YENİ
DERS YILINDA
ESKİ
PROBLEM
DERS
ÇALIŞMAK, DERS ÇALIŞTIRMAK
AYŞE
İZCİ
Eğitim-öğretim yılı başlıyor. Kayıtlar, okul alışverişleri derken, bir
masraf ve telaş dönemi daha yaşayacağız. Ardından asıl telaş başlayacak.
Ders çalışmalar, çalıştırmalar... Belki de telaşa gerek kalmaz.
Çocuklarımızı anlayıp şefkatle vereceğimiz destek, onların okuldan,
derslerden, ders çalışmaktan keyf almalarına ve başarılarına sebep
olacaktır. Hadi hayırlısı...
Milli
Eğitimdeki yeni düzenlemelerle, ilköğretimin özellikle ilk yıllarında ev
ödevi uygulamasının kaldırıldığı söyleniyor. Bu uygulamanın sonuçları
henüz net olarak ortaya çıkmadı. Çocuğun sadece okulda anlatılanları
dinlemesi, sınavlarla dolu, aşması gayet güç eğitim yarışını
kazanabilmesi için yeterli olur mu, şimdilik bilmiyoruz.
Yeni
arayışlar, bilinmeyen sonuçlar
Ayrıca,
bazı büyük şehirlerdeki okullarda çocukların okul çantası yükünü
hafifletmek için sınıflarda dolaplar yaptırıldı. Çocukların okul
malzemeleri artık sınıflarında duruyor.
Bunlar
eğitimde yeni arayışların işaretleri. Fakat geçen dönem, ödev vermeme
uygulamasının faydalı olabileceğine ikna olmamış kimi öğretmenlerimiz,
öğrencilerine ev ödevi vermeye devam ettiler. Okulda bekletilen
kitap-defterlerden ödevle ilgili olanları da çocukların okuldan eve
taşımalarına izin veriyorlar. Daha yeterli derslik konusunda ciddi
sorunların bulunduğu dikkate alınırsa, her okulda dolap uygulamasına
geçilebildiği de çok şüpheli.
Sonuçta
yeni bir şeyler deneniyor. Fakat bu düzenlemelerin ne için yapıldığını
eğitimcilerin tam olarak anlayabildiğini söyleyemeyiz. Bunlar, gerekli
analizleri yapılmış, nasıl sonuçlanacağı, neler getireceği açıkça
hesaplanmış uygulamalar mıdır, belli değil. En azından bizde net bir
kanaat oluşmadı. Diyelim çocuğunuz iyi bir öğrencidir, üç gün sonra
anlatılacak olan fen ünitesinin konusunu önceden çalışmak istiyor. Ya da
aklına bir şey takıldı, kitabını açıp bakma gereği duydu. Ama kitaplar
evde değil, okulda! Şimdi ne olacak?
Her şeye
rağmen yıl boyunca yine derslerden, ders çalışma ve çalıştırmadan söz
edeceğiz. Aileler, fedakârlıklarına karşılık çocuklarından derslerini
ihmal etmemelerini, başarılı olmaya çalışmalarını bekleyecekler. Bu
onların hakkı. Fakat bu hakkın karşı tarafı da var. Yani çocukların
hakkı. En iyisi, ailelerin etraflıca düşünüp, bu konuda yapılan
yanlışları bilmesi ve doğru adımları atmasıdır.
Bu ve
benzeri yazılar, kimi yanlışlar üzerine genel bilgi verme amacı taşır,
fakat yeterli olmaz. Çünkü her ailenin kendine has özellikleri vardır.
Yani asıl sorumluluk anne-babalardadır.
Aşırı
disiplin ve korku
Ailelerin,
çocukların evde ders çalışmalarına etkileri, bazen onların eğitime
verdikleri önem ile paralellik arzetmiyor. Belki de ne şekilde ve hangi
ölçüde yardım edileceğini bilmiyorlar. Bu konu ailelerin yapısıyla
yakından ilgili. Genel olarak değerlendirildiğinde, çocuğun ev ödevi
yapması, ailenin ona kazandırdığı alışkanlığa bağlı görünüyor.
