.

welt5.gif (36068 Byte) haber.gif (16286 Byte) welt5.gif (36068 Byte)

 Mayis-Haziran 2002

 

 Imam-Hatip'lere Kadar Inen Basörtüsü Zulmü Devam Ediyor

 

        Üniversite esigini asan basörtüsü yasakçilari artik imam-hatiplere de elini atti. Özellikle Istanbul imam-hatiplerinde, kiz ögrencilere polisin uyguladigi muamele yürekleri parçaliyor. Bugün imam-hatiplere kadar inen yasak, yarin sokaga müdahaleye kadar inecek. Nitekim Milli Egitim Bakani Metin Bostancioglu, basörtüsünün ancak evin içinde serbest olabilecegini açikladi. Tunus olma yolunda Türkiye adim adim ilerliyor.

 

        Nitekim Islam'a ve Müslümanlara saldiriyi global bir proje halinde uygulamaya koyan ABD'nin baskani George W. Bush, Türkiye'nin bu düsmanca uygulamalarina destek vererek "radikalizm ve dini hosgörü-süzlüge karsi umut dolu bir alternatif" seklinde Amerikan-Türk Konseyi Toplantisina mesaj gönderdi.

 

        Italya'da Galatasarayli futbolculara ve seyircilere Italyan polisinin davranisi Mussolini polisi nitelemesiyle kinanirken, 13-14 yaslarindaki kiz çocuklari joplarla acimasizca döven, baslarini zorla açan, kelepçeleyen, otobüslere bindirip karanlikta sehrin uzak semtlerinde birakan, ögrencilere ve ailelerine hakaret eden Türkiye polisi görmezden geliniyor. Israil'in Filistinlilere vatanlarinda reva gördügü zulmün degisik versiyonu, kendi topraklarinda, Türkiye yönetimleri tarafindan Müslümanlarin küçük kizlarina uygulaniyor.

 

        AB'ye Girersek Kelepçe Yokmus!?...

 

        Basbakan Yardimcisi Mesut Yilmaz ise bu son olaylar üzerine, "AB'ye girersek ancak o zaman küçük kizlarin basörtüsü sebebiyle okul önlerinde joplanmalarindan ve kelepçe takilmasindan kurtulabilecegiz" seklinde demeç verdi. Bu sekilde söylemesi ile birkaç amaç güttügü belli. AB yanlilarini çogaltip, Müslümanlari yanina çekmek, askerin egemenligini ifade ve siyasetin askerin emir kulu oldugunu teyit etmektir. Ancak Içisleri Bakani'nin kendi partisinden olmasi ise ikiyüzlülügünü disa vuruyor.

 

        Ögrenciler Uyusturucu ve Alkol Kiskacinda

 

        Yeniden Saglik ve Egitim Vakfi'nin "Sigara, Alkol, Madde Yayginligi Arastirmasinin (SAMAY)" 2001 sonuçlari açiklandi. Arastirma sonuçlarina göre gençler arasinda eroin kullaniminda yüzde iki yüz, Istanbul'da ectasy kullaniminda yüzde yüz, sakinlestirici hap kullaniminda yüzde yüz yirmi artis oldu. Açiklamayi yapan Doç. Dr. Kültegin Ögel "özellikle ilkögretimde esrar kullanma yasi 10-11'e kadar indi." dedi. Dünya Saglik Örgütü yöntemlerinin uygulandigi arastirma, 9 ilde 10-11 ve 15-17 yas gurubunda 24250 ögrenci arasinda yapildi. Kizlarda alkol kullanma orani %11.7, erkeklerde yüzde 18.8. ilk kez sarhos olma yasi ise ortalama, 11. Istatistikler ürkütücü boyutta devam edip gidiyor. Imam-hatipleri ve dindar gençligi yok etmeye çalisanlar nesli nereye dogru götürdükleri ortadadir.  

 

        Kuvva-i Milliye Ruhu AB'ye Uyar mi?

