. | İSRA SURESİ İsra Suresi 17/ Ayet: 15 “Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de
sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın
günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” Bu ayetten ekonomik olarak düzene uyan ve uymayan kimselerin alacakları mükâfat
ve cezadan bahsedildiğini çıkarmak mümkündür. İsra Suresi 17/ Ayet: 23–24 “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi
davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama;
onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de
ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” Bu ayetlerde anne ve babanın ihtiyarladıkları zaman evlatları tarafından
bakılacağı onlara iyi muamele edileceği çocukların da küçük iken anne ve babaları
tarafından bakılıp büyütüleceği hakkında esaslar getirilmiştir. Öyleyse İslam’da
toplum düzeni aileye dayanır, diyebiliriz. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Anne ve babalar yaşlandıkları zaman evlatlarının yanında beraber oturup
yaşarlar. 2- Yaşlı anne ve babalar evlatları tarafından bakılırlar. 3- Evlatlar yaşlı anne ve babalarına bakarken söz, fiil ve herhangi bir
davranışlarıyla onları asla incitmezler. 4- Çocuklar anne ve babaları tarafından beslenip büyütülürler. İsra Suresi 17/ Ayet: 26 “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp
savurma.” Bu
ayet sosyal yardım kurumlarından bahsetmekle birlikte ekonominin temel kanunlarından
biri olan planlı ve dengeli kalkınma esasını da getirmektedir. Buna göre malların
hepsinin tüketime harcanmayıp bir kısmının yatırıma ayrılması gerekir. Tebzîr
: Tohum ekmek saçıp savurmak manasına gelir.[1]
Kaynaklarda buna israf etmemek, malı yerli yerinde harcamamak, ancak ihtiyaç olan kadar
sarf etmek gibi manalar verilmiştir.[2]
Bu durum ise bize ekonomik olarak yatırım ve tüketim harcamaları arasında bir
dengenin bulunması gerektiğini gösterir. Ayetteki
haklarını ver hitabı başta Hz. Peygamberedir; ondan sonra da herkesedir.
Akrabalar yani kendilerine sosyal yardım yapılacak akrabalar kendileri ile evlenme
yasağı olan yakınlar diye açıklanmaktadır.[3] Bu akrabaların ihtiyaçlarını temin etmek yakınları
üzerine düşer. Tarihteki Dar-ul Eytam ve Muavenet-i İçtimaiye gibi kurumlar bunun açık
örnekleri olurlar.[4] Bu
ayetten aynı zamanda hükümetlerin fakirlere yiyecek, içecek ve mesken ihtiyaçlarını
temin etmeleri gerektiğini anlayanlar da vardır.[5]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Akraba, miskin ve yolcu gibi sosyal kurumların mensuplarına hakları kendi ellerine
verilir. 2-
Sosyal kurumların mensuplarına hakları devlet bütçesinden ödenir. 3-
Kendi aralarında evlenmeleri yasak olan akrabalar veya birbirine mirasçı olabilen
akrabalar birbirilerini bakmak zorundadırlar. 4-
Yoksul olan kimselere hakları bütçeden ödenir. 5-
Yolculara bütçeden ödenen tahsisat kendilerine verilir. 6-
Mallar yerinde ve ancak ihtiyaç kadar harcanır. 7- Tüketim
ve yatırım malları arasında bir denge sağlanarak bir kısmı tüketime bir kısmı da
yatırıma harcanır. 8-
Malların hepsi tüketime veya yatırıma harcanamaz. 9- Hükümetler
fakirlerin yiyecek, içecek ve mesken ihtiyaçlarını temin etmek zorundadırlar. İsra
Suresi 17/ Ayet: 29 “Elini
boynuna bağlı kılma (cimri olma) ve büsbütün de onu açıp israf etme ki, sonra
kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.” Bundan
önceki ayette infak etmek yani hayır için harcamak emredilmekte, şimdi burada da bu
harcamanın nasıl yapılacağı açıklanmaktadır.[6] Elini boynuna bağlı kılmak Arapçada cimriliği ifade eder
ki, hak sahiplerine haklarını vermemek demektir.[7]
Eli açmak demek de bütün malın harcanıp israf edilmesidir. Çünkü eli yummak elin
içindekileri hapseder ve dışarıya çıkmasına engel olur, eli açmak ise eldekilerin
gitmesine ve dağılmasına sebep olur.[8]
Burada
malların harcamasında aşırılık yapmak, ifrat ve tefrit yasaklanmaktadır.[9]
