Bati’nin Islam Korkusu ve

Marmara Depreminin

Türk Dis Politikasina Etkileri

 

GIRIS

Devlet Yikintilar Altinda:

17 Agustos günü Marmara’yi sallayan deprem sonrasi yurtiçinden ve yurtdisindan bölgeye önemli yardim akisi olustu. Deprem gecesi devlet, valileri ile bile irtibat kuramayan, birakiniz acil yardim sevkiyatini olayin büyüklügünü kestirmekten bile aciz bir görüntü sergilerken uluslararasi camia çoktan hadisenin vahametini kavramis, birçok ülke kurtarma ekipleri ve beraberlerinde yardim malzemeleri ile TC’nin yardim talep etmesi halinde yola çikmaya hazir bekliyordu. Örnek olarak Rusya büyükelçisi Alexander Lebedev depremi henüz üzerinden 15 dakika geçmisken Moskova’ya haber verir ve gece boyunca haberlesirlerken, Demirel deprem günü ancak ögleye dogru bir açiklama yapabilecek ve devletin gece 4 saat boyunca bölgedeki valisiyle bile haberlesemedigini söyleyecektir. Ayni sekilde bir çok dünya ülkesi arama-kurtarma ekiplerini çoktan hazirlamis ve yola çikarmisken Disisleri Bakanligi ancak depremin üzerinden tam 6 saat geçtikten sonra gündüz saat 9.00 sularinda uluslararasi yardim çagrisinda bulunabildi. Amerika’nin etkin gazetelerinden Washington Post bu durumu ”Ankara bölgeye iki gün ulasamadi” diye ifade ederek, ”Hükümetin bürokratik engeller nedeniyle dis yardimlarin ve kurtarma ekiplerinin acil müdahalesini de engellendigini” de ekledi.

DIS YARDIMLAR:

Yikintilarin arasinda kalan bir zirva:

”Türk’ün Türk’ten baska dostu yoktur.”

Deprem sonrasi tam 81 ülke Türkiye’deki depremzedelere yardimda bulundu. Kuveyt’ten Makedonya’ya, Sudan’dan Japonya’ya kadar neredeyse dünya haritasi. Afetin büyüklügü göz önüne alininca bu kadar yogun bir ilginin olusmasi gayet dogal. Ne var ki ülkelerin kismen kendi kamuoylarinda girdikleri insani baski, kismense devletlerin karsilikli diplomatik iliskileri dolayisiyla girdikleri bu yardim atmosferini Türkiye kamuoyu büyük bir saskinlikla karsiladi. Medyada kimi kalemler ”Vay be, bizi de adam yerine koyan varmis” türünden saskinlik geçirirken, kimi de ”Türk’e Türk’ten baska dost yok” beyin yikamalarinin hala etkisinden kurtulamamis bir sekilde ”Tesekkürler yabanci” türünden mansetler attilar. Resmi ideolojinin halka giydirdigi at gözlügünün 45 saniyelik ir deprem sonrasi sarsildigina sahit olduk.

Türkiye’de egemen ideolojinin kendi bekasi ugruna halkin zihnini bulandirmakta oldugu ve insanlari hayali düsmanlarla korkutarak adam etmeye çalistigi bir kez daha ortaya çikti. Ilkokuldan itibaren halka ilk ögretilenler ”Türk” olduklari, sinirlari bilmem kaç km. Tutan bu haritanin ”vatanlari olduguydu. Hem sonra ”Türk’e Türk’ten baska dost yok”tu, ”Dört tarafi düsmanlarla çevrili”ydi bu cennet vatanin. ”Büyük devlet”imiz bize bu vatani bahsetmeseydi ya ne yapardi insanlar, onun için devlete itaat edilmeliydi. ”Devlet baba2 anlayisiyla da desteklenen bu ideolojik tortu, devletin sorgulanmamasi için kullaniliyordu. düSmanlar varoldukça halki koruyan ”Devlet baba”da bekasini sürdürmeye devam ederdi. Dolayisiyla ne kadar çok düsman olursa, ne kadar çok dalas çikarsa; bu, devletin bekasinin o kadar uzun olacagi anlamina gelirdi. Bu anlayisi yazar Etyen Mahçupyan söyle tanimliyor: ”Türkiye’de devlet barisçi bir dünyadan da, baskalariyla mukayese edilmekten de fazla hazzetmiyor. Barisçi bir dünyanin ‘dis düsman’ kavramini törpüleyerek, devletin tekelci yapisini sorguya açacagi hissediliyor. Böyle bir dünyada devletin toplumu bilinmez tehlikelerden koruma ihtiyaci azalacagi için, denetim disi kalabilen bir yönetim mekanizmasini sürdürmek de güçlesecek. Mukayeseler ise ‘güçlü devlet’ imajinin temelsizligini açiga çikararak, topluma uygulanan ideolojik kusatmayi anlamsiz kiliyor.”