 

        Türkiye kamuoyu, Mart ayi içinde Orgeneral Tuncer Kiliç'in "ABD'yi gözardi etmeden Rusya ve Iran'i da içine alacak biçimde yeni olusumlar içinde olabilir" sözlerini tartisti. Uzun zamandir bilinen AB yanlisi ve karsiti kesimlerin tartismalari da bu sözler üzerine yeniden alevlendi. Türkiye rotasini bir türlü tutturamiyor. Bir kesim, AB'ye kosulsuz girmek isterken, bir kesim ise kendi düzen ve statükolarinin bozulacagi endisesi ile baska alternatif arayislari içerisinde. Bir oyundur sürüp gidiyor. Simdi oynanan tiyatroya kisaca bakalim.

 

        Kuvva-i Milliye adi altinda milliyetçilik (ulusçuluk) ortak paydasinda eski düsmanlar bütünlesiyor. Aslinda çok partili sistemi olan demokrasi oyunu bir oyalamadan ibaret. Ideolojilerin, solcu ya da sagci olmanin misyonunu tamamladigi dönemden sonra ulusçu ortak paydada, Türkçü çizgide bütünlesme gerçeklesti. MHP, Dogu Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi Bas Yazari Ilhan Selçuk, Ecevit ve Kuvva-i Milliyeci tarikatlar bir safta bulustu. Bu sayilan unsurlar Islam ve insan haklari karsitliginda beraberler. MHP, Islam'i sentez olarak da artik program ve uygulamasindan dislamis durumda. Küresel emperyalizm, IMF ve Dünya Bankasi politikalarina teslimiyetle milliyetçiligi de birakti. Bu sayilan kesimler ve askerler AB karsiti cephede yer alirken, MHP ve bazi generaller Amerika-Israil ekseninde yer almayi savunuyorlar. Böylece, demokrasi yerine, birkaç kisinin sözünün geçtigi, manipüle edilebilir, bölgesel bir güç olarak kalmasini istiyorlar. Diger taraftan Dogu Perinçek ve emekli general Çevik Bir v.d. bazi generallerin basi çektigi Rusya-Çin, Özbekistan, Türkistan gibi ülkelerin olusturdugu Sangay 5'lisi ile blok olusturmak isteyenler bulunmaktadir.

 

    Konusmak istenen aslinda 80 yildir ele geçirdikleri rant ve iktidari kaybetmemek. Otoriter, baskici ulus-devleti muhafaza etmek. AB'ye girmek istemeyenler "ulusal onur" duyarliligi gösterdiklerini iddia ediyorlar. Ancak AB, ABD, IMF ile Dünya Bankasi'nin tüm ekonomik ve siyasi dayatmalarini, yerli halkinin çikarlarini yok edecek tarzda, 15 günde 15 yasa çikararak harfiyen yerine getirirken, ulusal onurlari incinmemektedir. Yerli halkin ihtiyaci olan insan haklari ve özgürlükler söz konusu oldugunda, AB'ni bu isteklerinin ulusal onurlarini incittigini söyleyebiliyorlar. Mesele, aslinda insan haklari ve özgürlük düsmanligidir.

 

        Halkin %80'i ve bazi Müslüman kesimlerin AB yanlisi olma sebebi özgürlük ve ekonomik sikintilar ile yoksulluktan kaçis olarak özetlenebilir. Ülkenin %85'i ayni gerekçelerle sinirlar açik olsa, baska ülkelerde yasamak istiyor zaten.

 

        Bize göre AB ile Müslümanlara özgürlük gelmeyecegi kesin. Konu Islam, basörtüsü gibi konular olunca batinin takindigi ikiyüzlü tavir belli. Hele 11 Eylül olaylari sonrasi batinin adalet, hak, hukuk gibi kavramlari sadece kendilerinden olanlara layik gördüklerine hepimiz sahit olduk. Ayrica Avrupa Insan Haklari Mahkemelerini vermis olduklari kararlar da ortada. Diger taraftan kimligi ve kültürü kendi yönetimlerince yok edilmis bir toplumun, mevcut kimlik ve kültürünü de yitirmekten kurtulamayacagini kimse garanti edemez. Müslümanlarin çogu bugün AB'ye girmeyi maslahaten uygun bulsa da, sonra ayrilmak istese de ayrilmanin güçlügünü idrak etmelidir. Kazanilan kötü aliskanliklar kolay kolay terk edilemezler.

