. | BAŞÖRTÜSÜ
SORUNU Taş atan çocuklar
üzerindeki aile yada çevre baskısının benzeri mi var burada? “Gerekirse devlet bu
çocuğu ailesinden alır” tavrı doğru bir tavır mıdır? Merhaba, İkinci
olarak da meseleleri çok iyi tahlil etmekte fayda var diye düşünüyorum. Ama maalesef
üzülerek söylüyorum ki, bugün ülkemiz insanları, böyle meseleleri analiz yaparak
bir çözüme kavuşturma gücünden yoksundurlar. Zira her alandaki eğitim ve öğretime,
toplumda, birlikte barış içerisinde yaşama açısından baktığımız zaman son
derece yetersiz olduğuna inanıyorum. İlköğretimden en yükseğine kadar bir birlik
yoktur. Onun için insanların-vatandaşların bakış açıları farklıdır, eksiktir,
işin en kötü tarafı ise zıttır ve hatta çelişkilidir. Bundan dolayı da kafalar
karışıktır. Kafalar karışık olduğu için de meseleler de birbirine karıştırılıyor.
Bugün yönetenlerin de yönetici koltuğunda oturanların da yönetilenlerin de kafaları
karışıktır. Dini, ahlak ve hukuku birbirinden ayıramayanlar, devletle milleti
birbirine katıp karşı karşıya getiriyorlar. Her şeyden önce din nedir, devlet
nedir, ahlak ve hukuk neye derler, bunu yeniden öğrenmemizde yarar vardır. Çünkü
zamanımızda sosyal bilimlerin terim, tarif ve tasnifleri eskimiştir. Bunların acilen
yenilenmesine ihtiyaç ve hatta zaruret vardır.
Benim
anladığım kadarıyla, dini olaylar, dini kanun ve kurallarla, ahlaki olaylar ahlaki
kanun ve kurallarla, hukuki olaylar hukuki kanun ve kurallarla, ekonomik olaylar da
ekonomik kanun ve kurallarla çalışır. Dini bir olaya hukuk zoru kullanılamaz.
Ekonomik bir alan da hukuk kanunları ile çalışmaz. Eğer böyle anlar ve böyle
uygularsak, ancak doğal ve normal olanı yapmış oluruz. Zira doğal ve normal olandan
daha faydalı bir şey de yoktur. Fakat ülkemizde bugün böyle bir anlayış ve uygulama
bulunmamaktadır. Mesela trafikte kırmızı ışıkta durmayıp geçmek, ekonomik bir
olay mı ki, para cezası ile karşılık veriliyor? Bence kırmızı ışık meselesi
hukuki bir olaydır. Dolayısıyla buna ekonomik bir vasıta ile müdahale etmek yanlıştır.
Baş örtmek, dini-ahlaki bir olaydır. Dolayısıyla bu, hukukun dışındadır. Öyleyse
başörtüsüne devletin müdahalesi bir hukuk dışılıktır.
Ahlak,
insanların yaratılışlarındaki farklılıklardır. Bunları yani ahlaki
davranışları kanunla düzenleyip kodifiye etmek ve herkesin uyacağı bir kural
şekline sokmak, mümkün değildir, faydalı olmadığı gibi, üstelik zarar da
verebilir. Onun için ahlakın müeyyidesi-yürütücüsü, devlet değil, halkın
alkışlaması, tasvip etmesi ve desteklemesidir. Ya da yadırgaması, yuhalaması ve
ayıplamasıdır.
Dinin
müeyyidesi ise cennet ve cehennemdir. Onun için İslam’da inanma ve inanmama
özgürlüğü vardır. (Kehf 18/ 29). O nedenle ibadet etmeyen bir kimseye ceza da
verilemez. Çünkü ceza, hukuki bir olaydır. Hukuki olayların aynı zamanda dini-ahlaki
tarafları olsa bile, dini ve ahlaki olayların hukuki tarafı yoktur. Yani devlet denilen
aygıt, normal şartlar altında bunlara müdahale edemez. İslam hukukçuları bu tasnifi
“dinen” ve “kazaen” terimleri ile dile getirmişledir.
