Çocuklar
ve Çiçekler
Kendisine ölüm geldiği zaman Yakub, oğullarına şöyle dedi: Benden sonra
kime kulluk edeceksiniz? Onlar da; senin ve atalarının İbrâhim, İsmâil
ve İshâkın ilâhı olan tek Allaha kulluk edeceğiz, biz ancak Ona
teslim olmuşuzdur dediler(1)
Aynı zamanda bir peygamber olan Yakub Aleyhisselâmın en büyük endişesi,
oğullarının kendisinden sonra kime kulluk edecekleri, hayatlarını hangi
minvâl üzre yaşayacaklarıdır. Bu, tüm zamanlarda, bütün müslümanların da
en büyük endişesi olmalıdır. Bu âyet-i kerimeden bu mesajı almamız
gerekir, diye düşünüyorum.
Her mevzûya ehemmiyeti ölçüsünde değer verilecekse, çocukların eğitimi
meselesi karşımıza, üzerinde en çok durulması gereken bir mesele olarak
çıkacaktır. Çünkü bu mesele saâdet-i dâreyn meselesidir.
Çocuk insanın orijinali, dengelerinin yerli yerinde olduğu ilk hali,
çevrenin tahrîbâtına uğramamış durumu. Bizleri duygulandırmak,
yüreklerimizi günahlardan arındırmak için hâneye yollanmış ilâhî armağan,
emânet-i ilâhi. Dünyâda bir bebek gülüşünden daha tatlı birşey ne
görülmüş, ne işitilmiştir.
Çocuk, dağlardan doğan pırıl pırıl bir dere, bir hârikanın en güzel
nüshası, insan hayâtının ruhsâl sâfiyet ve âfiyet dönemi, en duru dönem.
Rızık ve gelecek endişesi taşımadığı, Allahtan şikâyetinin olmadığı,
çabuk ağladığı dönem. Çocuk: Kalb-i selîm, akl-i selîm, fıtrat-ı selîm.
Hz. İsa Aleyhisselâm: Çocuklar gibi olmadıkça Cennete giremezsiniz
buyurdu. Cennete girmenin şartı kalb-i selîm sâhibi olmaktır.(2) Selim
bir kalp de çocukta var. Bu dönemde çocuk bir hamurdur, yoğrulur, bir
fidandır; eğersen eğilir, eğmezsen doğru büyür.
Ey iman edenler, kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan
Cehennemden koruyunuz.(3) Âyet-i kerimeyle, kendimizi Cehennem
azâbından korumakla mükellef kılındığımız gibi, çoluk çocuğumuzu
korumakla da mükellef kılınmış oluyoruz. Hz. Ömer (r.a) bu âyet-i
kerimeyi duyunca, çoluk çocuğumuzu nasıl koruyacağız? diye sordu.
Rasulüllah (s.a.v.): Allahın size emrettiklerini siz de onlara
emredersiniz, yasakladıklarını da yasaklarsınız. Bu tutumunuz onları
koruma olur buyurdu.(4)
Eğitim - öğretim, çocuk daha anne karnındayken başlar. Öncesi de var: eş
seçiminde tercih sebebi olan vasıf.
Çocuklarınıza hoş muâmelede bulunun diyen Rusûlüllah (s.a.v.): Her
doğan çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğunu ifâde buyurdular. Bu
demektir ki: Çocuk yaratılırken islâmı yaşamaya hazır bir programlamaya
tâbi tutuldu.
Çocuğun ilk cenneti evinin içi olduğu gibi, ilk cennete çevirdiği mekân
da armağan edildiği hânedir. Çocuk cennetin güzel kokulu çiçeği ,
ailenin neşesidir. İnanmakla oyun arasında geçer çocukluk yılları.
Düşünceden önce hareket öne çıkar. Düşünce rûhun donanımından sonra
başlar. Çocuk aklından önce hayâllerini kullanır.
Çocuk, daha doğmadan dış dünyâdan etkilenir. Annenin yaşadığı hayat,
içinde bulunduğu atmosfer, çocuk açısından önemli. Doğumdan sonraki ilk
günler, ilk aylar çok daha önemli. Nasıl gelirse kundağa, öyle gider
hendeğe. Bütün alıcılar açık. Hayâtı boyunca etkisinde kalacağı
şahsiyetinin ilk tohumlarını çocuk bu yaşlarda alır. Bir insanın hayat
anlayışı ekseriyetle, annesinin dizleri üzerinde öğrendiklerine bağlıdır.
Sonrası, bu alınanların gelişmesi için uygun şartlar meselesidir. İsim
verme geleneğimiz bu açıdan çok dikkâte şayandır. Çocuğun ilk işittiği
şeyler imâna şahadet, Allaha ibâdete davettir. Her insan ömür boyu bu
ilk yılların egemenliğinde kalıyor. Bu ilk yıllarda yakın ilgi ve
sevgiden mahrum kalan çocuk her şeye kötü gözle bakıyor.