 

        ABD Baskan Yardimcisi Dick Cheney, Türkiye'de Asil Kritik Karar Alma Merkezi Ile Görüsmek Istedi.

 

        ABD Baskan Yardimcisi Dick Cheney, Ortadogu Gezisi kapsaminda, Türkiye'ye de ugradi. Irak'a operasyon konusu ve Afganistan'da bulunan ISAF askerlerinin komutasinin Türkiye'ye devredilmesi hakkinda görüsmelerde bulundu. Dick Cheney programinda olmadigi  halde Genel Kurmay Baskani ile direkt görüsmek istedi. Basbakan ve bagli oldugu Savunma Bakanini atlayarak bunlarin memuru statüsündeki Genel Kurmay Baskani ile görüsmek istemesi, Türkiye'de gerek MGK, gerekse silahi elinde bulunduranlarin son söz sahibi oldugunu tekrar gösterdi. Gerçi Genel Kurmay Baskani muhatabin Basbakan oldugunu iletse de, ABD Türkiye'deki gerçek egemen gücü biliyor ve Basbakan ve bakanlari asarak onunla görüsmeyi gerekli görüyor.

 

        Afganistan'daki ISAF Askerlerinin Komutasi Türkiye'ye Kaldi?

 

        Dick Cheney'in Türkiye ziyareti sirasinda, 228 milyon dolar karsiliginda, Afganistan'daki güvenlik için bulundurulan uluslararasi gücün komutasi da Türkiye'ye verildi. Böylece Almanya, Ingiltere ve ABD'nin almamak için direndigi bir göreve Türkiye para karsiliginda talip olmus oldu. Kabile ve gerilla savaslarinin tekrar baslayacagi söylentilerinin yayildigi, dipsiz bir kuyunun asil simdi olacaginin haberleri arasinda 1200 kadar Türk askeri ile beraber komutanlik da Türkiye'de. ABD Afganistan'da yapacagini yapti, düzenini ve yönetimini kendi istegi dogrultuda kurdu ve simdi riski ve hamallik islerini de Türkiye'ye ihale etmis oldu.

 

        Israil'in Filistinlilere Siktigi Merminin Bedeli Türkiye'den

 

        Israil'in Ramallah'a girip Arafat'i esir alip, yüzlerce masum Filistinliyi öldürdügü günlerde, Türkiye'de 2 yildir askida olan, 170 tankinin modernize edilme projesini, Israil devlet firmasi olan IMI'ye ihale ettigini açikladi. 668 milyon dolara Israil'e birakilan tanklarin modernizasyon isini yerli sanayi de yapabilecek durumda. Ayrica daha düsük teklifler de olmasina ragmen, Israil'in vahsetini tüm dünya ve Türkiye lanetlerken, bize küfreder gibi ihaleyi devlet terörü ve soykirim uygulayan Israil Devleti'ne vermek büyük gaflet. Ayrica bir baska not da bu sirketin bizdeki özellestirme kapsaminda olan KIT'ler gibi batmak üzere olan bir kurulus oldugu ve Israilli makamlarin 1$ bile yatirim yapmayi düsünmedikleri. Tüm bunlarin ve iki bürokratin da anlasmayi imzalamadigi için istifa etmesine ragmen, Türkiye'de satilmislarin bollugu dolayisi ile tank ihalesi Israil'e kaldi. Daha önce Türkiye'nin F4 uçaklarinin modernizasyonunu da alip, yerden kaldiramayan Israil, bu konularda sabikali olmasina ragmen, israrla askeri konularda isbirligi yapilmasi ilginç. Umudumuz odur ki, özellikle son günlerde, Filistin'de uyguladigi vahset politikasina tepki olarak basiretli ve sahsiyetli makamlar ihaleyi iptal eder.

