. |
Toktamış
Ateş - Bugün Eskiden
"Bahar Bayramı" olarak bilir ve öyle kutlardık. Kutlardık da ne
yapardık? Kırlara giderdik, piknik yapardık... 2. Dünya Savaşı
sonrasında ve "Soğuk Harp"
döneminde toplumumuzu inanılmaz bir cehalete sürüklemişlerdi. Dünyadan haberimiz
yoktu. Günümüzün gençlerine garip gelecek ama bizler lise sıralarında iken Türkiye'nin,
Nazım Hikmet adında büyük bir şair yetiştirdiğini ve Nazım Hikmet'in canını
kurtarmak için yurtdışına kaçtığını bilmezdik. Bu ismi 1960'lı yıllarda duyduk.
Yenikapı'da rahmetli Kemal'in kahvesinde pelür kâğıda çoğaltılmış şiirlerini
gizlice elden ele dağıtırdık. Çok tehlikeli ve gizli bir eylem yaptığımızı! Düşünürdük.
Şimdi muhafazakâr siyasetçilerimiz onun şiirlerini okuyorlar. İnanılmaz bir
"komünizm
korkusu", içindeydik. Nasıl becerdilerse, becermişlerdi. 1960
sonrasında sendikalar ve grev yasaları söz konusu olduğu zaman bazı sendikalar Saraçhane
Meydanı'nda bir miting yaptıklarında kimileri "Komünizm geliyor mu?"
korkusuna kapılmışlardı. İnanın ciddi söylüyorum... "1 Mayıs"ın
ne olduğunu, neden sonra öğrendik. Ama gene de bir rahatlama olmamıştı. Kimi
kavramlar ve sözcükler hâlâ tabuydu. Örneğin, "sınıf",
"sosyalizm",
"komünizm"
gibi kavramları ağzınıza alamazdınız. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde
öğrenciyken sosyalizm ve Karl Marks hakkındaki ilk bilgileri çok muhafazakâr bir öğretim
üyesi olan rahmetli Z. Fahri Fındıkoğlu'ndan almıştık. Öyle zamanlardı onlar... İlk 1 Mayıs
kutlamasına yani, "emekçinin bayramı"
olarak ilk 1 Mayıs'a ne zaman katıldığımı anımsamıyorum. Ama 1976 ve 1977'de
Taksim'deydim. Ve doğrusunu isterseniz; 1976 kutlamalarını pek hatırlamıyorum ama
1977'yi unutmak mümkün değil... O zamanlar "Tüm Öğretim Üyeleri
Derneği" (TÜMÖD) adında bir örgütümüz vardı. Değişik
üniversitelerden birkaç yüz üyesi olan ancak üye sayısının azlığına karşın,
sesi çok çıkan bir örgüttü. Sesimiz çok çıkardı ama gene de kendi kendimizle
dalga geçerdik "Sen, ben, bizim oğlan"
derdik. Şimdi, o kadarını bile, bir araya getiremiyoruz. Hepimiz bir yerlere savrulduk.
Öyle şeylere göz yumar ve katlanır olduk ki birisi bunları o zamanlar söyleseydi
çok ciddi hakaret sayardım. Evet, 1977 1
Mayıs'ında; Gümüşsuyu'nda, bir araya geldik. Tüm sendika ve demokratik örgütler
belli bir düzen içinde Taksim Meydanı'na giriyor ve kendilerine gösterilen yerlere
geçiyorlardı. Bizim TÜMÖD bez yazısının bir tarafını rahmetli Murat Sarıca
öbür tarafını Nuri Karacan tutuyordu. Bir gazeteci arkadaş "Fotoğraflarla 1 Mayıs
1977" diye bir kitap yayınlamıştı. Aradım-taradım bulamadı. O
kitapta fotoğraflarımız vardı. İlk sırada olanlardan bir ben hayattayım, bir de
Merih İpek... Meydandaki
yerimizi aldıktan sonra akşam eve konuk geleceği için meydandan ayrıldık. Hem de o
uğursuz Kumbaracı Yokuşu'ndan Tophane'ye inerek. Oradan da bir taksiye atlayıp eve döndük.
