KIZ ÇOCUKLARI VE BABALAR
AYŞE İZCİ
Evlat sahibi olmak güzel şey. Anne-babalar olarak, evladımızı kız veya
erkek olarak tercih etme peşinde ve ayrım yapma durumunda değiliz
şüphesiz. Ama onlar farklı yaratıldıkları için, biz de bu farklılığa
dayalı bir gelişim, eğitim ve terbiye süreci uygulamak mecburiyetindeyiz.
Diğer taraftan, anne ve babalar kız ve erkek çocukların farklı
yaradılışına uygun tavırlar geliştirmeli, her iki cinsin farklı tabii
ihtiyaçlarını dikkate almalıdır.
Çocuklarda cinsler arasında doğuştan var olan temel farklılıkları
dikkate almamak, ileride telafisi imkansız yanlışların yapılmasına,
çözümü güç sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ebeveynlerin
kendi bilinçaltı eğilimleri, kültürel şartlandırmaların körüklediği
ayrımcı özlemleri kendi çocuklarına aktarılmaya çalışıldığı noktadan
itibaren çocuğun kimliği oluşamaz, âdeta arapsaçına döner.
Ne
mutlak eşitlik, ne ayrımcılık
Bu
temel olgudan hareketle diyoruz ki, cinsler arası mutlak eşitlikçi
davranış safsatasını bir kenara iterek, kız ve oğlan çocuklarımıza
cinsiyetlerinin ve buna dayalı oluşacak kimlik ihtiyaçlarının
gerektirdiği şekilde muamele esas alınmalıdır. Bırakın modern anlayışlar
ne söylerse söylesin, erkek gibi kız ve kız gibi erkek şeklindeki
masum tanımlamaların da ötesine taşan büyük yanılışları görmek
istemiyorsak, çok küçük yaşlardan itibaren çocuk yetiştirmede bu hususu
göz önüne almalıyız.
Bir
yetişkin için mecbur kaldığı durumlarda dahi hem anne hem baba rolünü
aynı anda yerine getirmeye çalışmak ne denli zor ise, bir çocuk için de
sosyal kimliğinin ve benlik algısının gelişiminde cinsiyetsiz
yaklaşımlar o denli kafa karıştırıcıdır. Öğrenmenin önemli bir kısmı
taklit ve özdeşleşme ile gerçekleşir. Ve sizler yani anne-babalar ve
yeğenlerini kuzenlerini çok seven halalar, teyzeler, amcalar, dayılar;
sizin tutum ve davranışlarınızın önemini, onların gözündeki yerinizi ve
değerinizi hiç düşündünüz mü?
Cinsiyete dayalı temel farklılıklara çocuk eğitiminde ne ölçüde ve ne
şekilde yer vermemiz gerektiği sorununa bir yazı dizisi olarak yer
vereceğiz. Önce kızlardan başlayarak, özellikle anne ve babaların bu
konuda farkında olmadan yapmış oldukları temel hatalara dikkat çekmek
gerekmektedir.
Dünyaya bir kız olarak gelmek
Doğuştan getirilen cinsiyet farkına ilaveten, kız ve erkek bebeklerin
vücut ağırlığı, boy gibi çeşitli ölçüm ortalamalarına ilişkin gelişim
farklılıkları da vardır. Nitekim bunu hastanelerde, doktor odalarında
asılmış gelişim takip tablolarından da gözlemleyebiliriz.
Yaklaşık üç yaş civarında çocuklar kendi cinsiyetinin bilincine ve karşı
cinsin kendinden farklılığına varır. O'na hep kızım diye hitab
edilmiştir, ancak o kız olmanın erkek olmaktan farklılığını ancak bu yaş
civarında öğrenecektir. Bu andan itibaren büyüyünce yüzünde, çok sevdiği
babasında olduğu gibi, batıcı iğneler çıkmayacağına da sevinir.
Geleneksel terbiye yaklaşımında, cinsiyete dayalı temel farklılıklar
kadınlar aleyhine bir noksanlık olarak aktarıldığı anda, bu yaşlarda
olumsuz bir benlik imajının ilk yapı taşları da konulmuş olur. Maalesef
bu yaklaşımın yürürlükte olduğu memleket köşeleri hâlâ mevcuttur ve
biliyoruz ki bu saplantının dinle imanla alakası yoktur.
Kız
ve erkek çocuklar okul öncesi dönemde, yani 3-6 yaşlar arasında karma
oyunlar oynayabilirler. Okul çağında kendi cinsinden kişileri oyun
arkadaşı olarak tercih etme hali daha belirginleşir. Fakat bu, tamamen
kendi cinsine yönelme değildir. Örneğin evcilik oyunları okul yaşı
ilerledikçe eski sıklıkta yer almaz, bedensel hareketi gerektiren
oyunlar daha çok tercih edilir.
