. | TAHA SURESİ Taha
Suresi 20/ Ayet: 124 “Her kim de benim zikrimden (Kuran’dan)
yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör
olarak haşir ederiz.” Buradaki zikirden maksat Kuran-ı
Kerim’dir diye kaynaklarda açıklanmaktadır.[1]
Yani Kuran’dan ve Kuran’ın hüküm ve nizamından uzak olan kimseler hayatlarında geçim
darlığı çekerler. Dank :
mastar olup dar anlamına gelir.[2]
Geçim darlığının bu dünyada ve ahirette olacağı hakkında görüşler de vardır.
Kuran’ı ve Kuran’ın hükümlerini kabul etmeyen kimseler zengin olsalar bile hırs
ve tamah yüzünden geçim derdinden daha fazla sıkıntı çekerler.[3] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Kuran’a dayanmayan ekonomilerde
geçim darlığı çekilir. 2- Kuran’a dayanmayan ekonomik
düzende bireyler zengin olsalar bile hırs tamah ve açgözlülük yüzünden geçim
derdinden daha fazla bir sıkıntı çekerler. 3- Kuran’a zıt olan ekonomik düzenler
sıkıntı kaynağı olurlar. 4- Kuran’a zıt olan ekonomik düzenler
zorluk kaynağı olurlar. HAC SURESİ Hac
Suresi 22/ Ayet: 25 “İnkâr edenler ile Allah’ın
yolundan ve içinde, yerli, misafir bütün insanları eşit kıldığımız Mescidi Haram’dan
alıkoyanlar (azabı hak etmişlerdir.) Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz
ona elem dolu bir azaptan tattıracağız.” Mescidi Haram yerli ve yabancı bütün
insanlar içindir. Bütün insanlar orada müsavidir. Bu sebeple Ebu Hanife’ye göre
Mekke toprakları kimsenin mülkü olamaz; alınıp satılamaz ve kiraya verilemez. Hac
mevsiminde Mekke’deki evler de kiraya verilemez.[4]
Bu hususta Hz. Peygamber’den Mekke bir emanettir; toprakları satılamaz ve evleri de
kiraya verilemez şeklinde bir hadis nakledilir.[5] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Mekke’nin topraklarının
satılması ve evlerinin kiraya verilmesi sakıncalıdır. 2- Mescidi Haram kimsenin mülkü
olmayıp orada bütün insanlar müsavidirler. 3- Mescidi Haram’ın toprakları
satılma ve kiraya verilemez. Hac
Suresi 22/ Ayet: 27–28 “İnsanlar arasında haccı ilan et
ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.
Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın
kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları
kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula
fakire de yedirin.” Hac zamanı gelince bunu insanlara
duyurmak için ilan yapılır. Bu ilanı Hz. Peygamber’in yapacağı söylenmektedir.[6]
Hz. Peygamber hac yapmadığı yıllarda hac emiri tayin ettiğine göre artık bu görevi
hükümetlerin yapacağı düşünülebilir. Gücü yetenler yakın ve uzak
yerlerden yaya veya binek ile hacca gelirler.[7]
Ayette kendilerine ait menfaatleri görsünler
buyrulmaktadır. Buna dini, dünyevi ve uhrevi menfaat diyenler olmuştur.[8]
Gerçekten haccın dini, içtimai, ahlaki, iktisadi ve kültürel birçok faydaları
vardır.[9]
Kurbanlar kesilip yenir ve fakir
olanlara dağıtılır. Bu kurban etlerinden fakirlere vermek vaciptir. Zira ihtiyaç
içersinde olanların bu zaruretlerini gidermek gerekir.[10]
Mekke’ye gelen hacılar ticaret de
yapabilirler. Seferden maksat ticaret olmamakla birlikte hacda ticaret yapmak caiz olup
bunun hiçbir keraheti yoktur.[11] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Hac zamanı gelince hükümetler
bunu halka ilan edip bildirirler. 2- Haccın birçok faydaları vardır. 3- Haccın dini, ilmi, içtimai,
ahlaki, iktisadi ve kültürel faydaları vardır. 4- Hacda ticaret yapmak serbest olup
bunda hiçbir kerahet yoktur. 5- Hacda kesilen kurbanların etleri
