. | Kur'ânın İktisadî (ekonomik) Tefsiri
ENAM SURESİ Enam Suresi 6/ Ayet: 17 “Şayet Allah sana bir zarar dokundursa, bunu
O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse
gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” Bu ayette fakirlik, kıtlık ve pahalılık gibi belaların sosyal
olduğuna işaret vardır. Ayni bunun gibi zenginlik, bolluk ve ucuzluk da sosyaldir. Fayda zararın, hayır da şerrin mukabilidir. Burada ise zarar,
hayrın mukabili makamında kullanılmıştır. Bunun nüktesi, Allah’tan gelen zararların
aslında bir kötülük olmayıp belki gelecek bir kötülüğü haber vermek ve bireyleri
terbiye etmektir.[1] Zurr : Kıtlık, fakirlik ve eksiklik anlamlarına da gelir.[2] Hayr ise maddi varlık, çok mal anlamlarına da gelir.[3]
Hayr, kendisinde menfaat bulunan şeye veya hazır bir maslahat-fayda ya da gelecek bir
maslahat-fayda bulunan şeye hayr denir.[4] Kâşif : Örtülü bir perdeyi açıp kaldırmaya keşf
derler.[5]
Kaşif ise burada başa gelen bir belayı mesela toplumdaki kıtlığı veya iktisadi bir
krizi kaldıran, uzaklaştıran ve bertaraf eden demek olur. Ayetten Çıkan
Ekonomik Esaslar: 1- Fakirlik, kıtlık ve pahalılık gibi, iktisadi belalar, ileride
gelecek büyük tehlikeye karşı insanları, ekonominin doğal kanunlarına uymaları için
meydana gelmiş olan uyarılardır. 2- Fakirlik, kıtlık ve pahalılık gibi topluma arız olan ekonomik
kötülükler, sosyal olarak doğarlar ve yine sosyal olarak ortadan kalkarlar. 3- Zenginlik, bolluk ve ucuzluk gibi, ekonomik iyilikler sosyal olarak
doğar ve yine sosyal olarak kaybolurlar. 4- Kıtlık ve pahalılık gibi, topluma arız olan ekonomik kötülükler
ancak toplum tarafından yok edilebilirler. Bireysel çabalar ve çalışmalar bu konuda
bir fayda vermez. Enam Suresi 6/ Ayet: 38 “Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki
kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiç
bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.” Bu
ayet yerde yürüyen ve gökte uçan hayvan ve kuşların hepsinin insana benzer birer
toplum olduklarını açıklamaktadır.[6] Ümmet
: Daha önce de geçtiği üzere başlarında bir başkanları olan bir toplum
demektir.[7]
İnsanlarla hayvanlar arasındaki bu benzerlik hakkında pek çok şeyler söylenmiştir.
Fakat burada önemli olan husus, hayvanların yaratılışlarında ve yaşayış
tarzlarında insanların faydalanacağı pek çok sırların bulunduğunu söylemek
gerekir.[8]
Burada örnek vermek gerekirse kuş-uçmak ve uçağın bulunması, balık-yüzmek ve
geminin bulunması buna açık bir misal teşkil eder. Mesela arıların hayatları
üzerinde yapılan ve yapılacak araştırmalar insan hayatına birçok şeyler
kazandırabilir. Alay ve sürüler halinde yolculuğa çıkan göçmen kuşları bile bir
başkan kuşun emir ve komutasında hareket ettikleri bugün bilinmektedir. Buradaki
kitaptan maksat da Levh-i mahfuz ve Kuran-ı Kerim diye iki görüş bulunmakla beraber
Kuran’dır görüşü daha zahir ve daha ağır basmıştır.[9] Ayetin
sonunda hiçbir şeyin noksan bırakılmadığı söylenmekle insanla hayvan arasındaki
bu benzerlikten faydalanarak analoji yoluyla birçok problemlerin çözümlenebileceğine
işaret edilmiştir. Hatta bu yola o kadar sevk edilip destek verilmiştir ki, kuşa
mecazi bir anlam verilmesin diye, bunun mutlaka bir kuş olduğu iyice anlaşılsın ve
tevile gidilmesin diye ayette iki kanadıyla uçan şeklinde bir tefsir cümlesi
getirilmiştir. Bunun için Kuran-ı Kerimde gerçekten her şey anlatılıp açıklanmıştır.
Bir mesele ya bizzat kendisi anlatılmıştır veya ona benzer bir olay ile
anlatılmıştır. Bir
gün İmam Şafii, Mescidi Haram’ın kenarına oturup “Bana ne sorarsanız sorunuz hep
Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim ile cevap vereceğim” dediğinde adamın birisi “ihramlı
olan birisinin bir eşekarısını öldürmesi hakkında ne dersiniz dediği zaman “bir
sakınca yoktur”, diye cevap verir. Adam bu Kuran’ın neresinde yazıyor diye sorar.
İmam Şafii, Allah, Kuran’da “Peygamber size ne verdi ise onu alın, o size neyi
yasak etti ise ondan da vazgeçin” buyuruyor.[10]
Hz. Peygamber de benim sünnetime ve benden sonra da Raşid halifelerin sünnetine yapışın,
buyuruyor.[11]
Hz. Ömer ise ihramlı bulunan kimse eşekarısını öldürebilir, demiştir, diye cevap
vermekle Kuranda bütün hükümlerin bulunduğunu açık bir örnek getirerek anlatmıştır.[12] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-Hayvanların
yaratılışlarında ve yaşayış tarzlarında insanların faydalanacağı pek çok sırlar
vardır. 2-
Hayvan toplulukları da aynı insan toplumları gibi gibidirler. 3-
Kuşlar da aynı insan toplumları gibi bir yaratılışa ve yaşayış tarzına
sahiptirler. 4-
İnsan, hayvan ve kuş toplulukları arasındaki benzerliklerden faydalanarak analoji
yoluyla yeni yeni bilgilerin elde edilmesi mümkündür.
5-
Kuranda hiçbir hüküm eksik değildir. 6-
Kuranda pek çok şey, analoji (kıyas) yolu ile anlatılmıştır. Bir mesele ya bizzat
kendisi veya ona benzer bir olayla dolaylı olarak anlatılmıştır. Enam Suresi 6/ Ayet: 42 “And olsun, senden önce birtakım ümmetlere de
peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe
etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.” Doğal
kanunların işletilip çalıştırılmadığı bir yerde sıkıntı ve musibetlerin,
darlık ve zorlukların olacağı bir gerçektir. Toplumlara peygamberler gelirler,
insanlara her tür hareket ve davranışlarını nasıl yapacakları konusundaki esasları
bildirip öğretirler. Bu esaslara uymayan milletleri başlarına hadlerini bilmeleri ve
doğru yola gelmeleri için fakirlik, açlık, sefalet ve hastalık gibi belalar gelir. el-Be’sâü
: Şiddetli fakirlik, darrâü : hastalık ve tezarru’
ise inatçılığı bırakıp boyun eğmek demektir.[13] Toplumlar
yanlış bir yola girdiklerinde din ve ilim adamları tarafından uyarılırlar. Ayrıca
başlarına gelen açlık, sefalet ve hastalık gibi belaların yardımı ile de
uygulamakta oldukları yanlış ekonomik kanunlardan kati olarak vazgeçip uzaklaşırlar.
Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yanlış bir yolda olan toplumlar din ve ilim adamları tarafından uyarılırlar. 2-
Yanlış bir yolda olan toplumların başlarına gelen fakirlik, açlık, sefalet ve
hastalık gibi belalar, onların uyanmalarına ve dolayısıyla daha büyük tehlikelerin
gelmemesi için yanlışları bırakıp doğruyu uygulamalarına ve doğru yola
gelmelerine bir vesile olmalıdır. 3-
Bir milletin başına gelen fakirlik, açlık, sefalet ve hastalıklar, bunların
nedenlerini araştırıp doğru çarelerini uygulamaya boyun eğmelerini sağlamalıdır.