Okulda, kızlar yerine sürekli erkek arkadaşlarıyla muhatap olup onlarla
yarışırcasına koşuşturup duran bir kız kimliğinde bir kişilik
sorununun olmadığını düşünmek bizi yanıltabilir. En hafif ihtimalle
kendi cinsiyetinden memnuniyetsizliğin veya karşı cinse özendirilmenin
izlerini taşır. Bu karmaşa durulmazsa ne kendi mutlu olabilir, ne
başkasını mutlu edebilir. Çünkü özgüven olgusunda cinsel özelliklere
dayalı birçok unsur da yer almaktadır.
Büluğ öncesi çağda cinsler arasında bedensel farklılıklar daha da
belirginleşmeye başlar. Kızların belleri incelmeye ve diğer kadınsı
yapısal özellikleri oluşmaya başlar. Bu dönemde kız çocukları erkeklere
nazaran daha bir büyüme hevesindedir. Bu hevesin psikolojik temelinde,
kız çocuğu olarak yeterince önemsenmemiş olup, büyüdüğünde bu statünün
kendisine verileceği umudunu taşıyor olması muhtemeldir. Belki bir çok
talebinin karşılanması büyüdüğü zamana ertelenmiş de olabilir. Tabii
olarak büluğ çağında karşı cinse olan ilgi artar; bu en sade şekliyle
tanıma içeriklidir.
Bir
adım önde
Okul çağında kızların daha sebatkâr, sözel sahalarda erkeklerden daha
başarılı olduklarını ortaya koyan araştırmalar mevcuttur. Bu görüş,
kızların sayısal alanlarda başarısız olacağı anlamına gelmiyor tabii.
Konuşkanlık, duygusallık bu yaşların belirgin özelliğidir. Erkek
cinsinde bulunmayan bir vakıa olarak, bu yaşlarda kızların çoğu, hatıra
defteri, şiir defteri veya günlük gibi pembe kağıt uğraşları
edinirler. Böyle yaparak kendi dünyalarını yine kendilerine açarlar. Bu
defterler ancak çok özel sırdaş arkadaşlara okutturulabilir. Aile
fertlerinin böyle bir teşebbüsü ise çok sinir bozucudur.
Kız
çocukları şiirler, tekerlemeler ve şarkı sözlerini kolayca ezberler.
Zaten bebeklikte konuşmaya başlamada da erkeklerden öndedirler. Bir
erkek çocuğuna Uslu dur! demek ne ise, bir kız çocuğuna da Konuşma!
demek odur. Hatta o kadar konuşkan kız çocukları vardır ki, başlangıçta
sevimli gelen bu konuşmalar bir müddet sonra kulak tırmalayıcı ve
bıktırıcı olabilir. Kızların sosyal meslekleri tercihindeki yoğunlaşma
da sözel eğilimleriyle ilgilidir.
Kırsal ve kentsel kesimde farklılık olmakla birlikte, kızlar erkeklerden
yaklaşık iki yıl önce büluğa ererler. Büluğ öncesi erinlik dönemi, yani
büluğa hazırlık aşaması da kızlarda daha kısa sürelidir. Birden serpilip
gelişirler.
Kızların bu dönemi 5-6. sınıflardan başlar. Yeni beden imajına uygun bir
kimliği, açıkçası genç kız kimliğini özümsemek bir çabayı gerektirse de,
çok uzun sürmez. Fakat psikolojik olgunluk düzeyi bakımından durum daha
farklıdır. Bedeni yetişkin gibi görünmesine karşın, çocukça oyunlar
oynamaya iki-üç yıl daha devam eder. Giyim ve süs, sanki bu yaşın temel
gelişim görevi gibidir. Kendim için diyor olsalar da, tüm bu
giyim-kuşam ve süslenmeler karşı cinsin beğenisini çekmek içindir. Çünkü
bu onların tabiatında potansiyel olarak vardır ve zamanı gelince açığa
vurulur.
Bir
kız çocuğunu ve takiben bir genç kızı ruhen ve bedenen sağlıklı bir
birey olarak yetiştirmede, anne ve babaların kız çocuklarına
yaklaşımları tabiatıyla farklı olmalıdır. Hangi aile bu kaideye riayet
etmezse, kız çocuğu yetiştirmede başarılı olamazlar. Şayet aile fertleri
arasında bir rol karmaşası ve rol belirsizliği söz konusu ise -ki bu rol
çatışmaları çalışan çiftlerde daha sık görülmektedir- sorun ciddidir.
