Namazda Huşû
Huşû ile kılınan
namaz, mü’minlerin gözlerinin nurudur... Sevgililerin ruhlarına lezzet
verendir o... Onunla Kerim ve Hakîm olan Allah’a yakın olunur. Yine
onunla nimetlere nail olunur. Ondadır ecir, ondadır felah (kurtuluş).
Kulun ilk sual edileceği şey ondan başkası değildir. Nebî -sallallâhu
aleyhi ve sellem-’in gözlerinin nuru, son sözü ve son vasiyetidir de o.
O, saadetin de
anahtarıdır. Sıkıntılarımızın giderildiği muştulu bir haber durumunda
“Şükür Namazı” kılarız. Rızkımızın artmasını istediğimiz durumlarda
namaz kılar, secde ederiz.
“Ailene namazı
emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz
seni rızıklandırıyoruz. Sonuç takva iledir.” (Tâhâ 20/132)
Bir işimizin
olmasını istediğimiz durumlarda “Hacet Namazı” kılarız.
Bir işimizin
olmasını ya da olmamasını istediğimiz hallerde “İstihare Namazı” kılarız.
Kuraklık durumunda
“İstiskâ Namazı” kılarız.
Güneş ve ay
tutulmalarında “Kusûf namazı” kılarız.
Hz. Zekeriya
-aleyhisselâm- kendisine refakat edecek ve kendisinden sonra ona varis
olacak, onu temsil edecek bir evlat istemişti. O mihrapta namaz kılarken
melekler onu Hz. Yahya -aleyhisselâm- ile müjdelemişti.
“Zekeriya, mihrapta
durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nidâ ettiler: Allah sana
kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, efendi, iffetli ve
salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” (Âl-İmran, 39)
Allah’ın, aziz
Kur’ân’d namaz hakkında beyan buyurduğu bazı âyetler şöyledir:
“Gerçekten
mü’minler felaha erdi. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler” (el-Mü’minûn,
23/1-2)
Allah-ü Teâlâ bu
surede firdevs cennetine nail olan mü’minlerin vasıflarını sayarken
tekrar namaza vurgu yaparak:
“Ve onlar ki,
namazlarını (vakitlerinde kılarak) muhafaza ederler” buyurmuştur. (el-Mü’minûn,
23/9)
Bir başka ayet-i
celilede:
“O rical ki (o
erler ki) onları ne bir ticaret ne bir alım-satım Allah’ın zikrinden,
namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz. (Onlar) kalplerin, gözlerin
(dehşetten) ters döneceği günden korkarlar” (en-Nur 24/37)
Başka
bir ayet-i kerimede:
“Her
nefis kazandığına karşılık bir rehinedir (Hesabını doğru vermekle
kendini kurtarabilir). Yalnız kitapları sağdan verilenler müstesna...
Onlar cennetler içindedir. Mücrimlere (günahkarlara) «sizi şu yakıcı
ateşe sokan nedir» diye (uzaktan uzağa) sorarlar. (Onlar da) «biz namaz
kılanlardan değildik» dediler” (el-Müdessir 74/38-43)
Bu
ayet-i celilede mücrimleri cehenneme sokan nedenlerin başında namaz
kılmamaları sayılmaktadır.
Yine aziz ayetlerin
bir başkasında:
“İnsan, tahammülsüz
(hırslı) yaratılmıştır. Kendisine şer (kötülük) dokunduğu zaman sızlanır,
feryadı basar. Kendisine hayır dokunduğu zaman mani olur. Ancak namaz
kılanlar müstesna” (el-Mearic 70/19-22)
Nebi -sallallâhu
aleyhi ve sellem’in namaz konusundaki nümune-i imtisal sözleri ve
davranışları da şöyledir:
“Beni nasıl namaz
kılıyor görüyorsanız siz de öylece kılın” (Buhârî, Ezân, 18)
Enes -radıyallâhu
anh- şöyle demiştir: “Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize
nasıl namaz kıldırırken gördüysem size de öylece namaz kıldırmaktan
vazgeçmeyeceğim. Rasulullah -aleyhisselâm- başını rukûdan kaldırdığında
O’nu gören kimsenin, «secde etmeyi unuttu» diyeceği kadar ayakta kalırdı.