 

        Susurluk Mahkumlarini Aklama Girisimleri

 

        Susurluk davasi olarak bilinen, devlet adina bir takim kanunsuz ve hukuksuz isler yaparak çete olusturduklari iddiasi ile yargilanan Korkut Eken, Ayhan Çarkin gibi bir takim sahislarin cezasi Yargitay'da onaylanarak, cezalari kesinleserek hapse girdiler. Bundan sonra da bir takim generaller ve vurguncu  soyguncu patronlarca yönlendirilen medyanin tetikçileri "kahramanlar hapse girerse, ülkeyi savunacak adam kalmaz, onlara hep ihtiyaç olacak" seklinde savunma ihtiyaçlari dogdu. Bir röportajda "Biz cinayet islemedik, hainleri öldürdük" diyen saniklardan birisi, kimin neden hain oldugunu, hainleri tespit yetkisinin onlara mi verildigini ve üstelik verilecek cezayi onlarin belirleyip infazi da onlarin yapma haklarini nereden bulduklarini açiklama geregi duymuyordu. MHP basta olmak üzere, düsünceye agir cezadan yana olanlar, çikarlari ugruna çete kurup cinayet isleyenlere, uyusturucu kaçakçiliga, kumarhanecilige karisanlari kahraman ilen edip savunuyorlar. Gerçi bu sahislar emirleri yerine getirdik diyorlar. Gerçekten kendileri asil sistemin kuklasi olarak kurban edildiler. Asil kuklaci ise yeni oyunlar için yeni kuklalar ariyordur herhalde.  

 

        ABD Afganistan'da Operasyonlardan Sonuç Alamiyor

 

        ABD'nin Afganistan operasyonu iddia ve propaganda edildigi gibi bir zaferle sonuçlandigi kesin degil. Yogun hava saldirilari ile Taliban yönetiminin devrilmesi, El Kaide'nin üslerinden ayrilmasi, birkaç yüz kisinin esir alinmasi ve eski bir CIA çalisaninin dedigi gibi sadece baskent Kabil'de hükmü geçen bir kukla yönetim kurulmasi, ABD ve bati çikarlari zaviyesinden bir zafer olarak nitelendirilecek gibi görünmüyor. Hatta, sorunun daha karmasiklastiginin sinyalleri geliyor. ABD ve müttefiklerinin Tacik birlikler desteginde yürüttügü, bütün kara operasyonlari basarisizlikla sonuçlaniyor.

 

        Tora-Bora daglarini günlerce bombalayip, sadece 10 esir ve birkaç kisinin cesedini ele geçiren Amerika, Anaconda harekatinda alti helikopterini kaybetti. Pestun mücahitler ve Özbekistan Islami Harekatina mensup mücahitlerin, ABD'ye karsi gerilla savasi baslattiklari bildiriliyor.

 

        ABD ve Ingiltere Afganistan'da sorumluluktan kaçarken, dünyanin en büyük tefecisi George Soros'un ifadesiyle Türkiye'nin tek ihraç ürünü silahli kuvvetler, 228 milyon dolarlik bir yardimla, Afganistan'da isgal güçleri liderligine zorlaniyor.

 

        Terörle Mücadele Bahane, Amerikan Imparatorlugu Sahane

 

        ABD'nin Afganistan'a müdahale ile baslatip, tüm Islam cografyasini kusatacak sekilde genisletmeye çalistigi, saldirilarinin "terörle mücadele" gibi masum bir niyetle alakasinin olmadigi artik herkesçe anlasilacak sekilde açikça ortaya çikmis bulunuyor. ABD, Sovyetlerin dagilmasindan sonra ortaya attigi yeni dünya düzeni projesini, bir "Amerika Imparatorlugu" na dönüstürmeye çalisiyor. Bu sebeple de bütün zamanlarin en stratejik ürünün olan enerji kaynaklarina hakim olmaya, bu amaci için stratejik önemi haiz bölgeleri tam denetimi altina almaya çalisiyor. Bunun için dünya ülkelerini kimi zaman tehditle, kimi zaman da çikar ortakligi saglayarak bu yolda kullanmaya yönelik bir politika izliyor.

