. | İlk Meclis'ten
portreler Toktamış Ateş 1. Türkiye Büyük
Millet Meclisi yakın tarihimizin en onurlu Meclis'i olması bir yana yakın tarihimizde
en büyük hizmeti yapan Meclis'tir. Bağımsızlığımızın
ardında yatan güç, bu Meclis'in mütevazı çatısı altından kaynaklanmıştır ve
her kim olursa olsun ve nasıl bir duruş sergilerse sergilesin, bu Meclis'in tüm
üyelerine sınırsız bir sevgi ve saygı duymak hepimizin borcudur. 23 Nisan 1920
Cuma günü Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazı sonrasında toplu olarak Meclis
binasına gelindikten sonra en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Milletvekili Şerif Bey'in açış
konuşmasını okuyoruz: "Burada bulunan
saygıdeğer insanlar. İstanbul'un geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından
işgal olunduğunu, bütün temelleriyle halifelik makamının ve hükümet merkezinin
istiklalinin yok edildiği hepinizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, ulusumuzun bize
sunulan yabancı tutsaklığını kabul etmesi demekti. Ancak tam bağımsızlıkla
yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri özgür ve başına buyruk
yaşamış olan ulusumuz, tutsaklık durumunu son derece sertlik ve kesinlikle reddetmiş
ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak yüksek meclisinizi meydana getirmiştir. Bu yüksek
meclisin en yaşlı üyesi niteliğiyle ve Tanrı'nın yardımıyla ulusumuzun iç ve dış
tam bağımsızlık içinde alınyazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip
kendisini yönetmeye başladığını bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisi'ni
açıyorum..." 1. Büyük Millet
Meclisi, ister Mustafa Kemal yandaşı olsun, ister Mustafa Kemal karşıtı, "2. Grup"
milletvekillerinden olsun, isimli isimsiz, tüm kahramanlarıyla ve bunların sonu ne
olursa olsun tarihe devrettiğimiz bir yiğitlik, özveri ve onur sayfasıdır. Bu
Meclis'in zabıtlarının sağlanabilmesine karşın, günümüzde gençlerimizin bunları
okuyup yararlanabilmeleri pek mümkün değildir. Zira çok ağır bir dilleri vardır. Bu Meclis'te
zaman zaman çok sert ve kırıcı tartışmalar da yaşanmıştır. Zira bu Meclis'in
üyelerinin büyük bir çoğunluğu sert, kararlı ve bükülmez insanlardır. Örneğin,
hükümet üyelerinin tek tek Meclisçe seçilmeleri ve gene tek tek Meclis'e karşı
sorumlu olmaları konusunda yapılan konuşmalardan birkaç örnek vermek istiyorum: Refik
Şevket Bey (Saruhan) -...Bizler birbirine bağlı ve sonsuz kötülüklerin doğurduğu
faciaların son aktörleriyiz. Öyle aktörler var ki herhalde milletin azim ve dayanışmasından
kuvvet ve imanından meydana geldik. Bu azimle ümitle temenni ediyorum ki iyilik, refah
ve kurtuluş bizde olacaktır... Muhittin Baha Bey
(Bursa)- ...Meclis'in şahsen, ferden geleceğin herhangi bir gününde Allah lüzum
göstermesin, ferden ipleri çekilecek vaziyetteyiz. Mesuliyette şiddetle beraberiz... Cephelerdeki
durumu güçlendirmek ve asker kaçaklarını azaltmak amacıyla çıkarılan "Telkin ve Tedhiş
Yasa Tasarısı"nın kimi maddelerinin çok ağır hükümler
içermesi de Meclis'te tartışmalara neden olmaktadır: "Hamdullah Suphi Bey
(Antalya) -...Arkadaşlar bazen küçük bir sis gözümüzün önünde koskoca bir ufkun
görülmemesinde etkili olur. Bugün elim bir vaziyette bulunduğumuz için komisyon bize
manası bakımından titreye titreye düşünmemiz gereken fevkalade müthiş bir teklifte
bulunuyor... Arkadaşlar yalnız korkuyla hükümet etmek, yalnız korkuyla memleketimizi
müdafaa etmek istedik mi bir gün mutlak bir çöküntüye uğrarız ve başımızın
üzerine son yıldırım da iner ve bizimle beraber memleket de batar... Tevkif Rüştü
Bey (Menteşe) -...Hakikaten günahtır. Hele bizim memleketimizde acınacak pek çok aile
vardır fakat hepsinin üstünde acınacak büyük bir aile vardır. Efendiler o
yıkıldığı gün hiçbirimiz yaşamayacağız. O da milletimizin ailesidir... İhsan
Bey (Adana) -...Efendiler fert yok ve cemiyet vardır ve millet vardır. Bugün hakiki
varlığımıza hücum eden kudurmuş düşmana karşı tam bir şerefle boğuşan, harp
eden kahraman arkadaşlarını alçakçasına düşmanlara bırakıp da karısının
kucağına kaçanlara bir şey yaparsınız efendiler... ...Memleket
istiklal, şiirle kurtarılmaz fedakârlıkla kurtarılır. Fena uzuvları öldüreceğiz.
