. | ŞURA SURESİ Şura
Suresi 42/ Ayet: 27 “Allah, kullarına (tümüne birden)
rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı
dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları
hakkıyla görendir.” Eğer
ihtiyaçları tatmin edecek mallar tabiatta çok bol yaygın ve emek harcamadan temin
edilecek bir şekilde hazır bulunsaydı insanlar azar ve yeryüzünde fesat-bozgunculuk
çıkarırlardı.[1]
Ekonomik hayat toplumdaki bireylerin bazısı zengin bazısı da fakir olmaları üzerine
kurulmuş olup öyle devam edip gitmektedir. Herkesin aynı derecede zengin veya fakir
olması mümkün değildir; hem böyle olması ekonomik açıdan fayda yerine zarar
getirir ve böyle bir ortamda toplumda işbölümü de meydana gelmez. Allah rızkı dünyada
ihtiyacı tatmin edecek kadar vermiştir.[2]
Devletler
maksimum zenginlik devirlerinden sonra çökmeye doğru yüz tutarlar. Bu Allah’ın
doğal bir kanunudur. İnsanın meşgul olması, ihtiyaçlarını tatmin etmek için çalışması
bir derece de olsa kendisini kötülüğe gitmekten alıkoyar. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Eğer insanlar ihtiyaçlarını tatmin edecek malları tabiatta yaygın, bol ve hiç emek
harcamadan kullanılacak bir şekilde hazır bulsalardı yeryüzünde fesat-bozgunculuk
meydana gelirdi. 2-
Allah malları ihtiyaç kadar ve emek harcamakla kullanılacak bir şekilde var etmiştir. 3-
İhtiyaçları tatmin edip giderecek malları elde etmek için çalışmak insanı boş
durmak ve kötülük yapmaktan alıkoyar. 4-
İnsanlar arasında fakirlik-zenginlik farkının bulunması toplumda işbölümünün doğmasına
sebep olur. 5-
İnsanların hepsi zengin veya fakir olsaydı işbölümü gerçekleşmez ve dolayısıyla
toplum bundan zarar görürdü. 6-
Allah insanlara ihtiyaçlarını giderecek kadar bir mal verir. Fazlası da onlara zarar
getirir. ZUHRUF
SURESİ Zuhruf Suresi 43/ Ayet: 32 “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?
Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine
iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık.
Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.” Suhriyy : Mastar olarak bir adamı gündelikçi
tutmak, bir iş teklif etmek anlamına gelir.[3]
İsim olarak ise bu kelime gündelikçi, işçi demek olur. Serahsi
bu ayeti İcare bahsinde ücretle işçi tutmaktan bahseden bölümde zikreder.[4]
Burada özel mülkiyette bireyler arasında farklı derecelerin olacağı açıkça
söylenmektedir.[5]
Aslında
insanlar arasında kuvvet ve kabiliyet farklarının bulunması onlar açısından bir
nimet bilinmelidir. Çünkü birisi kuvvet gücü ile çalışırken diğer zihin gücüyle
çalışır. Bir kısım insanlar eğitim ve öğretim işlerinde görev alırken,
diğerleri de idari işlerde bir vazife üstlenirler.[6]
Eğer insanlar kuvvette ve zayıflıkta ilimde ve cehalette zekilik ve bönlükte hep aynı
olsalardı birbirlerine hizmet etmez ve işçilik yapmazlardı.[7] Ayette
Rabbinin rahmetini
onlar mı bölüştürüyorlar diye cümle inkâr sorusu ile söylenmiştir.[8]
Bu insanların yapay işbölümü yapamayacaklarını ve gelir dağılımını suni olarak
herkese eşit bir şekilde dağıtamayacaklarını gösterir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- İşbölümünü suni olarak ayarlamak mümkün değildir.