Oysa Türkiye’ye yardim yapan ülkeler arasinda ”milli düsman”lar bile gözüküyordu. Türkiye medyasinin yardimina en çok sasirdigi ülke Yunanistan, en çok sempati duydugu ülke olarak ise Israil oldu. Yunanistan’in deprem sonrasi etkin bir yardim agini organize etmesi zaten deprem öncesi baslayan bir süreç olarak TC-Yunanistan diyalogunu gelistirdi. Uluslararasi dengelerin geregi olan bu yakinlasmanin ne kadar yürüyebilecegini zaman gösterecek. Türkiye medyasinin Israil’in yardimlarini büyütme çabalari da türkiye’deki Siyonist lobinin deprem firsatini degerlendirdigini gösteriyordu. Israil’in yardimlarini öve öve bitiremeyen hatta ”iki ulus birlesti, tek ulus haline geldi” türünden zirvalari ekranlarina tasiyan medya, tersine bir sekilde Islam dünyasinin yardimlarini kasten halkin gündeminden sakladi. Bu gerçegi 24 Agustos tarihli bir kartel gazetesi olan radikal’de itiraf eden Ismet Berkan, aslinda Islam dünyasinin en acil yardimlari yaptigi ve kit kaynaklarina oranla gayet büyük fedakarliklara girdigini ancak medyanin bu yardimlari gizleyerek kamuoyunu yönlendirmeye çalistigini açiga vuruyordu.

Cezayir’den Endonezya’ya, Makedonya’dan Sudan’a, Kosova’dan Iran’a kadar belli basli tüm halki müslüman ülkelerin yaptigi yardimlar büyük ölçüde halklarin dayanisma duygusundan beslenen bir temelle bir kez daha ümmetin etkin yapisini ortaya çikardi. Çünkü bu yardim furyasinin olusmasinda müslüman halklarin yönetimlerine yaptiklari kamuoyu baskisinin payi büyüktür. ABD gibi batili ülkelerdeki müslümanlar da, yardim kampanyalariyla hiç de geride kalmadilar. Islam dünyasinin çogu nereye gittigi belli olmayan nakdi yardimlar yerine ayni olarak, birinci elden, bizzat o ülkelerin yetkililerince ulastirilan yardimlari arasinda Bosna-Hersek’ten gelen yardimda oldugu gibi gayet anlamli mesajlar vardi. Banglades gibi halki açlik tehlikesi altinda bulunan ülkeler bile yardimlarini esirgemediler. Ancak tüm bu fedakarliklara ragmen gerek türk medasinin gerekse bizzat devletin Islam dünyasindan gelen yardimlara Israil’e gösterdigi ilginin onda birini bile göstermemesi bilinç altinda yatan laikçi çifte standardi gösteriyordu. Kuveyt, yeniden insa projesi için kredi taahhüdü verdikten sonra ancak TC hükümetinin ilgisini çekebilmis olacak ki Disisleri Bakani Agustos sonunda bu ülkeye giderek Kuveyt’ten de borç alabilmek için görüsmelerde bulundu.

Islam Dünyasindan Yapilan Yardimlara bir örnek: Misir’in Yaptigi Yardimlar

190 kisilik kurtarma ekibi (Gelen kurtarma ekiplerinin en kalabaliklarindan biri) Sakarya bölgesine 140 yatak kapasiteli tam tesekküllü iki sahra hastanesi, Adapazari/Serdivan bölgesine bir saglik klinigi, 30 Doktor, 5 Ambulans, 500 kisilik çadir kamp, günde 30 bin ekmek üretim kapasiteli 6 firin, 6 jeneratör, 6 ton dezenfekte malzemesi, 10 ton her çesitten ilaç yardimi.

Misir Ordusunun da kullandigi son teknolojiyle binlerce isitmali yiyecek kumanyasi vs...

(Misir tüm bu yardimlari bizzat kendi askerleri ile birinci elden ulastiriyor. Ayrica depremden sonra El-Ezher’den yapilan açiklamayla halk yardim yapmaya çagrildi.)

