Savas Hakkinda

Hayrettin Karaman   - Yeni Safak: 23.03.2003

 

   Wilson, 8 Ocak 1918'de Kongre'ye gönderdigi mesajda, barisin ve ondan sonra dünyada demokrasinin ve küçük milletlerin bagimsizliginin esaslarini tespit etmeye çalisiyordu. Baskan Wilson'un bu çabalarindan haberi olan Fransa Basbakani ve Disisleri Bakani, 27 Aralik 1917'de Fransa'nin savas amaçlarini açiklarken, Fransa'nin istila amaci gütmedigini, köle hayati yasayan Dogu halklarina kendi kaderlerini kararlastirmak hakkini verecek "uluslarasi prensipler" için savastiklarini belirtiyordu.

Bunlardan da önemlisi bu bildirinin arkasinda yatan baska bir gerçek daha vardi. ABD, 20. yüzyilda, emperyalist bir asamaya erismis ve deniz asiri ticaret yapmak için imkanlarin kisitlanmis oldugunu görmüstü. Çünkü dünyanin 2/3'ü Ingiliz, Fransiz ve diger devletlerin sömürgesi halide idi. Sömürgelerde ticaret yapma imkanlari sinirliydi. Eger sömürgecilik yikilirsa, bunun yikilisini saglayan ABD, bu sayede dünya ticaretine kolaylikla agirligini koyabilecekti.

Yakin tarihle ilgili yukaridaki bilgi, bugün de tarihin, aktörlerin degiserek tekerrür ettigini gösteriyor. Ne ABD, Ortadogu'ya baris, huzur, adalet ve demokrasi getirme amacinda samimi, ne de ona karsi çikan Avrupa ülkeleri ve digerleri, sirf zayif ülkeleri korumak için hareket ediyorlar. Bugün herkes biliyor ki, Fransa'nin ve Rusya'nin, Irak'tan elde ettigi önemli petrol imtiyazlari var. Çin gelecegin süperi olma yolunda, Japonya enerjinin kontrolünün ABD'nin tekeline geçmesinden korkuyor...

Eger ABD halki, Avrupa ve Islam ülkeleri gerçekten bu savasi engellemek isteselerdi, engellemek için-basta ticari ve ekonomik olmak üzere- alinabilecek bütün tedbirleri alsalardi bu savas engellenirdi. Savasi engellemek yalnizca Türkiye'nin elinde degildi; Türkiye, içinde bulundugu sartlar düsünülürse yine de iyi direndi, digerleri bu kadarini bile yapmadilar. Her biri kendi çikarlarini korumayi ön planda tutuyor, bu çikarlar ABD ile ne kadar yakin olmayi gerektiriyor, hangi ölçüde kopmaya izin veriyorsa ona riayet ediyor, o ölçüler içinde hareket ediyorlar.

Türkiye'nin yaptigi "pazarlik" bazi çevrelerce kasten saptirildi. Bu müzakerelerde önce baris için çaba sarfediliyordu, baris mümkün degilse, ABD kendi çikari için bu savasi mutlaka yapacaksa, o zaman ülkenin bu savastan fazla zarar görmemesi için sartlar ileri sürülüyor, bu arada Türkiye'nin ugrayacagi zararlarin telafi edilmesi isteniyordu. Bir ferde, gruba, kuruma veya ülkeye haksiz yere zarar verenin bu zarari tazmin etmesinden daha tabîî, ahlakî, hukukî ne olabilirdi?

Olan oldu, güçlünün (kurdun) zayifi (kuzuyu) yeme savasi basladi. Dünya bu zulüm karsisinda -aslinda aciz degil, ama- herkes kendi hesabini yaptigi için aciz durumda. Birlesmis Milletler Teskilati, herkes kendi hesabini yapmasin, baskasinin zararina da olsa kendi çikari için hareket etmesin, uluslar arasi bir baris ve adalet düzeni olussun, anlasmazliklar tarafsiz kurumlar tarafindan çözüme kavusturulsun diye kurulmustu. Güçlü devletler onu da kendi çikarlari için kullandilar, simde ise ABD, isine gelmedigi için onu devre disi birakti. Ancak, bu saldiri, bir Müslüman ülkeye degil de mesela Israil'e veya Avrupa'da, Balkanlar'da bir ülkeye yapilsa idi dünyanin tavri ayni mi olacakti? Hayir, ayni olmayacakti, mutlaka durdurulacakti. Su halde Müslümanlar'in akillarini baslarina toparlamalari, yönetimleri zorlamalari ve mutlaka Islam ülkeleri arasi dayanisma, isbirligi, yardimlasma iliskilerinin kurulmasini saglamalari son çare olarak görülüyor.

Çogu kere musibet, nasihattan iyi sonuç verir. Allah ve Resülü'nün nasihatini dinlemeyen, ulus ulus bölünerek ümmeti parçalayan, ümmet bilincini kaybeden, küçük lokmalar halinde canavarlara yem olan Islam ülkeleri belki ve insaallah bu musibetten sonra toparlanirlar.


@ Ekrem Yolcu

Geri