2-
Gelir dağılımını yapay olarak eşit bir şekilde ayarlamaya çalışmak doğru bir
iş değildir, bir fayda getirmez. 3-
Özel mülkiyette eşitlik yoktur; farklılıklar vardır. 4-
Ücretle işçi tutup çalıştırmak meşru ve mubahtır. 5-
Toplumda bireylerin ücretle çalışıp iş yapmaları böylece emek mübadelesinin
gerçekleşmesi insan fıtratının gerektirdiği bir husustur. 6-
İnsanlar arasındaki kuvvet ve kabiliyet farkı emek mübadelesinin ve istihdamın gerçekleşmesini
sağlar. CASİYE
SURESİ Casiye Suresi 45/ Ayet: 13 “Allah
göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi
katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir
toplum için deliller vardır.” Teshîr
: Bir adamı ücretsiz ve bedelsiz bir şekilde zoraki olarak iş yaptırmak üretim
yaptırmak demektir.[9]
Öyleyse bu ayete göre göklerdeki ve yerdeki her şey ücretsiz bir şekilde
insanoğlunun hizmetine verilmiş ve onun için çalışıp faaliyet göstermektedirler.
Onun için tüm varlık karşılıksız olarak insan için çalışmakta, insan da
onların bu faaliyet ve çalışmalarından faydalanmaktadır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Göklerde
olan ve yerde bulunan her şey ve tüm varlıklar insanoğluna hizmet etmektedirler. 2- Göklerde
olan ve yerde bulunan her şey ve tüm varlıklar insanoğluna ücretsiz, bedelsiz ve karşılıksız
olarak hizmet etmektedirler. 3- Göklerde
olan ve yerde bulunan her şey ve tüm varlıklar insanoğlunun emrine verilmiş ve ona
amade kılınmış değildir. Çünkü tüm hayvan, bitki ve cansız varlıklar kendileri
için konulmuş olan kanun ve kurallara tabidirler. ZARİYAT
SURESİ Zariyat
Suresi 51/ Ayet: 19 “Mallarında
(yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” Bu
ayetteki haktan maksat ve onun verilmesinden maksat farz olan zekât mıdır, yoksa sadaka
mıdır konusundan ihtilaf edilmiştir. İbn Ömer, Hasan, Şabi ve Mücahid’e göre bu
zekâtın dışında maldan dolayı meydana gelen vacip bir haktır. Diğer taraftan İbn
Abbas da malının zekâtını vermiş olan kimseye sadakasını vermese de bir günah
yoktur buyurmuştur.[10]
Başka bir ayette de “Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip)
mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan”, kimselerdir. buyrulmaktadır.[11]
Burada görüldüğü gibi belli bir hak denilmiştir.
İbn Arabî belli olan hak zekâttır; çünkü Allah onun miktarını cinsini ve vaktini
beyan etmiştir. Ondan başka olan sadakalar belli değildir diyerek bu ayetlerde geçen
hakkın zekât olduğunu savunur. Elmalılı’nın
da açıkladığı gibi malum hak, edası farz olan vergi olabilir.[12]
Birinci ayetteki hak ise zekâttan ayrı olarak verebilmesi gerekli olan bir sadaka olarak
düşünülebilir.[13] Bu konuyla ilgili olarak Hz.
Muhammed'in çelişik gibi görünen iki hadisi bulunmaktadır. Hz. Peygamber, "Gerçekten malda zekâttan başka bir hak
yoktur"[14]
ve "Gerçekten malda zekâttan başka bir hak
vardır."[15],
buyurmuşlardır. Fıkıh usulünde çelişen iki delil telif edilebiliyorsa o iki delilin
ikisi de kullanılır. Edilemiyorsa birisi alınır, diğeri ise bırakılır. İşte biz,