 

        Insan haklari ve çagdas hukuk normlari alaninda hiçbir duyarliliga sahip olmadiginin ortaya koyan politikalari pervasizca uygulamaya koyuyor. Buna Guantanoma üssündeki Taliban ve El Kaide esirlerine reva gördügü muameleleri, hem de ABD'de yasayan Müslümanlara karsi ortaya konulan hak ihlallerinde görmekteyiz. Bu yüzen Amerikali bazi Müslümanlarin isimlerinin degistirdikleri haberi veriliyor. Iskencenin yasallasmasi için ABD'li hukuk profesörü Alan M. Dershawitz senatoya öneride bulunuyor.

 

        The Guardian (Ingiltere'de büyük bir gazete)'dan George Monbiot'un açikça belirttigi üzere, kitle imha silahlari konusunda tam bir ikiyüzlülük ortaya konmaktadir. Irak'i, BM'de yönlendirerek kinadigi ve terörist ilan ettigi alanda, (kitle imha silahlarinin denetimi alaninda) Amerika uluslar arasi sözlesmelerin hayata geçmesini engelliyor. Artik bütün dünya biliyor ki ABD, gerek nükleer gerekse kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarinin denetimini degil, sadece kendisinin ve yandaslarinin (Israil, Ingiltere) elinde bulunmasini istiyor. Bu silahlarin tehdit gücünü sadece ABD'nin kullanmasini saglamaya çalisiyor. Ve bu arada ABD baskani bazi ülkelerin ismini de vererek bunlara karsi nükleer silah kullanabileceklerini cüretkarca açikliyor.

 

        Amacinin teröre karsi mücadele oldugunu açiklayan ABD, Israil devlet terörüne karsi en büyük destegi vermeye devam ediyor. Hak güçlünündür düsturu ile hareket edenler dünya enerji kaynaklarina sahip olabilmek amaciyla binlerce insani katletme ve açliga mahkum etmekten çekinmiyorlar.

 

        Chnistian Science Monitor'un Scot Peterson imzali yorumunda, Amerikan Imparatorlugunun sinirlari ortaya konuluyor. Roma ve Büyük Britanya Imparatorlugu'ndan sonra Amerikan Imparatorlugu'ndan bahsediliyor. Orta ve Güneydogu Asya, Kafkasya, Ortadogu ve Körfez ve Orta Afrika gibi dünya enerji havzalari imparatorlugun sinirlari içinde. ABD'nin Irak'i vurma plani da bu baglamda degerlendirilmeli. Bu hegemonyanin pekistirilmesi için kimi ülkelerin parçalanmasi, kimisinde siyasal sistemin degismesi, kimi ülkeler de ise yönetim degisikligi gerekiyor.

 

        Pakistan, Afganistan, Orta Asya Ülkeleri, Gürcistan, Filipinler'de kalici üsler kuruluyor. Ve buralardaki tüm onurlu, ilkeli Islami ve anti emperyalist durusa sahip olanlar "terörist" olarak mahkum edilerek yok edilmeye, Islam dünyasinin, tabiri caizse pençeleri sökülmeye çalisiliyor. Gerçek kapsami ve nerede duracagi bilinmeyen operasyonlar yapiliyor. Askeri ve istihbarat güçlerinin seferber edilmesiyle tam bir terör estiriliyor.