Yaşanan faciayı akşam haberlerinde duyduk ve izledik. Tabii yediğimiz her lokma zehir
olarak. Müthiş bir oyun
oynadılar ülkemizde. Ve bizler kısmen farkına varmamıza karşın bu iğrenç oyunu
engelleyemedik. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'yla başlayan bir süreçte ülkemizi ve
bizleri gitgide artan bir dozda cezalandırdılar. Ve sonunda insanları "darbe bekler"
ve darbeden kurtuluş umar, duruma soktular. Oysaki bütün sıkıntılara
karşın ekonomi belirli bir oranda büyümekteydi. Emek kesiminin ulusal gelirden aldığı
pay bugünküyle mukayese edilmeyecek bir orandaydı. Gelir dağılımına baktığımız
zaman tarım kesimi ve emek kesimi, hizmet kesiminin çok üzerinde pay alıyordu. Ancak,
demokrasi rafa kaldırıldığı anda bu gidiş tersine döndü. İşveren
sendikalarının birinin başkanı olan Halit Narin "Şimdiye kadar, biz
ağladık, işçiler güldü; şimdiden sonra, onlar ağlayacak, biz güleceğiz"
derken bir şeyler biliyormuş... Zaten, 12 Eylül
cuntasının lideri ve sahte Atatürkçü Kenan Evren daha 12 Eylül sabahı "suçluları"
ilan etmişti. Bunlar; "işçi sendikaları",
"üniversiteler"
ve "siyasal
partiler"di. Konya mitingi,
şeriatçı davranışlar falan bahane idi. Ve tüm
sendikalar, dernekler kapatıldı. Bunun iki istisnası vardı: "Rotary"
ve "Lions."
Salt bu bile kimin, kime karşı olduğunu net bir biçimde göstermiyor mu? Başta DİSK yöneticileri
olmak üzere devrimci sendika liderlerinin tümü tutuklandı ve yıllarca hapislerde
çürüdü. Bu arada DİSK Genel Başkanı rahmetli Abdullah Baştürk'ün hapishanedeki
dik duruşu ve moral dağıtmasını da minnetle ve duygusallığımla anımsatmak
istiyorum. İnsanların gölgelerinden
korktukları, bir dönemde ve ortamda; örgütünü her şeye rağmen ayakta tutmaya
çabaladı. Ama öyle sinsi bir oyun oynandı ki memleketimizdeki sendikalı oranı o günlerin
çok uzağında... Ve 32 yıl sonra
2009'da sembolik de olsa bir grup işçi Taksim Meydanı'na çıkıp, Atatürk Anıtı'ndan
flama sallamaya başlayınca ve bunu televizyonda görünce gözyaşlarımı tutamadım. Ah o, özveri,
dayanışma, inanç ve direnme günleri... Ne oldu bizlere? Nasıl oldu da tüm inançlarımızı
korurken, davranışlarımızı buna uyduramaz olduk? Neden? Yorum: TÜM
TOPLUMU İLGİLENDİREN GÜNDÜR BAYRAM Yorum: Osman Eskicioğlu Evet, bayram,
toplumun tümünü ilgilendiren bir gündür. Bayram aileyi mahalleyi, ili, bölgeyi ve
toplumun hepsini kucaklayan bir zamandır. Bahar tüm insanlara ve tüm varlıklara
birlikte gelir. Bahar demek havalar ısınmaya ve yaz mevsimi gelmeye başladı demektir.
İnsanlar kardan, kıştan ve soğuktan kurtuldukları için ısıya ve ışığa
kavuştukları için bayram ederler, cemre düşer havaya, suya ve torağa, can gelir
yere, ağaca ve bitkiye, insanlar bunun için bayram ederler. Bahar can katar bütün canlıların
canına ve varlığına… Mesela kültürümüzde var olan Hıdırellez bayramı da
budur. Hıdırellez demek kardeş olduklarına, yılda bir defa buluştuklarına ve
doğanın yeniden canlandığına inanılan Hızır ve İlyas peygamberlerin yazın
başlangıcı olarak kabul edilen 5 Mayıs tarihine rastlayan buluşma günleri demektir,
bugünlerde yapılan şenlik ve törenler demektir. Bu belki efsane bir inanıştır.
