Hz. Ömer (r.a.)'in Askerî Siyaseti
Hz. Ömer (r.a.)in devlet
baskanligi ve bu devlet baskanligi sirasinda gerek Müslüman, gerekse gayri müslim olan
reayasina uyguladigi adalet, tarihin örnek sahifelerinden birini teskil etmistir.
Bu küçük yazimizda, onun mümtaz kisiliginden, Islâmi
uygulamasindaki tavizsiz siyâsetinden ve de bütün hayati boyunca Allah için göstermis
oldugu cesaret ve fedâkârliktan sözetmiyecegiz. Bu hususlar basli basina birer kitap
olacak niteliktedir.
Bütün insanlarin bas düsmani olan seytan, sadece taviz vermeyen
Müslümana yaklasamaz ve ondan çekinir. Seytanin, bu tavizsiz Müslümanlardan Hz.
Ömer'e karsi olan tutumunu, Resulullah (s.a.s.). söyle anlatiyor:
"Gökte Ömer'e saygi duymayan bir melek ve yerde ondan korkmayan
bir seytan yoktur" (1).
Hz. Ebu Bekir (r.a.), ölmeden önce, onu yerine Halife, yâni Devlet
Baskani olarak seçti.
Hz. Ömer (r.a.), Islâm'in Devlet Baskani olunca, devletinin, gerek
iç, gerekse dis siyasetinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)in ve Hz. Ebu Bekir
(r.a.)in izini takibetti. Askerî cihadi, yani îslâm'in savasla olan tebligini de,
onlarin biraktigi yerden devam ettirdi.
Bilindigi gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.), daha Islâmî tebligin Mekke
dönemindeyken, Müslümanlara su hedefi gösteriyordu:
"Lâ ilâhe illallah deyin, Iran ve Bizans'in saraylari sizin
olacak!" (2). Yani, Allah disindaki güçlere, iktidarlara karsi çikarak Islâm'i
kabul edin, insanligi sömürmekte olan Iran ve Bizans devletleri yikilacaktir!...
Hz. Peygamber (s.a.s.)., Islâmî tebligin Medine döneminde, bu iki
süper devletten Bizans'in sinirlarini zorlamis, Tebuk seferiyle (3), Islâm Devletinin
sinirlarini bugünkü Ürdün topraklarina kadar vardirarak, Islâm kanunlarinin oralarda
da hükümfermâ olmasini saglamistir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)in vefâtindan sonra, onun cihâdini Hz.
Ebu Bekir (r.a.) sürdürdü ve Irak'in güneyine kadar olan Bizans topraklarinin tamami
fethedildi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) vefat ettiginde, Halid b. Velid komutasindaki ordulari,
Fihl ve Sam kalelerini zorluvor, insanlari Islâm'a davet ediyorlardi.
Ordunun sultalasmamasi için Hz. Ömer (r.a.), Islâm Devlet Baskani olur olmaz, bazi
mülahazalarla, Islâm ordulari Baskomutani olan Halid b. Velid'i degistirerek, yerine Ebu
Ubeyde b. Cerrah'i tayin etti.
Hz.
Ömer'in, Halid b. Velid'i görevden almasi, bazi dedikodulara sebep olduysa da, Devlet
Baskani Hz. Ömer, bu kararindan vazgeçmedi ve bu kararinda gayet hakliydi.
Hz. Ömer (r.a.), Halid b. Velid'in üstüste kazandigi zaferlerden
dolayi, esas görevi devlete hizmet olan ordunun, simararak sultalasmasini istemiyordu.
Zira böyle bir durumda, Islâm'm tatbikati için varolan devletin, ordunun emrine girme
ihtimali belirebilirdi ki bu, Islâm Devletinin bekasi noktai nazarindan fevkalade
tehlikeli bir husustu. Baska bir deyisle Hz. Ömer (r.a.), Islâm kanunlarinin harfiyyen
ve de tavizsiz uygulanmasi için mevcut olan devlet otoritesinin kaybolarak, yerine Ordu
Baskomutaninin, hattâ Devlet Baskaninin sahsî despotizminin yeralmasini istemiyordu.
