. | RUM SURESİ Rum
Suresi 30/ Ayet: 28 “Allah, size kendinizden şöyle bir
örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan
ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı?
Düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.” Allah’a mülkünde ortak koşmak ne
kadar kötü ise bir insana mülkiyetinde birini ortak farz etmek o kadar tenakuzdur, yanlıştır
ve zararlıdır. Köleler, uşaklar, hizmetçiler, işçiler ve esirler sahiplerinin
mülkünde onlara ortak olamazlar ve bu konuda sahiplerle eşit sayılamazlar. Köle
sahibinin, işçi işverenin, bir hizmetçi de iş yaptığı kimsenin malına bir ortak
olarak kabul edilmez.[1] Bazıları bu ayeti birbirilerine
muhtaç olmaları dolayısıyla yaratıklar arasından var olan ortaklığın asıl
olduğu hakkında delil getirmişlerdir. Hâlbuki köle efendisine ortak olamaz; fakat
hür insanlar arasında bir ortaklık kurulabilir.[2]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Köleler-esirler
hür insanlarla eşit kabul edilemezler. 2- Köle
sahibinin, işçi işverenin ve hizmetçi hizmet ettiği kimsenin malına ortak
edilemezler. 3-
Birbirlerine muhtaç olmaları dolayısıyla insanlar arasında genel olarak ortaklık
esastır. 4- Mülkiyet
ve sermayede işçi ile işvereni, köle ile sahibini ve hizmetçi ile hizmet edilen kişiyi
eşit kabul etmek ve ona göre uygulama yapmak yanlıştır. 5-
İnsanlar emri altında çalıştırdıkları kimselerin kendi seviyelerine çıkmalarını
istemezler. 6-
İnsanlar için mülkiyet ve sermayede eşitlik istemek yanlıştır. 7- Mülkiyet
ve sermayede insanların eşit olduğunu kabul edip ona göre bir uygulama getirmek yanlıştır
ve insanın tabiatına terstir. Rum Suresi 30/ Ayet:
38 “Öyle ise akrabaya, yoksula
ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha
hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” Ayette akrabaya, yoksula ve
yolcuya hakkını ver derken buradaki hakkın mali ve ekonomik bir hak olduğu daha
önce geçen karinelerden anlaşılmaktadır.[3]
Akrabaya bakmak ve onun nafakasını temin etmek yakınlar üzerine bir vecibedir.[4] Bu vücub buradaki ver emrinden anlaşılmaktadır. Adı geçen sınıflara
yapılan bu yardımın zekât mı yoksa nafaka gibi başka bir şey mi olduğu hususunda
ihtilaf edilmiştir.[5]
Ayetin sonunda sosyal dayanışma ve yardımlaşmalarını yapan ülkelerin refaha ulaşacaklarına
dair işaret vardır. Ayetten Çıkan Ekonomik
Esaslar: 1- Akrabalar, miskinler ve
yolcular sosyal kurumlara dâhil olan sınıflar arasındadırlar. 2- Akrabalara bütçeden yardım
faslı ayrılır. 3- Yolculara bütçeden yardım
faslı ayrılır. 4- Yoksullara-miskinlere bütçeden
yardım faslı ayrılır. 5- Sosyal güvenlik tedbirlerini
almış olan ülkeler refaha ulaşırlar. 6- Sosyal yardım
sınıflarının haklarını yerine getiren toplumlar felaha ererler ve refaha
ulaşırlar. Rum Suresi 30/ 39 “İnsanların malları içinde
artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın
hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat
kat arttıranlardır.” Bu ayetten açık bir şekilde
anlaşıldığı üzere faiz ile zekât birbirine ters, zıt ve aksi kutuplardır. Faiz
ekonomide menfi ve olumsuz bir rol oynarken zekât ise müspet ve olumlu bir katkıda
bulunur.[6] Küçük müteşebbis ve fakir açısından faiz sermayesinin bir kısmını
almak demektir. Hâlbuki zekât ise fakire vermektir. İşte faiz malı eksiltirken zekât
artırmaktadır. Herhalde vermek yani sermayeyi zekâtla artırmak almaktan daha
faydalıdır. Mesela yüz bin lira ile işe başlayan bir müteşebbise on bin lira
verseniz sermayesi artar ve ona göre iş yapar. Eğer ondan on bin lira alırsanız,
sermayesi azalır ve bu defa da ona göre iş yapar. İşte faiz ekonomik sistemi
yavaşlatan ve hatta onu durduran bir etkiye sahip, zekât ise onu iten ve çalıştıran