Cephe gerisinde kaçanlara, irade ve imanı zayıf alçaklara sığınak
bırakmayacağız. Herkes ölecek biz de öleceğiz..." Kimilerinin hâlâ
kabul etmedikleri, kabul etmek istemedikleri 1. İnönü Savaşı kazanılmıştır. Bütün
ülkede olduğu gibi BMM çatısı altında da büyük bir sevinç vardır: "Muhittin
Baha Bey (Bursa) - ...Evet çok yandık, çok harap olduk. Avrupalılar ellerinden geleni
yaptılar onların bizde vücuda getirdikleri yangınlar, ruhlarımızdaki külleri dağıtmak
için rüzgar oldu. Yananlar yanarken, ölenler ölürken, doğanlar daha kuvvetli daha
azimli oluyorlar. Ben istikbale güvenle bakıyorum..." Mustafa Kemal'in
bu meclise ve bu meclisin üyelerine duyduğu saygı elbette bu insanları ortaya getiren
iradeye duyduğu saygıdır, ulusa duyduğu saygıdır. 4 Ekim 1922
Mustafa Kemal İzmir kurtarıldıktan sonra ilk kez BMM çatısı altında
konuşmaktadır: "...Meclisimizin
civanmert ve kahraman ordularının başında bir asker, sadakat ve itaatiyle emirlerinizi
yerine getirdiğimden dolayı bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim..." Mustafa Kemal
böyle bir liderdi...
İLK
MECLİS ÜYELERİNİ RAHMETLE ANIYORUZ.
23
Nisan 1920 Cuma günü bambaşka bir gündü. Çünkü o gün koca bir imparatorluğun
yıkıntılarından yeni bir toplum ve yeni bir devlet doğuyordu. 22 Nisan 1920’de yapılan
çağrı ile Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü toplandı. O gün, Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazından
sonra topluca meclis binasına gelindi. 23 Nisan 1920 günü Saat 14.00’de merasimle ve
dualarla Meclis açıldı. Başkanlığa ilk olarak en yaşlı üye olan Sinop Mebusu
Şerif Bey getirildi. İlk meclis, din adamı, İstanbul’dan gelen mebuslara ilave
olarak, devlet memuru, asker ve çeşitli sayıda tüccar, çiftçi ve hukukçudan oluşan
kadrosuyla çalışmalarına başladı. Böylece bir milleti temsil
eden bu Türk, Kürt, Laz, Zaza, Dadaş, Arap, Boşnak, Kafkas, Gürcü, Alevi, Çerkez ve
Azeri mebuslar her yönleriyle bir Türk milletini temsil ediyorlardı. Sayıları 127
olan İlk Meclis'i kuran bu muhteşem kadronun özeliklerinden çok seviyeli, seçkin kişiler
olmalarıydı. Ama her şeyden önemlisi, meslek olarak, eğitim durumu olarak, etnik kökeni-mezhebi
olarak, düşünce olarak bu ülkenin gerçek sahibi ve mozaiğini oluşturuyorlardı. En yaşlı üye olması
dolayısıyla başkanlığa getirilen Sinop Mebusu Şerif Bey açış konuşmasında
şunları söyledi: “Burada bulunan saygıdeğer
efendiler, Bildiği gibi ilk toplantılarda seçimler
yapıldı Mecliste. Dehasıyla, kahramanlığıyla, cesaretiyle, üstün yeteneği ile
liderliği tartışılmaz Mustafa Kemal Meclis Başkanı seçildi. Erzurum mebusu
Celalettin Arif Bey ikinci Reis, Kırşehir mebusu Cemaleddin Çelebi ve Konya Mebusu
Abdulhalim Çelebi de onların yardımcısı oldular. Bu mebusların istatistik
bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı bir tablo ile karşılaşırız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi: Memur: % 27, Eşraf: % 14, Serbest
Meslek sahibi: % 13, Asker: % 13 ve Din adamı: % 11. Bu tablo gerçekten milletin bir çeşit
mozaik olan bu milletin tam bir aksi tam bir görüntüsü idi. Fakat zamanla bu durum değişti.
Bizim asla tasvip etmediğimiz bir hal aldı. Bir tarafta iktidar, diğer tarafta da
muhalefet olmak üzere meclis ikiye bölündü. Bu doğru bir şey değildir. Toplum yönetimlerinde
nispi temsil esas olmalıdır. Sayıları milyonları aşan bir toplumda bir tek fert, bir
tek birey olsa da onun bir toplum kadar değeri vardır. Bir tek kişi bir toplum için
feda edilemez. Toplumda kim olursa olsun, inancı, düşüncesi, fikri zikri ne olursa
olsun, herkesin ama herkesin hakkı toplumsal hakkı kendisine verilir. Devlet, herkesin
ve tüm vatandaşların temsil edildiği koni şeklindeki bir yapının en üst kurumudur.
Toplumdaki organik yapıyı
kavrayamayanlar kurtuluşu ve zaferleri bir iki kişiye izafe ederek, eşsiz ve insanüstü
kahramanlar üretirler. Hâlbuki zafer tüm savaşa katılanların birlikte elde ettikleri
bir sonuçtur. Toplumun bir uzviyet olduğunu kabul edip gereğini yerine getirirsek bugünkü
problemlerin birçoğunu çözüme kavuşacağına inanıyorum. Netice olarak bir
toplumda yerinden yönetim ve temsilde nispi sistem esastır ve toplum bir uzviyet olması
dolayısıyla bütün toplumsal olaylar bireylerin işbölümü sayesinde birlikte çalışıp
beraber verilen emekler neticesi olarak gerçekleşir.
|
. |