bu iki hadisi de kullanarak bunlardan birisi resmi, diğeri ise gayr-i resmi olan hakkı
dile getiriyor deyip malda zekâttan başka bir hak yoktur hadisinin devletin
aldığı hukuki, şer'i, kazai ve mecburi olan zekâtı (vergiyi) ifade ettiğini, malda
zekâttan başka bir hak vardır hadisinin ise dini, ahlaki, vicdani ve ihtiyari olan
sadakayı ve insanların kendi gönüllerinden koparak verdikleri hayırları ifade
ettiğini söylüyoruz. Tecrid Sarih müellifi Ahmed Naim merhum bu iki hadisi aynı bizim
bu anladığımız manada yorumlamış ve farklı bu iki rivayetin hadislerin telifine
örnek olarak vermiştir.[16]
Burada hadis metninde dikkat edilirse hak
kelimesi kullanılmıştır. Yani gerek devletin aldığı zekât-vergi, gerekse kişinin
fakir ve muhtaçlara kendiliğinden verdiği sadakalar bir atıfet, lütuf ve ihsan değil,
bilakis karşı tarafın bir hakkıdır. Çünkü üretim ve kazanmalarda o toplumda
bulunan herkesin az-uz, görünür ve görünmez bir katkısı vardır. Hukuk, uygulanma açısında
ancak tüm vatandaşların katılım ve yardımlarıyla ayakta durabilen bir olgu olduğu
gibi, ekonomi de çalışsın çalışmasın, üretsin veya üretmesin toplumda bulunan
herkesin en azından bir tüketici olarak bile kendisini hissettirdiği bir alandır. Onun
için hiçbir kimse dışarıda bırakılmadan hem hukuki ve hem de ahlaki yardımlaşma
ve sosyal dayanışma olarak herkesin hayatı garanti altına alınmıştır. Bu sayede
mal ve servet sahipleri, üzerlerine düşen hukuki, ahlaki ve vicdani görev ve
sorumluluklarını böylece yerine getirirler. Ayetten Çıkan ekonomik Esaslar: 1-
Dilenen ve dilenmeyen fakirler için mallarda miktarı, cinsi ve zamanı belli olan bir
hak vardır. (Bu bir zekât vergisidir.) 2-
Mallarda dilencinin ve mahrumun hakkı vardır. 3-
Dilenenlere ve dilenmeyip fakat fakir olduğu bilinenlere zekâtın dışında var olan
haklarının verilmesi mal sahipleri üzerine bir borçtur. (Bu bir sadaka borcudur.) 4- İslam ekonomisinde resmi bir vergi
olan zekât şeri, hukuki, kazai ve verilmesi mecburi bir olan bir haktır. 5- İslam ekonomisinde gayri resmi
olarak verilmesi gereken sadaka dini, ahlaki, vicdani ve verilmesi ihtiyari olan bir
haktır. ZARİYAT SURESİ Zariyat
Suresi 51/ Ayet: 22 “Gökte rızkınız ve size vaad
olunan şeyler vardır.” Yiyeceklerin oluşmasına sebep olan güneş,
ay ve yıldızlar gökte olduğu gibi içeceklerin temeli olan su da yağmurlar sayesinde
var olmaktadır. Mevsimlerin oluşması da yine dünya ile güneş arasındaki bir münasebetten
kaynaklanır. Dünya, güneşin çevresindeki hareketini yaparken;
düz değil de, bir yana eğik biçimde dönmektedir. Dünyanın bu eğik konumu
nedeniyle, aynı anda güneş ışınları bir yarımküreye dik açıyla ulaşırken;
diğerine eğik açıyla ulaşır. Böylece; her iki yarım kürede aynı anda farklı
mevsimler yaşanır. Dünya, kendi
ekseni etrafında dönerken, bir yandan da güneş ekseni etrafında döner. Dünyamız güneş
etrafında hareket ederken elips şeklinde bir yol izler. Buna dünyanın güneş
etrafındaki yörüngesi denir. Dünya bu yörüngede bir turunu bir yılda tamamlar. Dünyanın
bu güneş etrafındaki hareketi esnasında dönme ekseni yörünge düzemline dik değildir.