Bu olmadığı takdirde daha büyük tehlikelerin doğacağı muhakkaktır. Enam Suresi 6/ Ayet: 43 “ Onlara darlık ve sıkıntımız geldiği zaman
yalvarıp yakarsaydılar ya.. Ama nerede, kalpleri katılaşmış ve yapa geldikleri
şeyleri şeytan onlara süsleyip çekici duruma getirmiştir.” Bu ayet de önceki ayetin devamı
olarak fakirlik ve hastalık içersinde olan ülkelerin bu kötülüklerin kaynaklarına
inmeyeceklerinden ve kendi yaptıklarını iyi göreceklerinden bahsetmektedir. Tezyîn kelimesinin bir manası da aslında güzel
olmayan bir şeyi gönle hoş gösterip sevdirmektir. Bu da aldatmak ve kandırmak yoluyla
gerçekleşir.[14]
Şeytan böyle ülkelere yaptıkları kötü ve yanlış hareketlerini süsleyip püsleyip
güzel gösterir. Mesela faiz, kumar, rüşvet ve zekât dışı vergi sitemi gibi gayri
meşru işler kendilerine çok iyi bir iş gibi görünür. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Bozulmaya ve çökmeye yüz tutmuş
olan toplumlar, başlarına gelen ekonomik sıkıntı ve diğer bunalımlar için köklü
tedbirler alacakları ve doğru kanunları uygulayacakları yerde yaptıkları haksız ve
yanlış işleri iyi ve doğru zannederler. 2- Böyle çökmeye yüz tutmuş olan
toplumlar genellikle kötülüklerin kaynak ve sebeplerine eğilmez ve yaptıkları kötü
davranışları iyi, güzel ve doğru görmeye çalışırlar. Enam
Suresi 6/ Ayet: 44 “Derken onlar, kendilerine yapılan
hatırlatmayı unuttular (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra
kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da
bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.” Konjonktür (toplu durum) devreleri adı
verilen kriz zamanlarındaki kıtlık ve bolluklar, hep birbirini takip eder. Refahın
arkasından panik ve çöküntü gelir. Bu dönemde bütün ekonomik hayatta krizler
görülür; milli gelir, istihdam ve üretim azalır; fiyatlar ve karlar düşer, insanlar
işsiz kalır. Sonunda tekrar bir canlanma başlar. Bu yıllarda yükseliş olur ve bolluk
meydana gelir.[15] İşte bu ayette de herhalde konjonktürün son refah
devresinden bahsetmektedir. Yalnız bu konjonktür devresi, milleti tam bir yıkılış ve
çöküşe götüren bir refah devresidir. Bir uyarı mahiyetinde gelen bir kıtlık
devresinden ve bu devrede insanlar doğru yola girmedikten sonra Allah her şeyin
kapısını açar; öyle bir hürriyet ve refah başlar ki, maddi ve manevi bütün
engeller kalkar, her taraftan üzerlerine bol nimetler gelir, her türlü rahatlar, sıhhatler,
başarılar, zevk ve sefalar onları kuşatır. Onlar bunları kendilerinin istihkak
ettikleri şeyler zannederler.[16]
İşte tam bu eğlence sarhoşluğu anında
sevinip eğlenirlerken Allah tarafından ansızın yakalanırlar. Ayette bu yakalanmanın
nasıl olacağı anlatılmamıştır. Bu hususta kaynaklarda da bir şey bulamadık. Ancak
bu bir ihtilal, bir iç savaş rejim değişikliği, başka bir devlet tarafından
saldırıya uğrayıp ortadan kaldırılma gibi büyük tehlikeler olabilir. Bunun böyle
olacağını ve bu milletin çökeceğini bundan sonra gelen ayetin işaret ve
yardımıyla anlamaktayız. Zaten düzensizliğin ve bozuk düzenin götüreceği yolun
sonu bu olur. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Milletleri çöküşe götüren kriz ve buhran dönemlerinde kıtlık ve bolluk devreleri
bulunur. 2-Çöküşe
götüren krizlerde son bolluk ve refah dönemine gelinceye kadar hiçbir köklü tedbir
almayıp yanlış yolda yürümelerine devam eden milletler tam bu bolluk devresinde yıkılıp
çökerler. 3-
Toplumlar doğru düzenin ve doğru kanunların dışına çıkıp serbest hareket etmeye
başlayınca önce bir bolluk ve refah dönemi gelir, ondan sonra da ansınız tam bir
çöküş baş gösterir. Enam
Suresi 6/ Ayet: 45 “Böylece
zulmeden bu toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” Peygamberin
sözlerini dinlemeyen, düzenin gereklerine uymayan, doğru iktisat kanunlarını
uygulamayan, başına gelen kıtlık ve kriz dönemlerinden de ders almayan milletlerin
sonu işte böyle feci bir şekilde helak olmaktır. Böyle
bir milletin ardı alınır, arkası ve nesli kesilir, arkalarından hiçbir kimse kalmaz
ve bırakılmaz. Bu şekilde onların zulümlerine son verilmiş olur. Bu zulmü ve
zalimleri ortadan kaldırmak diğerleri için ve bilhassa mazlumlar için büyük bir
nimettir. Bu nimetin karşılığı ise ayette de ifade edildiği gibi Allah’a hamd
etmektir.[17] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-Düzenin
dışına çıkan toplumlar, mutlaka çöker, arkalarında hiçbir kimse kalmaz. 2-
Düzensizliğin sürüp gitmesi mümkün değildir. 3-
Kıtlığa ve ekonomik krizlere sebep olan ve bunlardan ders alarak doğru yola dönmeyen
milletler zalimdirler. 4-
Ekonomik krizlerin sebeplerini araştırarak köklü tedbirler alıp doğru yola dönmeyen,
fakat bolluk ve sefahat içersinde yaşamaya devam eden zalim milletlerin çöküp yok
olması, diğer milletler ve bilhassa mazlum milletler için bir nimet olur ve bu nimet
için de onlar Allah’a hamd ederler. Enam
Suresi 6/ Ayet: 52 “Rab’lerinin
rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların
hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları
kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.” Kureyş’in
ileri gelenleri, Hz. Peygamber’in huzuruna çıktıklarında yanında Süheyb, Cenab,
Bilal, Ammar ve Selman gibi fakir Müslümanların bulunduğunu gördüler, Bir başkanın
fakirlerle oturup kalkmasını, onlarla konuşmasını ve fikir teatisinde bulunmasını
yabancı karşıladılar. Bunları yanından uzaklaştırırsan biz gelir seninle
konuşuruz, dediler. Hz. Peygamber bunu kabul etmeyince başka bir teklif getirdiler. Biz
gelelim, bunlar gitsinler, biz sizi bırakıp gittikten sonra istersen gelirler ve
konuşursunuz gibi bir sınıf ve aristokrat zihniyetine sahip olduklarını gösterdiler.
Hz. Peygamber, Hz. Ömer’in düşüncesine uyarak bunu belki kabul edecekti. İşte tam
o sırada bu ayet-i kerime geldi.[18] Menar
tefsirinde bu ayete dayanarak günah çıkartma gibi bir yetkiye sahip olan dini
başkanlığın caiz olmadığı, din mekteplerinde başkanların, talebeleri dersten
mahrum etme ve okuldan kovma gibi ceza vermelerinin caiz olmadığı esaslarına
varılmıştır.[19]
Bu düşünceler
Hz. Peygamber’in sadece dini yönü ele alınarak ortaya konmuş olan sonuçlardır.
Oysa Hz. Peygamber’in aynı zamanda bir devlet ve hükümet başkanı olmakla idarecilik
yönü de bulunmaktadır. Bu bakımdan dini derslere yasak konulamayacağı gibi, idari
toplantılara da katılma yasağı konamayacağı anlaşılır. Öyleyse idari toplantılar
açık olarak yapılmalı ve isteyen herkes dilediği zaman bu toplantılara
katılabilmelidir. Ayette
sabah akşam dua ederler denildiğinden
toplantı zamanlarının sabah ve akşam olmasını düşünebiliriz. Ayrıca ayetin
geliş sebebinin yardımı ile bu toplantılarda fakir, zengin ayrımı yapılmayacağı,
sabah ve akşam devam etmek önemli olduğu anlaşılmaktadır. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Okumak ve öğrenmek isteyen bir kimse hiçbir suretle bu isteğinden mahrum dilemez. 2-
İdare toplantıları herkese açık olarak yapılır. 3-
İsteyen herkes idari toplantılara katılabilir. 4-
İdare toplantı zamanları sabah ve akşamüzerleri olabilir. 5-
Servet sahibi olmak idari toplantılarda söz sahibi olmayı gerektirmez. 6-
Toplantılara devam etme, idarede söz sahibi olma ve hakkını sağlayabilir. Enam Suresi 6/ Ayet: 54 “…içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler
sonra tövbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir." Buradaki cehâlet : bilmeyerek demek olup hata ve galat
anlamına değildir. Çünkü hatada tövbeye ihtiyaç yoktur.[20]
Bu cehaletten maksat işlenen kabahat ve suçun büyük ve küçüklüğünü, cezanın
miktarının ne kadar olacağını bilmemektir veya nefse uyup azıcık bir lezzeti çok
hayra tercih etmekten dolayı bu ifade kullanılmıştır.[21]
Sûen :
kanuna aykırı davranış, suç anlamınadır. Tevbe etmekte de bir daha yapmamak manası
vardır. İslâh da düzeltme demek olduğundan,
işlenen bir kabahatte zararların tazmin edilmesi esastır. Buna göre mesela bir
mühendis işlemiş olduğu bir yanlışın mali sorumluluğunu üzerine almak şartıyla
başka bir ceza çekmez. Mesela o yolun ortasına bir bina yapmış olsa bu suç kasti
olmayıp tekerrür de etmemişse bedelini ödemek üzere affedilebilir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Herhangi bir suç ve yanlışlık
bilmeden yapılmışsa bir daha yapmamak ve zararları da ödemek şartıyla
affedilebilir. Enam
Suresi 6/ Ayet: 65 “…yahut
sizi birbirinize katıp bazınıza bazınızın hıncını tattırmaya da kadirdir….” Bir
milletin birbirine düşman olan bir takım fırka ve gruplara ayrılması büyük bir
musibettir. Bu ayette göklerden azap geleceği ve yerden de azap geleceği söylendikten
sonra üçüncü olarak, tefrikaya düşme de bir azap olarak beyan edilmektedir.
Gayrimeşru hareket ve davranışlar, insanları birbirine düşürür. Kumar, rüşvet ve
yalanın kol gezdiği bir toplumda sevgi ve saygı kalmayıp kişilerin birbirine karşı
kin ve düşmanlık hisleri uyanır. Mesela faizi seve seve veren bir kimse olabilir mi?
Bu haksız iktisap sonunda millet birbirine düşman olan zengin, fakir, işçi-işveren;
işçi-patron; köylü-şehirli, işçi-memur sınıflarına ayrılır. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Suç işleyip gayri meşru davranışlarda bulunan toplumlar tefrika düşüp ayrışmaya
başlar ve böylece birbirine düşerler. 2-
Bir milletin tefrikaya düşerek fertlerinin birbirinin aleyhine olması, büyük bir
musibettir. Enam Suresi 6/ Ayet: 70 “…Kuran’la
hatırlat ki, herkes çalışıp elde ettiği kazancı ile kişilik sahibi olur…” Tefsirler
bu ayetteki ibsâl kelimesine genellikle helak
anlamı vermişlerdir. Halbuki bu mecazi bir
manadır. Kelimenin asıl manası ise bir şeyi katmak ve men etmek demektir. Bundan da
istiare olarak yüzünü ekşitmek, kaşlarını çatmak manasına gelir.[22]
Bu istiareden de yine mecazi mana olarak yüzün şekillenmesinden şahsiyet kazanmak
manasını anlamak mümkündür. O zaman ayetten herkesin kendi çalışması ve
kazancına göre bir kişilik kazanacağı ortaya çıkar. Buna göre mesela iyi işler
yapan kimselerin bir gelip iyileşeceği, kötü işler yapan iyi kimselerin de bir gün
gelip kötü kişiler olacağını düşünebiliriz. Bu sebeple gayri meşru kazanç ve
gelirlerle geçinen kimseler gayri meşruluk içine girmiş olurlar. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
İnsanlar yaptıkları iyi ve kötü çalışmalarına ve meşru ve gayri meşru kazançlarına
göre kişilik sahibi olurlar. 2-
İnsanlar elde ettikleri meşru ve gayri meşru gelirlerine göre bir kişilik kazanmış
olurlar. Enam Suresi 6/ 90 “İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola
ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu
tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak
bir hatırlatmadır.” Bu ayette peygamberlerin öğüt verdiği
kimselerden bir mürşitlik ücreti alamayacakları açıkça söylenmektedir. Kuran’da
buna benzer olan ayetler vardır.[23]
Bu ayetler ile bilgi öğretimi ve hüküm tebliği için ücret almanın helal olduğu
istidlal edilmiştir.[24] Ancak bu ücret bize göre kişilerden değil,
devletten alınmalıdır. Çünkü ayette benim
ücretim Allah üzerinedir, buyrularak[25]
bunu ammenin-kamunun-devletin üstleneceğine işaret edilmiştir. Buna göre hocalar, öğretmenler,
müşavirler, mürşitler, danışmanlar ücretlerini bilgi verdiği kimselerden değil,
devlet bütçesinden almalıdırlar, diyoruz. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Peygamberler, hocalar, öğretmenler,
müşavirler ve mürşitler uyardıkları ve bilgi verdikleri kimselerden bir ücret
almazlar. 2- Müşavirler, danışmanlar,
hocalar bilgi verdikleri kimselerden para isteyip bir ücret almazlar. Bunların
ücretlerini devlet bütçeden verip öder. Enam Suresi 6/ Ayet: 92 “İşte bu (Kur’an-ı Kerim) de
bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirlerin
anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye
indirdiğimiz bir kitaptır…” Ümm-el Kurâ :
Köylerin (şehirlerin anası, merkez. Bu Mekke’ye verilen bir isimdir.[26]
Mekke’ye bu adın verilmesinin sebebi dini, ticari bir merkez olmasından ve insanların
oraya toplanmasındandır. Mekke denilmeyip de bu ifadenin böyle burada kullanılması
önemlidir. Bu merkez şehir, başşehir ve başkent esasını getirmekte, dalın gövdeye
fürun asla tabi olduğu gibi, böylece köyler ve şehirler de bir merkez şehrin
etrafında toplanıp ona tabi olurlar.[27]
Bu sebeple merkez şehrin önemi büyüktür. İyilikler ve kötülükler bozulmalar ve
düzelmeler bu merkezden başlar. Şehir merkezi, yer adı olarak söylendiği halde diğerleri men : insanlar
denilerek kişiler ve şahıslar zikredilmiştir. Bu durum yerin önemini ifade edebilir.
