KIZ ÇOCUKLARI
VE ANNELER
AYŞE İZCİ
Kız çocukları,
babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını
pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile
aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır.
Geleneksel
anlayışlar, toplumsal yargılar bazen insanı yanıltıyor. Kulağa öyle hoş
gelen sözler söyleniyor ki, insan ne hissedeceğini şaşırıyor. Mesela
Oğlanlar evlenesiye, kızlarsa ölesiye kadar evlatlık yapar!, Oğlunla
ordu, kızınla komşu ol. gibi...
Erkek evlat sahibi
olmak mı daha iyi, kız evlat sahibi olmak mı? Bunun bir standardı olamaz
elbet. Tercihler kendi tecrübemizle, bakışımızla alakalıdır. Fakat kendi
gerçeğimizi, görüşümüzü başkalarına aktarırken, aslında onları da
etkilemiş ve yönlendirmiş oluyoruz.
Her ikisini sevmek
mümkün değil mi? Tabii ki mümkün. Fakat geleneksel olarak kız evlatlar
ailelerin gözünde daha farklı bir anlam taşır; bir hemşire, refakatçi,
sadık bir hizmetçi gibi ..
İki zıt kutup
arasında
Kız çocuklarına
karşı annelerin uç yaklaşımları, açıkçası hatalı tutumları iki grupta
toplanıyor. Zaman içerisinde hayal kırıklığına uğrayarak fikrini
değiştirenler olsa da, anneler kızlarını ya çok önemsiyor, ya da geçici
bir misafir gibi hafife alıyor, değer vermiyor. Bu arada
yaşlandığımızda yine kız evladı kapımızı açar düşüncesiyle temkinli
davrananlar var.
Evlat sahibi
olmanın manevi sorumluluğu, ileride zor günlerimizde bizimle
ilgilenmeleri esasına dayanmamalıdır. Böyle görürsek kendi çıkarımızı ön
plânda tutmuş oluruz. Oysa tek karşılıksız dünyevî sevgi, anne-evlat
arasındaki sevgidir.
Kız çocukları,
babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını
pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile
aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır. Taklit ve özdeşleşme yoluyla
gerçekleşen bu hal, kız çocuğunun kimliğini şekillendiren çok önemli bir
süreçtir. Yani anne ile kız çocuk arasındaki sağlıklı ruhsal iletişim,
kız çocuğunun nasıl biri olacağında belirleyicidir. Kendine güveni olan
bir anne, bunu kız çocuğuna da yansıtır ve onun kişilik gelişimini
destekler.
Ancak, anneye
dünyaya getirdiği çocuğun cinsiyetine göre değer veriliyorsa, bunu,
kendini değersiz hissetmesine neden olan kız çocuğuna yansıtmaması
imkansızdır . Erkek çocuk doğuramadı bahanesiyle üzerine bir kez daha
evlenilen bir kadının -ki çok rastlanılan bir durumdur- psikolojisinin
ne hale geldiğini anlayabiliyor musunuz? Bazı kadınlarda ise çevrenin
böyle bir beklentisi olmamasına rağmen erkek evlat saplantısı vardır. Bu
tutumlar kız çocuklarını hep olumsuz etkiler. Hatta annelerine ve erkek
kardeşlerine içten içe düşmanca duygular beslerler.
Erkekler anneden,
kızlar babadan yana
Eşler arasındaki
iletişimin niteliği, kız çocuğunun annesiyle olan yakınlaşmasını iki uç
noktada etkiler. Çatışmalı aile ortamlarında ekseriyetle erkek çocuklar
annelerinin cephesinde ön safta yer alırken, kızlar doğal olarak karşı
tarafta yani büyük ihtimalle babalarının tarafında olur. Bu durumdaki
kız çocuğu, bir tarafta kendini özdeşleştirdiği annesi, diğer tarafta
çok sevdiği babası arasında derin iç çatışmalar yaşar. Anneler isterse
ağızlarıyla kuş tutsun, tüm özverilerine rağmen kızları babalarına
meyilli olacaklardır. Olsun!
Bunun ne mahzuru
olabilir ki? Fakat bu durumdan rahatsız olup kızlarını nankörlükle
suçlayan, her fırsatta kendi kocasını öz kızına çekiştirerek baba-kız
arasına giren hasta ruhlu kadın tiplerine de sıklıkla rastlanır. Böyle
bir ortam ve yaklaşım, kız çocuklarını hayata ve evliliğe değil, sanki
kaçınılmaz bir savaşa hazırlamaktadır. Yıllar sonra bu nevrotik tipli
kadınlar, damatlarıyla savaşımlarını devam ettirirler. Oysa burada bir
ikili değil, üçgen oluşturmak en mantıklı olan seçenektir. Anne-baba-kız
üçgen iletişimde herkes konumuna göre, el ele, gönül gönüle
olabilmektedir ..
Geleneksel
kültürümüzde kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al gibi
deyimlerimiz vardır. Bu gibi sözler, özdeşimi ve aile içi öğrenmeyi
vurgular.
