Israrliyim: Ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu!   mustisl.gif (5693 Byte)

Son Cuma yazim, ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu, cümlesiyle bitiyordu. Bu hükmüne yönelik bir elestiri, 'Islam devleti'nin de ideolojik olmak zorunda oldugunu iddia ederek, zimnen bir Müslümanin, "Islami" olmasi sartiyla 'ideolojik devlet'e karsi olamayacagini dile getiriyordu.

"Islam devleti" ifadesini kirilgan ve mahzurlu buldugumu, bu kösenin yazarini takip edenler bilirler. Bizce dogru yaklasim sudur: Islam'in ümmeti vardir, ümmetinse siyasal iradesini temsil eden kurum ya da kurumlari. Kendisini hayata dönüstürecek bir toplum olusturmak, Din'in vazgeçilmez bir talebidir. Iste, dini temsil eden bu topluluktur. Devlet ise bu toplulugu temsil eder ve dine göre 'dolayli' bir enstrümandir. Din mesruiyetini ilahi kaynagindan alirken, devlet mesruiyetini toplumdan alir. Toplumu aradan çekip devleti din ile yanyana getirince, dini istismar ederek toplumun tepesine oturmus 'dinci' (din pazarlayan) bir canavar (Leviathan) çikar ortaya. Bu açidan devlet canavarlastiktan sonra ha jakoben laiklik (dinsizlik) adina canavarlassin, ha din adina; degisen pek bir sey yoktur ve iste o 'ideolojik devlettir'.

Burada isimizi en çok zorlastiran sey, Islam tarihinde dinle devlet arasindan toplumun çikartilarak, devleti dinle ikiz kardes ilan eden modelin Islami oldugu ön kabulüdür. Bu ön kabulün kökten yanlisligini anlamak için, kirilmanin yasandigi zamana kisaca bir göz atmamiz sart.

Islam tarihinde, din-devlet iliskilerindeki büyük kirilmanin kahramani Ibnu'l-Mukaffa'dir. Ibnu'l-Mukaffa, Abbasi Halifesi Ebu Cafer Mansur'un basdanismani ve "el-Edebu's-Sagir" kitabinin da yazaridir. Islam tarihinde Sasani modelini Islam devlet yönetimine tasiyan sahis Ibn Mukaffa'dir. O, bu kitabinda "ve hacetu'l-havas ile'l-imam ellezi yuslihuhumullahu bihi kehaceti'l-amme ila havassihim ve a'zamu min zalik: Toplumun seçkinlerinin, Allah'in onunla kendilerini islah ettigi bir yöneticiye olan ihtiyaci, kitlelerin seçkinlere olan ihtiyaci gibidir, hatta daha da fazladir" diyerek ahlak anlayisinin "yöneticiye itaat" demeye geldigini ortaya koyar.

Kendisinden sonraki tüm Islam siyaset tarihine damgasini vuran bu anlayisin kaynagi Ibnu'l-Mukaffa'nin kültürel kimligini de olusturan Sasani devlet gelenegidir. Ibn Mukaffa'nin Abbasi devlet yönetimine tasidigi model, Sasanilerin efsanevi kurucu krali I. Ardesir'e aittir. Söyle ki; Makedonyali Iskender, Pers topraklarinin büyük çogunlugunu alir ve devlet Pers hanedani ve beyler arasinda parçalanir. Sasan, bu paramparça ülkeyi tekrar bir araya getiren bir din adamidir. Pers beyliklerinden birinin basinda olan oglu Ardesir, güçlü bir temel atar ve birligi saglar (m. 226). Sasani devletinin fiili kurucusu bu isimdir. Lakabi da "birlestiren kral"dir.

Asil bizi ilgilendiren, I. Ardesir'in bu birligi, din adamlariyla sözlesme yapip onlari devlet yönetimine katarak saglamasidir. Zerdüstlügü devletin resmi dini ilan eder. Tapinaklari devletin korumasi altina alir. Din ve devlet tek bir elde toplanmistir. 15 yil süren iktidarinda yaptigi dini, siyasi, sosyal reform ve bütünlestirmeler sayesinde Pers halkinin gözünde efsanevi bir kisilik kazanir. Kendisinden sonra gelecek yöneticilere biraktigi siyasi vasiyetnamesinde devletin birlik içerisinde ayakta durmasini bir tek esasa baglar: "Din". Vasiyetnamesinde Ardesir der ki:

"Sunu aklinizdan hiç çikarmayin ki, din ve devlet ikiz kardestirler. Biri olmadan digeri ayakta duramaz. Çünkü din devletin temeli ve orta diregidir. Dahasi, bir devlet dini koruduktan sonra ancak devlet olur. Devlet için nasil bir temel atici lazimsa, din için de bir koruyucu gerekir. Çünkü koruyucusu olmayan sey zayi olur, temeli olmayan seyse yikilir."