  1. Dis yardimlarin Türkiye Iç Politikasina Etkileri:
  2. Dikkat: IMF politikalari Geliyor

    Depremde mazlum halka yardimda hiç de aceleci davranmayan hükümetin deprem sonrasi mühim hesaplar yapmakta acele ettigi görülüyor. Deprem sonrasi binlerce insanin henüz cesetleri kaldirilmamisken hükümet, toplumun rizasini gözetmeden teslim oldugu IMF politikalarini yürürlüge koymak amaciyla hizli adimlar atmakta.

    Hatirlanacagi üzere geçtigimiz aylarda türkiye’ye gelen IMF heyetinin hükümete verdigi ekonomik gidisat ile ilgili direktifler baska ”Tahkim” ve ”Sosyal Güvenlik Yasasi” olmak üzere tek tek uygulanmaya baslanmisti. Ecevit hükümeti simdi de IMF ile bir Stand-by anlasmasi yapma hazirliginda. Böylece ”deprem dolayisiyla paraya ihtiyacimiz var” imaji olusturularak IMF ve Dünya Bankasi’nin borç politikalari mesrulastirilmaya çalisiliyor.

    Depremin etkisiyle kamuoyunun dikkatleri baska yöne çevrilmisken, ‘firsat bu firsat’ mantigiyla hareket eden hükümet 8 Eylül tarihinde yapilacak yardimlar ve borç paketleri konusunda görüsmek üzere IMF ve World Bank yetkilileriyle bir araya geldi. Ecevit IMF’nin yardimi için söyle diyor: ” Türk Devleti ve Hükümeti büyüktür, son reformlari onlar da anladi”.

    Hükümetin deprem üzerine yaptigi bir baska hesap ise büyük meblaglara ulasan dis yardimlar konusunda odaklaniyor. Devlet, insani yardim statüsünde degerlendirilmesi gereken yardimlar konusunda ”para gelsin de gerisi önemli degil” türü bir anlayis sergiliyor. Adeta ”ne kadar alirsak o kadar kardir” mantigi geregi yurtdisindan teklif edilen ayni yardimlar resmi makamlarca reddedilir veya çok ciddi prosedürlerle caydirilirken, özellikle nakdi yardim çagrilari yapiliyor. Ayni yardimlardan gümrük vergisi almaya kalkisan devlek Kizilay’a yapilan ayni bagislarin çogunu da deprem bölgesine tasimayi beceremiyerek hava alanlarinda ve depolarda telef ediyor. Ayni devlet nakdi yardimlar konusunda ise Kuveyt örneginde görüldügü üzere gayet cevval ve atilgan. Oysa kamuoyunda bazi valilerin yardim için resmi hesaplarda toplanan paralari depremzedelere göndermek yerine valilik hesaplarinda beklettikleri iddialari ve IHH, TOBB, Mazlum-Der, AKUT gibi sivil toplum kuruluslarinin yardim hesaplarina el konulmasindan da beslenen bir ‘devlete verilen yardimlar muhtaçlara gitmeyecek’ kanaati hakim. Insani yardimlarin bütçe açigini kapatmak amaciyla kullanilma ihtimali ise TC siyasal atmoferini taniyan hiç kimseye uzak bir ihtimal olarak görülmüyor.

  3. Dis Yardimlarin Türkiye dis politikasina etkileri:                                                                     Türkiye deprem sonrasi tam anlamiyla hazirlikli olmadigi, olumlu bir uluslararasi atmosferi yakalamis görünüyor. ABD’nin yedeginde yürümenin AB’den Israil’e dek her kapiyi açtigini gören TC jeo-stratejik önemi geregi hakettigi ilgiyi görmenin heyecani içinde. Marmara depremi Yunanistan’dan Italya’ya dek birçok ülke kamuoyunun, insani yardim atmosferinin de etkisiyle Türkiye halkina sempati ile bakmasini sagladi. Türkiye lehine olusan havada iste bu, deprem sonrasi halklar arasinda olusan sempatinin etkisi büyük, ancak bu uluslararasi iliskileri degistirebilecek esas bir faktör olarak belirmiyor.

