Ruhlarin terbiyesi ve hastaliklardan korunmasi


Insanlarin hal ve durumlarini göz önüne alirsak yaratilislarinda kabiliyetlerinde birbirinden farkli ve derece derece olduklarini görürüz. Bunlardan kimi mutedil, kimi asiri, kimi tersine asiridir. Bunlarin hepsi de cinsiyette bir, insanlikta müsterek olduklari halde islerde ve inanclarda birbirlerine benzemezler.

Acaba: Insanlar arasinda bu kadar büyük fark neden ileri geliyor ? Süphesiz ki cisimlere saldiran birtakim hastaliklar, arizalar bulundugu gibi, ortada ruhlara musallat olan birtakim maraz ve illetler de vardir. Buna da insanlarin bu haller en kuvvetli delildir.

Sonra ya dokunakli bir nasihatin veya tehdidin tesiriyle aklini basina toplamis bir serseri , azginliktan vazgeçmis bir sehif görürüz. Iste bu da gerçek ilaci bulunursa ruhi hastaliklarin da tedavisi mümkün olacagina açik delil olur.

Evet, ruh ilkönce her kaliba dökülmeye hazir kabiliyetli bir çocuk gibidir. Eger iyi bir terbiyecinin elinde büyüyüyecek olursa saf ve temiz bir ruh olur. Yok kayitsiz bir kimseye düser veya birtakim kötü tesirlerin eline birakilirsa sahibinin basina bela olacak serli bir ruh olur.

Demek ki gerek hastaligi, gerek ilaci kabul hususunda ruhun hali, ayniyle cismin halidir. Bir fark varsa, o da cismin hastaliklariyla devalari, ruhun hastalik ve ilaçlananina benzememesidir. Su halde ruhlarin terbiye tarziyla hastaliklardan korunmasi hususuundaki tutulacak yol hakkinda söz söylemek biraz kolaylasti demektir. Evet, bunu yapabilmek için dört sey lâzimdir:

  1. Ruhun birtakim karmakarisik kuruntulardan, asilsiz ve batil seylerden temizlenmesi.
  2. Gerçek esasli bilgilerle donatilip islah edilmesi.
  3. Ahlâki faziletlerle süslenmesi.
  4. Inançlarinin ehli sünnet ve cemaat itikatlarina göre düzeltilmesi.

Kirlilik pislik, murdarlik nasil ki vücudun hastalanmasina, kuvvettten düsmesine, nihayet ölüme mahkum olamsina sebep oluyorsa, birtakim kuruntular, hurafeler de ruhun bu hale gelmeisne sebep olur. Onun için bu fasit vehimler, bu asilsiz hurafeler, ruhun üzerine yigilarak, onu hasta bir hale getirmeden, onu vazifesini yapmaktan aciz bir duruma düsürmeden önce önüne geçilmesi lâzimdir.

Çünkü bir hurafenin, ruhu pek çok faziletlerden mahrum biraktigi tecrübe ile sabittir. Insanlar için evham, ve hurafe tuzagina düsmek, yilanlarin disine, arslanlarin pençesine düsmek kadar tehlikelidir. Eski devirlerde insanlaik âleminin içine düstügü bütün fesatlarin kaynagi, insanlarca her söylenen söze hemen -delile lüzum görmeksizin- bas egmekten ibarettir.

Bundan dolayidir ki, dinimiz, biz Müslümanlara bu hale düsmekten sakinmamizi emretmis, insanlarin birçogu tarafindan hakikat olamk üzere gösterilen seylerin bilâkis gerçege aykiri oldugunu, akli bozacagini, hak yoldan uzak düsecegini En'am Sûresi'nin 116. ayeti kerimede Yüce Allah'imiz buyurmustur ki:

"Yeryüzünde bulunanlarin çoguna uyacak olursan, seni Allah'in yolundan saptirirlar. Onlar zandan baska bir seye tâbi olmaz, yalandan baska söz de söylemezler."

Bundan baska dinimiz, hiç bir delile dayanmayan birtakim batil seylere inanmanin kiyamet gününde sorumlulugu olacagini, Isra suresi'nin: "Hakkinda bilgin bulunmayan seyin ardina düsme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunlarin hepsi ondan sorumludur" mealindeki 36. ayeti celile ile açikça teblig etmistir.

Daha sonra dinimiz, Yunus Sûresi'nin: "Onlarin çogu zandan baska bir seye uymaz. Süphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir seyin yerini tutmaz. Allah onlarin yapmakta olduklarini pek iyi bilendir." meal'deki 36. ayeti kerimesiyle dalalette kalanlarin halini hikaye ederek, onlarin bu sapkinligi zan ve evhama uymalari neticesi oldugunu bize göstermis, kendilerini hakettikleri acikli akibete mahkum etmistir.

Resuli Ekrem Efendimizse hadisi serifinde söyle buyurmustur:

"Kisinin malayaniyi (dinine ve dünyasina faydasi olmayan bos seyleri) terketmesi güzel Müslümaligindandir."

Enver Baytan
Kaynak: Cuma dergisi, sayi 143, 28.08.98