![]() |
|||
CANIN VE MALIN KORUNMASI 391.
Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhüm'dan rivayet edildiğine göre, Resülullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben,
Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü
olduğuna şehadet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekatı hakkıyla
verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları
takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, İslam’ın gerektirdiği
haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allah'a
aittir."[1] Açıklamalar İslamda
harp değil sulh esastır. Savaş, bir gaye ve hedef olarak kabul edilmez.
Sulhu ve sükunu sağlamak, insanlığı mutlu kılmak için her türlü çareye
başvurulduktan sonra netice alınmazsa, savaşmak mecburiyetinde kalınabilir.
İslam'a göre savaşın gayesi, yeryüzünü küfür ve şirkin hakimiyetinden,
zalimlerin zulmünden arındırmak, Allah'ın dininin herkese ulaşmasını
sağlamak, Allah ile kulları arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır.
Kimse müslüman olmaya zorlanamaz; ancak müslüman olmak isteyenlere engel
olunması önlenir; müşrikler ve kafirler ya İslam'a girmek, ya İslam'ın
hakimiyetini kabul etmek, ya da sulh yapmak yollarından birini tercih
ederler. Hadisimizde
kendileriyle savaşılacağından söz edilen kimseler, öncelikle müşrikler
ve kitap ehli olmayan putperestlerdir. Kitap ehli olan yahudi ve hıristiyanlarla
savaşılmasının sebebi ise, Allah'a inanmakla beraber, inançlarının bozukluğu
ve Hz. Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna inanmayışlarıdır. Bu kimseler
İslam'ın hakimiyetini kabul etmeye ve müslüman olmadıkları takdirde
cizye vermeye mecbur edilirler. Allah'a
ve Resülüne inandıklarını söyleyenlerle, yani kelime-i şehadet getirenlerle
artık savaşılmaz. Daha sonra onlardan namaz kılmaları, zekat vermeleri
ve İslam’ın diğer şartlarını yerine getirmeleri istenir. Çünkü kelime-i
şehadet getirip İslam'a girenler, İslam dininin bütün gereklerini yerine
getirmeyi kabul etmiş sayılırlar. Bunları yapıp yapmadıkları, İslam
yönetimi tarafından takip edilir. Dinin gereklerini yerine getirmeyenlere
ise gereken yapılır. Bütün
bunlara, insanların zahirî halleri, dışa akseden söz ve davranışları
esas alınarak karar verilir. Onların içlerinde sakladıkları niyet ve
düşüncelerin, yaptıkları gizli kapaklı işlerin hesabı Allah'a aittir.
Kimsenin niyeti, kafasında ve gönlünde gizlediği düşüncesi, başkalarını
ilgilendirmeyen özel hayatı araştırılmaz. "İslam'ın
hakkı" denilerek istisna edilen kısım ise, işlediği suçtan dolayı
ölümü hak edenin öldürülmesi, malının alınmasını gerektiren bir suç
işleyenin malının alınmasıdır. Hz.
Ebu Bekir, zekat vermeyi reddedenlerle savaşmaya karar verirken, Kur'an'ın
ilgili ayetleri ile birlikte bu hadisi de kendisine delil edinmişti.
Hadisin gösterilen kaynaklarından bazısında, bu açıkça belirtilmektedir.
Bu hadis, pek çok sahabe tarafından rivayet edilmiş olup, mütevatir
hadisler arasında sayılır. Hadisten
Öğrendiklerimiz 1.
Müslüman olduğunu söyleyen ve İslam'ın emirlerini yerine getiren kimseyle
savaşmamak dini bir vecibedir. 2.
Bir kafirin müslüman olduğuna hükmetmek için kelime-i şehadet getirmesi
yeterlidir. 3.
Kişiler, dış görünümleri ve davranışlarına göre değerlendirilir, haklarındaki
hüküm de buna göre verilir. 4.
Gizli olan niyet ve düşüncelerin hesabını sormak, kulların vazifesi
olmayıp Allah'a aittir. 5.
Kelime-i şehadet getiren ve İslam'ın emirlerine uyan bir kimse, işlediği
suçlardan dolayı hesaba çekilir ve ölüm cezasına veya başka bir cezaya
çarptırılır. 6. Kelime-i şehadet getiren bid'atçı tekfir olunmaz, imansızlıkla suçlanmaz. [1] Buharî, İman 17, 28, Salat 28, Zekat 1, İ'tisam 2, 28; Müslim, İman 32-36. Ayrıca bk. Ebu Davud, Cihad 95; Tirmizî, Tefsîru süre (88); Nesaî, Zekat 3; İbni Mace, Fiten 1-3 |
|||
kubacami
webteam
|