Buna göre mallar yerinde ve ihtiyaç kadar harcanacak vergi ve hayır gibi harcanması
gereken yerlere hakları verilecek, böylece malların hepsinin harcanmasından veya
hapsedilmesinden sakınılmış olacaktır.[10]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-Yatırım
ve tüketim harcamalarında her türlü aşırılıktan, ifrat ve tefritten kaçınılarak
orta bir yol tutulur. 2- Bütün
malların tüketim için harcanması ekonomik düzen açısından zararlı olur. 3- Bütün
malların yatırım için harcanması ekonomik düzen açısından zararlı olur. 4-
Yatırım ile tüketim harcamaları arasında bir dengenin sağlanması ekonomik düzen
için faydalı olur. 5- Bütçede
yerleri gösterilen vergi ve sosyal kurumlar gibi olan gelir ve giderlerin, toplama ve
harcamaların yerinde ve gereken kadar yapılması bir zarurettir. 6- Tüketim
ve yatırım harcamalarını iyi ayarlayamayan ekonomilerin sene sonunda eli boş kalır. İsra
Suresi 17/ Ayet: 34 “Yetimin
malına da yaklaşmayın. Ancak rüştüne (yaşına) erişinceye kadar en güzel şekilde
(malını koruyup çoğaltmak için) yaklaşabilirsiniz. Bir de ahdi (yapılan sözleşmeyi)
yerine getirin, çünkü verdiği sözden cayan (kıyamet günü) sorumludur.” Bütün
insanların mal ve mülkiyet haklarına saygı göstermek gerekir. Burada yetimin malına
yaklaşmayın buyrulması, onların buna daha çok muhtaç olmalarından ileri gelir.[11]
Yetimin malı kendisi için en güzel ve faydalı olacak bir şekilde çalıştırılabilir.
Bunlardan birisi de ticari alanda çalıştırma yolu olabilir.[12]
Mesela yetimlerin malları üzerinde mudarebe şirketinin kanun ve kuralları uygulanmak
şartıyla bir tasarrufta bulunma ve çalıştırma olabilir.[13]
Yetimler büyüyüp reşit oldukları zaman ise insanların gözü önünde malları
kendilerine teslim edilir. Reşit olma yaşının 33, 40 ve hatta 60 olduğunu söyleyenler
bile vardır. Ebu Hanife’ye göre ise 25 yaşında olmak rüşt yaşı olarak kabul
edilmiştir.[14]
Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar:
1- Herkesin malı
korunmuştur. Hiçbir kimsenin malına dokunulamaz. 2-
Yetimlerin mallarına tecavüz edilemez. 3-
Yetimlerin malları Reşid oluncaya kadar veli ve vasileri tarafından idare edilir. 4-
Yetimlerin mallarının idaresinde mudarebe ortaklığının kaide ve kuralları cereyan
eder. 5-
Yetimler reşit oldukları zaman malları kendilerine teslim edilir. 6-
Yetimin malını velisi ticaret yoluyla kullanıp üretip çoğaltır. 7- Sözleşme
yapanlar yaptıkları bir sözleşmenin şartlarını tam olarak yerine getirmekle mükelleftirler.
8-
25 yaşına girmiş olan bir kimse artık reşit olmuş kabul edilip onun bazı
arızaları bulunsa da bunlar nazarı itibara alınmaz. İsra
Suresi 17/ Ayet: 35 “Ölçtüğünüz
zaman ölçüyü tam tutun, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından
daha güzeldir.” Bu
ayette alış verişlerde ölçü ve tartıların doğru ve tam tutulması emredilmekte
neticede böyle yapmanın faydalı olduğu belirtilmektedir. Ticari
ahlak denilen şey insanlık için çok önemlidir. Çünkü bütün insanlar ihtiyaçlarını
bu yol ile temin etmekte, ölçü ve tartı ile alıp satmaktadırlar. O yüzden bu
ölçü ve tartıda yapılan az bir eksiklik bütün insanlığa şamil olabileceği gibi
adaletli davranmak da o kadar iyilik ve güzellik getirir. Ayrıca
burada kiloyu tam ölçen ve teraziyi tam adaletle tartan kimselerin akıbet ve sonuçlarının
zenginlik ve refah olacağına işaret edilmektedir.[15]
Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Mübadelede
ölçü ve tartılarda tam ve eksiksiz ölçü ve tartı yapılır. 2-
Alım satımda ölçü ve tartılardaki az bir eksiklik ve aksaklık bütün ticari hayatı
etkiler. 3-
Eksik ve yanlış ölçü ve tartılar ticari hayattaki emniyeti sarsar ve güveni kaldırır. 4-
Tam doğru ölçü ve tartı yapan tüccarlar kazandığı gibi böyle bir düzene sahip
ekonomiler de payını alır. 5-
Ölçü ve tartılarda adalet gözetilmezse alıcı ile satıcılar arasındaki güven
kalkar. İsra Suresi 17/ Ayet: 84 “De ki: “Herkes kendi yapısına uygun işler görür.
Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” İnsanın özü ve esası iyi ise işi
de iyi olur; kötü ise işi de kötü olur. Herkes kendi ruhunun gereği üzere amel
eder.[16]
Şu halde fiillerin iyiliği ve kötülüğü nefsin iyiliğine ve kötülüğüne
tabidir. Mesela güneş tuz gölünü dondurur. Hâlbuki karı ve yağı eritir. Çamaşır
yıkayan kimsenin çamaşırlarını ağartır, fakat kendi yüzünü karartır.[17]
Zira bir tesir ve etki, yerin kabiliyet ve istidadında göre iş yapar. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre
insanlar arasında doğal bir işbölümü vardır. Buna göre herkesin bir kabiliyeti ve
ayrı bir işi bulunur. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Herkes kendi mizacına göre iş
yapar. 2- Çalışma ve iş hayatında doğal
işbölümüne dayanan bir ayrım yapılmalıdır. 3- Herkesin çalışması ve işi
başka başkadır. 4- İnsanlar arasındaki doğal işbölümü
sayesinde toplumda tam bir çalışma düzeni meydana gelir. 5- Ekonomik hayattaki işbölümü işe
insan değil, insana iş esasına göre yapılmalıdır. 6- Doğal işbölümüne dayanan bir
çalışma düzeni ve iş hayatı kurmak hem birey ve hem de toplum açısından faydalı
olur. 7- Doğal işbölümüne dayanan
ekonomiler en fazla üretim kapasite ve rekoltesine sahip olurlar. 8- İşbölümü bireylerin kabiliyet
ve tabiatlarına göre yapılmalıdır. 9- Çalışma hayatında işbölümü
esastır. 10- Doğal işbölümü, serbest
ticaret ve hür teşebbüs esasına dayanan ekonomilerde daha iyi gerçekleştirilir. 11- İşlerin bireylerin tabiat ve
kabiliyetlerine göre dağıtılmasına işbölümü denir. KEHF SURESİ Kehf
Suresi 18/ Ayet: 19 “Böylece biz, birbirlerine
sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”, dedi.
(Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle
dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş
para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz
ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat
çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” Varık :
Basılmış ve basılmamış gümüş parçasına varık
denir.[18]
Kaynaklarda bu ayete dayanılarak şu
hükümler çıkarılmıştır: Alış-verişte vekâlet vermek caizdir. Bir topluluk
kendi aralarında paralarını bir araya getirip karıştırdıktan sonra harcasalar ve bu
para ile satın aldıkları yiyecekleri aralarında ortak olarak yiyebilirler. Hem
bazılarının az, bazılarının da çok yemesinde bir sakınca yoktur.[19]
Kişilerin gelecek için azık depo etmesi meşru ve mühim bir iştir.[20]
Yiyeceklerden en taze, en güzel ve en ucuzunu almak gerekir.[21] Ayetten
ayrıca gümüşün içeride tedavül eden milli bir para olabileceğini, pazarların
şehir merkezlerinde kurulacağını ve ihtiyaçların mübadele yolu ile temin edileceğini
anlamak mümkündür. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
İnsanlar ihtiyaçlarını mübadele yolu ile temin ederler. 2- Alış verişte vekâlet yoluyla
mal alıp satmak caizdir. 3- Bir topluluğun paraları ortaya
koyup karıştırarak satın aldıkları şeyleri kendi aralarında ortak olarak yiyip içmelerinde;
birinin az, diğerinin ise çok yiyip içmesinde bir sakınca ve haksızlık yoktur. 4- Ortak olarak devam eden yiyip içmelerde
birinin az, diğerinin ise çok yiyip içmesinde bir haksızlık meydana gelmiş olmaz. 5-