bir role sahiptir. Bu sebeple zekât hastanın imdadına yetişen bir ilaç gibidir. Daha
önce faiz hakkında geniş bir bilgi verildiği için[7]
burada bu kadar bir açıklama ile yetiniyoruz. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Faizli sistemle faizsiz olan zekâtlı sistem tam birbirine zıt iki ayrı sistemdir. 2-
Zekâtlı sistemde mallar kat kat artar. Faizli sitemde ise artmaz, aksine ekilir ve
azalır. 3-
Faiz üretimi yavaşlatıp kısar böylece fabrikaların çalışmasını önler ve
neticede bir noktada onları durdurarak ülkede daha büyük krizlerin doğmasına sebep
olur. 4-
Zekât üretimin artmasına sebep olur. 5-
Faizli sistemde milli gelir azalır; zekâtlı sistemde ise artar. SECDE
SURESİ Secde Suresi 32/ Ayet: 27 “Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip
onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği ekinler çıkarırız. Hâlâ
görmeyecekler mi?” Cüruz :
Hiçbir bitkisi olmayan yere, bitkileri koparılıp yenmiş yere veya kesinlikle yağmur
değmeyen yere denir.[8]
Allah
bu ayette bulut, sel ve dereler vasıtası ile suyu, ot bitirmez çorak arazilere sevk
ettiğini, bu su vasıtası ile insan ve hayvanlar için baklagilleri, tahılları ve bütün
bitkileri yetiştirdiğini beyan buyurmaktadır.[9] İnsan ve hayvanlar için geçim kaynağı
olan bu bitkilerin[10]
yetişmesinde biricik amil olan suyun sıvı olarak yaratılması ve akışkan olması
önemlidir. Ayrıca ayette çorak arazi diye bu kelimenin sıfatla gelmesi ve böyle
bitek-verimli olmayan bir toprağa su gelince verimli ve bitirici olması iklim
değişikliklerini hatıra getirmektedir. Önceden su olmadığı ve yağmur yağmadığı
için bitek-verimli olmayan bir toprak su gelmesi ve yağmur yağması ile verimli ve
bitek hale geliyor. Buradan da iklimlerin toprak ve bitkilerin üzerinde etkili olması
sebebiyle yaratıldığını düşünmek mümkündür. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Yeryüzünde hayvanların ve
insanların yiyecekleri olan bitkiler su sayesinde yetişir. 2- Bitki bitirmeyen kurak ve çorak
topraklar sulama sayesinde verimli ve bitek hale getirilebilirler. 3- İnsanlarla hayvanların ortak
vasıfları her ikisinin de bitkilerden faydalanan, yiyip beslenen varlıklar
olmalarıdır. 4- Yağmur ve sular bulut, sel ve
dereler yardımı ile kel ve çorak topraklara dağılır. 5- Bitkiler insan ve hayvanların
ortak besin kaynağıdır. 6-
Toprakların suyu ve suyun taşıdığı alüvyonları sindirebilmesi ve
suyun her tarafa dağılabilmesi için sıvı olarak yaratılması önemlidir. 7- Uzun bir zaman kurak ve çorak olan
yerler daha sonra iklim değişikliği yüzünden yağmur yağıp suların gelmesiyle
verimli ve bitek hale gelebilirler. 8- Yağmurun yağması ve suların
toprak üzerinde dağılması ve bu sayede bitkilerin yetişmesinde insanlar için büyük
ibretler vardır. AHZAB SURESİ Ahzab
Suresi 33/ Ayet: 27 “ Allah, sizi onların
topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis
kıldı. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” Müslümanlar gayri
Müslimlerden ve müşriklerden savaşla arazilerini, yurtlarını, mallarını ve mülklerini
ganimet olarak alabilirler. Ayette ayak basmadığınız
topraklara denilmektedir. Bu yerin Hayber veya Mekke olduğu söylenir. Ayrıca
İkrime’nin Müslümanların kıyamete kadar fethedeceği topraklardır dediği
nakledilmektedir.[11]
Ayetten Çıkan Ekonomik
Esaslar: 1- Gayri Müslimlerden ve müşriklerden
savaşla alınan araziler, mallar ve mülkler aynı miras mallarının intikali gibi olup
helaldirler. 2- Müslümanların fethi
kıyamet gününü kadar sürü devam edecek ileride ayak basmadıkları yerleri de alıp
fethedeceklerdir. SEBE SURESİ Sebe Suresi 34/ Ayet: 10–13 “And olsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik.
“Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik ve “(Bütün
vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık.
“Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm” diye
vahyettik. Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık
yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık.
Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim
emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. Cinler, Süleyman için
dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı.
Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.” Bu ayetlerde demir ve bakır
sanayi ile ilgili temel esaslar getirilmektedir. Bu madenler eritilerek su haline
getirilir. Bunlardan zırh, savaş aletleri, çanak, çömlek gibi mutfak malzemeleri ve
istenilen her şey yapılır. Demirin balmumu gibi yumuşatılmasıyla iplik gibi
dokunabilir. Davud Peygamber demirden zırh yapıp satmakla geçinirdi.[12]
Bu bakımdan bir sanat da birey ve toplum hayatında önemli bir yer taşımaktadır. Ayetten Çıkan Ekonomik
Esaslar: 1- Demir, bakır ve bütün
madenlerden eritilmek suretiyle sanayi alanında kullanılır. 2- Demir eritildiği zaman
balmumu gibi yumuşadığı için iplik gibi dokunabilir. 3- Demirden zırh ve savaş
aletleri yapılır. 4- Demir ve bakır madenlerinden
çanak çömlek gibi mutfak malzemeleri de yapılır.
5- İstenildiği zaman bakır
inşaat sahasında da kullanılabilir. 6- Düşmanın hücumundan ve
ateşinden korunacak her türlü tedbir alınmalıdır. 8- Birey ve toplum hayatında
zırh yapmak gibi sanatların önemli bir yeri vardır.
FATIR SURESİ Fatır Suresi 35/ Ayet: 15 “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise
her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” Yaratıklar arasında en çok ihtiyaç
sahibi ve Allah’a muhtaç olan insandır. İnsanoğlu zayıf olarak yaratılmış
bulunmakla[13]
hangi mertebede olursa olsun onun ihtiyaçtan uzak kalıp kurtulması mümkün değildir.[14] Biz burada Allah’ın yeryüzünde
temsilcisi olan insanları-toplumu-kamuyu ve devleti düşünecek olursak insanların
toplumsuz, devletsiz yani teşkilatsız yaşayamayacakları ve bir devlet yapısına
kesinlikle muhtaç oldukları anlaşılır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Varlıklar arasında en çok
ihtiyaç sahibi olan insanlardır. 2- İnsan zayıf olarak
yaratıldığı için hangi mertebede olursa olsun ihtiyaçtan kurtulamaz. 3- İnsan her zaman her yerde ve her
yaşta muhtaç bir durumdadır. 4- İnsan devlet teşkilatı olmadan
yaşayamaz. İnsan bir devlete mutlaka muhtaçtır. 5- İnsanın ihtiyaçları devamlı
haldedir. YASİN SURESİ Yasin
Suresi 36/ Ayet:35 “Meyvelerinden yesinler diye biz
orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık.
Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?” Önceki
ayetlerde ölü topraktan Allah’ın onu diriltip taneler çıkardığından, insanların
bunlardan yediğinden, yeryüzünde hurma ve üzüm bahçeleri yaptığından ve pınarlar
kaynattığından bahsedilmektedir.[15]
Burada da bunların meyvelerinden bir de kendi ellerinin işlediklerinden yemeleri için
öyle olduğu beyan edilmektedir. Buna göre insan için olan tüketim maddeleri birincisi
tabiatta hazır olanlar, ikincisi de emek vermek suretiyle elde edilenler olmak üzere iki
çeşittir. Elma, üzüm, incir gibi ve buna benzer meyveler tabiatta hazır olan
yiyeceklerdir. Pişirilerek yenenler ise terbiye edilerek tüketilenler, sebzeler ve
zeytin gibi emek mahsulü olan meyvelerdir.[16]
Emek
olmadan yemek olmayacağına işaret etmek için burada elemeğinden açıkça
bahsedilmekte, ellerinin yaptığı buyrulmaktadır. Buna göre insan ihtiyacı
olan malları elde etmek için çalışmak, emek harcamak ve üretmek gerekir. Çünkü
ekin ekmeyince bitmediği gibi meyve ağacını dikmeyince de yetişmeyeceği bir gerçektir.[17] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar:
1-
İnsanın yiyecekleri tabiatta hazır ve yarı hazır olmak üzere iki şekilde bulunur. 2-
Üzüm, incir, elma gibi meyveler tabiatta yenecek halde hazır bulunurlar. 3-
Zeytin ve buna benzer meyveler ise tabiatta yarı hazır bir bulunup terbiye edilmek
suretiyle yenecek hale gelirler. 4-
İnsan tüketim için hazır olan mallara bile emek harcamak zorundadır. Ağaçtaki elma
ile üzüm bile azından toplanmak ister. 5-
İnsan yiyecek maddelerini yenecek bir hale getirmek için emek harcamak zorundadır. 6-
Elemeği ve göz nuru ile kazanılan en mukaddes bir rızıktır. SAFFAT
SURESİ Saffat
Suresi 37/ Ayet: 141 “Gemidekilerle
kur’a çekmiş ve (Yunus) kaybedenlerden olmuştu.” Başka
bir ayette de kur’a hakkında şöyle buyrulmaktadır: “Ey Muhammed! Bunlar sana vahiy
ettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak diye
kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu konuda)
tartışırlarken de yanlarında değildin.”[18] Kur’a
hakkındaki ayetler İslam öncesi şeraitlere aittir. Onlarda her yerde uygulanan umumi
bir kur’a anlayışı vardı. İslam’da ise ancak birkaç yerde uygulanıp kur’anın
özel bir durumu vardır.[19]
Hz. Peygamber bir sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında ve azad olacak köleleri
arasında, miras taksiminde anlaşamamış iki kişi arasında olmak üzere üç yerde kur’a
çektiği kaynaklarda nakledilmektedir.[20] Kur’a
hakkında vaciptir diyenler olduğu gibi, onu kumara benzeterek hiç kabul etmeyenler de
vardır. Ancak ortaklar arasındaki taksimde onun sünnet olduğu konusunda fıkıhçılar
ittifak etmişlerdir. Ebu Hanife de kur’a hakkında caizdir demiştir.[21]
Kur’a
ile bir hak elde edilmediği gibi o var olan bir hakkı da ortadan kaldırmamalıdır.