Uluslararasi iliskilerde bir süredir devam eden ve Israil’in yeni hükümeti sonrasi tüm Ortadogu politikalarinin degisimi ve son NATO Zirvesi ile kendini Avrupa-Balkanlar politikasindaki degisimde iyiden iyiye açiga vuran bir deprem yasaniyor. Bu deprem Türk dis politikasini Marmara depreminden çok daha fazla etkileyen ve belirleyen bir deprem. Bu yeni dengelerle birlikte Israil’le Baris tekrar gündemi isgal ediyor; ABD’nin Ortadogu hakimiyeti tahkim edilirken bu amaçla hiçbir zaman uzlasamayacagi düsünülen (TC ve Yunanistan gibi) düsmanlar barisiyor, hiç bitmeyecekmis gibi görünen savaslar sona erdiriliyor. Örnek olarak TC-Yunan yakinlasmasini, NATO’nun genisleme sürecini ve ABD’nin Irak’la iliskilerini yumusatma sinyalleri verdigi iddialarini gösterebiliriz. Süreçle birlikte Ortadogu politikalarina bagli olarak Iran, PKK, Kibris, Suriye’nin konumlarindaki degisimler; Balkanlar ve Avrupa’da NATO eksenli ciddi olusumlar göze çarpiyor.

Aslinda zincirleme bir reaksiyonla uluslararasi dengeleri degistiren son gelismeler Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde yeni bir konjonktürel ayarlamanin/kurmanin göstergesi. Sürece adim atilirken TC gerek Avrupa, gerekse ABD açisindan mühim sayilan jeo-stratejik konumu dolayisiyla basat bir rol üstlenme konumuna geldi. Son NATO çirvesiyle resmilesen ABD-TC flörtü gitgide ABD’nin Ortadogu’daki bir eyaleti olmaya varan tavri, Türkiye’nin yeni süreçte de temel eksenini olusturuyor.

AB ile iliskilerdeki gelismeler:

Deprem sonrasi gelisen AB-Türkiye iliskileri de incelenmesi gereken ilginç gelismeler arzediyor. Depremin olusturdugu insani atmosferle Avrupa kamuoyunda yer edinen Türkiye, Aralik ayinda yapilacak Helsinki Zirvesi öncesinde uzun süreden beri kapisinda bekledigi Avrupa Birligi’ne tam üyelik konusunda önemli beklentiler içersinde. Türkiye’nin beklentileri yönünde önemli sinyaller de var. Eylül basinda Finlandiya’da yapilan gayri resmi AB Zirvesinden Türkiye’nin AB’ye tam üyeligi statüsünü saglamak konusunda hazirlanan ham bir plan sözkonusu. Buna göre ilk olumlu sinyaller olarak, Gümrük Birligi ülkelerinin Türkiye’nin GB’ye girisi ile imzaladigi Mali Protokol geregi vermeyi taahhüt ettigi ancak Yunanistan’in vetosu dolayisiyla iki yildir geciktirilen 6 milyar dolarlik yardimi ve AB Acil Yardim Fonu’ndan 30 milyon Euro’luk acil yardim paketlerinin verilmesine yönelik olumlu mesajlar çikti. Sözkonusu yardimlar çerçevesinde Avrupa Yatirim Bankasi’ndan da 750 milyon Euro’luk düsük faizli kredi alinmasi planlaniyor. ABD yetkilileri, AB’nin daha önce Türkiye’ye vermeyi taahhüt ettigi ancak Yunanistan’in vetosu dolayisiyla teslimi geciken yardimlarin acil olarak Türkiye’ye teslimini destekledigini belirtti. W. Times kaynakli haberlere göre de Ehud Barak hükümetinin Norveç ve Hollanda yetkilileriyle görüserek, Türkiye’ye ”Avrupa tarafindan önemli mali yardim yapilmasi gerektigine” isaret ettigi belirtiliyor.

