Bir Çocuk Büyürken...
Kim Demiş ki Çocuk
Küçük Bir Şeydir
Bir Çocuk Belki en
Büyük Şeydir!
A. Hamit
Çocuklarımız yüzlerine
bakmaya kıyamadığımız, göz bebeklerimiz, canlarımız, ciğerlerimiz
kısacası her şeyimiz. Evimizin neşe kaynağı, umutlarımız, hayallerimiz,
kır çiceklerimiz, taptaze mis kokulu şebnemlerimiz. O saf gülücükleriyle,
günahsız melek gibi yavrularımız. İstikbâlde neler beklediğini
bilemediğimiz, kestiremediğimiz zavallı yavrucaklar...
Her çocuk İslâm
fıtratı üzeri doğar. O yavruyu ana ve babası müslüman, hıristiyan ve
mecûsi yapar. Çocuk taze beton gibidir. Ne düşse izi kalır. Zaman içinde
ana ve babası verdiği inaçla, terbiyeyle, kültürle onu kendine benzetir.
İlk eğitim ailede
başlar. Çocuğu yönlendirmek çok kolaydır. Atalarımız Ağaç yaş iken
eğilir. sözüyle doğru bir tesbit yapmışlardır. Çocuk o yaşlarda tam bir
taklitçidir. 1,5 2 yaşlarındaki bir çocuk namaz kılan annesinin yanına
bir örtü serer, kız ise başını örtmeyi de ihmâl etmez ve namaza durur.
Selâm verincede o yumuk yumuk ellerini semaya açar ve amin der. Ev halkı
sevinir. Eşe dosta anlatılır, nasıl sevinmesinler ki... İslâmın
şartlarından birini gerçekleştirmiştir küçük yumurcak. Yani dinin direği
olan namazı...
Çocuk doğmuş, yaşına
yaklaşmıştır. Kaybedecek zaman yoktur. İlk ders bebeğe Allah (c.c) Bir
demesi öğretilir. Yumuk yumuk elleriyle ne de çabuk öğrenir bunu.
Ardından Allah (c.c) nerede yavrum derken anne elini kalbine bastırır.
Minik yavru bunu da başarıyla taklit eder. Çığlıklar, kahkahalar ardınca
gelir. Günler geçmektedir. Küçük bebek yarım yamalak cümle kurmaya
başlamıştır. Her gün kelime dağarcığına yeni yeni ilaveler katmaktadır.
Papağan gibi ne söylersen tekrar eder.
2 2,5 yaşındadır.
İlk ders sübhanekedir. Anne azimle yılmadan usanmadan her gün
defalarca bunu tekrar eder. Sonuç sevindiricidir. Kısa zamanda bir kaç
yanlışla da olsa sevimli yavru bunu da öğrenir. Beyin bomboştur. Kayıt
yapmaya hazır bir kaset gibi... Fıtrat kirletilmeden bembeyaz sahifelere
güzel şeyler kaydetmek lâzımdır. Uyanık bir ana-baba bilhassa da anne bu
zamanı iyi değerlendirir. Sübhanekeden sonra ihlas ve fatiha gibi kısa
sûreler ezber edilir. Anne bir öğretmen edasıyla sorar:
Yavrum kimin kulusun?
Allahın
Kimin ümmetisin?
Peygamberimizin
Peygamberimizin adı ne? Muhammed Mustafa (s.a.v)
Annesinin adı ne? Amine
Babasının adı ne? Abdullah
Dedesinin adı ne? Abdülmüttalib
karşılıklı soru cevaplar uzar gider. Küçük yavrunun bu öğrendikleri her
gelen misafire tekrar edilir. Çocuk haklı olarak şekerlerle,
çikolatalarla ödüllendirilir. Dedeler, babanne ve annane torunlarıyla
övünür gururlanır. Sessizce nazar duası okunur, kem gözlerden Rabbe
sığınıp böyle akıllı, fikirli bir torun verdiği için Allaha şükürler
edilir. Aylar geçmektedir, öğrenim biraz daha derinleşmektedir.
Güzellikle yumuşak bir ses tonuyla çocuğa kaşığı sağ eliyle tutması,
suyu sağ elle içmesi, elbise ve ayakkabılarını sağdan giyip soldan
çıkarması telkin edilir. Yatağa yatarken uyumadan önce söyleyeceği
sevimli minik dualar öğretilir.