Hukuk
ise herkesi ilgilendiren, müeyyidesi devlet olan, yasalar ve anayasalarla belirlenen
kanun ve kurallardır. Onun için biz, devleti, tüm vatandaşların ortak noktalarının
bir bileşkesi diye tarif ediyoruz. Yani devlet, herkesi ilgilendiren alanlarda çalışıp
hizmet eder. Tüm vatandaşlara aynı yakın ve uzaklıktadır. Devlet, Yahudi,
Hıristiyan, Müslüman ve ateist ayrımı yapmaz. Yani devlet, sadece ve sadece hukuki
bir olaydır; hukuk da tüm vatandaşları ilgilendirir. Yani devlet, dini veya ahlaki bir
olay değildir. Onun için devletin hareket ve davranışları bilimseldir, dinsel
değildir. “Sorum şu:
Devlet bu konuda gerçekten ne yapabilir? Yasak ve zor kullanmak dışında? diyorsunuz.
Ben de size sorayım, giyim kuşam, kılık ve kıyafet, hukuki bir olay mıdır ki,
devlet denilen aygıt, buna el atıyor? Bize göre devletin böyle hukukun dışına çıkarak
dini ve ahlaki alana müdahale etmesi, bir ilkellik ve primitiflik örneğidir. Yani
örten vatandaşlara yıllardır bu yapılanlar, zulüm ve baskıdan başka bir şey
değildir. Eğer devlet, kanun çıkararak tüm vatandaşlara şöyle giyineceksiniz diye
bir forma getirirse, işte o zaman bu, hukuki bir olay olur ve buna uymayanlara ceza
verilebilir. Fakat bugün yapılan böyle mi? Yapılan bize göre zulümden başka bir
şey değildir. Zulüm ise abad olmaz; bu zulümden derhal vazgeçilmelidir. İsteyen
inanır, isteyen inanmaz; dileyen duasını yapar dileyen yapmaz, isteyen örter,
istemeyen de örtmez ve bize göre bunlara kamu görevlileri de asla karışamaz. Hem bu
ülkede bu konuda öyle bir bölücülük yapılmaktadır ki, örtülüler mahalle baskısı
yapacak, açıklar yapmayacak, öyle mi! Maşallah, aferin size, böyle fiziki bir olayı
(!) ölçecek aleti siz ne zaman ve nasıl icat ettiniz? Nerede satılıyor bu alet? Biz
de alalım ve böylece biz de siz gibi olalım. Bize göre çare, bireylere ait olan bir
şeyi devlet karışmamalıdır. İsteyen örter, isteyen açar. Çünkü bunların
karşılığında günah, sevap, ayıplanma ve alkışlanma vardır. Yoksa modern devlette
polis gücü, günah ve sevap duvarları oluşturmaz ve oluşturamaz. Taş atan
çocuklar üzerindeki aile ya da çevre baskısının benzeri mi var burada? Diye
soruyorsunuz Bizce
burada baş örten ile taş atan birbirine benzetilmekle yanlış yapılmıştır.
Çünkü bunlar farklı şeylerdir. Oysa farklı şeyler birbirine benzetilemezler. Zira
bunlardan birisi başkasına zarar vermekte, diğeri ise kimseye bir zarar vermemektedir.
Taş atan çocuk, başkalarına zarar vermektedir. Baş örten ise böyle yapmakla faydası
da zararı da kendisine dönmektedir. Taş
atan çocuklar hakkında aile ya da çevre baskısının olduğunu belki söyleyebiliriz.
Fakat başörtüsü hakkında böyle bir şey düşünmek mümkün değildir. Çünkü
İslam dininde asla baskı yoktur. (Bakara 2/ 256; Ğaşiye 88/ 22). Başı örtmek de
dinin bir emri olup farzdır. (Nur 24/ 31). Ayrıca Türk halkında bu baş örtme işi
bir örf ve gelenek halini de almış durumdadır. “Gerekirse
devlet bu çocuğu ailesinden alır” tavrı doğru bir tavır mıdır”,
diyorsunuz. Çocuklar
üzerinde anne ve babaların özel velayet, devletin de kamu velayeti hak ve vazifeleri
vardır. Çocuklarına sahip olamayan, onlara fayda yerine zarar veren ebeveynlerinin bu
velayet hakları bağımsız hakemlerin kararı ile ellerinden alınabilir ve bir
başkasına verilebilir. Başörtüsü
sorunu, ilkokul çağındaki çocuklar üzerinden kapatılmaya çalışıyor olabilir mi? Biz
insanı, dini, ilmi, ahlaki, hukuki… ve iktisadi yönleri bulunan, çok merkezli bir
varlık diye tanımlamak istiyoruz. Fakat bu alanları, elips şeklinde olduğu gibi, iki
merkeze indirecek olursak, insan, din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen düzlemde yaşayan
bir varlıktır diye tarif edilebilir. Öyleyse insan, bir bileşkedir. Ruh-beden,
din-bilim, birey-toplum, fert ve devlet bileşkesidir. İnsanın bedeni, bilim kanun ve
kurallarına göre çalışır. Mesela midemizin faaliyeti, acıkma ürününü ortaya
koymaktadır. Buna irademiz dışında olduğu için sevap veya günah hükmü verilemez.