AB ülkelerinin Türkiye’ye destek mesajlari ilginç bir manzara arzediyor. Birligin Türkiye’yi içerisine kabul etmesi baglaminda çeliskili bir çok habere ragmen, Türkiye’ye duyulan ilgi ortada. 26 Agustos’ta AB’nin Dönem Baskani Finlandiya Disisleri Bakani Tarja Halonen ve AB Disiliskiler sorumlusu Hans van den Broek Türkiye’ye gelerek incelemelerde bulundular. Italya ve Fransa’dan sonra Almanya Disisleri de bir açiklama yaparak türkiye’nin AB’ye alinmasini desteklediklerini açikladi. Kasim ayinda yapilacak AB Zirvesinde Türkiye’nin birligi tam adaylik statüsünün önerilmesi ve türkiye’nin topluluga girisinin desteklenmesi düsünüloyr. Önceden TC’nin AB’ye alinmasina siddetle karsi çikan Yunanistan bile belli ön sartlar dahilinde ve bir yol haritasi dahilinde türkiye’nin tam üyelige giden yolda önünün açilmasini destekledigini açikladi. AB ülkelerinin, Tüarkiye konusunda yeni perspektif gelistirme zorunlulugunu gördükleri, topluluk ülkelerinin bu yeni tavrinda deprem sonrasi Avrupa kamuoyunda olusan olumlu havanin etkili oldugu ifade ediliyor. Baslayan yeni süreçle birlikte diplomatik sahada Türkiye ile AB ülkeleri arasinda ciddi gelismelerin olmasi bekleniyor.

Esasen Türkiye’nin son konjonktürdeki güçlü konumu veya Avrupa ülkelerinin aciz konumu son tarihi NATO Zirvesi ile açiga çikti. Hatirlanacagi üzere son zirvede türkiye tüm Avrupa ülkelerinin olmasini arzu ettigi bagimsiz Avrupa Savunma Örgütü projesine karsi ABD tarafinda saf tutarak, kendisine gelecek vaadeden tarafi seçtigini göstermisti. ABD’nin ASÖ projesine karsi çikma nedeni ise kendi emperyal çikarlarinin Avrupa’daki manevra kabiliyetinin daralmasini önlemek istemesiydi. Böylece ABD ile Türkiye bir tarafta, tüm diger Avrupa ülkeleri ise diger tarafta seklinde bir tablo olustu. Türkiye bugün ABD’nin Avrasya’daki çikarlarini koruma konusunda gösterdigi cansiperane çabanin ödülünü aliyor. Dolayisiyla TC’nin uluslararasi alandaki bu güçlü konumu kazanilmis bir konum olmaktan çok hediye edilmis bir taltif, kendi öz gücünden degil etkin bir piyon olmanin verdigi avantajlardan gelisen bir konumdur.

AB ve ABD’nin deprem sonrasi Türkiye’ye ilgisi adeta TC konusunda birbirleriyle yarisir bir görünüm arzediyor. AB Türkiye’ye komisyonlari, Avrupa Yatirim Bankasi ve Japon Kredi Kurumu vasitasiyla 1.5-2 milyar dolar kaynak aktarirken, ABD ise türkiye için çok cazif farkli paketler sunmakta. ABD ilk asamada 300-400 milyon dolarlik yardim vaadederken, bir yandan da IMF ve Dünya Bankasi (WB) yoluyla bir milyar dolar kredinin yolunu açiyor. ABD’nin çok cazip bir teklif olarak Türkiye’nin birikmis "Dis Askeri Satis” (FMS) kredi borçlarinin bir kismini silmesi de gündemde. Bu gündem Türkiye’nin son yillarda zaten istedigi "borçlarin silinmesi” talebini, deprem firsatiyla yenilemesi üzerine ön plana çikti. Türkiye’nin FMS borçlarinin toplami 6 milyar dolari buluyor. Bu kapsamda Türkiye’nin ABD’ye her yil yaptigi ana para ve faiz ödemeleri yaklasik 250’ser milyondan 500 milyon dolara ulasiyor.

AB Dönem Baskani’nin Türkiye’ye gelisinin yaninda son bir ay içersinde ABD’nin en üst düzey yetkililerinin de ziyaretçilerini görüyoruz. ABD Genel Kurmay Baskani ve Disisleri Bakani’ndan sonra Clinton da önümüzdeki Aralik ayinda AGIT Zirvesi için Türkiye’ye gelecek. Basbakan Ecevit ise Ekim ayinda ABD’ye giderek Clinton’la temaslarda bulunacak.

