale gelip sanki fiziki âlemden ayrılmış, ilahi boyuta geçmiş gibi olduğundan, o ister Cebrail'in, isterse Hz. Muhammed'in sözü olsa bile yine ilahidir, deriz.

Kuran, Allah'ın kâinatının sözlü bir ifadesi, kâinat da yine Allah'ın Kuran'ının madde ve varlıklar haline gelmiş ve serpilmiş bir şeklidir.

Şair bunu şöyle dile getirmiştir: "el-Kuran-ü kevnüllah-il mestur; ve'l-kevnü Kuranüllah-il menşur" (Yani Kuran'ı Kerim, Allah'ın satırlarla ifade ettiği kâinatı, kâinat ise yine Allah'ın dağılıp yayılmış ve serpilmiş bir Kuran'ıdır).

Biz "Kuranı Kerime Göre İslam Ekonomisinin Esasları" adlı doktora tezimizi hazırlarken Kuranda kök kelime olarak ancak 1700 e yakın bir kelime olduğunu tespit etmiştik. Biz Kuranın her bir kelimesine ayrı bir renk, apayrı bir kişiliği, şahsiyeti ve anlamı olan ve müstakil bir manası olan bir değer olarak bakıyoruz. Yani biz, mesela Hanefilerin dediği gibi, iman İslam demektir, İslam da iman demektir,
sözünü kabul etmiyoruz.

Tarifte ifade ettiğimiz üzere Kuran, kâinat demek olduğuna göre, kâinattaki insan, hayvan, bitki ve cansızlar gibi dört çeşit varlığın birbiriyle olan ilişki ve irtibatını, karşılıklı alış ve verişlerini bu ilahi kitapta görebiliriz.


Kuranın Kuran, Furkan, Zikir ve el-Kitab olmak üzere dört tane ismi olduğu gibi, onun aynı zamanda çok önemli iki sıfatı da bulunmaktadır. Mesela Kuranda "Kuranen arabiyyen" (Arapça Kuran) ve "hukmen arabiyyen" (Arapça hüküm) ifadeleri geçmektedir. Bunlar bize gösteriyor ki, Kuranın Kuran olabilmesi için onun kıraatinin Arapça olması ve onun manasından çıkarılacak hükmün de yine Arapça aslına ait olup oradan çıkarılması gerekir. Merhum Elmalılı "hukmen arabiyyen" ifadesine şu açıklamayı getirmiştir:

"Kuran işte böyle her kitabın üstünde ve bütün milletler üzerinde hâkim bir hak kitaptır. Bununla beraber Arapçadır. Arap diliyle indirilmiştir. Dile getirdiği ilâhî hükümler Arapça olarak ifade edilmiştir. Hükmünün geçerliliği Arapça olan aslına uygunluk şartına bağlanmıştır. Bundan dolayı daha önce indirilmiş olan semavi kitapların, Kuran'a uymayan, Kuran'ın onayından geçmeyen hükümleri ile
amel etmek caiz olmayacağı gibi, Kuran'ın tercümelerine de bu hâkimiyet isnat edilemez ve tercümelerden doğrudan doğruya hüküm çıkarmaya kalkışmak da doğru olmaz. Hüküm ancak Arapça indirilmiş olan aslına aittir. Demek ki, Kuran, yalnızca tilavet edilmekle kalmamalı, mücebince amel edilip, bütün hükümleri insanlar arasında icra edilmelidir. (Maide Suresi'nde (ayet 48) ve Nisa Suresi'nde "Gerçekten de Biz sana bu kitabı indirdik ki, insanlar arasında, Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye..." (ayet 105. Bu ayetlerin tefsirine bkz)"

Yine merhum Elmalılı üstadımız, "Kuranen arabiyyen" ifadesine de dip notta şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Kuranın manası iyi anlaşılmak ve içindeki manalar iyice ve derinden derine düşünülmek için indirilmiştir. Onun böyle anlaşılması, Allah Teâlâ'nın bir isteğidir. Binaenaleyh Arapça bilmesi mümkün olmayanlara "Kuranı kesinlikle insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz." gereğince kendi dilleri ile mümkün olduğu kadar açıklanması da zaruridir. Fakat Kuranın tercümelerinin Kuran olmasına imkân ve ihtimal yoktur. Çünkü Kuran arabidir. Ancak Arabî olarak
indirilmiştir. Bunun içindir ki, Kuran tercümelerine Kuran adı verilmesi mesela Farsça Kuran, Türkçe Kuran veya İngilizce Kuran denilmesi, "Muhakkak ki, biz onu Arapça olarak indirdik." ayetini
inkar etmek olacağı konusunda din âlimleri uyarıda bulunmuşlardır."