Evde ana-kız
çatışması
İş öğrenme ve
sorumluluk paylaşma sürecinde ana-kız çatışması çokça yaşanır. Anne
kızının kendini temsil etmesinden hem memnun, hem rahatsız olur.
Kızlarının istenmeyen özelliklerini babaannesine veya halasına çekmiş
diyerek, sorumsuzluklarına ve becerisizliklerine genetik bir altyapı
buluverirler!
Kızların kimliğini
edinme ve hayattaki rolünü öğrenmede önemli bir sorun da baskın
karakterli anne tipidir. Her işi kendi yapıp, yaptığı iş kadar takdir
edilme peşinde olan, kendini ezmekten, başkalarını üzmekten garip bir
haz duyan bu kişilere kız evladı olmak ne zordur! Buyurduğu iş anında
yapılmalı, işin yapılış biçiminde öğrettiğinin dışına çıkılmamalı,
oyalanılmamalı ve saire... Nihayetinde kızını beceriksizlikle suçlayıp
işi kendisi hararetle ele alır ve kızına hakaretler yağdırır. Her gün
buna benzer ilişkilerin yaşandığı evler vardır. Çatışma derinleşir,
sonunda hatlar kopar! Artık ana-kız iki dost değil, ayak çeldirmece
oynayan iki hasım gibi olurlar. Erkek çocuklarının ev işiyle pek alakası
olmadığı için annesiyle hoş geçinir, kız da doğal olarak bunu kıskanır
ama nedeninin cinsiyeti olduğunu sanır.
Bu durumdaki kızlar
annelerini oğlunu sevmekle ve evlat ayırmakla itham eder. Haksız mı
sizce? Böyle bir ortamdan bir an önce kurtulmak isteyen ama evlenmeyi
aklının ucundan bile geçirmeyen kız çocukları üretilir. Ver elini
özgürlük !..
Bu tip anneler
kızının terbiyesini vermesi için babayı da dolduruşa getirip kızını
azarlattırmaya başladığı anda intihar, evden kaçma gibi seçenekler akla
gelmeye başlar. Çaresizce art niyetli kişilerin tuzağına dü şmeler, kötü
yola düşürülmeler, gayri meşru ilişkiler, hamilelikler bunu takip eder.
Abartmıyorum, gerçekten de mutsuzluğa batmış, mutlu olma ümidini
kaybetmiş bir genç kendini bu yollarda harcarken, ailesine de onulmaz
bir ceza vererek yılların intikamını almaktadır. Gençlerle yaptığım
psikolojik danışmalarda buna benzer pek çok izlenim edindim, sadece
aktarıyorum ..
Şayet evde uç
noktada bir baba yoksa, yani alkolik falan değilse, kızların sorunu
anneleriyledir. Aile içi sorunlardan bunalan genç kızların ilk tepkileri,
ana-babaya asi gelme, aykırı değerler edinme, gizlice sigara içme,
odasına kapanma, okuldan çeşitli bahanelerle geç dönme gibi sinyallerdir.
Bu tür sorunlarını çözme ümidiyle ehil olmayan mercilere sırlarını açan
masum kızların suistimal edilmeleri sıkça rastlanılan bir durumdur.
Üstelik kızlar yaradılışları gereği duygusaldır, gerçekten kolay
kandırılıyorlar, değil mi?
Okumuş kızlar ve ev
işleri
İyi anne olma ve
eşit davranma endişesiyle tatil günleri oğullarına tuvalet-lavabo
fırçalattıran, kızlarına okullarını etkilemesin niyetiyle evde iş
yaptırmayan annelerimiz de var. Lafın yeri geldikçe de okuduğu için
kızının kendisine hiç yardımcı olamadığından serzenişte bulunurlar.
Yanlış yapıyorlar. Eğitimin amacı bireye hayatını kolaylaştıracak temel
becerileri kazandırmak değil midir? Odasında saatlerce kulaklıkla müzik
dinleyen bir genç kızın bir çorba pişirmeyi öğrenecek zamanı vardır
mutlaka. Bu açıdan değerlendirildiğinde, eğitim almakta olan kızlarımız
aslında acınacak haldeler. Bunun sebebi de iyilik yaptığını zanneden
anneleridir. Kızlarının günün birinde maaş sahibi olunca parayla her
şeyi halledeceklerini zannediyorlar.
Kadın üretkendir,
yapıcıdır, emeğini esirgemez, çaya gelecek bir misafir için 5-10 çeşit
ikram hazırlama külfetine severek katlanır. O halde kızlarımızın ders
ezberlemenin ve güzel giyinmenin haricinde ek vasıfları olmalı değil mi?
Üniversite
yıllarında kimya okuyan bir abla, başörtüsü için tahsilini yarım bırakıp
evlenmişti. Evine hayırlı olsuna gittiğimizde bize şunu anlattı:
Evlendikten bir hafta sonra davetler bitmiş, evde kahvaltılık yemekten
de bıkmışlar. Öğrenci evi değil ya! Kocası ilk kez pazara çıkıp bir
şeyler almi ş. Güzel bir lahana. Kızcağız pişirecek pişirmesine, ama
nasıl? Kızım kimyager olacak, dersleri ağır! diyerek annesi onu
mutfağa sokmamış. Kolay yaşamak da kızın işine gelmi ş. Her neyse...