Başını secdeden kaldırınca iki secde arasında yine Zat-ı
Risalet-penahilerini gören, ikinci secdeyi unuttu, diyecek kadar
otururdu”
Nebi -sallallâhu
aleyhi ve sellem- namazın başka bir meşguliyeti barındırmayacağı
konusunda:
“Şüphesiz namazın
kendisi başlı başına mühim bir meşguliyettir” buyurmuştur. (Müslim,
Mesâcid, 34)
Rasulullah
-sallallâhu aleyhi ve sellem-’in namazı konusunda Abdullah bin Şıhhîr
-radıyallahu anh- şöyle demiştir:
Bir keresinde
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanına gitmiştim. Namaz
kılıyor ve göğsünden kaynamakta olan kazanın fokurtusu gibi ağlamaklı
iniltisi duyuluyordu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 158. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv
18)
Nebi -sallallâhu
aleyhi ve sellem- yanında namazdan daha sevimli bir şeyin olamayacağı
konusunda:
“Namaz gözümün nuru
kılındı” buyurmuştur. (Ahmed, III, 128)
Nebi -aleyhisselâm-
Hz. Bilal -radıyallâhu anh-’a hitaben:
“Yâ Bilal! (Ezan
okuyuver de) bizi namazla ferahlandır.” buyururdu. (Ebû Dâvud, Edeb, 78)
Hz. Ebubekir
-radıyallâhu anh-’ın merhamet ve ağlamaklı sesi saflardan duyulur, adeta
ondan bir leğen su arta kalırdı.
Diğer sahabîlerin
namazları da öyle huşû içinde kılınırdı.
Keza daha sonra
gelen salihlerin de namazları öyle idi.
Ali ibn-i Hüseyin
abdest aldığı zaman onu bir titreme alır, soğuk soğuk terlerdi. Ona bu
halini soranlara şöyle derdi:
“–Siz biliyor
musunuz az sonra kimin huzurunda bulunacağım?...”
Âmir ibn-i Abdullah
ibn-i Zübeyr kendisi ölüm döşeğinde idi. Nefesleri sayılı iken yakınları
etrafında ağlaşıyorlardı. Akşam ezanını duyunca etrafındakilere:
–Beni kaldırın,
dedi.
–Hayrola nereye?
dediler.
–Mescide!
–Bu halinle mi?
dediler.
–Sübhanâllah,
münadiyi duyayım da ona icabet etmeyeyim mi? Bu mümkün mü? Beni kaldırın!
dedi
Yakınları
refakatiyle taşınarak mescide götürüldü ve orada musallada imamla
beraber bir rekat kıldıktan sonra secdede vefat etti.
Atâ ibn-i Sâbit
diyor ki: Hastalığını duyduğumuz Abdullah Sülemî’ye gidip ziyaret edelim,
dedik. Dediler ki o musallâda (Mescidde) kalıyor. Biz bunu garip
karşıladık. Evde yatağı dururken mescidde ikâmet ediyor olması
tuhafımıza gitti. Mescide girince onu orada namaz kılarken gördük.
Sayılı nefeslerinin kendisini zorladığını görünce korktuk ve üzüldük:
–Ya şeyh! Yatağında
olsan senin için daha rahat olmaz mıydı? dedik. Şu cevabı verdi:
–Bana falan oğlu
falandan bir hadis-i şerif aktarıldı ki, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi
ve sellem- kişinin cemaate devamla namaz kılmasının daha hayırlı
olduğunu bildirmiş. Ben isterim ki musallada (Mescidde) namaz kılarken
ruhum kabzedilmiş olsun.
Namazın cemaatle
kılınacağı konusunda Allâh Teâlâ:
“Rükû edenlerle
rükû edin!” buyuruyor. (el-Bakara 2/43)
Rasûl-i Ekrem
-sallallâhu aleyhi ve sellem- sağlık ve âfiyetinde, hazarda seferde,
hastalığında hatta savaşta bile cemaatle namaz kılmıştır.
Abdullâh ibn-i
Ümm-i Mektûm (âmâ) ayağa kalkarak dedi ki:
–Yâ Rasûlallâh! Ben
gözlerimden özürlüyüm. Beni götürecek rehberim de yok evde kılmam için
bana ruhsat var mı?
–Nidâyı (ezanı)
duyuyor musun?
–Evet yâ Rasûlallâh!
–O
hâlde cemaatle (mescidde) hazır bulun!
–Yâ
Rasûlallâh! Evimle onun arasında hurmalık ve ağaçlar var ve rehberim de
yok.
–Sen
ikâmeti duyuyor musun? (Yani evin yakın mı?)
–Evet
yâ Rasûlallâh!
–Orada
hazır bulun. (Müslim, Mesâcid, 255; Ebû Dâvûd, Salât, 46)
Ve kendisine ruhsat
verilmedi.