yenilir ve fakirlere dağıtılır. 6- Fakirlerin ihtiyaçlarını temin
etmek gerektiğinden onlara kurban etlerinden vermek vacip olur. 7- Hac mal mübadelesine ve malların
dünya çapında tanıtılmasına yardım eden bir kurumdur. 8- Hac malların tanıtılması
hususunda en büyük reklâm vasıtasıdır. MÜMİNUN
SURESİ Müminun
Suresi 23/ Ayet: 4 “Müminler zekât-vergi vermek için
çalışırlar.” Ayetteki zekât kelimesine vergi ve
iyi amel gibi anlamlar verilmiştir.[12]
Bunun mastar manası zahiri mana olup fiilin taalluk etmesiyle tezkiye için çalışırlar
demek olur.[13]
Ancak bu kelimeyi isim olarak aldığımız zaman vergi demek olur ki, o zaman anlamın müminler
vergi vermek için çalışırlar şeklinde olduğu görülür. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Müminler zekât vermek gibi iyi işler
için çalışırlar. 2- Müminler zekât-vergi vermek için
çalışıp iş yaparlar. 3- Müminler vergilerini vermeye devam
ederler. Müminun
Suresi 23/ Ayet: 8 “Müminler emanetlerine ve
verdikleri söze riayet ederler.” Emanet yalnız mala münhasır bir
şey değildir. Bütün şeri mükellefiyetler Allah’ın ve kulların hakları, vekâletler,
velayetler ve memuriyetler de hep emanet sınıfına dâhildirler.[14]
Bu ayetten müminlerin emanetlerine riayet edecekleri ve verdikleri sözleri yerine
getirecekleri anlaşılmaktadır.[15]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Müminler emanetleri yerine
getirirler. 2- Emanet bırakılan bir mal
olabileceği gibi vazifeler, velayet, vekâlet görevleri ve bütün kul hakları emanet
sınıfına giren esaslardır. 3- Müminler yaptıkları sözleşmeleri
yerine getirirler. Müminun
Suresi 23/ Ayet: 19–20 “Onunla sizin için hurma bahçeleri
ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler
vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. Yine o su ile Sina dağında biten bir ağaç (zeytin
ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.” Bu
ayetlerde hurma, üzüm ve zeytinden bahsedilmektedir. Bu meyvelerden biri doğrudan
yenilmek suretiyle diğeri de satıp geçinmek suretiyle iki yolla faydalanılır. Bu
sebeple meyvelerin hayati ve iktisadi olmak üzere iki türlü faydası vardır. Bu konuda
zeytin de çok önemli olduğu için o da ayrı bir ayet olarak zikredilmiştir.[16] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Meyveler yenilmek suretiyle doğrudan tüketilir. 2-
Meyveler yenilmek suretiyle hayati bir fayda sağlar. 3-
Meyveler üretilip satışa çıkarılmakla iktisadi hayatta önemli bir yer tutarlar. 4-
Hurma, üzüm ve diğer meyveler üretilir ve sonra satışa çıkarılır. Böylece
birçok insan geçimini meyve üretiminden sağlamış olur. 5-
Zeytin yenilmek suretiyle hayati bir fayda sağlar. 6-
Zeytin üretim ve tüketimi ticaret ve mübadelesi ekonomik hayatta birçok faydalar sağlar. Müminun
Suresi 23/ Ayet: 72 “Ey
Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi
daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” Harc
ve harâc : İnsanların mallarından alınan bir kısım vergidir.[17]
Tefsirlerde bu ayet hakkında Hz. Peygamber’in hidayete erdirmesinden, risalet
vazifesini yapmasından ve yaptığı hizmetlerden ötürü bir ücret istememesi gerektiği
şeklinde açıklamalar yapılmıştır.[18]
Kelime olarak yapılan açıklamalarda ise toprak vergisine haraç denildiği söylenmektedir.[19] Burada
peygamberin vergi koymaması gerektiği ifade edilmektedir. Fakat bu başkan olarak mı,
yoksa peygamber olarak mı, hangi sıfatla olduğu belli değildir. Bize göre bunu başkan