Yattım Allah kaldır beni
Nurlarına daldır beni
Eğer
gafil bulunursam
İmanımla gönder beni
Yattım sağıma,
Döndüm
soluma,
Sığımdım Sultanıma
Melekler şahit olsun
Dinime
imanıma
Bu
duaların ardından minik yavru huzurlu bir uykuya dalar.
O
yıllar, çocuğun, sorularla anneyi babayı terlettiği yıllardır.
Anneciğim, Allah bizi
görüyor mu? Anneciğim, Allah camide mi? Babacığım, Allah senden
büyük mü? Bu sorular karşısında baba şaşırır, anne bocalar.
Daha dün gibi
hatırlıyorum anneme Allah nerede? diye sorduğumu... Annem Allah ne
yerde, ne gökte, ne sağda, ne solda, ne önde, ne arkada. Allah her yerde
hazır ve nazırdır. O gizli ve açık her şeyi görüp ve gözetendir. O ayın,
güneşin, yıldızların, yerin ve göğün Rabbidir. Karı, yağmuru yağdıran,
rüzgarı, tipiyi estiren, yeryüzünde renk renk çiçekleri açtıran, türlü
kokuda ve lezzetteki meyve ve sebzeleri veren çeşitli ırklarda insan ve
hayvanları yaratan yine Odur demişti de küçücük aklımla bu
büyüklükleri kavramaya çalışmıştım. Annemin yüzündeki ciddiyet,
sesindeki kararlılık yeni sorular sormama gerek bırakmıyordu.
Geceleri mehtabı
seyrederken annem-haydi Ay gördüm Allah, Amentü Billah, günahım çoktur,
affet Allah deyin diye usulcacık uyarıyor, her bakılan nesnede Allahı
anmaya öğretiyordu. Sofraya mı oturuluyor, önce eller yıkanacak, ilk
lokmayı almadan Bismillahirrahmanirrahim denecek. Kalkarken, Allahım
bizi doyurdun, aç olan cümle kullarını da doyur deyip şükredilecek.
Yemeğe kesinlikle kusur bulunmayacak, diye öğretirdi.
Su içerken Vesekahüm
Rabbühüm Şeraben tahûrâ duası, hapşırınca Elhamdülillah
Yerhâmükâllah deneceğini, vasıtaya binerken, Bismillahi mecrahâ ve
mürsâhâ inne Rabbî le ğafûrurrahim Sabah kalkınca Rabbi yessir velâ tu
assîr Rabbi temmim bil hayır veya Allahümme innî eselüke hatimetel
hayr dememizi öğütlerdi.
5-6lı yaşlarda
Elif-be cüzüyle birlikte uzun namaz sûrelerininde öğrenimi yoğunlaşmıştı.
Yağmurlar yağmıyor, kuraklık başlamışsa duaya ihtiyaç var demekti. Bunu
da en iyi günahsız çocuklar yapardı. Hemen annemden talimat alınır,
eller yere doğru açılarak dualarla Rabbin kapısı çalınırdı. İstenirdi de
Rabbim vermezmiydi hiç! Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla, çakan
şimşekler yüreklerimizi hoplatırdı. Ama korkmak çare değil, yine duayla
Rabbe sığınmak gerekirdi. Düşen yıldırımlar yeryüzünü aydınlatırken,
annemin korkuyla ve ümitle karışık dualarıyla Rabbin gazabından
mağfiretine sığındırılırdık. Yaz geceleri evimizin damında yatarken
kayan yıldızları seyretmek çok hoşumuza giderdi. Annem yine uyarır,
gökyüzüne bakarken Rabbenâ ma hâlekte hâzâ batıla. Sübhaneke ve kına
azabennar âyetini okumamızı söylerdi.
Eğitim, eğitim yine
eğitim!
Her
şeyin başı ona dayanıyordu. Müslümanın doğumundan ölümüne kadar hayatını
İslâm belirliyor, onu başıboş ve sahipsiz bırakmıyordu. Bir ölüm haberi
mi alınıyor, hemencecik İnnâlillâhi ve innâ ileyhi râciûn dememiz
öğretiliyor, Yarab Senden geldik, yine sana döneceğiz. deniliyordu.