Yaklaşık olarak 23,5 derece eğik durumdadır. Bunun sonucu olarak gece ve gündüz
süreleri eşit olmaz. İşte bu Dünya ekseninin 23,5 derece olması ve elips şeklinde
bir yol izlemesi sonucu güneş ışıkları her zaman aynı eğimle ve aynı uzaklıkla
yeryüzüne gelmez. Dünya'mızın Güneş'ten aldığı ısı ve ışık enerjisi
değişir. Bunun sonucu olarak
mevsimler meydana gelir. Eğer bu mevsimler olmasa yaz kış olmasa, yeryüzünde hayat
olmaz diyebiliriz. Çünkü bu tahıllar, meyveler ve sebzeler hep mevsimler neticesinde
yani başka bir ifade ile gökler ve yer sebebiyle yetişip meydana gelir. Zaten bu yüzden
rızkınız göklerdedir, buyrulmuştur.[17] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yeryüzündeki hayat gökler sayesinde mümkün olur. 2-
İnsanın hayatı gökler sayesinde mümkün olur. 3-
Tabiat üretimi göklerle birlikte ortaklaşa olarak yapmaktadır. 4-
Bitkilerin yetişmesi, ısı, ışık ve nemin bulunup var olması hep gökler sayesinde
mümkün olmaktadır. 5- Gökler
olmasaydı insan kendi neslini devam ettiremezdi. 6- İnsanın yiyeceği, içeceği ve
giyecekleri hep gökle sayesinde meydana gelir. TUR SURESİ Tur
Suresi 52/ Ayet: 21 “O iman edenlere ve imanla onlara
tabi olan zürriyetlerine gelince biz onların bu nesillerini kendilerine katarız. Fakat
onların çalışmalarından hiçbir şeyi eksik etmeyiz. Zira herkes kendi kazancına
bağlıdır.” Bu ayette bir düzeni kabul edip de o düzen içinde bulunan insanların ve nesillerin genel olarak birbirine bağlı oldukları, belki beraber olup genelde birbirine benzedikleri, fakat çalışma ve iş hayatında farklı çalışanların doğru-dürüst çalışan ve çok çalışan kimselerin bunun karşılığını alacakları belirtilmektedir. Hem burada bir benzetme vardır. Sanki çalışma ve iş hayatı ödenmesi gerekli olan bir borç, çalışan kişi ve kimseler de bu borca karşı rehin alınmış olan varlık ve varlıklardır. Bu çalışma ve iş hayatı ne kadar iyi ve güzel yapılır ve ne kadar iyi ve güzel olursa yani bu borç tam anlamıyla ödenirse rehin olan kişi ve kişiler de kurtulurlar.[18] Bu ayete göre kişi ve birey, kendi
amel ve çalışmasına bağlıdır. Öyleyse babaları ve ataları zengin olan kimseler,
sadece onların kazandıkları ile edemezler, mutlaka kendileri de çalışıp
kazanmalıdırlar. Onlar yalnız babalarının ve dedelerinin kazançları ile kendilerini
kurtaramazlar.[19] Aynı bu ayetin bir benzeri Müddessir
suresinde de geçer. Orada “Herkes kendi kazancına bağlıdır (rehindir) Ancak ashabı
yemin müstesna” buyrulmaktadır.[20]
Yani herkes kendi kazancına bağlıdır; kendi kazancı ile borcunu öder, kazandığını
verip borçtan kurtulur. Kimseye başkalarının kazancı fayda vermez. Kişi ancak kendi
kazancı iledir, ona kendi kazandığından başka bir şey yoktur. Yalnız bu kuralın
dışında kalan kimseler vardır ki, onlar ashab-ı yemin sıfatı ile nitelenen
kimselerdir. Elmalılı Müddessir suresinde geçen bu ayetin tefsirinde konuyla ilgili
olarak şu açıklamayı yapmaktadır: Buradaki ashab-ı yeminden maksat iki
anlamda anlaşılabilir. Birincisi kaderde sağ tarafta vaki olmuş, hiç çalışmadan ve
kazanmadan kaderleri yaver gitmiş olan kimselerdir ki, bunlar peygamberleridir. Çünkü
peygamberlik çalışmakla elde edilebilecek bir görev değildir. İkincisi ise yemin, ahd, misak ve sözleşme
manasına olmasıdır. Çünkü fıtri bir sözleşme ile ilahi ahde girmiş ve
yeminlerini tutmuş olan kimseler, kendi çalışıp kazanmalarından sorumlu ve bundan
faydalanmış olmakla beraber sonuç itibariyle yalnız kazançlarına bağlı kalmayıp
kazandıklarından çok fazla nimet ve mutluluklara ererler ki, bunun misali bir kişinin
tem başına çalışmasıyla sosyal bir sözleşmeye bağlı olarak toplum halinde çalışması
arasındaki farktır. Zira toplumla beraber yaşayanlar yalnız kendi kazançlarından
değil, toplumlarının değerine ve sözleşmelerine olan bağlılıklarına göre
birbirlerinin ortak ve karşılıklı mesailerinden yüksek bir biçimde yararlanır.