ve hükümet olarak yeni bir vergi ihdas edilemeyeceği şeklinde anlamak daha doğru ve
daha uygun olur. Ayetin sonundan da yeni bir vergi koyma yerine milli gelirin artmasını
istemek ve bu hususta çalışmak bir esas olarak çıkarılabilir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Hükümetler
yeni bir vergi ihdas edemezler. 2-
Milli gelirin artması ile devletin gelirleri de artmış olur. 3-
Yeni vergiler koymak toplum açısından zararlı olup devletin ihtiyaçları artan milli
gelirin sağladığı fazla vergilerle giderilip kapatılır. 4- Hükümetler
topluma hizmet verirken bunun karşılığını insanlardan istemezler ve vergi verenle
vermeyen arasında hizmet götürme açısından bir ayrım yapmazlar. NUR
SURESİ Nur
Suresi 24/ Ayet: 22 “İçinizden
varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret
edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar
affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu
etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Kaynaklarda
bu ayetin Hz. Ebu Bekir hakkında geldiği söylenir. Ebu Bekir, fakir bir muhacir olan
teyzesinin oğlu Mastah’ın adı ifk hadisesine karıştığı için yemin edip ona bir
şey vermeyeceğini söyler. Bunun üzerine bu ayet gelir. Yemin
edilen şey hayırlı ve faydalı bir iş ise onun yapılıp sonra kefaretinin verilmesi
daha iyidir.[20]
Fakir bir kimseye mal vermemek ve yardım etmemek üzere yemin edilmez. Yakın akrabalara
yapılan zulüm daha ağır, şiddetli ve daha kötü olur.[21] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Servet ve varlık sahibi zenginlere düşen şey, fakir akrabalara, yoksullara ve Allah için
hicret eden muhtaçlara yardım etmektir. 2-
Hayırlı ve faydalı bir iş için onu yapmamak üzere yemin edilmez. Eğer böyle bir
yemin edilecek olursa o iş yapılır ve yeminin kefareti verilir. 3-
Yakın akrabalara yapılan gayri meşru bir davranış daha çok günah olur. 4-
Yakın akrabalara ve fakirlere yapılan mali yardımlar Allah’ın bağışlamasına ve
sevgisini kazanmaya sebep olur. Nur
Suresi 24/ Ayet: 29 “İçinde
size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur.
Allah, açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.” Bir
önceki ayette başkalarının evlerine izinsiz olarak girmek yasaklanmıştı. Burada da
oturulmayan yerlere izinsiz girmekte bir sakınca-günah olmadığı belirtilmektedir. Bu
evlerden maksat ise hanlar, hamamlar, kervansaraylar, dükkânlar, siperler,
misafirhaneler, yıkık yerler ve harabeler olup buralara izinsiz olarak girmenin mümkün
olduğu anlaşılmaktadır.[22]
Çünkü buralarda özele tahsisten ziyade toplum için insanlar için zaruret ve faydalar
vardır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Han, hama, kervansaray, dükkân, siper, misafirhane, yıkık yer ve harabelere izinsiz
olarak girmekte bir sakınca yoktur. 2-
Han, hamam, cami ve misafirhane gibi umumi yerlerde insanların ve herkesin faydası
bulunduğundan buralara sahiplerinin izni olmadan girilebilir. 3-
Umumi yerlere girmede kimseye zarar verilmemelidir. Nur
Suresi 24/ Ayet: 32 “Sizden
bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.
Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş
olandır, hakkıyla bilendir.” Bu
ayette sanki evlenmenin zenginlik ve bolluk getireceği vaat edilmektedir. Yani nikâh
adeta zenginliğe sebep olur.[23]
Eğer onlar fakir iseler Allah onları fazlından zenginleştirir buyrulmakla fakir
kimseleri evlendirme görevinin topluma ait olduğuna işaret edilmektedir. Nitekim Hz.