Fakat insanlara neşe ve sevinç verir. Hıdırellez
bayramı 1 Mayısa dönüştürüldü ise, 1 Mayıs da işçi bayramına çevrildiyse
bunda bir yapaylık var demektir. Her yapay hareket ise bir gaye ve amaç uğruna
yapılır. Çünkü bu, toplumsal bir değerin başka bir değere dönüştürülmesi
demektir. Cemiyeti istedikleri tarafa yönlendirmek isteyen güç odakları toplumda böyle
değişim ve dönüşüm meydana getirmek isterler. Bu amaç be vasıtalar iyi ise ve
eğer bunlar iyi niyetle yapılıyorsa bu değişim ve dönüşümlerin de iyi ve faydalı
olacağı ümit edilebilir. Çünkü insan için, birey ve toplum için bir işi yaparken
o işin niçin yapıldığı ve hangi amaç ve gaye ile yapıldığı çok önemlidir.
Geçmişte kanlı 1 Mayısları yapan ve yaptıranların iyi değil, kötü niyetli
oldukları ve bunun için de Taksim Meydanında masum insanları öldürdükleri bugün
daha iyi anlaşılmaktadır. Toktamış Ateş beyin de dediği gibi 1977yi unutmak mümkün
değildir. Aslında burada tüm
topluma ait olan bir değerin bulunduğu yerden söküp alınarak toplumun bir kesim ve
kısmına verilmesinin doğruluğundan ve iyiliğinden değil, bunun zararından ve kötülüğünden
bahsetmek gerekir. Ayrıca başkalarının ve yabancı toplumların bir değeri, bizim
değerimiz olamaz. Yabancı olan şeyleri ve maddeleri kültür bünyemize aldığımız
zaman bunlarda sindirim meydana gelmez ve toplumda doku uyuşmazlığı oluşur. Böylece bu
bahar bayramı herkese ait olan bir bayramdır. Bu şekilde herkese ve tüm topluma ait
olan bir şeyi, toplumun bir kesimine tahsis edebilir misiniz? 6 Mayıs hıdrellez
bayramını alıp işçi bayramı veya emekçi bayramı adı altında bir kesim ve kısma
veremezsiniz. Aslında bayram milletçe sevin içinde kutlanan dini veya milli bir anlam
taşıyan kutsal günlerdir. Bilindiği
gibi İslam dininde Kurban ve Ramazan olmak üzere iki tane bayram vardır. Bu
bayramların her ikisi tüm Müslümanları ilgilendirmektedir. Çünkü bunlar daha çok
Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim ile alakalıdır. Kuran, bir Ramazan
ayında inmeye başlamış ve bir kurban bayramında da tamamlanmıştır. Aslında Kuran
Müslümanlara bir nizam-düzen getirmiş bir kitaptır. Kuranın getirmiş olduğu İslam
düzeni tüm Müslümanların ortak bir malı de değeridir. Onun için İslam düzeninin
Müslümanların katından çok önemli bir yeri vardır. O sebep böyle bir düzenin
gelmeye başlaması ve tamamlanması tabiatıyla bayram yapılacak bir husustur. Bunun için
Müslümanlar bu zaman ve günleri bayram olarak kutlamaktadırlar. Netice olarak
bahar bayramı işçi bayramı olursa, hem bu şenlikler ve toplantılar bir de
provokasyon ve kışkırtma aracı olarak kullanılırsa bu hem birey ve toplum için hem
de bu kesim ve kısımlar için fayda değil, zarar getirdiğine inanıyoruz. Bitkilerde
fotosentez, insanların yeme ve içmelerinde besin ne ise, toplumdaki değişimler de
öyle olmalıdır. Yoksa işte böyle 1977 gibi doku uyuşmazlıkları ve kanser gibi hücre
anarşileri olur.
|
. |