Dağınık çalışmaların zahmeti çok, verimi az olduğu halde bir ahit ve sözleşmeye
bağlı olarak çeşitli çalışmalarını samimi bir şekilde birleştirmiş ve çalışmalarının
dağınık ve ortak noktalarına hep bir ruh ile sarılarak toplum halinde yürümüş
olanlar, her biri kendi çalışmasından yararlanmakla beraber birbirlerinin çalışmalarından
da gittikçe artan bir şekilde pay alırlar.[21] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Birey ancak çalışmak suretiyle
sorumluluktan kurtulabilir. 2- Zengin ailelerin çocukları
babalarının ve atalarının kazandıkları ile kurtulamazlar. 3- İnsanlar fıtraten yaratılış
itibariyle sosyal bir sözleşmenin içinde olmakla birbirlerinin çalışmalarının
faydalanırlar. 4- Herkes çalışıp kazandığı
şeye bağlıdır. 5- Bireyler çalışıp kazanmadıkça
sorumluluktan kurtulamazlar. 6- Dağınık ve yalnız başına çalışmaların
verimi az fakat zahmeti çoktur. Birlik ve cemiyet halinde yapılan çalışmalar ise çok
verimli ve daha kolay olur. 7- Bireyler kendi çalışmalarına
karşılık bir rehin durumundadırlar. Onlar iyi, güzel ve verimli çalışırlarsa
rehin durumunda olan kendilerini kurtarmış olurlar. Tur
Suresi 52/ Ayet: 40 “Yoksa sen onlardan (tebliğ görevine
karşılık) bir ücret istiyorsun da onlar, borçtan ağır bir yük altında mı
kalmışlardır?” Bu ayette hükümetlerin halka ağır
vergiler koymaları yasaklanmaktadır. Bu ayetin bir benzeri Kalem suresinde de geçmektedir.[22]
İslam ekonomisinde vergiler mal ve paradan yüzde olarak alınır. En az alınan vergi,
kırkta bir, en çok alınan vergi ise beşte birdir.
Elmalılı merhum bu çok vergi alma
konusunda değerli eserinde şöyle demektedir. “Yani mütegallip hükümetlerin
tazyikleri altında ağır vergilerle ezilmekte bulunan halk gibi ezilmekteler mi?”[23] Mağrem :
Edası gerekli olan nesne, borç anlamına gelir.[24]
İnsanın kendisinin hiçbir suçu olmadan malında meydana gelen bir zarar[25]
bir cürüm sebebiyle alınan vergi, cebri bir iltizam ile alınan şeydir.[26] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Haddinden fazla vergi almak halkı
ezer. 2- Fazla vergi almak büyük bir haksızlıktır. 3- Tayin edilmiş olan vergi
nispetlerinden daha fazla vergi almak mal ve sermaye açısından zararlar getirir. 4-Normal şartlar altında tayin
edilmiş vergi nispetlerinden daha çok vergi alınamaz. NECM SURESİ Necm
Suresi 53/ Ayet: 39 “Gerçekten insan için ancak emeği-çalıştığı
vardır.” Sa’y : Süratle
yürümek, iş işlemek anlamına gelir.[27]
Bazı müfessirler bu ayette çalışmaya teşvik bulunduğunu söylemektedirler.