Yoksa, onun Halid b. Velid'i görevden almasi, sahsî bir meseleden, ya da Halid'in
herhangi bir yolsuzlugundan kaynaklanmiyordu. Nitekim, komutanliktan azlinin sebebini
ögrcnmek için baskent Medine'ye giden Halid'e, Hz. Ömer (r.a.), "Yâ Halid, sen
benim yanimda çok degerlisin ve seni çok severim' dedikten sonra, Devletin bütün
valilerine su tamimi gönderdi:
"Ben, Halid'i bir öfkesinden, ya da ihanetinden dolayi
azletmedim. Fakat insanlar onu o kadar büyüttüler ki, Allah'i birakip ona tevekkül
edeceklerinden korktum. Ben onlara, bütün bu basarilarin Allah'tan geldigini bilmelerini
istedigim için böyle hareket ettim" (4).
Devlet baskani Hz. Ömer'in bu hassasiyetini gören Halid b. Velid,
Medine'de kalabilme imkâninin olmasina ragmen, ordusuna dönerek, Ebu Ubeyde b. Cerrah'in
maiyetinde cihada devam etti.
"Dünya seni de helâk etmesin"
Hz. Ömer (r.a.), ordu komutanlarinin azlinde gösterdigi titizligi,
onlarin tayininde de gösteriyordu. Nitekim Halid'in yerine tayin ettigi yeni komutan Ebu
Ubeyde b. Cerrah'a da söyle yaziyordu:
"Ben sana, tek kalici sey olan Allah'in takvasini tavsiye ediyorum
ki, ondan baska hiçbir seyin degeri yoktur. O Allah ki, bizi dalâletten hidâyete,
karanliklardan aydinliga çikardi. Seni Halid b. Velid'in ordusuna komutan tayin ettim.
Onlarin hakki ne ise, ona göre davran! "Ganimet alacagim" düsüncesiyle,
Müslümanlan helâke götürme! Araziyi iyice kesfetmeden onlan oraya sevketme!
Muhafizsiz birlikler gönderme! Müslümanlari felâketlere götürmemen için seni
uyariyorum. Allah seni benimle, beni de seninle imtihan edecek. Gözünü ve kalbini
dünyadan çevir, dünyaya dalma! Dikkat et ki bu dünya, senden evvelkileri oldugu gibi,
seni de helâk etmesin..." (5).
Hz. Ömer (r.a.)n, normal vatandasa oldugu kadar, komutan ve
askerlerine karsi da bu kadar hassas olmasinin tek sebebi, onlarin hak hukuklari hakkinda
Allah'a verecegi hesabin kendisine yüklemis oldugu agir mesuliyetti. Nitekim o, sürekli
olarak kendi kendisini muhasebe etmekle mesguldü. Günümüz sosyolog, psikolog ve
felsefecilerinin efkâri umumiyyeye empoze etmeye çalisip, bir türlü ne kendi
nefîslerinde, ne de toplumun hiçbir kesiminde uygulayamadiklari meshur otokritik
müessesesi, Müslümanlar tarafindan bu sekilde gerçeklestirilmistir. Bunun baska yolu
da yoktur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.). söyle buyuruyor:
"Hikmetin basi, Allah korkusudur" Baska deyisle, insanhgin
ölçüsü, Allah'a ve O'nun kanunlarina olan bagliliktadir.
Hz. Ömer (r.a.), özel olarak görevlendirdigi postacilar vasitasiyla,
günü gününe ordusundan haber aliyor, âdeta onlarin yaninda savasiyormus gibi,
ordusunu sevk ve idare ediyordu. Nitekim komutanlarina göndermis oldugu emirlerde,
hergün durumlanin bildirir mektuplar yazmalarini, bu mektuplan postayla Medine'ye
göndererek, Devlet merkezini olup bitenden haberdar etmelerini istemistir (6).