Ayrıca bu merkezde ayrı bir teşkilat kurulmaz. Mesela Hz. Peygamber, Medine’de
otururken, oraya ayrı bir vali tayin etmemiştir. Çünkü kendisi aynı zamanda merkezin
de valisi idi. Zira uzak yerlere gönderdiği valilerin yaptığı vazifeleri Medine’de
o bizzat kendisi görüyordu.[28]
Hz. Peygamber herhangi bir mazeret sebebiyle Medine’den ayrıldığı zaman yerine bir
vekil bırakırdı. Hatta bu vekiller arasında Ebu Lübabe (Bedir savaşında), Abdullah
İbn Ümmi Mektum (Uhut ve Hudeybiye savaşında) ve Hz. Ali (Tebük seferinde) gibi
zatlar bulunmaktadır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Toplumdaki değişmeler; bozulmalar ve düzelmeler, merkez şehirlerden, başkentlerden
başlar. 2-
Şehirler, bir merkez şehrin etrafında toplanıp her türlü gelişme ve değişmelerde
ona tabi olurlar. 3-
Başkanlar aynı zamanda merkez şehirlerin valisi olurlar. Onun için merkez şehirlerde
ayrı bir idari teşkilat kurulmaz. Enam
Suresi 6/ Ayet: 95 “Allah,
taneleri ve çekirdekleri çimlendirip çatlatandır. Ölüden diri çıkarır; diriden
ölü çıkaran da O’dur. İşte Allah! O halde siz O’ndan (ona iman etmekten) nasıl
çevriliyorsunuz?” Buradaki
hayy : diri ve meyyit : ölü kelimelerine hakikat ve mecaz olmak üzere pek
çok anlamlar verilmiştir.[29]
Biz de bu ayete ekonomik mana olarak üretim yoluyla emekten mal elde edildiğini, tüketim
yaparak da maldan emek elde edildiğini anlayıp söylemek istiyoruz. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Üretim yoluyla emekten mal elde edilir. Yani emek mala dönüşür. 2-
Tüketim yoluyla maldan emek elde edilir. Yani mal emeğe dönüşür. Enam
Suresi 6& Ayet: 99 “Gökten
yağmur yağdıran da odur. Sonra o yağmurla her çeşit nebatı tomurcuklandırır,
yeşertir, ondan da başaklar içinde birbirine bitişmiş, istiflenmiş taneler meydana
getirir. Hurma tomurcuklarından, elle yetişilecek kadar yakın salkımlar, bir bakımdan
birbirine benzeyen, bir bakımdan benzemeyen üzümlerden, zeytinlerden, narlardan bağlar-bahçeler
yetiştiririz. Bir meyve verince bakın onlara, bir de meyveleri olunca. Şüphe yok ki
bütün bunlarda, inanan topluluğa deliller var.” Bu
ayet ekonomik açıdan çok önemlidir. Çünkü burada yiyecekler tasnif edilmiştir.
Önce sudan ve bütün bitkilerin suyun yardımı ile yetiştiğinden, sonra da hadr,
yeşillikten bahsedilmektedir. Tefsirler buna ekin yani tahıl adı verilen buğday, arpa,
yulaf, pirinç gibi anlamlar vermişlerdir.[30]
Daha sonra ayette sırası ile hurma, üzüm, zeytin ve nardan bahsedilmektedir. Bunlar
meyvelerdir, tahıllar ise gıdalardır. Fahreddin Razi, insanın beslenmesinde gıda
olarak tahılların daha önemli bir yeri olduğundan onun diğer meyvelerden önce
zikredilmiş olduğunu söyler.[31]
Nitekim bu konuda Meydan Larousse’da hurma için şunlar yazılıdır. Hurma çok
besleyici, mükemmel bir meyvedir. Ekmeğin yerini tutar, pastacılıkta kullanılır,
kurutularak öğütülen hurmalardan un yapılır, tellerinden ip, yapraklarından sepet
yapılır; tomurcukları sebze olarak yenir, hurma ezilerek yağı alınır. Çekirdeği
kavrulur ve kahve yerine kullanılır. Küspesi hayvanlara verilir.[32]
Diğer meyvelerden üstün olduğu için
ilk olarak da üzüm zikredilmiştir. Üzüm de hemen hemen hurma kadar faydalı bir
meyvedir. Filizlerinden yemek, yapraklarından sarma, koruğundan ekşi ve şurup
yapılır; kuru üzüm, pekmez ve sirke elde edilir. Çekirdeği de çok şifalı olduğu
tıbben sabittir.[33]
Diğer geri kalan zeytin ve nar da çok faydalı olan meyveler arasında yer alır. Ayette tahıllardan yeşillik diye
bahsedilmesi yeşilliklerin güneş enerjisini depo ederek üretim meydana getirmesini hatırlatır.
Bu adı geçen yiyecekler toprak ürünleridir. Bu sebeple esas üretim topraktan elde
edilen ürünlerdir, diyebiliriz. Esmere : Daha önce de geçtiği üzere[34]
semere meyve demektir. İsmâr da ağacın meyve vermesine derler. el-yen’u : meyvenin
olgunlaşıp toplanacak hale gelmesine denir.[35]
Ayette ağaç bir meyve verdiği zaman bir de meyve olgunlaştığı zaman nazar ediniz
buyrulmaktadır. Nezaret edin emri çoğul olarak geldiği için biz bu emri topluma
hamlederek ağaçlar meyvelendiği zaman vergi memurları tarafından kontrol edileceği,
olgunlaştığında da yine onların nezaretinde toplanacağını anlayabiliriz. Maverdi,
vergi memurunun vergi mallarına bakma ve kontrol etme yetkisi bulunduğunu söylemektedir.[36] “Benzer ve benzemez” ifadesinden de tek ve değişik
kalitelerdeki malları anlamak mümkündür. Ağaç
üzerindeki meyvelerin, ancak erip tam olgunlaştıktan sonra satılabileceği hakkında
Hz. Peygamber’in hadisleri vardır.[37] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Hayatın kaynağı sudur. 2- Bütün
bitkilerin suya ihtiyacı vardır. 3-
Esas üretim toprak ürünleridir. 4-
Esas üretim güneş enerjisini depo eden yeşilliklerdir. 5-
Buğday, arpa, yulaf, pirinç gibi tahıllar temel gıda yiyeceklerindendir. 6-
Meyveler de temel yiyeceklerdendir. 7-
Hurma, üzüm, zeytin ve nar esas meyvelerdir. 8- Ağaçların
meyveleri tam büyüklüğünü alınca vergi memurları tarafından kontrol
edilebilirler. 9-
Ağaçların meyveleri olgunlaşınca vergi memurlarının gözetiminde toplanabilir. 10-
Meyveler, ağaç üzerinde tam büyüklüklerini aldıkları zaman satılabilirler. 11-
Meyveler, ağaç üzerinde tam olgunlaştıkları zaman satılabilirler. 12-
Meyveler ve yiyecekler benzer-tek kalitede ve benzemez-değişik kalitelerde (standart
hale getirilmemiş bir şekilde) piyasaya sürülebilirler. Enam Suresi 6/ Ayet: 118 “O halde eğer onun ayetlerine inanan müzminler iseniz
üzerlerine Allah ismi anılmış olanlardan yiyin.” Bu
ibaha anlamında bir emirdir.[38]
Üzerlerine Allah ismi anılmış olanlardan yiyin
demek, anılmamış olanlardan yemeyin demek olur. Çünkü bir şey hakkındaki emir, o
şeyin zıddının nehyini gerektirir.[39] İslam geleneğinde ehl-i kitabın
kestikleri hayvanların etleri yenir. Mecusi, mürtet ve putperest gibi kitapsız olan
kimselerin kestikleri ise leş hükmündedir ve yenmez. Mesela ihramda avlanan hayvan da
yenmez.[40]
Mürtet ile putperestin kestikleri, bunlar bir devlete mensup olmadıkları bir milleti
bulunmadıkları için yenmez.[41] Hayvanın kesim işinde devlet ve
millet önemli olduğuna göre ekonomik bakımdan bu ayet, etlik için beslenen hayvanların,
devletin denetim ve gözetimi altında kesileceğini ifade edebilir. Çünkü besmelenin
genel anlamı bunu icap ettirir. Buna göre ancak devletin mezbahalarında-salhanelerinde
kesilmiş olan hayvanların etleri yenir veya hayvan kesim işinde ehliyetli olanlar bir
yerden izin almaksızın devlet adına hayvan kesebilirler. Bilhassa bugün insanların
hangi dine mensup olduğu ve bir dini bulunup bulunmadığı bilinmeyen bir ortamda bu
esasa daha çok ihtiyaç vardır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Etlik hayvanlar devletin denetim ve
gözetimi altında kesilir. 2- Devletin denetim ve gözetimi altında
kesilen hayvanların etleri yenir. 3- Ehliyeti bulunanlar bir yerden izin
almaksızın devlet adına canlı hayvan kesim işini yapabilirler. 4- Kitapsız, yasasız, düzensiz,
devletsiz ve milletsiz (hiçbir sistemi kabul etmeyen) anarşistlerin kestikleri hayvanlar
yenmez. Enam
Suresi 6/ Ayet: 121 “Üzerlerine Allah’ın adı
anılmamış olan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek emirden çıkmaktır…” Bu da bundan önceki ayet gibi
besmelesiz kesilen hayvanların yenmemesi hakkındadır. Yemeyin denildiği halde bunu
yemek fısktır, emrin dışına çıkmaktır. Buna dinden çıkmaktır anlamı verenler
bile vardır.[42]
Bu anlam aynı zamanda düzenin dışına çıkmak demek olduğundan böyle etler devletin
teminatını kaybederler. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Devlet adına kesilmemiş olan
hayvanların etleri yenmez. 2- Devlet adına kesilmemiş olan
hayvanların etleri devletin teminatı altında değildir. Enam
Suresi 6/ Ayet: 122 “… İşte böylece kâfirlere yaptıkları
kötü şeyler süslü göründü.” Bu ve buna benzer ayetler sosyoloji ilminin esaslarını ihtiva etmektedir. Sünnetüllah denilen milletlerin yükseliş, çöküş, zengin ve fakirliklerini bildirir. Bu konuda birçok İslam düşünür ve filozofları çalışmışlardır. Bunlardan birisi de İbn Haldun’dur.[43] Ülkelerin yıkılıp çökmesi de
doğal kanunlara bağlıdır. Allah bir peygamber ve uyarıcı göndermeden hiçbir
milleti helak etmez. Bu ayetin iki yönü vardır: Allah bir milleti din ve ilim adamları
ile uyarmadan zulümleri yüzünden helak etmediği gibi, din ve ilim adamları göndermeksizin
zulmederek helak etmez, demek olur.[44] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Bir ülkede düzen bozulmaya yüz
tutunca bunu düzeltmek isteyen din ve bilim adamları ortaya çıkıp ne yapılacağını
söylerler. 2- Din ve ilim adamlarının
uyarılarına kulak vermeyen toplumlar çöküp helak olurlar. Enam
Suresi 6/ Ayet: 132 “Herkesin yaptıkları işlere göre
dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.” Buradaki derece kelimesine karşılık anlamı verenler
vardır. Buna göre mana, iyilik yapanlara sevap, kötülük yapanlara ise ceza var demek
olur. Ancak bunu hakiki anlamı ile manalandıranlar da vardır. Böylece ayetin anlamı
her bir çalışıp iş yapan için çalışmasından dereceleri vardır, şeklinde olur.