Gerçekten insan ancak kendi elinin emeğine sahiptir ve insan için elinin emeğinden
başka bir şey yoktur. O kendi emeğinin faydasına sahiptir, başkasının emeğinden
fayda görmez. Emeksiz yemek olmaz, emeksiz bir şey olmaz; olsa da insana bir fayda
vermez.[28] Ayetteki lam harfi ihtisas ve istihkak
manasına olup[29]
menfaatin kime ait olduğunu gösterir.[30]
Buna göre emeğin menfaati emek sahibine aittir. Buradaki ma harfi ise masdariye veya
mevsule olabilir. Masdariye anlamını aldığımız zaman insan için çalışması yani
emeği vardır manası çıkar. Mevsule anlamını aldığımız zaman ise çalıştığı
yani emek verdiği vardır şeklinde bir mana anlaşılır. Bundan maksat insanın çalıştığı
şeyin aynısı kendisinin demek değildir. Çalıştığının sevabı, çalıştığının
ücreti veya çalıştığının karşılığı kendisinin ya da onun çalışması
korunmuş ve boşa gitmez demek olur.[31]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- İnsanın emeği kendisine
mahsustur. 2- İnsan için kendi emeğinden
başka bir faydalanma kaynağı yoktur. 3- Fayda emek ile gerçekleşir; emek
verilmeyen bir şeyde fayda yoktur. 4- Fayda çalışıp emek harcadıktan
sonra ortaya gelir. 5- İnsana gereken şey, çalışıp
emek harcamak ve böyle kazanmaktır. 6-
Emek bir menfaat olup sahibine aittir. 7-
İnsan emeği kutsal olup korunmuştur. 8-
İnsan ancak çalışmasının karşılığına, emeğinin bedeli olan ücrete sahip olur. 9-
İnsan başkalarının sırtından geçinemez. 10-
Emeksiz yemek olmaz. 11-
Emek insanın koşmasını, çalışmasını ve hareket etmesini sağlayan bir güç ve
enerjidir. HADİD
SURESİ Hadid
Suresi 57/ Ayet: 11 “Kim
Allah’a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli
bir mükâfat da vardır.” Bu
ayette faizsiz kredi kurumu ile ilgili esaslar getirilmiştir. Bu ayetin bir benzeri daha
önce geçtiği için[32]
üzerinde fazla durmayacağız. Fakat değişik ayetlerdeki farklı ifade şekillerinden
bu konudaki eksik olan esaslar bu farklı ifadeler sayesinde tamamlanmış olur. Mesela
Maide suresi 5/ 12. ayetinde faizsiz kredi verenlerin günahlarının örtüleceği söylenmekle
bazı küçük hatalar yüzünden veya doğal olarak meydana gelen krizlerin yine bu yolla
ortadan kalkacağına bir işaret verilmiş olabileceğini kabul edebiliriz.
Ayrıca
Hadid suresi 57/ 18. ayetinde sadaka (veya zekât) veren erkek ve kadınlar anıldıktan
sonra Allah’a karz-ı hasen yoluyla ödünç verenler buyrulmaktadır. Öyleyse karz-ı
hasen, zekât ve sadakanın dışında onlardan farklı ve başka bir şeydir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar:
Faizsiz
kredi kurumunu çalıştıran yani karz-ı hasen ile ödünç verme yöntemini uygulayan
ülkelerde ufak tefek olarak meydana gelen ekonomik krizler ortadan kalkar. Faizsiz
Kredi dağıtılan ülkelerde doğal olarak meydana gelen bazı ekonomik eksik ve
aksaklıklar yine doğal olarak ortadan kaybolup giderler. 3-
Halk, verdikleri sadaka ve zekâtın dışında karz-ı hasen kurumuna faizsiz
ödünç-karz-ı hasen veririler. 4-Devlete
(millete) karz-ı hasen yoluyla faizsiz ödünç vermek, Müslümanların namaz kılmak ve
oruç tutmak gibi kutsal olan görevlerinden biridir. [1] Razi, XXVII, 170 [2] Alusi, XXV, 38; Razi, XXVII, 170 [3] Kamus, II, 385 [4] Serahsi, XV, 74 [5] Ahmed Şelebi, es-Siyaset ve’l-İktisat, s, 181 [6] Menna Kattan, İslam’da Mülkiyet Nizamı, s, 41 [7] Razi, XXVII, 209 [8] Alusi, XXV, 78 [9] Kamus, II, 385 [10] Cassas, III, 411 [11] Mearic 70/ 24–25 [12] Elmalılı, VII, 5358 [13] Elmalılı, VI, 4532 [14]
İbn Mace, Zekât, 3 [15] Tirmizi, Zekât, 27, No: 659; Darimi Zekât, 13) [16] Ahmed Naim, Tecrid Sarih, I, 314 [17] Alusi, XXVII, 9 [18] Alusi, XXVII, 32 [19] Elmalılı, VI, 4554 [20] Müddessir 74/ 38–39 [21] Elmalılı, VII, 5465 [22] Kalem 68/ 46 [23] Elmalılı, VI, 4564 [24] Kamus, IV, 420 [25] Müfredat, s, 360 [26] Elmalılı, VI, 4563 [27] Müfredat, s, 233; Kamus, IV, 1007 [28] Hulasat-ül Beyan, XIV, 5649 [29] Elmalılı, VI, 4610 [30] Razi, XXIX, 15 [31] Razi, XXIX, 15 [32] Bakara 2/ 245
|
. |