Bu yazımda benim asıl söylemek istediğim şudur. Batılılar kâinat kitabını sayfa sayfa, cümle cümle, harf harf nasıl okudular ve okuyorlarsa Müslümanlar da önce Kuranı bir bütün olarak, sonra da sure
sure, ayet ayet, kelime kelime ve hatta harf harf okurlar, hem de yeni bir okuyuşlar okurlar, yani bilimsel bir okuyuş ve duyuşla okurlar ve bunların karşılıklarını tabiatta bulmaya çalışırlarsa işte o zaman Kuran dünyasının kapısını aralamış olurlar. Evet, bize göre Kuran, kâinat kitabının bir dili ve kelimelerini açıklayan bir sözlüğüdür.

Fakat ne acıdır ki, onu bir dua kitabı haline sokanlar, ısmarlama cüzler dağıtırlar ve ısmarlama hatim okuturlar. Okuyun dostlar, okuyun, ama şunu da bilin, "yuharrifune'l kelime an mevadııhi" diyerek
şikâyet ediyor Rabbin... Sen ise koca bir Kuranı değiştirmişsin, amel kitabını dua kitabı yapmışsın...
Bu konuda Serahsi, İbn Mesudun şöyle bir sözünü nakletmektedir: "Kuran kendisiyle amel edilsin için indirilmiştir. Fakat insanlar, onu okumayı amel edindiler" Diğer taraftan Elmalılı merhum da Kuran
okumanın bir ibadet olmadığı hakkında aynen şöyle diyor: "Kuran okumak... hem kurbet ve hem itaattir, ibadet değildir."

Bize göre Kuranı anlamak için 5 şart vardır. Yalnız buradaki anlamaktan maksat, geleceğin İslam düzenini kuracak olan bunun projesini çizebilecek mühendislerin ve belki başmühendisin anlayış
seviyesidir. Yoksa Kuran ilahi olmakla herkese ve herkese ve her düzeydeki insana hitap eder ve her kes de ondan bir şeyler anlar.

1- Kurana Kuranca inanmak; Kurana kâinat gözüyle bakıp bu Allahın sözüdür diye kabul edip inanmak...

2- Kuranın dili olan, Klasik Arapçayı bilmek, yani sarf, nahiv,belağat (maani, bedi ve beyan ) ve usul-ü fıkhı bilmek ve bu ilimlerin kurallarını Kuran metni üzerinde uygulayıp böylece hüküm çıkarmak,

3- Fen ve sosyal bilimlerin özetlerini, matematik ve geometri gibi, eşyanın tabiatına ait olana ölçüleri bilmek ve bunları birleştirerek hep beraber düşünmek,

4- Bu bilgileri beyinde topladıktan sonra kalpte de ben, önce kendimi, sonra milletimi sonra İslam âlemini ve sonra da tüm insanlığı düşmüş olduğu bu fosseptik çukurundan evvel Allah Kuran sayesinde birlikte çıkaracağız duygusu, düşüncesi ve aşkının bulunması gerekir. Bu aşk, yanardağ gibidir, öndeki bütün engelleri eritir ve yok eder.

5- Bu dört elaman birleşir de bu birliğe hasret duyan Allah'ın yardımı, inayeti ve ilham ve hidayeti yetişmez mi, elbette yetişir...


İşte Kuranı anlamak için Allah'ın ihamı, inayet ve hidayetinin de bulunması gerekir.

Netice olarak biz Kuranı elimize alıp kelime kelime ve harf harf anlamlandırıp ayet ayet hükümler çıkarıp insan, hayvan, bitki ve cansız varlıklar gibi 4 çeşit unsurun yerini Kuranda tespit etmedikçe
Kuranla düşünmüş olmayız, diye düşünüyorum.

Ey Kurana inanan kardeşlerim, Kuranı hidayet kaynağı diye okuyalım, adı Kuran aslında canlı Muhammed aleyhisselam diye okuyup konuşalım Kuranla, soralım her şeyi ve her şeyi ona, çünkü Kuran bize her şeyi açıklamıştır ya doğrudan ya da dolaylı bir yolla... Kuran işçilerini ve
ilahi kelam emekçilerini kutluyorum. Keşke ben de sizler gibi olabilseydim diyorum.


*DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.