"Hz. Peygamber'in dayisi olman seni yaniltmasin!'
Islâm ordulari, Suriye fethinde Bizans ordulariyla çarpismaya devam
ederken; Hz. Ömer (r.a.), Iran cephesindeki cihadi da hizlandirdi.
Hz. Ömer (r.a.), Iran'in fethi için, Islâm ugruna ilk defa kan
döken (7) ve Hz. Peygamber (s.a.s.)n cennetle müjdeledigi on kisiden biri olan
Sa'd b. Ebi Vakkasi görevlendirdi.
cephesi Baskomutanligina tayin edilen Sa'd b. Ebi Vakkasa da,
Devlet Baskani Hz. Ömer söyle tavsiye ediyordu:
Ey Sad, Hz. Peygamber (s.a.s.)in dayisi ve onun
sahabisi olman seni yaniltip Allah'tan uzaklastirmasin! Allah, kötülügü kötülükle
degil, iyilikle yok eder. Allah ve insanlar arasinda, Ona itaatte baska hiç kimse
yoktur. Allah katinda bütün insanlar esittir. Allah onlarin Rabbi, onlar da O'nun
kullaridirlar. Onlara verilen hayat için, O'nu zikrederek, O'nun kanunlarina tabi olarak,
O'na hamdederler. Resulullah (s.a.s.)den gördügün gibi hareket et!.." (8).
Hz. Ömer (r.a.), bu tavsiyesiyle, gayelerinin insanlara kötülük
yapip onlari öldürmek olmadigini, bilakis, Allah davasini insanlara teblig ederek,
onlari Allah'in kanunlari altinda birlestirmek oldugunu vurgulamak istiyordu.

Hz. Ömer dönemindeki Islam
devleti |
Hz. Ömer (r.a.)dan son emirleri aldiktan sonra, Sa'd b. Ebi
Vakkas Iran üzerine yürüdü.
Sa'd'in komutasinda birlesen Islâm ordulari, kazandiklari Kadisiyye
savasindan sonra Iran'i tamamen fethedecekler ve Hz. Ömer (r.a.) vefât etmeden önce
Iran Müslüman olacaktir.
Hz. Ömer (r.a.), Kadisiyye öncesi, komutani Sa'd'a gönderdigi
mektupta, sadece ona dinî vaazlarda bulunmuyor, en ince teferruatina kadar askerî
talimatlarini bildiriyordu. Mektubunun bir bölümünde söyle diyordu Hz. Ömer:
"Durumunuzu araliksiz olarak ve bütün tafsilatiyla bana yaz.
Nasil hareket ettiginizi; sizin düsmana, düsmanin da size olan nisbet ve harekât
tarzini öyle yaz ki, mektuplarindan âdeta savasi izleyeyim..!' (9).
Bu talimatlardan sonra, Islâm askerinin parolasini bile veriyordu. Hz. Ömer;
"Savas baslayip, bitene kadar herkes Lâ ve lâ kuvvete illâ billâh'
diyecek!.." Müslüman askerinin kolu kiliç sallayarak, dili de Allah'i zikrederek
Rablerine kulluk edecekler. Baska deyisle, biri digersiz olmaz.
Kadisiyye savasi arefesinde, Iran ordu komutaniyla görüsen ve her
savas öncesi oldugu gibi düsmani Islâm'a davet eden Müslüman elçi, Müslümanlarin
gayesini Iranlilara söyle anlatiyordu:
"Bizim arzumuz dünya degil. Bizim arzu ve istegimiz Ahirettir.