Şayet
çocuğu küçük yaştan itibaren talimatlarımıza uygun davranmaya
alıştırdıysak, yani bir şey yapacağında gözümüzün içine bakıp onay
bekleyen veya yüz ifademizden mana çıkarmaya çalışan bağımlı bir çocuk
yetiştirdiysek, kendiliğinden derslerinin başına oturup çalışan bir
öğrenci olmasını beklememeliyiz.
Özellikle
aşırı titiz anneleri veya aşırı disiplinli öğretmeni olan çocuklar
derslerini kendi başlarına yapmayı denemezler. Çocuğa hak vermemek
mümkün değil. Ödevini yaparken yanlış bir şey yaparsa, ertesi gün
saçının veya kulağının çekileceğini, rencide edileceğini bilen çocuk,
özgüvenini yitirmiştir. Hata yapma kaygısı, çocuğu ödev yaparken mutlaka
bilen birinden tasvip edilme arayışına sevk edecektir. Önemsiz konularda
bile çocuk bu kaygıyı taşır ve bağımsız hareket edemez.
Bu durum anne-babayı da
bunaltır. Çünkü akşama kadar çalışıp eve yorgun gelen bir baba,
çocuğunun derslerine yardım etmek gibi bir işle meşgul olmak istemez. Bu
konuda eşler arasında da sık sık tartışma çıkar ve gerilen ortam çocukta
yalnızlık hissinin oluşmasına ve özgüven kaybına sebep olabilir.
Anne-babalar belki
çocuğun derslerinde yardımcı olmak için yeterli bilgi ve beceriye sahip
olmayabilirler. Ama onlara düşen asıl görev, çocuklarından şefkatlerini
esirgemeyip, ders çalışmaya uygun, huzurlu, mutlu bir ortam sağlamaktır.
Ders çalışmada
kız-erkek farkı
Evde ders çalışmada
problem çıkartan çocuk genelde evin erkek çocuğudur. İstatistiklere göre
kızların okul başarı düzeyi daha yüksek görülüyor. Tabii ki daha çok
çalıştıkları içindir.
Acaba erkek çocuklar
derslere neden daha ilgisizler? Öğretmenler ders anlatırken onları
dinlemek yerine birbirlerine bilgisayar oyunlarını anlatıyorlar.
Özellikle yaş ilerledikçe, lise çağlarında bu fark daha da
belirginleşiyor. Bunun arkasındaki neden, kızların okuma ve meslek
sahibi olmayı daha çok önemsiyor olmaları mıdır?
Erkekler için onları
dışarıya çeken cazip birçok faktör vardır. Akran grupları, internet
cafeler v.s. İnternet cafelerde bilgisayar oynayan kızların oranı
düşüktür. Bazı anneler de erkek çocukların evde olmamasından hoşnut olur.
Çünkü kızından ev işlerinde yardım umar, oğlunun ise evde sağa-sola
sataşıp kendine ayakbağı olmasını istemez.
Zaten enerji dolu bir
delikanlıyı saatlerce masa başında derse oturtmak da haksızlık olur.
Gencin bu dönemde ilgisi zihinsel faaliyetlerden çok kendine yöneliktir.
Okula giderken o günkü sınavdan ziyade saçına şekil vermeyi, jöle
sürmeyi unutmamayı daha çok önemseyebilir.
Aile-öğretmen ilşkileri
Ebeveynler çocuklarına
derslerinin olup olmadığını sorarlar ama derslerinin neler içerdiğiyle
pek ilgilenmezler. Oysa bu önemlidir ve gerektiğinde öğretmenle
iletişime geçmek gerekir. Yani aile, çocuğun ödevlerine gerçek anlamda
ne kadar zaman harcadığı veya zorlanıp zorlanmadığı konusunda duyarlı
olmalıdır.