 

        Küresel sömürü tehdit olarak gördügü muhalifleri, Islami hareketleri yok etmeye çalisiyor. Yerel isbirlikçi yönetimleri Islami hareketlere baskiya, zulme tesvik ediyor. Aslinda bu çaba Islam cografyasindaki zulme, sömürüye, bati hegemonyasina direnisi yok etmekle onu savunmasiz halde teslim almak için yürütülmektedir.

 

        ABD Irak'a Saldiri Için Zemin Yokluyor

 

        Afganistan nasil Kafkaslar'dan Orta ve Güney Asya'ya hakimiyet için atlama tasi olarak kullanildiysa, ayni sekilde Irak da Ortadogu'yu yeniden ele geçirmek ve yeni bir düzen vermek amaciyla kilit tasi olarak kullanilmak isteniyor. Irak'a saldiri için ileri sürülen iki gerekçe var. Kitle imha silahlarinin üretimi ve bunun BM'ce denetimine izin verilmemesi. Halbuki bunlardan ABD ve Israil'de çok daha fazlasi var. Diger taraftan, Israil 50 yildir BM tarafindan alinan, Filistin'le ilgili onlarca kararin hiçbirini uygulamadigi halde herhangi bir yaptirimla karsilasmiyor.

 

  Filistin'de meydana gelen olaylar, Irak operasyonunu arka plana atmisa benziyor. Ancak, Ortadogu durulunca, gözler yine Irak'a çevrilecege benziyor.

 

        Israil, Firavunun Hz. Musa'nin Kavmine Uyguladiginin Aynisini, Filistin Halkina Uygulamaya Koydu

 

        Israil, Filistin kentlerine olan müdahaleleri artik isgale döndürdü. Intihar saldirilari bahane edilerek, aslinda Ariel Saron çok önceden planladigi Filistin devleti ve Arafat'i yok etme politikasi uygulamaya koydu.

 

        Israil basinda bulunan ve kasap, buldozer diye tarif edilen basbakanin da etkisiyle Filistin'de akil almaz zulüm ve iskence örnekleri sergiliyor. Isgalle yetinmeyen Israil zalimleri, sehit ettiklerinin zaman zaman tanklarla üzerlerinden geçerek parçalarken bazi sehitlerin muhtelif organlarini keserek, gözlerini oyarak, iç organlarini disari bosaltarak, ailelerine bu sekilde parçalanmis cesetler teslim ediyorlar. Son iki haftadir sorgusuz sualsiz, silahsiz sivillerden 500 kisinin de öldürüldügü bildiriliyor. Yaralilara bakilmamasi için Israil askerleri, doktorlari toplarken; ambulanslari da tanklarla eziyorlar. Ilk önce Ramallah'a giren Israil, tüm erkeklere insanlik disi muamele yaparken, silah dogrultup öldürdükleri arasinda kadin ve çocuklar da bulunuyor. Arafat'i bir odaya hapseden Israil ordusu askerleri, karargah duvarina iseyerek hinçlarini gösterdiler. Isgal tüm Filistin kentlerinde yayginlasma egiliminde. Halk açlik ve can güvenligi endisesiyle karsi karsiya. Yahudi Israil hükümeti tüm dünyaya kafa tutarken bu isten Hristiyanlar da nasibini aliyor. Tüm dünyada bir nevi fesadin kaynagi olan bu küçük ülke, ABD'yi de kendi istegi dogrultusunda yönlendiriyor. Filistinli gençler bilinmeyen kamplara götürülüyor. Aynisini Firavun Misir'daki tüm erkek çocuklari öldürüp, kendi saltanatini sürdürmek için yapmisti. Ancak saltanatini yine kendi sarayinda besleyip büyüttügü Hz. Musa yikacakti. Aynisini Israil için olmamasi için bir sebep yok.

 

        Ümmetimizin birinci kiblesini barindiran, çevresi mübarek kilinmis Mescid-i Aksa ve tarihte az rastlanan cinsten bir vahseti segileyen bu savasin muhatabi kilinan Filistin halki kendisine reva görülenlere ragmen, onurlu bir direnis ortaya koyuyor. Bu halkin istedigi, kendilerine ait topraklarda özgürce, insanca ve Müslümanca yasamaktan ibaret. Kendilerine bu hakki çok gören isgalci Israil güçlerinin vahsetini, tüm dünya seyrediyor.