Evet... İnsanın
kendisinin azametli bir Melik’in, Sultân’ın huzurunda hakîr, basit bir
yaratık olduğunu, semâvâtın O’nun azametine, arzın (yer kürenin) O’nun
heybetine, dağların O’nun kudretine, yıldız ve yıldız kümelerinin (galaksilerin)
O’na secde ettiğinin şuurunda ve bilincinde olması lâzım geldiğini
bilmesi gerekir.
Allâh-ü zü’l-celâl
Hazretleri, azamet ve kudretimi şu âyetle bildirmektedir:
“Görmedin mi ki,
göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların birçoğu Allâh’a secde ediyor.” (el-Hac 22/18)
Göklerde ve yerde
ne varsa O’nu tesbih edip zikrediyor olması ancak insanların bu tesbihi
anlayamayacağı konusunda Allâh Teâlâ bizleri şu âyetle uyarmaktadır:
“Yedi gök, arz ve
bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih
etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O
Halîm’dir, çok bağışlayandır.”1 (el-İsrâ 17/44)
Allâh Teâlâ öyle
azîm bir Rab ki kulunun namazından asla gafil değildir. Kul
“Elhamdülillah” dediğinde Allâh:
–Kulum Ben’i senâ
etti, Ben’i övgü ile andı! buyurur. Kul: “Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde
Allâh Teâlâ:
–Kulum Ben’i
yüceltti, buyurur. Yine kul: “iyyâke na’budü ve iyyâke nestaîn”
dediğinde Allâh -celle celâlüh-:
–Kuluma istediği
verilecektir, buyurur.
Şeytan namaza
buğzettiği kadar hiçbir şeye buğz etmemiştir.
Şeytan insanı
Allâh’a secde ederken gördüğünde hemen bir kenâra çekilir. Eyvahlar
olsun. Âdemoğlu secde ile emr olununca hemen secde etti ve ona cennet
var. Ben ise secde ile emr olundum, isyan ettim ve bana ateş hak oldu. (Müslim)
“Şeytan namazda
yanınıza gelerek o ana kadar hiç aklında olmayan şeyleri, şunu hatırla,
bunu hatırla diyerek hatırlatır. Hatta insana kaç rekât kıldığını bile
unutturur.” (Buhârî-Müslim)
Rasûlullâh
-sallallâhu aleyhi ve sellem- mescidde sohbet hâlinde iken biri gelir
namazını kılar. Fahr-i Kâinât’a selâm verir. Nebî -sallallâhu aleyhi ve
sellem- selamını aldıktan sonra şöyle buyurur:
“–Dön namazını kıl,
çünkü sen namaz kılmadın.”
Bunun üzerine kişi
gider namazını kılar. Selam verip Nebî -aleyhisselâm- da selâmını
aldıktan sonra yine:
“–Dön namazını kıl,
çünkü sen namaz kılmadın.” buyurunca aynı şahıs tekrar gider namazını
kılar. Üçüncü defa aynı söze mâruz kalınca Efendimiz’e -sallallâhu
aleyhi ve sellem-:
–Yâ Rasûlallâh!
Bundan daha iyisini yapamıyorum. Bana doğrusunu öğret, der. Bunun
üzerine Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- ona namazı şöyle tarif eder:
“–Önce ayağa kalk,
iftitah tekbirinden sonra Kur’an’dan sûreler oku. Sonra rükûa git.
Rükûda itmi’nan ve istikrar buluncaya kadar... Sonra kalk ve doğrul.
Ayakta itmi’nan ve itidal buluncaya kadar... Sonra secdeye git. Secdede
mutmain oluncaya dek...Sonra diğer rekâtlarını da öylece tamamla...” (Tirmizî,
Salât, 110; Ebû Dâvud, Salât, 143-144)
Yoksa kuşların
yemleri gagalaması gibi namaz kılınmasını nehyetmiştir.
Bizim bir çoğumuzun
namazı bu zâtın kıldığı namazdan farklı değildir. Bizler de aynı hitaba
maruz kalacağımızın düşünce ve idraki içinde bulunmamız gerekir. Allâh
-celle celâlüh- bizlere rahmetiyle muâmelede bulunsun. Huşû ile namaz
kılanlar cümlesine ilhâk etsin. Âmîn.
Dipnot:
1) Fizik biliminin
inkişâfıyla hareketsiz, câmid ve cansız sanılan madde ve varlıkların
atomlardan oluştuğu, atom çekirdeğinin çevresindeki elektronların akla
hayranlık verecek bir hızla dönmekte olduğu bilinmektedir. İşte maddenin
en küçük parçası bu hareketleriyle Allâh’ı tesbih etmekte ve her zerre
O’nun şânının yüceliğini bize hatırlatmaktadır.
Kaynak: Altinoluk
dergisi, 03/2005
|