Buna göre işçi bazen eksik bazen de tam derecede olur.[45]
Bir insan mesleğinde çalışa çalışa bir ehliyet kesp eder. Önceleri pek işinin
ehli değil iken sonraları ihtisas kazanmış olur. Ekonomik deyimle vasıflı ve
vasıfsız emeklerin sahip olacağı dereceler farklı olur. Ayetteki
derece kelimesi belirsiz ve çoğul geldiği için
mesleki faaliyette geçen her bir yıla bir derece kazandırılmakla birçok dereceler alınmış
olur. Ba harfi gelmeyip min harfi geldiği için
de az veya çok çalışmanın dereceye tesir etmeyeceğini anlamak mümkündür. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- İnsan bir işte çalışa çalışa
o işte ihtisas kazanır. 2- Bir meslekte uzun zaman çalışma
o meslekteki ehliyet derecesini yükseltir. 3- Bir meslekte ehliyet derecesinin
yüksek olması ücreti de yükseltir. 4- Mesleki faaliyette geçen her bir yıl
ilmi ehliyetlere göre değişik mertebede olmak üzere dereceler alınmasına sebep olur.
5- Az veya çok çalışma meslek
derecesinin düşmesine veya yükselmesine tesir etmez. 6- Vasıflı ve vasıfsız emeklerin
dereceleri birbirinden farklıdır. Enam
Suresi 6/ Ayet: 133 “Rabbin her bakımdan sınırsız
zengindir, rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi
giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir.” Ayetteki izhâb (götürmek) kelimesinden maksat, helak
etmek veya öldürmektir.[46]
Milletlerin ortadan kalkması, yangın zelzele gibi doğal olan afetler sebebiyle
olabileceği gibi, diğer devletlerle savaşmak suretiyle de olabilir. Devlet düzenleri
bozulan ve ihtiyarlayan toplumlar diğerleri tarafından ortadan kaldırılırlar. Allah’ın
dilemesine bağlı olduğu için toplumlar, kendilerini düzeltip düzenlerini
yenileyebilirlerse helak olmaktan kurtulabilirler. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Devlet süzeni bozulan toplumlar,
başka toplumlar tarafından ortadan kaldırılırlar. Bundan sonra da yeni bir toplum ve
yeni bir düzen kurulur. 2- Devlet süzeni bozulan toplumlar, eğer
gayret gösterirlerse eski düzenlerini kaldırıp yeni bir düzen kurabilirler. Enam
Suresi 6/ Ayet: 136 “Allah'ın yarattığı ekin ve
hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: «Bu, Allah'a ait; şu da
ortaklarımıza ait» demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a ulaşmamakta,
fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne
kötüdür.” Müşrikler ekin ve davarlardan bir
hisse Allah’a bir hisse de putlara ayırırlar. Allah için ayırdıklarını çocuklar
ve fakirler için harcarlar. Putlar için ayırdıklarını da onlar için harcarlarmış.
İstedikleri zaman da Allah’ın ihtiyacı yok deyip onun hissesini alırlar putlara
verirlermiş.[47] Bu ayette ekonomik olarak her halde
vergi ve imtiyazdan bahsedilmektedir. Bunu bilhassa nasîb ve Allah
kelimelerinden ve bir vergi gibi hisse ayrılmasından anlamaktayız. Ekin ve hayvan
denilmesiyle verginin ekin ve hayvanlardan alınacağı, ayrıca yiyeceklerin de nebati ve
hayvani olmak üzere iki çeşit olacağı düşünülebilir. Şürekâ kelimesini put diye
anlamlandıran yorumcular, böyle söylenmesinin sebebini, müşriklerin mallarında
kendileri ile putlarını ortak etmeleridir, diye açıklıyorlar.[48] Hâlbuki Allah’a ortak eden
de müşriklerdir. Buna göre devlete verilecek vergiyi başka yerlere de aktarmış
oluyorlar ki, böyle bir taksimin kötü ve haksız bir hüküm olduğu zaten ayetin
sonunda açıklanmaktadır. Bu hükmün niçin yanlış, haksız ve kötü olduğu
tefsirlerde birkaç sebebe bağlanmıştır. Bunlardan birisi de ekin ve hayvanların
üretilmesinde hiçbir katkısı bulunmayan putlara da bir hisse ayrılmasıdır.[49]
Hiçbir etkisi bulunmadan bazı şahıs ve kurumlara imtiyaz ve gedik hakkı
tanımayacağı gibi hiçbir kurum vergide devlete ortak edilemez. Hâlbuki bugün
uygulamada aktif vergi süjesi yoluyla bazı kurumlara mesela belediyelere vergi koyma
hakkı tanınmaktadır.[50]
Bunun dışında mesleki teşekküller, odalar, sosyal sigortalar ve başka kuruluşların
aidat ve zorunlu teberrular da bu konuya girer. O halde vergi ve her türlü imtiyaz hakkı
sadece kamunundur. Yine
bugün bazı maddelerin satılması, bazı şahıs ve kuruluşlara verilmektedir. Acente
ve bayiler, iktisap etmedikleri bir hakkı, gayri meşru olarak, almaktadırlar. Bu,
topluma ait olan bir hakkın, bir şahsa veya bir kuruluşa verilmesidir ki, İslam
ekonomisinde bunun yeri yoktur. Bundan başka elektrik, maden ve havagazı işletmesi gibi
şeyleri hükümet, istediği bir yere veremez. Bu konuda hükümetler de istediğini
yapabilen serbest bir kuruluş değildir. Bu imtiyaz hakkı, yalnız ve yalnız
ammenin-kamunun yani toplumundur. İslam
ekonomisinde imtiyaz ve gedik hakkı, bir kamu kuruluşu olduğu için, sadece vakıflara
verilmiştir. Bazı yerlerin icarını ve mesela madenler gibi, bazı şeylerin
işletilmesini, bazı kimselere tahsis etmeye gedik adı verilir.[51]
Mesela her hangi bir yerin elektrik veya su işletmesi bir vakfa verilebilir. Çünkü vakıf
malı bireyin mülkiyetinden çıkıp toplumun mülkiyetine geçer. Mesela cami, bireyin
malı olmayıp kamunun malıdır, ona kimse dokunamaz.[52]
Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yiyecekler, hayvani ve nebati olmak üzere ikiye ayrılır. 2-
Hayvanlardan ve ekinlerden vergi alınır. 3-
Vergiyi yalnız devlet alır. 4-
Devletten başkasının vergi alma yetkisi yoktur. Böyle bir şey gayri meşrudur. 5-
Özel teşebbüs ve kuruluşlara herhangi bir gedik ve imtiyaz hakkı verilmesi gayri
meşrudur. 6-
Vakıflar bir kamu kuruluşu olduğundan onlara her hangi bir gedik ve imtiyaz hakkı
verilebilir. 7- Hükümetlere
de bir imtiyaz hakkı verilemez. Enam
Suresi 6/ Ayet: 140 “Beyinsizlikleri
yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği
rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten
onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir.” Razi’nin açıklamasına göre bu
ayette Allah hüsrana uğrayan kimseleri yedi sıfattan dolayı kötülemektedir. Hüsran,
sefahat, cehalet, helal şeyi haram kılmak, Allah’a iftira etmek, dinin faydasından ve
dünya menfaatinden mahrum kalmak ve doğru yolda olmamak üzere onların yedi özelliği
vardır.[53]
Çocuklarını öldürmek ifadesinin
bugünkü doğum kontrolü hareketi ile bir ilgisi olsa gerektir. Çünkü bu husus başka
ayetlerde daha açık bir şekilde yasaklanmıştır.[54]
Burada ise daha çok zararları anlatılmaktadır. Azalan verim kanununa dayanan doğum
kontrolü meselesi ilk defa ekonomik olarak aynı zamanda bir papaz olan Malthus
tarafından sanayi devriminin mucizelerini[55]
nüfus yoğunluğunun üretimdeki etkisini ve yeni yeni kapıların açılacağını
tahmin edememişti. Ayet çocuklarını öldürenler zarar
ve ziyandadır diyerek doğum kontrolünün zararlı bir şey olduğunu açıkça
söylemektedir. Doğum kontrolünün ruhi, bedeni, sosyal, ahlaki, milli ve ekonomik
zararları vardır.[56] Doğum kontrolü doğal seleksiyonu
önleyerek nesli dejenere eder ve yozlaşma meydana gelir. Sağlam veya kuvvetlilerin
yaşayacağı yerde zayıflar hayatta kalarak millet çökmeye başlar. Ayetteki hasr kelimesi bu anlayışı desteklemektedir. Böyle
ülkeler ekonomik dinamizmini kaybedeceği için Razi’nin de söylediği gibi dünya
menfaatlerinden mahrum olurlar.[57] Doğum kontrolü hakkında Hz.