İlkokul öncesi dönemde çocukta ilgi ve öğrenme mekâkı çok yüksektir. Bu
dönemde, özellikle 4-6 yaş arasında çocuklar çok soru sorarlar. Bu
döneme soru sorma dönemi denir. Soranı azarlama âyet-i kerimesi burada
ayrı bir önem ifâde ediyor.(5) İlk altı yılda çocuk anne sütü emer gibi
şahsiyetini oluşturacak değerleri emer. Altı - yedi yaşından sonra
nereden nereye? suallerini sormaya başlar. Bu yaşlar temyiz döneminin
başlama safhasıdır. Doğumundan itibâren İslâmî bir atmosferle
kuşatılması gereken çocuk, yedi yaşına geldiğinde, ciddi ciddi, namaza
ve diğer mükellefiyetlerine yönlendirilmelidir.
Bin öğüt bir örneğin yerini tutmaz derler. Bu sözde aşırılık olabilir
ama, bir gerçeği yansıttığı da muhakkak: Okul öncesi dönemde, âilede
çocuğa mutlaka güzel örnek olmak gerekiyor. Güzel işleriyle
kahramanların anlatılması gerekiyor. İyi seçilmiş tarihî kıssalar,
masallar çocuğun dünyâsını renklendiriyor, iyilik - güzellik duygularını
geliştiriyor.
Çocuğun eğitiminde âile, okul, çevre çok önemlidir. Bu üçü birbirini
destekler mâhiyette olmalıdır. Çocuğun âileden aldığı değerlerle okuldan
aldıkları, okuldan aldıklarıyla çevreden aldıkları paralel düşmelidir.
Aksine bir durum çocuğun rûhunda ve şahsiyetinde olumsuz etkiler
bırakacak, derin yaralar açacaktır.
Hz. Peygamber çocuk haklarını sayarken, bu haklara yerin güzel olmasını
da dâhil etmiştir. Yerin güzelliğinden, annenin yetişme ortamı ve dindar
olması anlaşıldığı gibi, çocuğun yetiştiği yerin Kuran ve ilim
öğrenmeyi (İslâmî terbiye ile buluşmayı) mümkün kılacak fizikî ve
içtimâî şartları taşıması da anlaşılmıştır.(6) Bu açıklamada hem âile,
hem de okul ve çevre bir eğitim unsûru olarak ifâde edilmiştir.
Âiledeki olumlu ve İslâmî hava çocuğun ilk şansıdır. Şâir Arif Nihat
Asya Biz abdest almayı kitaplardan okuyarak değil, abdest alanların
eline su dökerek öğrendik der. Bu, görerek eğitim ve öğretimdir ve âile
içi eğitimin özüdür. Bu dönemde çocuk Allah, Peygamber ve Kuran
sevgisiyle buluşmalıdır. Bu, terbiyenin temelidir, rûhun ana gıdasıdır.
Yine bu dönemde çocuğa, kendi hayâtından sorumlu olduğu, problemlerini
kendisinin çözmesi gerektiği öğretilmelidir. Mümkünse yük olma, yük al
zihniyeti verilmeğe çalışılmalıdır.
Okul eğitiminde istek ve usûl öne çıkar. Tuzu yiyen suyu bulur, dağ
ne kadar yüksek olsa yol onun üstünden aşar, usûlsüz vusûl olmaz
derler. Bu açıdan bakıldığında; okul programlarının, müfredâtının
muhtevâsı çok önemlidir. Okul asla çocuğa bilgi yüklenecek yer değildir.
Okulun ilk vazifesi öğrenme arzusu uyandırma, usûl kazandırmadır. Çocuk
okul sürecini severek, azamî verimle tamamlayacaksa içten gelerek
çalışmalıdır. Bunun için de çocuk mutlaka kâbiliyet ve temâyülleri
doğrultusunda eğitim ve öğretim görmelidir. İmtihanlar çocuğun önünü
kesmemelidir. Öğretmenler nefes-i enfes sâhibi, rızâyı- Hak tâlibi,
kolaylaştıran, müjdeleyen, yüksek heyecanları sönmeyen sabırlı
insanlardan oluşmalı. Gün be gün kendilerini yeniledikleri için, derse
girdiklerinde çocukların gönüllerinde güller açmalı. Öğretmen unutulmaz
meziyetlerin sâhibi olmalı. Eğitim ve öğretimde meslek ve ekmek, öğrenme
arzusunun önüne geçmemeli. Çocuklar zamânı gelmeden puan, üniversite,
meslek, ekmek kaygılarına itilmemeli. Maddeci bir düşünce ilmin renkli
dünyasını târ-u mar etmemeli. Zamansız bir şekilde çocuğun önüne sunulan,
oku da iyi bir yere gel, kendini kurtar öğüdü, duvara çarpılması
gereken bir öğüttür. Ufku daraltan, idealizmi kaynağında kurutan maddeci
bir öğüttür. En çok verilen, ama en az nazar-ı itibâra alınması gereken
öğüttür. İşi hemen menfaat boyutuna indirgeyen bir öğüttür. Halbuki
öğrenme aşkı para kasaları değil, ufuklar ötesi bir yüksek heyecan ister.