Iste bu Sasani din-devlet iliskisi modeli, Abbasi modeli olarak ortaya çikar. Tamamen kendine özgü bir nebevi siyaset/devlet modeli olan Hz. Peygamber ve rasit halifeler dönemi bir yana, Emeviler döneminde din devletin 'ikizi' degildir. Emevi halifeleri devletin temelinin din oldugunu, kendisinin de dinin muhafizi ve hamisi oldugunu hiç iddia etmemislerdir. Bilakis din, devletin disinda kendi ayaklari üzerinde 'sivil' bir kimlikle durmaktadir. Imamlar içtihatlarini devletten bagimsiz tamamen sivil birer otorite olarak yapmakta, Medine, Kufe ve Basra ilim halkalari yine sivil kimligiyle tebarüz etmektedir. Iste bu nedenledir ki Emeviler dönemindeki zalimce uygulamalar, "dine" degil "arube" (Arapçilik) fikrine yaslanmaktadir.

I. Ardesir'in "din devletin ikiz kardesidir" vasiyetini Abbasi devlet modeli haline getiren Ibn Mukaffa, el-Edebu's-Sagir'den sonra bir kitap daha kaleme alir: Risaletu's-Sahabe. Bu kitabinda yer alan bir çok siyasi tasari arasinda biri dikkat çekicidir: Tamamen sivil olan yargi sistemini devletin kontrolüne alarak merkezi bir yapiya oturtmak. Niçin? Tabi ki, verilen tüm hükümleri infaz edilmeden önce halifenin onayina sunmak için. Ünlü el-Ahkamu's-Sultaniyye yazari Maverdi de (aslinda kendisi -ilimli da olsa- bir Mutezili olmasina ragmen), I. Ardesir'in bu vasiyetini dini bir boyayla boyamakta tereddüt etmez. "Dinin korunmasi"nin devletin eline birakilmasi I. Ardesir'in vasiyetidir ve Maverdi'den önce hiçbir Islam alimi, dinin korunmasini devlet görevleri arasinda sayan bir satir yazmamistir. Müslümanlarin Hz. Peygamber'den beri gelen imani bilinçlerine göre, dinin koruyucusu Allah'tir, baskasi degil: "Mesaji biz indirdik, koruyacak olan da biziz" (Hicr 9)

Ibn Mukaffa'nin telkinleri sayesinde Sasani "dîn u devlet" anlayisini hilafetinin resmi politikasi haline getiren Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur'un, Imam Azam Ebu Hanife'yi, merkezilestirilen yargi kurumunun basina zorla getirmek istemesi de bu siyasetin bir sonucudur. Imam Ebu Hanife, dini devletin istismarina açan ve mesruiyetini toplumsal sözlesmeden (biat) degil dogrudan hakimiyeti altina aldigi dinden -dolayisiyla Allah'tan- aldigini iddia eden bu sorumsuz ve zulme açik modele sonuna kadar direnecektir. O, böyle bir modelde yöneticilerin kendilerini "Zillullah fi'l-arz: Allah'in yeryüzündeki gölgesi" addedeceklerini ve despotluklarini dine yaslanarak daha kolay icra edeceklerini iyi bilmektedir. Sonunda, bu teklifi kabul etmedigi için canindan olacaktir. Daha sonralari, Imam Malik'e Muvatta isimli eserinin resmi hukuki metin ilan edilmesi teklifi de ayni modelin bir devamidir ve Imam Malik'in bunu reddetmesi, selefi Ebu Hanife'nin tavriyla örtüsmektedir.

"Ideolojik devlet çikti insanlik bozuldu" derken, bunun içine ister 'dinsizlik' boyasiyla boyanmis olsun, ister 'dincilik' boyasiyla boyanmis olsun, hepsinin girmesi gerektigini bilmem simdi anlatabildim mi?

 

Mustafa Islamoglu, Yeni Safak Gazetesi, 03.12.1999

 

Hazirlayan: Musa Dogan

home-13.gif (31638 Byte)