Peygamber’den bir hadis-i şerif nakledilmiştir.[58]
Bu hadis de doğum kontrolü yollarından sadece azletmeye izin vermektedir. Azil ise
cinsel ilişki anında kadın gebe kalmasın diye erkeğin suyunu ve spermlerini kadının
tenasül uzvuna değil, dışarıya akıtmasıdır.[59]
Ayrıca bu azlin mubah veya mekruh olduğunu söyleyenler de vardır.[60] Ayette birisi çocuklarını
öldürmek diğeri de helal olan şeyleri yasaklamak gibi iki yönden hataya düşen
kimselerin zararından saptıklarından ve doğru yolda olmadıklarından
bahsedilmektedir. Yani hangi yolla olursa olsun çocuklarını öldüren kimseler
kendilerini aynı zamanda yeni meydana gelecek rızıklardan merhum etmiş olurlar.
Çünkü aç kalma korkusu insanları çalışmaya sevk ettiği gibi fazla nüfus da çeşitli
icat ve keşiflere yol açar. Psiko-sosyolojik olarak çocuklar, aile içinde
üreticilerin yani beşeri faktörün çalışma şevkini ve üretim gücünü kamçılayan
emek etkinliğini artıran bir tesir yapar.[61] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Çocuk aldırmak ve düşürmek,
katil durumunda olduğu için yasaktır. 2- Doğum kontrolü doğal seleksiyonu
önleyip nesli dejenere edip yozlaştırır. 3- Anne ve babaların çocuklarını
öldürme hakları yoktur. 4- Doğum kontrolü ekonomik çöküşlere
sebep olur. 5- Helal olan yiyecekler yasaklanamaz.
6- Doğum kontrolü ileride olacak
buluşları ve yeni doğacak rızıkları önler. 7- Meşru olan şeyleri yasaklamak
veya meşru şeyi yapmamak ekonomik çöküşlere sebep olur. 8- Doğum kontrolünü tatbik eden
ülkeler bazı dünya menfaatlerinden mahrum olurlar. 9- Doğum kontrolünün ruhi, bedeni,
sosyal, ahlaki, milli ve ekonomik zararları vardır. Enam
Suresi 6/ Ayet: 141 “O, çardaklı-çardaksız olarak
bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her
biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar
meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşrünü) verin, fakat
israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” Marûşât :
Hurma ve zeytin gibi yerden yukarı kalkan bitkiler, yani ağaçlardır. Gayri maruşat ise kabak ve diğer sebzeler gibi
yerde yatan bitkilerdir.[62]
Böylece ayette bitkiler ağaç ve otlar olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Burada hurma, tahıl, zeytin ve nar
olmak üzere, dört çeşit yiyecekten bahsedilmektedir. Hurma ve tahılın yemesi farklı
olduğu zeytin ile narın da birbirine benzer ve benzemez tarafları bulunduğu
anlatılmaktadır. Öyleyse hurma ve tahılların besleyicilikleri farklı, zeytin ile
narın ise görünüşleri de yemesi de birbirinden farklı olup gıda bakımından belki
uygun yönleri bulunabilir. Bu dört çeşit yiyecek hurma, tahıl, zeytin ve nar, dört
türlü besini protein, nişasta, yağ ve şekeri temsil etmektedir. Daha önce de geçtiği
üzere[63]
hurmanın nişasta ihtiyaçları için kullanılmasıyla burada tahıllarla birlikte
gelmiş olabilir. Bu bitkilerin her biri ürün verdiği vakit ürününden yiyin emrinden
insanın aynı zamanda meyvecil bir varlık olduğunu anlayabiliriz. Devşirme günü
hakkını verin ifadesi üzerinde çeşitli görüşler vardır. Bu farz olan zekâttır,
meyveler toplanırken oradakilere vermek üzere bir sadaka verin demek de olabilir. Razi,
toprak ürünlerinden alınan onda bir vergi demek olan birinci anlamı kabul edip tutar.
Ebu Hanife ise bu ayete dayanarak meyvelerden vergi alınacağını söyleyip savunur. “Yağmur ve nehir suları ile
sulanan şeylerden onda bir vergi vardır” hadisi de[64]
mutlak bir ifade ile geldiği için meyve ve sebzelerden de vergi alınacağını gösterir.
Zaten Ebu Hanife ile Züfer odun, kamış ve ot müstesna topraktan çıkan her şeyde
onda bir vergi vardır, demişlerdir.[65]
Şafiye göre tahıllar gibi kurutulan ve ileride yemek için depo edilebilen maddelerden
vergi alınır; sebze ve yeşilliklerden alınmaz.[66] Devşirme günü
verin denilmekle verginin ne zaman verileceği, bildirilmektedir. Burada hasâd : devşirme kelimesinin kullanılması da
önemlidir. Çünkü devşirilip toplanmış olan ürünün vergisi verilir; yoksa
topraktan çıkan ürünün hepsinin vergisi verilmez. Böylece telef olan mallar dışarıda
bırakılmış olur. Mesela ağaç üzerinde 10 ton elması olan bir kimse malını
topladıktan sonra eline 8 ton geçse ve 2 tonu telef olsa onun vereceği vergi miktarı
800 kilo elmadır.[67]
Çünkü bu miktar 8 tonun onda biridir. Bu husus aynı zamanda üretim
tamamlanmadan vergi alınmayacağına ve ara vergisinin olmadığına delil olabilir. Böylece
verginin maldan alınacağı, mesela fabrikada üretilen üründen alınacağı, çalışan
emekten alınmayacağı ve ortaya gelip yığıldıktan sonra ve ortaklar arasında
paylaşılmadan önce alınacağı ortaya çıkmaktadır. Verin emrinin de çoğul olarak
gelmiş olması buna delalet edebilir. Mükellefler vergiyi kendileri vereceği için
istedikleri memura verebilirler. Toprak ürünleri vergisi, toprağın
mutlak mülkiyetinin devlete ait olduğunu da gösterebilir.
İsraf etmeyin nehyi, malların
dengeli ve yerinde kullanılması esasını getirmektedir. İsrâf fazlalık demektir. Allah’ın helal
kıldığı sınırı aşıp da fazla yemekle israf edilmemelidir. Ürünün onda dokuzu
mükellefin, onda biri ise devletindir. Onda dokuzu artırarak israf yapılmamalıdır.[68]
O halde az vergi vermek ve vergi kaçırmak da bir israftır. İsraf etmeyin nehyi çoğul olduğu için israf
konusunda toplumun denetim hakkı ortaya çıktığını anlayabiliriz. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Bitkiler ağaçlar ve otlar olmak
üzere ikiye ayrılır. 2- Yiyecekler, hurma ve tahıl
(protein ve nişasta), zeytin ve nar (yağ ve şekerler) olmak üzere dört kısma
ayrılır. 3- Hurma ve tahılların besleme
özellikleri farklıdır. 4- Zeytin ile narın görünüşleri
değişik, yemesi de farklıdırlar. 5- İnsan meyve yiyen (meyvecil) bir
varlıktır. 6- Meyveler taze olarak da hasat
edilir. 7- Vergi, devletin yaptığı bir
hizmet karşılığı almış olduğu bir haktır. 8- Toprak devletindir. 9- Toprak ürünleri vergisi hasat
günü alınır. 10- Vergi hasat yerinde alınır. 11- Toprak ürünlerinden sadece ele
geçen miktarın vergisi verilir. Telef olan, ağacında ve kökeninde kalan malların
vergisi yoktur. 12- Mükellefler, vergi memurlarına
vergilerini teslim etmek zorundadırlar. 13- Mükellefler toprak ürünleri
vergisini istedikleri bir vergi memuruna verebilirler. 14- Malların yerinde kullanılması
gerekir. 15- Malların ne az ve ne de fazla,
belki tam ve dengeli olarak sarf edilmesi gerekir. 16- Yatırım ve tüketim gibi vergi
de malın harcama yerlerinde fazlalık yapmak, birinin hakkını diğerine geçirmek
haramdır. 17- Vergi malını kendi malına
katmak, az vergi vermek ve vergi kaçırmak haramdır. 18- Malların dengeli olarak harcanıp
harcanmaması ve israf edilip edilmemesi konusunda toplumun kontrol etme yetkisi vardır. 19- Ortaklardan alınan vergi mal
paylaşılmadan önce hemen ürün toplanınca alınır. 20- Ortaklar vergiyi ayırmadan önce
malı paylaşmazlar. 21- Vergi çalışanlardan değil,
fabrikada elde edilen üründen alınır. Ücretten vergi alınmaz. 22- Vergi üretim tamamlanmadan alınmaz.