Bireyler gelecekleri için yiyecek ve içecek depo edebilirler. 6- Tüketim maddelerinin en taze, en
güzel ve en ucuz olanları kullanılır. 7- Gümüş bir mübadele vasıtasıdır. 8- Devlet içersinde dâhilde gümüş
para tedavül eder. 9-
Para sosyal bir değerdir. 10- Her devlet kendi tuğrasını
taşıyan bir gümüş para basar. 11-
Pazaryerleri şehir merkezlerinde kurulur. 12- İnsanlar alış verişlerde
dikkatli davranmalı ve aldanmamaya çalışmalıdırlar. Kehf
Suresi 18/ Ayet: 23–24 “Hiçbir şey hakkında sakın “yarın
şunu yapacağım” deme! Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman
Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de.” Bu ayette gelecekte yapılacak bir iş
için Allah’ın dilemesine bağlanması emredilmektedir. Çünkü insanın azim ve
iradesi bir şeyin meydana gelmesi için yeter sebep değildir.[22]
Öyleyse iş sözleşmelerinde meydana gelen gecikmeden dolayı bir ceza verilmemelidir.
Mesela üretimde meydana gelen gecikmeler işçilere ve üreticilere yükletilemez. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Bir şeyin üretilmesi için insanın
istek ve iradesi yeter sebep değildir. 2- Üretimin meydana gelmesi için
Allah’ın dilemesine ihtiyaç vardır. 3- Herhangi bir sebepten dolayı
üretimde meydana gelen gecikmeler için mali bir ceza verilemez. 4- Birey elinde olmayan herhangi bir
sebepten dolayı üretimde meydana gelen bir zararı tazmin etmez. Kehf
Suresi 18/ Ayet: 79 “O gemi, denizde çalışan
birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde,
her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” Ayette gemi sahiplerinden miskin diye
bahsedildiği için elinde bir miktar malı bulunan kimseye miskin denileceği
anlaşılır.[23]
Fakirin hali zaruret ve ihtiyaç bakımından miskine göre daha şiddetlidir.[24]
Razi bu ayetin tefsirinde başka insanların mallarında ve canlarında bir tasarrufta
bulunmasının haram olduğunu söylemiştir.[25]
Gemi birçok kimselerin olduğu için
ortak çalışıp birlikte üretim yapmanın caiz olduğu, hükümdarın gemileri alması
gasp ile nitelendirildiğinden hükümetlerin bireylerin mallarında bir tasarrufta
bulunma hak ve salahiyetlerinin bulunmadığı esası çıkarılabilir. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Bireylerin mallarına ve canlarına
dokunmak haramdır. 2- Devlet ve hükümetin bireylerin
mallarını ellerinden alma hak ve salahiyetleri yoktur. 3-
Ortak çalışıp birlikte üretim yapmak caizdir. 4- Elinde bir miktar malı bulunan
kimseye miskin adı verilebilir. 5- Fakir, miskine nispetle daha fazla
bir zaruret ve ihtiyaç içersinde olan kimsedir. [1]
Kamus, II, 150 [2]
Cassas, III, 198; İbn Arabî, III, 1203 [3]
Razi, XX, 193 [4]
Hulasat-ül Beyan, VIII, 2973 [5]
Ahmet Şelebi [6]
Razi, XX, 195 [7]
Cassas, III, 198 [8]
İbn Arabî, III, 1204 [9]
Razi, XX, 195 [10]
İbn Arabî, III, 1204 [11]
Cassas, III, 201 [12]
İbn Arabî, III, 1210 [13]
Cassas, III, 202 [14]Cassas, III, 202 [15] Hulasat-ül Beyan, VIII, 2986 [16] Beyzavi, III, 210 [17] Razi, XXI, 36 [18] Kamus, III, 1027; Alusi, XV, 231 [19] Cassas, III, 213 [20] Razi, XXI, 103 [21] Alusi, XV, 230 [22] Elmalılı, IV, 3242 [23] Hulasat-ül Beyan, VIII, 3161 [24] Razi, XXI, 160 [25] Razi, XXI, 160
|
. |