Basma
elbiselerimizin cebinde minik tesbihler, küçük küçük dualar okumamız
teşvik ediliyordu. Sübhanallâhi ve bi hamdihi Sübhanallahil azîm
derseniz cennette sizin için ağaç dikilir diyor babannem. Hemencecik
büyük bir hevesle çekiveriyoruz. Bu sefer yenilerini istiyoruz. O
bittiyse La havle vela kuvvete illa billah deyin. Yorulmadıysanız yüz
kerede hasbünallâhi ve nimel vekîl deyiverin diyor babannem. Yorulmak
ne kelime, cennet ve nimetlerini büyüklerimizden duydukça daha fazlasını
yapmak istiyoruz.
Yaşlar
ilerliyor, hayatın zorluklarıyla karşılaştıkça altından kalkamaycağımız
hissine varıp mahzun olunca yine imdadımıza annem bir dua ile yetişiyor
Allahım birsin. İsmi Azamsın, ben çok dardayım yardımcım Sensin.
Can-u Gönülden yapılan bu duanın ardından Cenab-ı Hak bir kolaylık
sağlayıveriyordu.
Zamanla istekler arzular artıyor, arkadaşlar şunu yiyor, şöyle
giyiniyor diye sızlanırken, babannemden şiir gibi bir nasihat!
Değirmenin dilinden bir ikâ!
Beni
bir abdi aciz kul etti bina
Ebedi tükenmez benden
hiç dane
Bir bina danesiz
kalmaz iken
Kul binası danesiz
değil iken
Danesiz mi kor seni
Hazreti Hak!
Değirmen diyor ki: Ben
bir kul yapısıyken benden hiç dane eksik olmadı olmazken, Yaradanın seni
hiç unutur mu? Seni rızıksız kor mu? Bu telaşın niye?
Bütün kainat canlı
cansız Allahı tesbih eder de insanoğlu hepsinden geri kalır. Bu gününü,
yarınını, daha ileriki günlerini düşünür. Bilmezki yaşadığı gündür gün.
Zira dün geçmiştir, yarınsa ona erişeceği belli değildir. Ancak gününü
değerlendirmesi icab eder.
En büyük kazanç arkada
bırakılan hayırlı evlattır. 4 şeyi yapanın amel defteri kapanmayacaktır.
1- Hayırlı evlat, 2- Yol ve köprü, 3- Çeşme ve su, 4- İlim edinmek için
kitap yazan kişi.
Bir vakitler adamın
biri vefaat eder, defnedilir. Her gün azap melekleri gelir ve kötü
amellerinden dolayı o kimseye azap ederler. Aylar yıllar geçer. Ölen
kişinin oğlu 6 yaşına girmiştir. Besmele çekip elif-be okumaya
başlamıştır. O gün azap melekleri adama müjde verirler. Haydi gözün
aydın olsun, azabın hafişedi. Zira ardında koyduğun oğlun bir hayırlı iş
yaptı. Rabbinin ismini ve Onun kitabından bir harfi öğrendi. derler.
Bu kıssa çocuk eğitiminin önemini gözler önüne seriyor. Dünya ve ukbada
yüz akımız olacak nesiller yetiştirmek ana gayemiz olmalı. Tek kanatla
bir kuşun uçamayacağını kabul eden bizlerin, maddi yönüyle ihya
ettiğimiz, manevi tarafı zaafa uğramış bir gençlikten hiç te iyi
sonuçlar beklemememiz gerektiğini bilmemiz lâzımdır.
Gelin tomurcuk
güllerimizi, menfi rüzgarlara maruz bırakmayalım. Onlar ciğerparelerimiz,
onlar yarınlarımız, onları Allah yolunda öyle eğitelim ki, mahşerde
bizden davacı olmasınlar.
Sokak Çocuklarının
Sayısı Bilinmiyor...
* Ülkemizde sokakta
yaşayan ve sokakta çalışan çocukların tam sayısı hakkında bilgi sahibi
olabileceğimiz bir veri bulunmamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Çocuk
Şube Müdürlüğü verilerine göre çeşitli nedenlerle emniyet birimlerine
gelen veya getirilen çocukların sayısı toplamı 84.926dır. Bunların
2371i sokakta yaşayan, 3940ı evden kaçan, 2175i kayıp, 7026ısı
buluntu, 293ü terk, 19.200ü suç mağduru, 49921i suç işlediği şüphesi
olan çocuklardır. Bu çocuklardan 53.634ü hiçbir madde kullanmamakta,
825i çözücü, 1839u yapıştırıcı, 429u uyuşturucu, 884ü hap, 3285i
alkol ve 25.803ü sigara kullanmaktadır.
Kaynak: Altinoluk
dergisi, 05/2005
|