Arada alınan ara vergisi diye bir şey yoktur. Enam
Suresi 6/ Ayet: 142 “Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden
döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin…” Hamûle
: Yük götüren, ağırlık çeken, tahammüllü demektir.[69] Ferş
: Döşek demektir ki, bundan maksat, döşek gibi yere döşenen, yatırılıp
kesilen veya yünlerinden, kıllarından döşekler, yaygılar, sergiler pöstekiler yapılan
veya yeryüzüne serilip yayılan demektir.[70] Hamûle’den
maksat, yük taşıyan deve, sığır, at, katır, merkeptir. Ferş ise koyun ve koyun
gibi yününden ve kılından faydalanılan hayvanlardır.[71]
Verdiği rızıklardan yiyin demek helal rızıklardan yiyin demektir.[72]
Böylece insanların yiyeceklerinin belli olduğu anlaşılır. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Hayvanlardan yük taşıyıcı, yün, yapağı ve kıl verici olarak faydalanılır. 2-
Deve, sığır, at, katır ve eşek gibi hayvanlar yük taşımada kullanılır. 3-
İnsanların yiyecekleri bellidir. 4-
Davarların derileri, tabaklanarak post yapılıp kullanılır. 5- Döşek,
yaygı ve sergi yapımında davarların yün, yapağı ve kıllarından faydalanılır. Enam
Suresi 6/ Ayet: 143–144 “Sekiz çift: Koyundan iki ve keçiden iki; de ki: 'İki
erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı
haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin. Sekiz
çift; koyundan iki, keçiden de iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa
iki dişiyi mi, ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları)
mı? Eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin." Bu ayetlerde Allah kullarına bu sekiz
çift hayvanı helal kıldığını haber vermektedir.[73]
Buradan davarların sekiz çift olup ehlileştirildiklerini de anlayabiliriz. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1- Davarlar, koyun, keçi, deve ve sığır
olmak üzere erkekli dişili sekiz çifttir. 2- Davarlar ehlileştirilmiştir. 3- İnsanların etlerinden
faydalanacakları hayvanlar, davarlardır. Enam
Suresi 6/ Ayet: 145 “De ki: 'Bana vahyolunanda, leş,
akıtılmış kan, domuz eti ki pistir ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına
kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum; fakat
darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere
bunlardan da yiyebilir.' Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder.” Bu
ayetin bir benzeri daha önce geçmişti.[74]
Orada haram olan on türlü yiyecekten bahsedilmişti. Burada ise leş, kan, domuz eti ve
Allah’tan başkası adına kesilen hayvan olmak üzere dört çeşit haram yiyecekten
bahsedilmektedir. Bunlar esas olup diğerleri bunların içersinde düşünülebilir.[75]
İnsanın
tabiatı, yaratılışı ve sindirim sistemi, sayılan bu şeyleri sindirip gıda almaya
elverişli değildir. Beslenmede hayvanları et ve otyiyenler diye ikiye ayıracak
olursak, insan, et yiyenlerle otyiyenlerin arasında yer alır. Yani beslenmede insan
otyiyenlerden üstün, et yiyenlerden ise aşağıdadır. Yani beslenmede insan kurtlardan
aşağıda ve kuzulardan da üsttedir. Böylece insan hem et yeme ve hem de ot yeme bakımından
aynı domuz gibi olup beslenmede onun aynı seviyede bulunup orta bir beslenmeye
sahiptirler. Kurt,
aslan ve yırtıcı hayvan insanı, insan kuzuyu, kuzu da otu yer. Ot kuzuyu, kuzu insanı
ve insan da kurdu yemez. Bu Allah’ın koyduğu tabiatın kanunlarına aykırıdır. Yani
bu bir yaratılış kanunu ve bir beslenme kanunudur. Böylece insan beslenme aynı kendi
dengi ve seviyesindeki olan domuzun etini yemez ve yiyemez. İnsan ancak beslenmede
kendisinden aşağı olan hayvanların etlerini, yani sadece ot yiyen davarların etlerini
yiyebilir. Akmış
kan, leş ve domuz eti pistir ve mikropludur. Bunlar insan için zararlı olduklarından
dolayı haram kılınmışlardır. Bunların haram olmasının sebepleri kaynaklarda bu söylediğimiz
şeyler olduğu dile getirilmektedir.[76]
Bunların haramlık illeti ise kan zehirli, leş kokmuş-bozulmuş ve domuz eti de
beslenmede insanla aynı seviyede olmakla bunların insanın beslenmesine uygun olmayıp
fayda değil zarar vereceklerinden dolayı haram kılınmışlardır, diyoruz. Allah’tan
başkası adına kesilen hayvanların haramlığının hikmeti ise Allah’tan başkasına
ibadet etmektir ki, bu gayri meşru olup haramlığı gerektirir.[77]
Öyleyse yiyeceklere kutsiyet izafe edilemez. Böyle
pis ve gayri meşru olan şeyler, her ne kadar faydalı olsalar bile İslam hukukuna göre
bunlar mal sayılmadıklarından alınıp satılmaları da caiz değildir. Domuz eti ve
şarap satışının haram olduğu hakkında hadisler de vardır.[78]
Kendisinde fayda bulunan hayvan ve mezbele gübreleri, her necis şeyin alış-verişi,
genellikle caiz olup olmadığında hakkında ihtilaf edilmiştir. İmam Malik ve İmam
Şafii bundan men etmiş, Kufe fıkıhçıları ile Taberi ise cevaz vermişlerdir.[79] Ayette
bir de zaruret halindeki bir kimsenin haram şeyleri yerken haddi aşmaması, zaruret hali
gidecek kadar ve benimsememek şartı ile yemesine temas edilmektedir. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yiyeceklerin haram olma illet ve sebeplerinden biri de bozulmuş-kokmuş olmaktır. 2-
Yiyeceklerin haram olma illet ve sebeplerinden biri de kan gibi, zehirli ve zararlı
olmaktır. 3-
Yiyeceklerin haram olma illet ve sebeplerinde biri de Allah’tan başkasına ibadet
kastı bulunması, mala kutsiyet izafe edilmesidir. 4-
Yiyeceklerin illet ve sebeplerinden biri de beslenmede, yenecek şeyin insanın
seviyesinde veya daha yukarı bir seviyede olmasıdır. 5-
Domuz ve şarap gibi pis ve necis olan şeylerin alınıp satılması haramdır. 6-
Kendisinde fayda bulunan hayvan ve mezbele gübrelerinin alınıp satılmasında bir
sakınca yoktur. 7-
Haram olan yiyecekler, zaruret hallerinde yenebilirler. 8-
Zaruret halinde olan bir kimseye ancak zaruret hali gidecek kadar müsaade verilmiştir. 9-
Zaruret halinde bulunan bir kimse haram şeyi yerken onu benimsememesi şarttır. Enam Suresi 6/ Ayet: 151 (Ey Muhammed!) De ki: “Gelin,
Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı
öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri)
çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşru bir hak
karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin.
İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” Bu
ayetle Allah’a şirk koşulmayacağı, ekonomik olarak toplumun yetkilerine kimsenin
ortak edilmeyeceği, başkanın bile bu yetkileri kendi üstüne alamayacağı, herkesin
topluma karşı sorumlu olup toplumun bir bireyi olarak o toplumu temsil etme yetkisine
sahip olacağı anlaşılır. Ana babaya ihsan edin ifadesi ile de toplumun
temelinin aile olduğunu, ana ve babaların çocuklarından kendilerine iyilik etmelerini
isteme hakları bulunduğunu, devletin yetkisine ortak olmayı istemeyeceklerini, toplum
işlerinde anne ve babanın çocukları üzerinde bir otoriteye sahip bulunmadıklarını
düşünebiliriz. İmlâk : Fakir olmak demektir. Bu kelimenin
sülasisi olan melk kelimesi ise mahıv
eylemek, bozmak, yavru süt emmek anlamlarına gelir.[80]
Bu
manaya göre çocuk süt emecek ve vücut bozulup estetiğini kaybedecek diye doğum
kontrolü yapılamaz. Kadın vücudumun estetiği bozulacak, göğüslerimin güzelliği
kaybolacak diye çocuk düşüremez. Fakir olma ve fakirleşme korkusundan dolayı da
doğum kontrolü yapılamaz.[81] Devlet,
çocuklu kadınların ve fakir olan kimselerin geçimlerini teminat altına almak
zorundadır.[82] Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Devletin-kamunun yetkilerine kimse ortak edilemez. 2-
Toplumda herkes devletin yetkilerini, devlet başkanını temsil ederek değil,
devleti-kamuyu temsil ederek kullanır. 3-
Herkes topluma karşı sorumludur. 4-
Toplumun kuruluşu aileye dayanır. 5-
Toplumun temeli ailedir. 6-
Ailede anne, baba ve diğerleri kendilerine iyilik edilmesini isteme hakkına sahiptirler.
Ancak devletin-kamunun yetkilerine ortak olmayı isteyemezler. 7-
Anne ve baba, toplum işlerinde çocukları üzerinde herhangi bir otoriteye sahip değildirler.
(Mesela seçim hakkı gibi). 8-
Doğum kontrolü vasıtası ile nüfus regüle edilemez. 9-
Mali gücü yeterli olmayan küçük çocuk sahibi ailelere devlet bütçeden yardım
eder. 10-
Çocuğa ve anasına yetecek kadar bütçeden yardım yapılır. 11-
Çocuğa süt vermekle göğüs güzelliğim bozulacak diye çocuk düşürülemez ve
çocuk aldırılamaz. 12-
Vücut güzelliğim bozulacak diye çocuk aldırmak yasaktır. 13-
Fakir olmamak için ve fakirliğe düşmemek için çocuk aldırmak, düşürmek ve
öldürmek yasaktır. Küçük çocuklu ailelere bütçeden devlet yardımı yapılır. Enam Suresi 6/ Ayet: 152 “Rüştüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en
güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak
gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman
yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları
Allah size öğüt alasınız diye emretti.” Bu
ayetle yetimlerin mallarının üretilmesinden, ölçü ve tartının denk tutulmasından,
akrabanın aleyhine olsa bile adaletle hüküm verilmesinden ve Allah’a verilen
ahdin-sözün yerine getirilmesinden bahsedilmektedir. Yetimin
malına bakan veliler onun üretilmesi ve kazandırılması için çalışırlar.[83]
Bu konuda İslam Hukukundaki mudarebe şirketinin usul ve kuralları cereyan eder.