Peygamber kendisine gelip müracaat eden fakirleri evlendirmiştir.[24]
Eğer bekârlar evlendirilip bir aile düzeni kurulmazsa yeryüzünde fitne doğar ve büyük
bir fesat meydan gelir.[25]
Ayrıca neslin devamını sağlayan sebep de ortadan kalkmış olur. Hz. Peygamber de
velisi olmayanın velisi başkandır buyurmakla[26]
ve bu hadis de nikâhla ilgili söylenip kaynaklarda nikâh bahislerinde zikredilmekle
kendisini evlendirecek birisi bulunmadığı zaman fakiri evlendirme görevinin devlete
düşeceği anlaşılabilir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Evlenme (nikâh) kurumu neslin devamını sağlar. 2-
Evlenme yani aile kurumu zinayı ortadan kaldırıp fitne ve fesadı yok eder. 3-
Evlenme bolluk ve zenginliğe sebep olur. 4-
Bekârlar velileri tarafından evlendirilmelidirler. 5-
Velileri olmayan fakirler devlet bütçesinden yardım almak suretiyle evlendirilirler. Nur
Suresi 24/ Ayet: 33 “Evlenmeye güçleri yetmeyenler de,
Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz
kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz
onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının
geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların
zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” Bu ayette Allah’ın size verdiği maldan onlara verin
denilerek mal kelimesinin izafe edilerek Allah’ın malı buyrulması burada çok önemli
bir ekonomik esası ortaya koymaktadır. Şu halde mal Allah’ındır. Bu İslam ekonomik
düzeninde mutlak mülkiyetin olmadığını ve kayıtlı bir mülkiyetin bulunduğunu gösterir.[27]
İslam’da özel mülkiyet malları yığmamak[28],
rüşvet vermemek[29],
israf etmemek[30]
ve ihtikâr yapmamak gibi şeylerle kayıtlı hale getirilmiştir.[31] Alusi, bunun veliler için kendi
mallarından bir yardım olmak üzere anlaşmalı kölelere vermeleri hakkında bir emir
olduğunu yazdıktan sonra verin emrini karz,
kredi yani ödünç verin diye tefsir eder. Böyle kölelere yardım etmenin Müslümanlar
üzerine mendub olduğu kaydettikten sonra bütçenin rikab : köleler bölümünde işaret
ederek veliler için vacip olduğunu savunan görüşü nakleder.[32] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- İslam ekonomik düzeninde mutlak
mülkiyet yoktur. Kayıtlı bir mülkiyet vardır. 2- İslam ekonomisinde özel mülkiyet
malları yığmamak, rüşvet alıp vermemek, israf etmemek, ihtikâr yapmamak ve dolandırmamak
gibi şeylerle kayıtlıdır. 3- Anlaşmalı kölelere (mükatebe)
velileri yardım eder. 4- Anlaşmalı kölelere (mükatebe)
velileri ve bütün müminler yardım eder. 5- Anlaşmalı kölelere devlet
bütçesinden ödünç verilir. Nur
Suresi 24/ Ayet: 37 “Nice adamlar vardır ki, ne bir
ticaret, ne de bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan (O’na ibadet etmekten ve
emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği üzere kılmaktan ve zekât vermekten
kendilerini alıkoymaz. Onlar, bir günden (kıyametten) korkarlar ki, o günde kalpler ve
gözler korkudan halden hale döner kıvranır.” Bu ayetten İslam ekonomisinin madde
ve manaya aynı derecede önem verildiği, hiçbir zaman maddenin manaya galip gelemeyeceği,
bir taraftan madde için çalışırken diğer taraftan da mana için çalışılacağı
gibi esaslar anlaşılmaktadır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- İslam ekonomisinde ruh-beden
dengesi olup dünya ve ahirete, madde ile manaya aynı derecede önem verilir. Bunlarda
biri diğeri için feda edilemez.
2- İslam ekonomisinde ticaret, alış veriş ve her türlü kazanç yolları insanları ibadetten alıkoymaz. Düzen ona göre kurulur. Mesela Cuma namazı vaktinde mesai olmaz. [1] Razi, XXII, 130 [2] Alusi, XVI, 276 [3] Hulasat-ül Beyan, VIII, 3361 [4] Alusi, XVII, 138; Hulasat-ül Beyan, IX, 3526 [5] Cassas, III, 228 [6] Razi, XXIII, 28 [7] İbn Arabî, III, 1279 [8] Alusi, XVII, 145 [9] Elmalılı, IV, 3398 [10] Hulasat-ül Beyan, IX, 3532 [11] Cassas, III, 233 [12] Razi, XXIII, 80 [13] Alusi, XVIII, 5 [14]
Elmalılı, IV, 3429 [15]
Hulasat-ül Beyan, IX, 3601 [16]
Elmalılı, IV, 3443 [17]
Kamus, I, 729 [18]
Razi, XXIII, 122; Beyzavi, VI, 69; Tıbyan Tusi, VII, 319 [19]
Alusi, XVIII, 53 [20]
Cassas, III, 308; Alusi, XVIII, 125 [21] Razi, XXIII, 187–188 [22] Cassas, III, 314; İbn Arabî, III, 1363; Hulasat-ül Beyan, IX, 3715 [23] Hulasat-ül Beyan, IX, 3728 [24] Buhari, Nikâh, 14 [25] Cassas, III, 320 [26] Buhari, Nikâh, 40; Ayni, XX, 127; Kasani, II, 251 [27] Ahmed Şelebi, s, 184 [28] Tevbe 9/ 34–35 [29] Bakara 2/ 188 [30] Enam 6/ 141 [31] Ahmed Şelebi, s, 184 [32] Alusi, XVIII, 156
|
. |