Türkiye’ye karsi tüm bu ilgi, temel olarak TC’nin artik uluslararasi emperyalizm için vazgeçilemez bir kilit konumunda oldugunu gösteriyor. Bu bir anlamda Türkiye’nin Körfez Savasi sonrasi girdigi uluslararasi sisteme tam entegrasyon sürecinin doruk noktasini ifade ediyor. TC’nin bunun farkinda oldugunu Disisleri Bakaninin su tavrinda da görebiliyoruz: Ismail Cem AB’yi Kasim ayindaki Helsinki Zirvesi için tehdit ”Eger bizi bu seferde reddederseniz bir daha AB’ye üyelik için basvurmayacagiz" diyor ve ekliyor ”AB bizim için tek alternatif degildir". Eylül basinda Türkiye ziyareti sirasinda Madline Albright "Türkiye kesinlikle AB’ye girmelidir" diyerek ABD’nin Ismail Cem’in sözlerinin sonuna dek arkasinda olacagini gösterdi. Bu siyasal atmosfer izersinde bir çok husus Kasim ayindaki zirve ile açiga çikacak ancak bir öngörü olarak ABD’nin destegini almis oldugunu da hesaba katarsak türkiye’nin AB’ye girisine bir yol haritasi esliginde de olsa destur verilmesini pek de garip karsilamamak gerek.

Batinin Kabusu Türkiye’ye Islam’in Hakim Olmasi:

Gerek deprem öncesi gerekse deprem ile su yüzüne çikan Batinin Ankara’ya verdigi önemin ve yüklü destegin arka planindaki gerçek nedeni ise Bati medyasindan ögrenmekteyiz:

ABD’nin önde gelen Türkiye uzmanlarindan The Washington Institute’un uzmani Alan Makovsky Washington Times’a konusarak, depremin ardindan köktendinci akimlarin güçlenmesinden kaygilandigini belirterek, Bati dünyasinin Türkiye’ye çok büyük ekonomik destek saglamasi gerektigini söyledi. Makovsky, "Bu zor aninda Türkiye’ye yardim etmek Bati’nin çikarina. Çünkü Türkiye çok önemli bir ülke" diye konustu.

Gazeteye konusan Israilli çevreler de, depremden sonra Türkiye’de ”bazi köktendinci akimlarin güç kazanmasindan endise ettiklerini" belirterek, Türkiye’ye ”Bati’nin yardim saglamasi gerektigini, Israil’in de bunu yaptigini" söylediler. Türkiye’de görev yapan eski Israilli diplomatlardan Alon Liel "Türkiye modernlesme sürecini basariyla tamamlayamazsa gelisemeyen ülkeler kategorisine düsebilir ki bu da bölgesel ve uluslararasi bir kabus olur” diye konustu.

The Times’in 26 Agustos tarihli sayisinda Istanbul muhabiri Andrew Finkel’da hasara ugramis Türkiye’nin bölgesel istikrari da tehlikeye sokabilecegine iliskin kaygilara dikkat çekiyordu. Finkel bu kaygilarin NATO’nun anahtar ülkelerinden biri olan Türkiye’ye uluslararasi yardim çabalarini çogalttigini belirtti.

Deprem sonrasi hemen hemen tüm bati medyasi depremin büyüklügüne degindikten sonra "Türkiye’nin Islamci muhalefetinin etkinligini kirmak ve zor durumda kalan TC’ye yardim etmek sorumlulugundayiz” yorumunu yapti. Ingiliz The Guardian gazetesi ”Yikintilarin arasindan din yükseliyor” (28.08.1999) basligini kullanirken, Amerikan gazetesi The Washington Post "Deprem Türkiye’nin politik temellerini sarsti”(28.08.1999) basliginin altinda ”Adapazari’nda etkinlik gösteren Islamcilar"dan bahsetti.

Deprem sonrasi elde ettigi siyasl nüfuz ile TC mutlu görünüyor. Batili hamiler ise bu saskin siyasal yapinin yikilmamasi için deprem faturasini karsilamaya hazir görünmekte. Onlar da Ortadogu’daki siyasal çikarlari ayakta durdukça yikintilar altinda ezilen bu halki pek umursamadiklarini, mutlu olduklarini gösteriyorlar. Bu durumdan rahatsiz olan tek taraf ise yikintilar altinda ezilen halk. Sadece deprem yikintisi degil, ayni zamanda Enflasyon, Iskence, Zulüm, yayginlastirilan Ahlak çöküntüleri...

Ne var ki insanlar bu depremde kendilerini bu çökmüs düzene kimlerin gömdügünü, kimlerinse yaninda oldugunu bir kez daha gördüler. Sarsintilari halki degil zalimleri sarsarak yerin dibine gömecek olan , "Batili adamin kabusu" gerçek depremler ise bizlerin ellerinde büyüyecek.

 

Kaynak: Bünyamin Esen, Haksöz Dergisi, Eylül 1999 Sayi:102

Hazirlayan: Musa Dogan

home-5.gif (38924 Byte)