Başkasına veriri veya bizzat kendisi alır. Ancak yetimden aldığı maldan daha
fazlasını vermek şarttır. Çünkü ayetteki ahsen
kelimesi bunu gerektirir.[84]
Burada yetimlere adeta özel bir kanun uygulanmaktadır. Onun için yetimler, zengin
olsalar bile bütçenin yetimler faslından yardım alabilirler. Velisi olmayan yetimin
velisi de hadislerde buyrulduğu üzere devlettir.[85] Ölçü
ve tartının denk tutulması emredildikten sonra Allah’ın
hiçbir kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmayacağının söylenmesi
insan gücünün yetmediği hususların affedilip sorumlu tutulmayacağını ifade eder.[86]
Yetimlerin
malları velilere verilirken ve alınırken bu hususlar hep adalet ölçüleri ve tartıları
içersinde cereyan eder. Ancak ölçü ve tartıya girmeyen veya ölçülerin yaptığı
hatalarda takat nispetinde hak gözetilerek takdiri bir şekilde tespit edilir. Söz
söylerken şahitlik yaparken ve hüküm verirken ise en uygun olanını yapmak ve söylemek
esastır. Yetimlerin
velilik görevini üzerine almış olan kimseler, dolayısıyla bu velayet ve vesayette
hıyanet etmek devlete karşı bir hıyanettir. Ayetten
Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yetimler büyüyüp reşid oluncaya kadar onların malları (yani sermayeleri) değer
olarak, muhafaza edilir, onlara dokunulmaz. 2-
Yetimlerin malları, anamalı yani serme azaltılmamak şartıyla kullanılıp üretime
tabi tutulabilir. 3-
Yetimler zengin olsalar bile bütçenin yetimler fazlından yardımlarını alırlar. 4-
Veliler yetimlerin mallarının nemasından faydalanabilirler. 5-
Yetimlerin bakım işi devlet ve velilerin üzerine yüklenmiştir. 6-
Yetimlerin malları ölçülüp tartılırken ölçü ve tartıya girmeyen malların
tespiti insan gücünün yettiği kadar takdiri bir şekilde olur. 7-
Yetimlerin malları velilere teslim edilirken ölçülüp tartılır, büyüdükleri zaman
bu mallar kendilerine geri verilirken de aynı ölçü ile teslim edilir. 8-
Yetimlerin işleri ile ilgili olarak söz söylerken, şahitlik yaparken ve hüküm
verirken en uygun olanını yapmak ve söylemek şarttır. 9-
Yetimlerin velayet görevlerini üstlenen kimseler bir kamu görevi yüklenmiş olurlar. 10-
Velayet ve vesayette hıyanet eden kimseler devlete karşı hıyanet etmiş olurlar. 11-
Ölçü ve tartıların külfet yüklemeyecek bir tolerans içersinde olması yeterlidir. Enam Suresi 6/ Ayet: 153 “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.
(Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte
sakınmanız için Allah size bunları emretti.” İbn
Mesud’dan rivayet ediliyor ki, Hz. Peygamber bir doğru çizdi. “Bu rüşd yoludur”,
dedi. Sonra bunun sağından ve solundan birçok çizgiler çizdi. “Bunlar da birtakım
yollardır ki, her birinde bir şeytan vardır, ona çağırır”, dedi. Sonra da bu
ayeti okudu.[87]
Hz.
Peygamber’in bu hadisinden de anlaşılacağı üzere bir tek doğru yol vardır. Bunun
dışındaki yollar ise batıldır. Herhangi bir hususta hak birdir. Batıl ise çoktur.[88] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar 1-
Doğru yol tekdir. Çok yollardan gitmek doğru yoldan ayrılmak demektir. 2-
Doğru yol tek yönlüdür. 3-
Tek yöne giden yalnız doğru yol vardır. Enam Suresi 6/ Ayet: 158 “Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin
gelmesini veya Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar?
Rabbinin ayetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir
hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. De ki: “Siz
bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz.” Bu
ayet amelsiz imanın muteber olmayacağını söyleyen kimseler için bir delildir.[89]
Kişinin ücretini istihkak edebilmesi için onun kesb
etmiş, çalışmış olması şarttır. Bu sebeple sadece sözleşmelerle ücret ve
kira tahakkuk etmez. Ücret ve kiranın tahakkuk edebilmesi için sözleşme yapılan
şeyden faydalanmanın meydana gelmiş olması gerekir veya faydalanma olmadan bedelin
verilmesi hususunda sözleşmede şart koşulmuş olması lazımdır. Şafiiler ise aksi görüştedirler.[90] Ev
ve toprak kiraları da ücret gibi olup bir zamandan sonra mesela ay sonunda ve işin
bitiminde hak edilmiş olur. Ebu Hanife’ye göre ise iş, tamamen bitmedikçe ve
faydalanma işi tamamen gerçekleşmedikçe ücret gerekmez.[91]
Bu
ayette daha önce iman etmemiş veya imanla bir
hayır kazanmamış olan kimselere, alametler belirip kıyamet günü geldiği zaman iman
etmenin bir fayda vermeyeceği açıklanmaktadır. Buradaki kesebet : kazanma fiilinin mefulü olan hayr, zarf
olan imanın içersinde olmaktadır. Yani kişiye bir fayda verebilmek ve bir ücret
verebilmek için, bir hayrın ve bir işin bilerek yapılmış olması gerekir. Kişinin
bir ücrete hak edebilmesi için verilen maldan veya gayrimenkulden faydalanılmış
olması şarttır. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Bir kişinin ücrete hak edebilmesi için onun çalışmış olması şarttır. 2-
Kira ve faydalanma sözleşmelerinde intifa olmadan sadece mukavele yapmakla ücret
tahakkuk etmez. Ancak sözleşmede yazılı veya sözlü olarak ücretin peşin olması
şart koşulmuş ise o zaman edebilir. 3-
Herhangi bir sebepten dolayı çalışamamış olan bir kimse ücreti hak edemez. 4-
Kiranın hak edilebilmesi için söz konusu maldan faydalanılmış olması şarttır. 5-
Herhangi bir sebepten dolayı faydalanılmamış olan bir gayri menkulden kira istemez ve
alınamaz. Enam Suresi 6/ Ayet: 160 “Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de
bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara
zulmedilmez.” Burada
iyi iş yapanların on misli kazanacakları, kötülük yapanların ise ancak yaptıkları
kadar ceza görecekleri açıklanmaktadır. Ayetteki hasene
kelimesine tevhid, iman ve iyi işler gibi manalar verilmiştir.[92] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Bir kötülük kendi dengi ile giderilebilmelidir. 2-
İyi ve faydalı iş yapan kimseler, bire on oranında fazla kazanç sağlarlar. Enam Suresi 6/ Ayet: 164 “De ki: “Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mi
arayayım? Herkesin kazanacağı (sevap veya günah) kendisine ait olur. Hiçbir
günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz
ancak rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir.” Bu
ayette kazanç ve vergi, suç ve ceza ile ilgili esaslar getirilmektedir. Çünkü kişinin
kazancının kendisine ait olduğu söylenmektedir. Günah ve suç işleyenlerin cezası
da yine kendi boyunlarınadır. Bu konularda niyabet ve vekâlet cereyan etmez.[93]
Zira kimse kimsenin günahını çekmez, cezasını üstlenmez. Kişinin
kazancı kendinedir ve kendi üzerinedir; başkası ile alakalı değildir. Devlete
verilen vergiler devletin kesbe yani üretime ve kazanmaya yapmış olduğu bir katkı
payı olarak almış olduğu bir haktır. Bireyin kazancı ise sadece kendisine aittir.
Buna göre İslam ekonomisinde kazanç ve gelir vergisi yoktur. Hâlbuki bugünün
devletlerinde ve ekonomilerinde vergi sisteminin belkemiğini hazinenin ve bütçenin
genellikle en büyük gelir kaynağını gelir vergisi teşkil eder.[94]
İslam
ekonomisinin getirmiş olduğu vergi sisteminde ise sermaye ve varlık vergisi
diyebileceğimiz vergiler vardır. Hatta böyle söylememiz bile anlatmak istediğimiz
şeyi tam anlamıyla ifade edememektedir. Çünkü İslam ekonomisinde sabit sermaye ve
tesislerden, makinelerden ve her türlü mal varlığından vergi alınmaz. Vergi ancak
üreyen-nemalanan mallardan alınır. Bireyin
yakınlarına bakması demek olan nafaka da devlete verilen bir vergiden farksızdır.
Vergi bir çeşit toplum payı durumunda olduğu için nafaka da devlete düşen
kespteki-kazanmadaki payın, birey tarafından kullanılmasıdır. Yoksa bireyin kendi
payından ayrılıp verilmiş bir şey değildir. Devlet zaten herkesin nafakasını temin
etmeye mecburdur. Milli
gelirin artması ile devletin de vergi gelirleri artar. Mesela 10 ton buğday üretiminden
1 ton vergi alırken 100 bin ton buğday üretiminden de 10 ton vergi alır. Üretim çok
olduğunda devlet çok alır, az olduğu zaman da az alır. Her nimet bir külfet karşılığıdır
esasına göre devlet böyle alırken diğer taraftan da kendisinin de vermesi gerekir.
Yani devlet geçimini temin edemeyen vatandaşlarına bakmak zorundadır. İşte nafaka bu
esasa dayanır diyebiliriz. Ayetin
sonunda cezanın şahsiliğine işaret edilerek hiçbir kimsenin başkalarının günahını
çekemeyeceği açıklanmaktadır.[95]
Buna göre diyeti akilenin ödemesi yanlış gibi görünür. Daha önce de geçtiği
üzere[96]
diyet ceza değil, mali bir tazminattır. Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Herkes ancak kendi üzerine, kendisi için kazanç yapabilir. Bu sebeple kişiliğin
kiralanması diye bir şey yoktur. 2-
İslam ekonomisinde kazançtan-gelirden vergi alma esası yoktur. 3-
Vergi devletin kesbe-kazanç ve üretime yapmış olduğu katkı oranında almış olduğu
bir paydır. 4-
Vergi devletin bireyin kesbinden: kazancından-üretiminden aldığı bir pay değildir. 5-
İslam ekonomisinde gelir vergisi usulü ile vergi almak yoktur. 6-
Kimse kimsenin günahını çekemez ve yükünü taşıyamaz. 7-
Nafaka, devlete düşen kespteki: kazanç ve üretimdeki payın birey tarafından
kullanılmasıdır. 8-
Nafaka, akrabaların, yakınlarına kendi payından verdiği bir mal değildir. 9-
Devlet nafakasını temin edemeyen herkesin nafakasını temin etmekle yükümlüdür. 10-
Devlet, fazla üretim ve fazla milli gelir halinde fazla vergi aldığı gibi, eksik gelir
halinde de bireylerin giderlerini karşılayacak iadeyi yapmak zorundadır ki, bunun
teknik ifadesi nafakadır. 11-
Suçlar şahsidir. Hiçbir kimse başkasının işlediği bir suçtan dolayı ceza göremez. 12-
Diyet ceza değil, mali bir tazminattır. 13-
Hiçbir kimse başkasının isteği ile hareket etmek suretiyle sorumluluktan kurtulamaz. Enam Suresi 6/ Ayet: 165 “O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler)
yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece
derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O,
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Burada
yeryüzünün hâkimiyeti ve bu hâkimiyetin nasıl kullanılacağından bahsedilmektedir.