Tahsilli ya, yemek-memek işleri basit işlerdir düşüncesiyle mantık
yürüterek işe başlamış. Bir dolma içi hazırlamış, lahananın yapraklarını
ayırmış, sarmaya ba şlamış. Lakin bir türlü sarılmıyor! Her işin bir
kolayı var diyerek bir yorgan iğnesi ve ipi alıp sarmaları dağılmaması
için çepeçevre bir güzel dikmiş. Güzelce pişirip akşama kocasının önüne
koymuş. Erkekler sarmayı-dolmayı pek sever ya, şimdi bana iltifat edecek
diye beklerken, yorgan ipleri adamcağızın ağzında dolaşmaya ba şlamış.
Kızcağız bu ayrıntının bir sorun olacağını nereden bilsin, meğer
lahanalar sarılmadan önce haşlanacakmış... Bu sayede yeni gelin
kocasından ilk haşlamasını yemiş olmuş ..
Mücevherin
kıymetini kim bilir?
Bazı kadınlar
evlilikten çabuk sıkılıp, ilk kız evlatlarına çocuk bakımı dahil , evin
tüm ağır iş yükünü devrediverirler. Bunu yapmakla onları hayata
hazırladıklarını, yetiştirdiklerini zannederler. Ciddiyetle söylüyorum
ki, bu kızlar ne çocukluklarını yaşayabilirler ne de gençliklerini. Boy
atmaya, büyüyüp serpilmeye mecalleri kalmaz, adeta ezilirler. Bu tür
kızların çalışkan tanınmalarından dolayı taliplileri de pek çoktur.
Lakin onlar içten içe evlilikten nefret ederler. Böyle yapmaya hangi
annenin hakkı vardır ?..
Kendinin her şeyi
iyi bildiğini, tecrübeli olduğunu düşünen pek çok anne de nihayetinde
kızının evini ve evliliğini idare etmeye kalkar. İyi niyetlidir,
tavsiyede bulunduğunu zanneder ama kaş yaparken göz çıkarır!
Özetlemek gerekirse,
kendini sevmeyen anne kızını sevemez, kendi hatalarının telafisini
kızının şahsında yapmaya kalkar. Ülkemizde birçok kız evden kaçıyor,
çünkü büyükler sadece kendini düşünüyor. Evlatları ciddiye alan,
ayrılığı da akla getirmemeli. Atasözü ne güzel demiş: Atlar tepişir,
arada taylar ezilir!
Biz anneler yavru
kuşları yuvadan çok erken uçuruyoruz. Kendimizin çok sağlam karakterli
kızlar yetiştirdiğimizi zannederek onları arkadaşlarına havale etmiş
oluyoruz. Geçenlerde e-mail göndermek için bir internet kafeye gitmiştim.
Tüm yazılı ikazlara rağmen sigara dumanından loşlaşmış salon adım
atamayacak kadar kalabalıktı. Yirmi kabinin hepsi dolu, bir o kadar da
sıra bekleyen vardı. İki ufak genç kız geldi, hemen sigaralarını
yaktılar, büyük bir heyecanla arkadaş sitelerini gezmeye başladılar.
Bunların anneleri nerede ve ne yapıyorlardır diye düşündüm. Sonları ne
olacak ?..
Kendi değer ve
davranışlarımızı yeni nesillere aktarmada büyük sıkıntılar yaşıyoruz.
Zaman zaman başarısız olduğumuzu da itiraf etmeliyiz. Onların bizim
kopyalarımız olmasını beklememekle birlikte, utanılacak vaziyette
olmalarını da kanıksamamalıyız. Dualarımız arzdan Arş'a uzanıyor, amenna
.. Peki onları yetiştirmek için gereken çabayı gösteriyor muyuz?
Sadece okumak
sorunlarımızı çözmez. Sorunları görmezlikten gelmek ise daha ciddi bir
tehlikedir. Ben inanıyorum ki okuduğumuz her paragrafın sonunda şöyle
bir düşünüp kendi ailemizi değerlendiriyoruz. Çözüm üretebilmenin ilk
basamağı problemi açıkça ortaya koyabilmektir. Bizde sorun yoksa,
başkalarına yardımcı olabilmek için çabalamalıyız. Çağımız yalnızlık
çağı, insan ilişkilerine daha çok önem vermek gerekiyor.
Kıymetli taşların
değerini ancak mücevherden anlayan bilir, anlamayan ise savurup atar.
Kızlar masum, onlar tertemiz yaratıldılar, annelere yetiştirilmesi,
babalara da korunması için emanet edildiler. Bu konuya ilişkin hadis-i
şerifleri biliyorsunuzdur, sizlere emaneti korumak yakışır!..
Kaynak: Semerkand
dergisi, 04/2005
|