Son dönemlerde sınıf
öğretmenliği dışı branşlardan atanan öğretmenlerin bu konuda ölçüyü
tutturamadıkları da gözlenmektedir. Branş dışı öğretmenler çocuklara
kapasitelerinin üstünde ödevler vermektedir. Pedagojik olmayan yöntemler,
çocukları başka kaynak kitaplardan kopya çekmeye ve tembelliğe
sevkedebilir.
Çocuğunuzun
problemleriyle ilgilenirken, öğretmenlerinin de ödev yaklaşımını dikkate
almalısınız. Bunun için öğretmenlerle tanışmak, onları tanımak gerekir.
Halbuki kimi veliler, sanki yeminliymiş gibi okula ayak basmak bile
istemezler. Özellikle veli toplantılarında babaları görmek pek mümkün
değildir. İşleri önemli bir mazerettir. Oysa öğretmen-veli iletişimi
çocuğun başarısında çok önemlidir.
Zeki çocuk ve dersler
Ayrıca ileri derecede
zeki çocukların evde çok fazla ders çalışmalarını beklemek de bizi
yanılgıya düşürebilir. Anlatılanı, okuduklarını kısa sürede kavradıkları
için problem çözmede de hızlıdırlar. Normal çocuklar için 1 saat
sürebilen bir ödev onlar için 10-15 dakikalık iş olabilir. Zeki çocuklar
için okul ders programı, seviyelerinin oldukça altında ise, ders
çalışmada isteksizlik gösterebilirler. Çünkü konular onlara basit gelir,
ilgisini çekmez.
Her yüz çocuktan sadece
1-2 tanesi bu denli zeki olabilir ve onlar için özel eğitmene ihtiyaç
vardır. Bu kararı aile ile birlikte sınıf öğretmenleri ve rehberlik
uzmanları vermelidir. Zeki bir çocuk ile zeki olmayanı ayırt etmek
aileler için zor olabilir. Çünkü anne-babaların kendi çocuklarını
olduğundan zeki görme eğilimi vardır. Bilinçli ebeveynlerin,
çocuklarının zekâ seviyesi ve yetenekleri hakkında gerçekçi bir
fikirleri olmalıdır.
Kardeşler arasında
denge
Kardeş kıskançlığı da
evde ders çalışmayı güçleştiren bir sorundur. Bir çocukla ilgilenirken
diğerini ihmal edip, dengeyi bozmak ihtimal dahilindedir. Çocuk ders
çalışmayarak annesinin ilgisini çekmeyi veya çalışırken annesini ya da
babasını başında bekletmeyi beceriyorsa, kendince bu bir sevgi kazanma
yoludur. O anda diğer kardeş ise cezalı gibidir.
Kardeş ilişkileri
gerçekten de hassas bir dengeyi gerektirir. Hemen her çocuk kendisinin
daha az sevildiğini, daha az ilgilenildiğini, önemsenmediğini düşünerek
duygu istismarı yapmayı dener. Veya gerçekten de bu hisler ona acı verir,
depresyona girebilir. Bu sebeple okuldan da, derslerden de soğuyabilir.
Evet; çocuklarımızı
seviyoruz. Onların okuyup, bir yerlere gelmelerini, kimselere muhtaç
olmadan yaşamalarını istiyoruz. Şüphesiz onlar da bizi seviyor, bizim
iyiliğimizi istiyorlar.
İşte bu sevginin
örselenmediği, bu sevgi etrafında örülen ortamlarda her şey daha kolay.
Bunu hatırlayarak, çocuğumuz okusun, yazsın, bilgili, eğitimli olsun
diye gösterdiğimiz çabanın kimse için işkenceye dönüşmesine izin
vermemek gerekir.
Unutmayalım, bize ve onlara gereken, önce insan olmak...
Kaynak: Semerkand
dergisi, 09/2004
|