Buradaki muhatabın Muhammed ümmeti olduğu söylenmektedir.[97]
Allah Muhammed ümmetine hitap ederek bundan böyle yeryüzünde temellük ve tasarruf
sahibi ve ahkâmı uygulayacak olan memurlar, sizsiniz buyurmaktadır.[98],
veya bütün insanlara hitap etmektedir.[99] Allah
bu ve bu gibi ayetlerde sosyal kanunlar adı verilen insanlık hallerinden bahsetmekte ve
insanın yeryüzünde halife kılınmasıyla bu kanunlardan nasıl faydalanılacağını açıklamaktadır.
İnsanlar akıl, ilim, fakirlik, zenginlik, zayıf, kuvvetli, kabiliyet, duygu ve düşünce
bakımından farklı olarak yaratılmışlardır. Toplumda sosyal düzenin kurulmasında
esas olan budur.[100]
Her akıl bir olsa deveyi yeden, koyunu güden bulunmaz, derler. Toplumdaki bu tabii iş bölümü
sayesinde düzen kurulmakta, herkes görevini tam olarak yapmakta ve böylece insanlar
dünya hayatında refah ve saadet içersinde yaşamaktadırlar. Böylece bu değişmez
doğal kanunları ihlal eden toplumlar ise sıkıntı ve ıstırap içersinde yok olup
gider. İşte ayetteki imtihan bu şekilde gerçekleşir, diyebiliriz. Derece kelimesi çoğul ve belirsiz olarak
getirilmekle görevlerin birçok ve çeşit çeşit olacağı anlaşılır. Yukarıda da
anlatıldığı üzere bu dereceler, hâkimiyet ve mülkiyet haklarının
kullanılmasında organizenin temini için konulmuştur. Fakat üst derecede olanlar alt
derecede bulunanlara asla tahakküm etmezler. Yalnız ahenk ve uyumun sağlanabilmesi için
üst derecedekilere tayin ve azil yetkisi verilmelidir. Nitekim Ebu Yusuf’un da
Kitab-ül Harac adlı eserinde ifade ettiği gibi İslam hukukunda bu böyle olup
amirlerin memurları tayin ve azil etme yetkisi vardır.[101] Ayetten Çıkan Ekonomik Esaslar: 1-
Yeryüzüne insanlar hâkimdir. Yeryüzü insanlarındır.
2-
Devlet, toplumların bir memleket üzerinde kurmuş oldukları bir hâkimiyettir. Yoksa
devlet, bir zümrenin diğer bir zümre üzerindeki hâkimiyeti değildir. 3-
İnsanlar dini, ilimi, mesleki ve siyasi ehliyet bakımından derece derecedirler. 4-
İnsanlar akıl, zekâ, kabiliyet, kuvvetli ve zayıf olma bakımından farklı olup
onların bu farklı vasıf ve özellikleri toplumda sosyal düzenin kurulmasına yardım
eder. Böylece hem toplumda doğal bir iş bölü meydana gelir. 5-
Toplumda görevlilerin dereceleri çeşitli ve farklıdır. 6-
Bir üst derecedeki kimse kamu görevi bakımından bir alt derecenin üstünde sayılır. 7-
Toplumda hâkimiyet ve mülkiyet haklarının kullanılmasında organizenin temin edilmesi
için dereceler konulmuştur. 8-
Bu dereceler hâkimiyet ve mülkiyet haklarının en iyi bir şekilde kullanılması için
konulmuşlardır. 9-
Bir üst derecede olmak kişiye, hiçbir zaman alt derecede olan kimsenin hâkimiyet ve
mülkiyet hakkını kısıtlama imkân, hak ve yetkisi vermez. 10-
Derece farklarının oluşu, hak ve yetkileri kısıtlamaz, aksine yetiştirip
geliştirir. 11-
Hâkimiyet ve mülkiyet haklarının zedelenmemesi için herkesim kendi görüşüne göre
hareket etmesi ve kendi kararını uygulaması gerekir. 12-
Hâkimiyet ve mülkiyet hak ve yetkilerinin kullanılmasında uyum ve ahengin temin
edilmesi için üst derecedeki kişilerin tayin ve azletme hak yetkileri vardır. [1]
Reşid Rıza, VII, 335 [2]
Kamus, II, 488 [3] Kamus, II, 311 [4]
Reşid Rıza, VII, 334 [5]
Kamus, III, 718 [6]
Mehmet Vehbi, Hulasat-ül Beyan, IV, 1414 [7]
Bak, Ali İmran 3/ 104 [8]
Elmalılı, III, 1919 [9]
Razi, XII, 215 [10] Haşr, 59/ 7 [11] Ebu Davud, Sünnet, 6, No: 4607: Tirmizî, İlm 16; İbn Mace, Mukaddime 6; Darimi, Mukaddime 16; Ahmed b. Hanbel, IV 126, 127 [12] Razi, XII, 216 [13] Razi, XII, 224 [14] Alusi, VII, 151 [15] Samuelson, İktisat, s, 281; Mahmut Koloğlu, Ekonomi, II, 222 [16] Razi, XII, 226; Elmalılı, III, 1930 [17]
Elmalılı, III, 1930 [18]
Razi, XII, 234; Elmalılı, III, 1941 [19] Reşid Rıza, VII, 443 [20] Razi, XIII, 5 [21] Mehmet Vehbi, Hulasat-ül Beyan, IV, 1433 [22] Müfredat, s, 46 [23] Şuara 26/ 127; Sebe 34/ 47; Sad 38/ 86 [24] Alusi, VII, 218 [25] Sebe 34/ 47 [26] Razi, XIII, 81 [27] Alusi, VII, 222 [28]
Mevlana Şibli, Asrı Saadet, I, 441–448 [29]
Razi, XIII, 92 [30]
Razi, XIII, 108 [31]
Razi, XIII, 108 [32] Meydan Larousse VI, 59 [33] Elmalılı, III, 1989 [34] Bakara 2/ 155 [35] Kamus, III, 473 [36] Maverdi Ahkâm-üs Sultaniye, s, 113 [37] Buhari, Büyû, 85; Ebû Davud, Büyû, 23 [38] Cassas, III, 5 [39] Mehmet Vehbi, Hulasat-ül Beyan, IV, 1516 [40] İbn Abidin, V, 189 [41] Merğınani, IV, 46 [42] Elmalılı, III, 2042 [43] Reşid Rıza, Menar, VIII, 111 [44] Razi, XIII, 196 [45] Razi, XIII, 198 [46] Razi XIII, 201 [47] Razi, XIII, 204 [48] Alusi, VIII, 32 [49] Razi, XIII, 205 [50] Memduh Yaşa, Ak İktisat Ansiklopedisi, s, 18 [51] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye, IV, 295 [52] Serahsi, Mebsut, XII, 28 [53] Razi, XIII, 210 [54] Enam 6/ 151; İsra 17/ 31 [55] Samuelson, İktisat, s, 30–32 [56] Mevdudi, Hareket-ü Tahdid-in Nesli, s, 75–94 [57] Razi, XIII, 210 [58]
Buhari, Tevhit, 18; Itk, 13, Nikâh,
96; Müslim, Nikâh 125, No: 130–141; Tirmizî, Nikâh, 39, 96; İbn Mâce, Nikâh 30, 61; Ebu Davud, Nikâh 46, 49; İbn Hanbel, Müsned, III, 33, 51, 53; VI,
361, 434; İmam Malik, Muvatta, Talâk, 96 [59]
Kamil Miras, Tecridi Sarih, VII, 301; X, 238 [60] El-Ayni, XIII, 103 [61] Sabahaddin Zaim, Türkiye’de Nüfus Meselesi, s, 47 [62] Mehmet Vehbi, Hulasat-ül Beyan, IV, 1546 [63] Enam 6/ 99 [64]
Buhari, Zekât, 55; Müslim, Zekât,
8; Ebû Dâvud, Zekât, 5,12; Tirmizî, Zekât,14 [65] Cassas, III, 9 [66] İbn Arabî, Ahkâm-ül Kuran, II, 749; Cassas, III, 10 [67] Cassas, III, 11 [68] İbn Arabi, Ahkam-ül Kuran, II, 755 [69] Elmalılı, III, 2071 [70] Elmalılı, III, 2071 [71] Cassas, III, 16 [72] Razi, XIII, 216 [73] Cassas, III, 16 [74] Maide 5/ 3 [75] Elmalılı, II, 1557 [76] Reşid Rıza, VI, 134 [77] Reşid Rıza, VI, 136 [78] Buharı, Büyü: 102; Müslim, Müsâkât: 71; Tirmizî, Büyü: 60; İbn Mâce, Ticaret: 11. [79] El-Ayni, XII, 55 [80] Kamus, III, 1013 [81] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye, III, 147–148 [82] Çocuk düşürme hakkı için bak, Elmalılı, III, 2093; Kamil Miras, Tecrid Sarih, VII, 301, 454; X, 238 [83] Razi, XIII, 234 [84] Cassas, III, 24 [85] Ebû Davut, Nikâh, 20, No 2083; Tirmîzî, Nikâh, 4, No 1102; İbn Mâce, Nikâh, 15, No 1879; Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 66. [86] Alusi, VIII, 55 [87] Razi, XIV, 3 [88] Elmalılı, III, 20 97 [89] Beyzavi, II, 216 [90] İbn Abidin, V, 9 [91] İbn Hümam, Feth-ul Kadir, VII, 153 [92] Razi, XIV, 8; Reşid Rıza, VIII, 232 [93] Elmalılı, III, 2115 [94] Memduh Yaşa, Ak İktisat Ansiklopedisi, s, 343 [95] Mustafa Cevat Akşit, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, s, 52 [96] Nisa 4/ 92 [97] Razi, XIV, 13 [98] Alusi, VIII, 72; Elmalılı, III, 2116 [99] Reşid Rıza, VIII, 250 [100] Reşid Rıza, VIII, 250–253 [101] Ebu Yusuf, Kitab-ül Harac, s, 217 *DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi
|
. |