 

        Böylesine vahsice Filistin'de Müslüman kani döküldügü dönemde, Türkiye onlari bombalayan katil uçaklarin pilotlarini kendi semalarinda egitirken, bir milyar dolara varacak tank modernizasyonu ihalesini de Israil'e vererek onlara adeta destek oluyor. Lafa gelince olan olaylari en kötü biçimde kinayan Türkiye, icraat alaninda kilini bile kimildatmiyor.

 

        Arap ülkeleri yönetimleri, bizimkiler gibi göbekten bagli olduklarindan, halklarinin sesine kulak vermiyorlar. Çünkü kendi koltuklari tehlikeye giriyor. Arap birligi dise dokunur bir karar alamazken servetleri ve petrollerini yaptirim için kullanmaya cesaret edemiyor.

 

        Gallup'un yapmis oldugu bir arastirmaya göre Arap toplumunun % 67'si 11 Eylül saldirilarinin Araplar tarafindan yapilmadigina inaniyor. % 77'si Afganistan saldirilarina karsi. % 53'ü ise Amerika'ya karsi. Bu oranin Irak, Lübnan, Somali gibi ülkelere yapilacak bir müdahalede çok çok artacagi endisesi de ABD'de hakim. Amerika'nin Ortadogu'ya yönelik savas tehditleri, Usame Bin Laden'in söylemlerinin de etkisini arttiriyor. Ve ABD düsmanligi besliyor.

 

        Iste bu sebeplerle ABD ve isbirlikçi yönetimler zaman zaman tansiyonu düsürmeye yönelik projelerle ortaya çikiyorlar. Bu baglamda Suud Plani ve BM Güvenlik Konseyi'nden yeni çikan 1397 sayili kararla Filistin devletinin kabul edilmesi olaylarini ele alabiliriz.

 

        Bu karar ve planlar aslinda Israil'in güvenligini garantiye almak isteyen politikalar. Israil bir emri vaki ile bölgede olusumunu sürdürürken, Filistin halki zulüm görmeye devam ediyor. Isgal devam ediyor. BM kararin katil ile maktul, cellat ile kurbani ayni statüde degerlendirirken, Filistinlilere devlet bahsediyormus havasi vererek, Amerika'nin Araplar nezdindeki imaji düzeltilmeye çalisiliyor. Yaptigi tüm vahsete saldirganliga ragmen, Israil'e karsi hiçbir yaptirim karari alinmamasi ve kinanmamasi dikkat çekici. Irak da ise operasyon yapilmasi için firsat kollaniyor. Defalarca agir bombardimani tabi tutulurken, ambargoda devam ediyor.

 

        Arap yönetimlerinin Amerikanci, sergiledikleri silik  tutuma karsi, gerek genel olarak Islam aleminde gerekse Filistin halkinda, Amerikan emperyalizmini arkasina alan Siyonist katillerin isgaline son verilebilmesi için tek yolun direnis ve cihad oldugu kanaati yayginlasiyor. Hamas ve Islami Cihad'in büyük bir sabirla ve büyük bedeller ödeyerek israrlarla sürdürdükleri onurlu direnisin takip ettigi yönteme artik Arafat'a bagli El-Fetih'in silahli kanadi Aksa Sehidleri Tugayi'nin da katilmis olmasi, baris adi altinda sunulan aldatmaca ve oyalama projelerinin Filistinliler açisindan artik geçerli olmadigini gösteriyor. Israil kudurmus köpek gibi ortaliga saldirsa da Yahudilerin hayati çok sevdikleri kadar Müslümanlar da sehadeti seviyorlar.

 

Allah'a emanet olun.

Kaynak: Genc Birikim

@ Ekrem Yolcu

.