Kureys Sûresinden bugünün Türkiye'sine

Emr-i ilahîye karsi senî gadr ve tugyanlarin icra olundugu; o âlemler Rabbinin itaatkâr birer kulu ve memuru olan hava ve bulutu dahi gadablandiran hallerin perde gerisi aralanacak olsa, ortaya manidar tablolarin çikacagini saniyorum.

Nedir birilerini ilahî emirlere karsi bu kadar açik bir isyana sev keden? Nedir birilerine Kur'ânî hükümlere karsi bu kadar açik bir düsmanlik izhari cesaretini veren?

Bu sorulara verilecek âfâkî ve enfüsî bir dizi cevap oldugunu ve de olacagini biliyor, lâkin gözlerden genelde sakli kalan bir sikka dikkat çekmek istiyorum.

Söyle zihnimizi bir noktada yogunlastiralim, hatta kalemi ve kâgidi yardimina çagirarak, sunun cevabini arastiralim: Su ülkede, dogrudan veya dolayli, emr-i Ilâhinin çignendigi haram yollarla para kazanan ne kadar insan var?

Sorunun cevabi arastirilirken, kazancini içki üretim ve satisiyla, kumarla, faizle, müstehcen yayinlarla, rüsvetle, yalanlarla... kazanan insan sayisi sizce nereye ulasir? Meselâ, su diyarda, düpedüz beden ticareti yapilan gazete ve dergilerde çalisan, onlari basan matbaalarda çalisan, onlarin dagitim ve bayiligini yapan kaç insan var? Kaç kahvede kumar oynaniyor; yahut, daha dogrusu, geçimi kumarla olmayan kaç kahve kaldi? Millî Piyango'dan alici yahut satici olarak medet uman insan sayisi ne? Hem, kazancini faiz, repo vs. ile temin eden; yahut en azindan kazancinin bir kismi bu olan insan sayisi binle mi, milyonla mi, on milyonla mi ifade edilir? Ya faizli kredi, faizle vadeli satislar vs. ile is görenler?

Bu sorular, genisleterek soruldugunda, karsimiza ciddi bir "Bogazlar meselesi" çikar. Tarihin her zamaninda ve hususan su zamanda insanlarin akil ve kalb damarlari "bogaz"dan geçmektedir; açikcasi, emr-i ilâhi karsisindaki direnç ve direnislerin, bir diger deyisle isyanlari gerisinde, "maddî menfaat" hesaplari da vardir. Insan, "ihsan edene perestis eder" bir fitratta yaratilmistir; ve ihsanin adresini sasirmissa, asil Rezzak-i Kerim'e isyana dahi kalkismaktadir.

Velhasil, emr-i ilâhîye hakkiyla râm olunan bir ortamda "rizik borusu"nun tikanacagini sanan insanlarin sayisi, kesinlikle on milyonlarla ifade edilir durumdadir ve birilerini bu kadar cür'etle Allah'in dinine satasmaya sevk eden bu insanlarin "mânevî" destegini arkalarinda hissetmeleridir.

Olayin ikinci kismi ise, "havf"a karsi "eman" hissiyle ilgilidir . Su ülkede yasayan altmis küsur insandan kaç tanesi rahatla ticaret yapiyor ve evinde rahatla uyuyor olmasini Hafîz ve Müheymin ve de Mugis olan Rabb-i Rahîm'den biliyor? Ve kaç tanesi, bu "eman" ve "emniyet" halini O'na izafe etmeyip yatay düzlemde; devlete, hususan ordu ve polise hasrediyor?

Bu sorunun cevabi da, çogunlugun maalesef isi yatay düzlemde, "esbabin elinde" biraktigi; ancak azlarin Hafîz, Mugis ve Müheymin olanin suuruna ulastigidir.

Bana göre, bugün yasanan tablonun gerisinde, su toplumun ekseri insaninin "rizk" ve "eman"i O'dan gayrisindan bilmesi, bu yüzden de, onlarin piyasanin, devletin, ortamin vs. hatirina emr-i ilâhîden vazgeçebilmesi hali yatmaktadir.

Bu yüzden de, su günlerde özellikle okunacak ve üzerinde özellikle tefekkür edilecek sûre, Kureys Sûresi olmalidir.

Zira bugün su toplumda çogu insanin tasidigi zihniyet ile o günün Kureys'inde dogru çizgiye her hal ve sartta râm olmakta zorlanan, hatta direnen çogunlugun tasidigi zihniyet arasinda ciddi paralellikler bulunmaktadir.

Bu kisa sûre, geçimini ticaret ile saglayan Kureyslilere, onlari yaz ve kis (ticarî) seferlerine alistiran Zâti; onlarin ticarette de merkez olmalarini mümkün kilan Beyt'in Rabbini hatirlatir. Herkes Kâbe'yi ziyaret için Mekke'ye geliyor ve bu açidan Mekke mühim bir ticaret merkezi de oluyor iken; Kureysliler o Beyt'in sahibini unutmus; olayi yalnizca yatay düzlemde, kendileri, baskalari ve Kâbe düzeyinde görür olmuslardir. Hayir, onlari sefere alistiran da, o kupkuru Mekke'de Kâbe'yi nebilerine yaptiran da O'dur. Kâbe'yi ve çevresini "emin belde" kilan ve bunu "haram belde" kilmakla teyid eden de O'dur. Kureys'in ubudiyet adresi, gözleri önündeki Kâbe'nin Rabbidir; ki çöl ve çorak bir beldeyi ticaret mekâni yapmakla onlari doyuran, zemzem ile susuzluklarini gideren ve korkuya karsi o "haram belde" de onlara eman ve emniyet kazandiran O'dur.

Ve O, su diyarda bizi de sa'ye ve alisverise alistiran; Kâbe'nin Rabbi oldugu gibi su diyarin da Rabbi ve Mâlik-i Hakikîsi olandir. Su diyarda da, "açliga karsi doyuran", ve "korkuya karsi eman ve emniyet"i saglayandir.

Zannimca, bugün su diyarda hazirlanan tezgahlardan "emr-i ilâhîye" asi olmaksizin kurtulanlar, bu sûrenin bu dersini kendileri için alanlar olacaktir. Ve bir bütün olarak su ülke bu mâkus tuzaktan, çoklari ilâhî dersi alip ibadetin adresini dogrulttugunda kurtulacaktir.


Kaynak: Metin Karabasoglu, Yeni Asya, 24 Mayis 1998


Muhammed Faruk -slTm RqÎp