Okullarımıza bu açıdan baktığımızda, maalesef günden güze zayıflayan
metafizik boyut, çocukları hayat pozitivizmiyle karşı karşıya
bırakmıştır. Çocuklar farkında olsalar da olmasalar da ruhsâl
susuzluktan perişandırlar. Bu perişanlık fâcia boyutuna doğru
gelişmektedir. Ne çâre! Bu babda resmiyetin eli kolu bağlıdır.
Vicdânıyla yaşayan merd-i müminler ne yapacaksa yapacak. Akl-ı selîm
sâhibi herkes bilir ki, metafizik, işin olmazsa olmazıdır.
Eğitimde sosyal çevrenin de önemli bir yeri vardır. Sosyal çevre insanı
bir ömür boyu etkiler. Bu etkileme olumlu yönde de olur, olumsuz yönde
de. İnsan dikkat edecektir: Çevre kendisini artı yönde mi, eksi yönde mi
etkiliyor? Veya kendisi çevreyi ıslah yönünde mi, ifsad yönünde mi
etkiliyor? İnsan ömrü boyunca bir iz sürer ve bir iz bırakır. İyiler
gider onlardan nurlar ve rahmetler kalır, kötüler gider onlardan da
karanlıklar ve lânetler kalır. Müslüman, ömrü boyunca bildiklerinin
öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisidir.
Anti İslam (İslâma karşı) olanlar her ne derse desin, müslüman çocuklar,
eğitim ve öğretimlerinin her safhasında Allah, Peygamber ve Kuranla
sevgi ve ilgi irtibatlarını sürdüreceklerdir. Aynı şekilde, câmi ve
cemâatla da. Cami ve cemâattan maksadımız, kültürel yönümüzü sürekli
besleyen iki damardır.
Çocuğun toprak ve tabiatla da irtibâtının kesilmemesi gerekiyor. Çağdaş
insan kökleri kopmuş bir ağaçtır. Hem kendine yabancıdır hem de tabiata.
Ne yapıp edip, çocuklarımızın toprakla haşır - neşir olmasını
sağlayacağız, çocuğumuzun sağlığı için bunu yapacağız. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) Toprak çocuğun baharıdır buyurdu.(7)
Ümit Şimşek hocamızın ifâde ettiği gibi, çocuk aklı ermeğe başladıktan
sonra, çevresini tanırken, içinde yaşadığı dünyâyı öğrenirken, onu aynen
Allah ve Rasûlünün tarif ettiği, şekilde öğrenmelidir. Güneşe baktığı
zaman, orada Allahın astığı kandili görmeli, yere baktığı zaman,
kendisi için Rabbi tarafından hazırlanmış bir yuva bulmalı, başının
üstündeki kuşları kimin uçurduğunu, yıldızları semâya inci tâneleri gibi
kimin dizdiğini, dünyâsını renk renk kimin süslediğini bilmelidir. Bence
günümüzde en çok eksik bırakılan tarafı burasıdır.
Üç şeyi sevmeyen gönül karanlıktadır: Çocuğu, tabiatı, itâatı
Evet çocuk küçüktür ama, eğitimi büyük bir meseledir. Güller gibi
dünyaya gelen çocuğun, bir nesil için kötü bir leke olmaması, kendisiyle
berâber bütün ufukları da ateşe vermemesi, çağımızın son sömürgesi
durumuna düşmemesi, çocuksu şölenin bitmemesi için vicdânıyla yaşayan
büyüklere çok büyük vazîfeler düşüyor.
Küçük çocukların meseleleri asla küçük değildir.
--------------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar: 1)2/Bakara, a.133. 2) 66/Tahrîm, a.6. 3) 26/Şuârâ, a.88. 4)
Diyânet Dergisi, Haziran - 200, 3. Hutbe. 5) 93/Duhan, a.10Ë. 6) Prof.
Dr. İbrâhim Cânan, Altınoluk Dergisi, Haziran-2003. 7) Prof. Dr. İbrâhim
Cânan, Altınoluk Dergisi, Haziran-2003.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 09/2004
|