Fakat yemek yemek ve içmek, böyle değildir. Yemek ve içmek irademizle olmaktadır.
Buna göre beden, hayvanlar, bitkiler ve cansızlar, Allah tarafından konulmuş olan
kurallara, bilimsel kanunlara uyarlar. İnsan iradesi ise yine Allah tarafından konulmuş
ve bildirilmiş olan din kurallarına tabi olur. Tabi ya da tabi olmaz. Her ikisi de
öbür dünyada bunun hesabını verir. Diğer
taraftan hem bireyin ve hem de kamunun hayatı, un helvasında olduğu gibi bir
bileşkedir, yani hayat bir organizmadır. Buna göre toplum bünyesinin bir yanı hasta
ise diğer yanı da hasta demektir. Onun için toplum hayatında din kadar bilim, bilim
kadar da din vardır. Normali budur ve doğal olanı budur. Ancak bugüne gelecek olursak,
hem bireyde ve hem de toplumda sıra dışı ve kural dışı olaylar cereyan etmektedir.
Bu durum tüm dünyada böyledir. Çünkü anormallikler anormallikleri doğurmaktadır.
Ülkemize
gelecek olursak birey ve toplumun hareket ve davranışları dini ve ilmi olmaktan ziyade
politik ve siyasidir, tahrik edici ve provekatiftir, ajite edici ve kışkırtmaya
dayanır diyebilirim. Burası Türkiye, her şey olur, denilmiyor mu? Büyükleri
kullananlar, küçükleri kullanamaz mı? Yönetim zeminlerinde gizli servislerin egemen
olduğu bir Rönesans medeniyetinde, sadece bir devletin değil, en büyük devlet tarafından
devletler topluluğunun bile kullanıldığı bir dünyada yaşadığımızı sanıyorum.
Başörtüsü
sorununu ilkokul çağındaki çocuklar üzerinden kapatmaya çalışanlar olabilir. Ancak
şunu herkes bilmelidir ki, asla geriye gidilemez, zaman geriye çalışmaz ve insanın
mayası özgürlükten yana ve özgürlükten ibarettir. Dünyada her hayvan, bir başka tür
ile dengelendiği halde, insanı dengeleyen bulunmadığından, onu dengeleyen, yine
insandır. Onun için insanın dostu da insan, düşmanı da yine insandır. O sebeple
biz, Karl Marx gibi insanları yaptıkları
işe göre ayırıp “Ey dünya işçileri birleşin!” demiyoruz. Dünyadaki dürüst
insanlar, iyi insanlar ve hakperest insanlar birleşin, diyoruz ve zamanla her şeyin düzeleceğine
inanıyoruz. Önümüzdeki 50–60 yıl tüm insanlık âlemi için çok önemli bir
süreçtir. Bu zaman zarfında Türkiye’ye de çok önemli görevler düşmektedir.
Yapılacak ilk iş, din-bilim dengesini sağlamaktır. Ben şahsen geleceğe ümitle bakıyorum.
Eğer Türkiye özgürlüğün yolunu tutarsa, suları tersine akıtmaya kalkmazsa,
gelecekte büyük bir devlet olmaya adaydır. Ama yapılacak şeyler, açılım ve
değişimler, reform ve düzenlemeler de çok önemlidir. Biz bu husustaki düşüncelerimizi
www.enfal.de sitesinde “Türkiye Gelecekte Dünyanın
En güçlü Devleti Olabilir” başlığı altında açıklamış bulunuyoruz.
İsteyenler oraya da bakabilirler.
Netice
olarak, birey-toplum fert ve devlet birlikteliği ile daha huzurlu yarınlara ve daha
mutlu geleceklere diyorum.
*DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi
|
. |