Serahsi’ye göre Hz. Peygamber kur’ayı gönülleri hoş etmek için kullanmıştır.[22]
Zaten ortak olan bir mal mesela bir toprak, eşit olarak pay edildikten sonra ancak kur’a
çekilir. Seferilikte-yolculuk halinde eşler arasında taksim mecburiyeti olmadığı için
kişi sefere eşlerinden istediği biri ile gidebilir. Ancak kur’a ile belirlediği eşi
ile gitmesi daha iyi ve daha şık olur.[23]
Kur’a,
“bazı şeylerin veya müşterek malların iki veya daha fazla kimse arasında taksim ve
tevzi için yapılan bir ameliyeyi mahsusadır”, özel bir uygulamadır.[24] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Bazı şeylerin veya ortak malların iki veya daha çok kimse arasında
özel bir uygulama ile taksim edilmesine kur’a derler. 2-
Kur’a İslam ekonomisinde ancak birkaç yerde uygulanabilir. 3-
Kur’a ancak aralarında bir derece ve fark olmayan hakların taksiminde sadece
ortakların gönüllerini hoş etmek için uygulanan bir usuldür. 4-
Kur’a ile bir hak elde edilmediği gibi, var olan bir hak da ortadan kaldırılmaz ve
kaldırılmamalıdır. 5-
Kur’a aslında hukuki bir yol ve yöntem olmayıp gönüllerin kaymasını önlemek
için uygulanan bir usuldür. MÜMİN
SURESİ Mümin Suresi 40/ Ayet: 61 “Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her
şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah,
insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.” Gecelerin yaratılmasından maksat,
uyuyarak ve sakin olarak dilenmeyi temin etmek; gündüzlerin yaratılmasından maksat ise
en faydalı bir şekilde varlığı ve eşyayı tasarruf edebilme imkânını meydana
getirmektir.[25]
İnsanın çalışmaya olduğu kadar dinlenmeye ve istirahat etmeye de ihtiyacı vardır.
Çünkü durmadan dinlenmeden hareket etmek ve çalışmak idrak gücü olan gözlere,
kulaklara ve diğer azalara hatta ruha bile bir zafiyet gelmesine sebep olur.[26] Güneşin kaybolmasıyla ortalık
karanlık ve soğuk olmakta insanlar sakin olup rahat bulmaktadır. Gündüzleyin ise
ortalık aydınlık ve sıcak olur, insanlar da hareket edip çalışır ve geçimlerini
temin ederler.[27]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Geceler karanlık ve soğuk olup
insanların sakin olarak uyuyup dinlenmeleri için yaratılmıştır. 2- Gündüzler aydınlık ve sıcak
olup insanların hareket edip çalışmaları için yaratılmıştır. 3- Varlığı ve eşyayı en faydalı
bir şekilde tasarruf edip işlemek gündüzler sayesinde olur. 4- Geçim vasıtalarını temin etmek
için yapılan gündüz çalışmaları gece çalışmalarından daha faydalı olur. 5- Gece dinlenme zamanı olarak
yaratılmıştır. İnsan bir makine gibi her zaman durmadan çalışmış olsa göz,
kulak, el, ayak gibi, idrak sağlayan azalara zafiyet gelir. 6- Geceleri çalışıp üretmek biraz
faydalı olmakla beraber bazı zararlara ve yan etkilere sebep olabilir. [1]
Elmalılı, V, 3820 [2]
Alusi, XXI, 38 [3]
Alusi, XXI, 44 [4]
Razi, XXV, 124 [5] Alusi, XXI, 44 [6] Ahmed Muhammed Cemal, İslam İktisadının Üstünlüğü, s, 52 [8] Kamus, II, 781 [9] Alusi, XXI, 140 [10] Hulasat-ül Beyan, XI, 4374 [11] Razi, XXV, 205; Alusi, XXI, 180 [12] Hulasat-ül Beyan, XI, 4491 [13] Nisa 4/ 28 [14] Elmalılı, V, 3984 [15]
Yasin 36/ 33–34 [16]
Razi, XXVI, 68 [18] Ali İmran 3/ 44 [19] İbn Arabî, IV, 1622 [20] Buhari, Şehadat, 31; İbn Arabî, IV, 1622 [21] Ayni, XIII, 56 [22] Serahsi, HV, 5 [23] Ayni, XX, 197 [24] Ömer Nasuhi Bilmen Hukuk-ı İslamiyye, VII, 172 [25] Razi, XXVII, 82 [26] Hulasat-ül Beyan, XII, 4998 [27] Alusi, XXIV, 82
|
. |