Kızlar babaya düşkün olur
Kız
çocukları ile babaları arasında son derece güçlü duygusal bağ vardır.
Kız çocuklarını değersiz addeden törelerde kızların babalarına ilgisi ve
yakınlaşma çabası ne yazık ki terslenmeyle karşılık bulur. Eğitim almış
birçok ailede bile bazı babalar kızlarıyla yakın olmaktan ve onları
seviyor görünmekten imtina ederler. İçlerinden sevdiklerine kendilerini
inandırarak kızlarıyla samimi olmaktan uzak dururlar. Oysa bir kız
çocuğu için hayatında çok önemli olacak olan erkekler dünyasına açılan
ilk ve en sağlıklı tanışma kapısı babalarıdır.
Küçük kız çocukları kendilerini babalarına daha çok sevdirmek isterler.
Onların sözlerinden daha çok alınırlar, disiplinlerinden daha çok
etkilenirler. Babalarına kendini beğendirmek, sevdirmek, onaylanmak,
onlar tarafından önemsendiğini hissedebilmek için olağanüstü gayret sarf
ederler.
Bir
çok hanede akşam üzeri babaların işten dönüş vakti yaklaştığı zaman kız
çocuklarının kulağı kapıdadır. Zil çalar çalmaz annelerinden önce kapıya
koşarlar. Babasının elinde her ne var ise annesinden önce almak ve
bakmak ister. Bu çocuksu heyecana baba tarafından gerekli karşılık
verilmezse, babanın şahsında sembolize edilen erkek tanımı ve imajı
kızın zihninde özürlü şekillenir. Bütün gün özlenmesine karşın eve
geldiğinde alelacele yemeğini yiyerek gazetesine gömülen veya ekrana
kilitlenen bir kız babası ne kötü bir erkek örneğidir! Belki de gizli
bir erkek düşmanlığının ilk tohumları bu ilgisiz, umarsız, kızlarının
hislerine duyarsız babalar tarafından atılmaktadır. Fakat kolayca pes
etmez kız çocuk; bebeğinin çıkan bacağını takması için yardım almayı
dener, babasının çay servisini yaparak gözüne girmek ister. Olumlu
davranışlarla bunu başaramazsa, azarlanma pahasına da olsa dikkat çekici
hareketler yapmaya başlar. Bir baba sadece hasta olduğunda kızına ilgi
gösteriyorsa, kız çocuklarının iştahsız, mızmız olmalarından ve sık sık
hastalanmalarından daha tabii ne olabilir ki?
İyi
baba, iyi model
Oysa babalığının bilincinde olan bir erkek, aşçılık oynamakta olan kız
çocuğunun sunmuş olduğu şakacıktan ikramları saygın bir müşteri gibi
kabul eder, beğeniyle yer ve iltifatta bulunur. Bu arada gazetesini
okumaya devam etmesinin de çocuk için bir mahzuru yoktur.
Önceki yazımızda oyunun çocuklar için ne denli önemli olduğunu ve
mutluluk verdiğini anlatmıştık. İşte çocuklar zaman zaman çok sevdiği
büyükler ile de bu sevinci paylaşmak isterler. Pek istekli olmadığımız
anlarda bile bizi oyuna dahil ederler.
Tüm
bu çabalar bir sıcak yakınlık içindir. Peygamberimiz -hâşâ- boşuna, Siz
oğlanlarınızı sevin, çünkü kızlar size kendini sevdirir.
buyurmamışlardır. Anneler bilinçli iseler, babasının bütün ilgisini
üzerinde toplamaya çalışan kız çocuklarının yanında kocalarına daha
mesafeli durmalıdır. İyi baba iyi model olur; babasını seven, ilerki
hayatında kocasını da sever. Babaya saygının olmadığı evde kızlar
erkeklere güvenmeyi öğrenemezler.
Bu
bilinçle anneler kızlarının babalarıyla iletişim ve paylaşımlarını
destekleyici ve yönlendirici bir tavır içinde olmalılar. Burada küçük
yaşlardaki iletişimlerden söz etmekteyiz tabii ki. Yaş ilerledikçe
baba-kız arasındaki sevgi, saygı kalıcıdır ama sırdaşlık anneye yönelir.