Allah bize bir Peygamber göndererek ona söyle dedi: Ben su taifeyi, benim kanunlarimla
amel etmiyenlere musallet ettim. Bunlar vasitasiyle, benim kanunlarima karsi gelenlerden
intikam alacagim. Bu tâife (yani Müslümanlar), benim kanunlarima bagli olduklari
sürece onlari galib kilarim. Bu hak dindir. Ondan yüz çeviren hiç kimse yoktur ki
zillete, ona baglanan hiç kimse yoktur ki izzete kavusmasin."
"Bu dinin esasi, Allah'in birligine ve Muhammed (s.a.s.)in
Onun Peygamberi olduguna inanip sehâdet etmek ve Allah katindan gelen her seyi noksansiz
ikrar etmektir."
"Dinimizin gayesi, insanlari, insanlari kulluktan kurtarip, onlari
Allah'a kul etmektir" (10).
Degerlendirme
1. Hz. Ömer (r.a.)in da siretiyle göstermis oldugu gibi, Islâm
inancina göre esas olan, ne devlettir, ne ordu ve ne de Ordu komutanlari; degismez esas
olan, Islâm'in tavizsiz ve noksansiz tatbikatidir. Onun için Hz. Ömer, çok sevdigi ve
gerçekten hayatini Islâm'a adamis olan Halid b. Velidi, yukarida belirttigimiz
gibi, Islâm yararina görevinden aliyor. Kisacasi, Hz. Ömer, kim olursa olsun,
insanlarin putlasmasini istemiyor.
2. Hz. Ömer, komutanlarini, kendi sahsî kaprisleri degil, Islâm'in
emirleri dahilinde hareket etmeleri hususunda uyariyor. Yani Islâm'a göre, "her
seyi ben bilirim, herkes benim emrimde olacak, emir komutayi ben veririm, kimse bana
karisamaz" gibi keyfî davranislar yasaktir. Islâm neyi gerektiriyorsa o yapilir.
3. Hz. Ömer (r.a.) en küçük rütbeli askerine kadar her tebaasini düsünüyor,
onlara en ufak bir hakaretin, haksizligin yapilmasina müsaade etmiyor. Islâma
aykiri davranislarda bulunan olursa, isterse bu kisi vali, ya da
komutan olsun kamçisiyla düzeltir ve de düzeltmistir.
4. Ganimet almak için cihad yoktur. Cihad, Allah ahkâmini bildirmek içindir.
Insanlari, insanlara kul olmaktan kurtarip, onlan Allah'a kul yapma mücadelesidir
cihad!...
5. Kilicin yaninda degil de, Allah'i devamli zikrederek kullugunu ifâ edecek. Yani
Islâmî kulluk ki, biz buna ibadet diyoruz, bir bütündür. Namazi, oruçtan; cihadi,
Hac'dan; Allah'in hakkini, kul hakkindan ayri düsünmek, kullugu dinamitlemek demektir.
Dipnotlar:
(1) Suyûtî, Tarihu'l Hulefa, el-Kahira 1964. s. 119.
(2) Bkz. Ihsan Süreyya Sirma Islamî Tebligin Mekke Dönemi ve
Iskencesi, 6. Baski, s. 120.
(3) Bkz. A.g.e. s. 211 vd.
(4) Ibnul Esîr, el-Kâmilu fi't Târih, Beyrut 1965, S. 535.
(5) Ibn Kesîr, el-Bidaye ve'n Nihaya, Beyrut 1966, S. 19.
(6) Bkz. Taberî, Târihul Umemi ve'l Mutûk, Beyrut, 1962, S. 435.
(7) Bkz. Ibn Hisam, es-Sîretu'n Nebeviyya, el-Kahire, 1955, S. 263.
(8) Vakidî, Fütûhu's Sam, Misir, tarihsiz, I. 68.
(9) Ibn Kesîr, A.g.e. VII. 37.
(10) Ayni eser, VII. 39.
Kaynak: Prof. Ihsan Süreyya Sirma, Tarih suuru,
Seha yayinlari, S. 191-196

|