Sevgi susuzluğu ve seraplar
Bu
noktada şu konuya da değinmekte yarar var: Basından yakinen şahit
olmaktayız ki, hemen her gün birçok genç kız evini terk etmekte, hem
kendileri hem aileleri perişan olmaktadır. Bu meselenin arkadaş,
kandırma gibi sosyal boyutları vardır elbet. Ancak bu izah tek başına
yeterli olsaydı, her kız evini terk ederdi. Oysa tüm dış etkenlere
rağmen ayağı sağlam basan kızlar yok mu? Şükürler olsun, elbette
kızlarımızın büyük çoğunluğu böyle. Kitapların yazdığı, ilgili
programların dile getirdiği gibi, iyi aile olmak ve aile içi iletişim
çok önemli. Gerek baba ocağını, gerek kocasını sudan sebepleri bahane
ederek terk eden kadınların hayatları incelendiğinde, dağılmış aile ve
baba yoksunluğu temel alt yapıyı oluşturmaktadır. Kendilerinin de ifade
ettiği gibi bu evden kaçış maceraları aslında bir sevgiyi arayış
yolculuğundan başka bir şey değildir. Tabii ki bu yolla sevgiyi asla
bulamazlar ama bu batağın içinden de kolay kolay çıkamazlar. Nihayetinde
evli, çoluk-çocuk sahibi adamlara takılıp, onların ailelerini dağıtmakla
çocukluk yılarındaki doyumsuzluklarının da intikamını almış olurlar!
Yıllar önce, memleketimde bir mahalle komşumuz vardı. Adam mutlaka bir
erkek çocuğunun olmasını istiyor, lâkin kızları peşpeşe geliyordu.
Üçüncü kızının adını Şükriye koydular. Adam kızına Şükrü diye hitab
ediyor, erkek berberine, akşamları kahveye götürüyor ve onu erkek gibi
yetiştirmeye çalışarak kendince tatmin buluyordu. Zavallı kızcağız çeşit
çeşit argo sözler ve hareketler öğrenmişti. 13-14 yaşına geldiğinde iki
ablası evde iken bir delikanlıya kaçıverdi. Yani babası onu bir türlü
erkekleştirememiş olmalı ki, tanıştığı ilk erkek ona cinsiyetini, bir
güzel kız olduğunu hissettirmişti!
Yaş
dönemine uygun ilgi
Sizden istenen abartılı bir ilgi bombardımanı değildir. Hislere derece
koymak imkansız olmakla birlikte, aşırı sevgi eleştirememeyi, aşırı
hoşgörüyü getiriyorsa, kızınız sizi ciddiye almayabilir. Bazen da
babasına o kadar bağlanır kalır ki, hayatında babasından başka bir
erkeğe yer vermeyi, kocasını sevmeyi başaramaz. Evlenmek istemez veya
babası gibi koca bulma güdüsüyle mazeretler uydurur.
Bir
kez daha vurgulamakta yarar var ki dostluk kalıcı olmalı, büluğ yaşıyla
birlikte baba yavaş yavaş genç kızın dünyasından kendini geri plâna
çekmeye başlamalıdır. Onunla farkettirmeden ilgilenmeye devam etmelidir.
Yaşları birbirine yakın, birden fazla kız çocuğu olan babaların bu
hassas görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri gerçekten ülke
yönetmek kadar zordur! Bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar, birbirini
sürekli kıskanan ve babaya gammazlayan kızlara sevgili ve şefkatli baba
olabilenlere ne mutlu!..
Böyle bir ortamda alınan bir hediyenin makbul olması bile, aldığınız
kişiye değil, diğerlerinin göstereceği tepkiye bağlıdır. Şunu da çok
kişi itiraf eder ki, baba sevgisi açısından evde en son doğanlar daha
şanslıdırlar. İlk çocuklar tecrübesizliğe denk geliyor! Nasıl
davranacaklarını bilemiyorlar, onları sevmekle birlikte daha kuralcı,
daha az duygusal oluyorlar. Yaş ilerledikçe bakış açıları değişiyor,
kalpler yumuşuyor, zamanla eşlerinin sevgileri azalır da ondan mı
nedendir, babalar kızlarının sevgilerini daha çok önemsiyorlar. Torunlar
söz konusu olunca ise sevginin haddi-hududu kalmıyor...
Özetle, kız ve erkek çocuklar fıtrî bakımdan birbirinden farklıdır.
Yetiştirme ve terbiye sürecinde bu farklılık mutlaka dikkate alınmalı,
fakat ayrımcılık yapılmamalıdır. Kız çocukların babaya düşkünlüğü
mutlaka baba tarafından uygun karşılık verilerek değerlendirilmelidir.
Zira kızlar için baba model erkektir ve bu model ileriki dönemler için
belirleyici bir etkiye sahiptir.
Kaynak: http://www.semerkanddergisi.com/7520.htm
|