ISMI ANILMAYAN ELÇILER
HÜSEYIN OKUR
HZ. SA'YA VE HZ. IRMIYA A.S.
Insanlik tarihi, ayni zamanda peygamberler
tarihidir. Çünkü Cenab-i Mevlâ her kavme bir hidayetçi gönderdigini buyuruyor. Bir
rivayet, insanliga gönderilen peygamberlerin sayisini yüzyirmidörtbin olarak veriyor.
Bunlarin sadece yirmibesinin ismi Kur'an'da zikredilir. Bu yazi dizimizde, ayetlerde ismi
geçmeyen fakat kissalarina deginilen peygamberleri konu ediniyoruz.
Peygamberler, Allahu Tealâ tarafindan, emir
ve yasaklarini kullarina teblig etmek ve hidayet yolunu göstermek amaciyla gönderilen
insanlardir. Onlar, Allahu Tealâ'nin seçilmis kullaridir. Bu, çalismakla veya çok
ibadet etmekle elde edilecek bir derece degildir.
Andolsun ki, biz senden önce nice
peygamberler gönderdik. Onlardan bir kismini sana anlattik, bir kismini da anlatmadik.
(Mü'min, 78)
Her kavmin bir hidayet davetçisi
vardir. (Ra'd, 7)
Her ümmetin bir peygamberi vardir
(Yunus, 47) gibi birçok ayet göz önünde bulunduruldugunda, insanlik tarihi boyunca
kullarin hidayeti için gönderilen peygamberlerin sayisinin çoklugu anlasilabilir.
Yüzyirmidörtbin ilâhi elçi
Sahabeden Ebu Zerr el-Gifari r.a. söyle
anlatir:
Ben Hz. Rasulullah'a: Ey Allah'in
Rasulü! Nebilerin ilki hangisidir? diye sordum. Adem'dir. buyurdu. Ben
tekrar: O Nebi miydi? diye sordum, Evet o, Allah ile bizatihi konusmus
bir Nebi idi. dedi. Ben: Ey Allah'in Rasulü, peygamberlerin sayisi kaçtir?
diye sordum; Yüzyirmidörtbindir. buyurdular. (Suyutî: ed-Dürrü'l-Mensur
1/125)
Cenab-i Allah, hikmeti icabi Kur'an-i
Kerim'inde Adem a.s.'dan Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.'e kadar, isimleri ile birlikte
peygamberligi kesin olarak bilinen yirmibes peygamberin ismini vermistir. Bu isimler
söyledir:
Adem a.s., Idris a.s., Nuh a.s., Hûd a.s.,
Salih a.s., Ibrahim a.s., Ismail a.s., Ishak a.s., Lût a.s., Yakub a.s., Yusuf a.s.,
Eyyub a.s., Zülkifl a.s., Suayb a.s., Musa a.s., Harun a.s., Ilyas a.s., Elyesa a.s.,
Yunus a.s., Davud a.s., Süleyman a.s., Zekeriyya a.s., Yahya a.s., Isa a.s. ve Muhammed
s.a.v.
Bununla beraber, Kur'an-i Kerim'de kissalari
anlatilan; ancak açikça peygamber oldugu zikredilmeyen Üzeyr, Lokman, Zü'l-Karneyn
gibi salih kullarin isimleri de zikredilir.
Yüce Allah, bu peygamberlerden bazilarini
kendisine daha yakin tutarak, onlarin azim, gayret, sabir ve üstün fazilet sahibi
olmalarindan bahsetmistir. (Ahkâf, 35; Bakara, 235) Rivayette azim sahibi peygamberlerin,
Nuh a.s., Ibrahim a.s., Musa a.s., Isa a.s. ve bütün peygamberlerin serdari Hz .
Muhammed s.a.v. Efendimiz olarak belirtilmistir.
Bir de Kur'an-i Kerim'de isminin
zikredilmemesine ragmen kendilerinden bahsedilen ve baslarindan geçen olaylar anlatilan
bir çok peygamber vardir. Ilâhi bir hikmet geregi ismi anilmayan bu peygamberler, ya bir
baska peygamberin yol arkadasi olarak anlatilmis, ya da helâk olmak üzere olan bir
toplulugun kurtaricisi olarak zikredilmistir.
Hidayet ve dalâlet arasinda gidip gelen
millet: Israilogullari
Insanlik tarihinde en çok peygamber
gönderilen kavim olarak Israilogullari bilinir. Israilogullari , peygamberlere iman
hususunda köklü bir gelenege sahip idiler. Zira, neslinden geldikleri Yakup a.s. ve
ondan sonra gelen birçok peygambere basta mukaddes kitaplari Tevrat vasitasi ile
inanmakta idiler.
Fakat bu milletin peygamberlerine olan
sadakat ve bagliliklari hiçbir zaman uzun sürmedi; kitaplarini tahrif ettiler ve
sapkinliga düstüler. Sonra da baslarina bir musibetin gelecegini anladiklarinda hemen
Allah'a yalvararak, kendilerine yol gösterecek, düsmanlarinin zulmünden kurtaracak bir
peygamber istediler. Bunu her firsatta yaptilar.
Israilogullari'na bu kadar çok peygamberin
gönderilmesi, Allah'a ve peygamber inancina sahip bir toplulugun, dalâlet içinde
sikistiklarinda dahi, bir peygamber göndermesini dilemelerinden olsa gerek! Zaten Hz.
Yakub a.s. ve sonraki peygamberler halkasi, bu kavmin basindan ayrilmayacak, dalâlete
saplandiklari zamanlarda onlara yol gösterecek hidayet rehberlerinin olmasi için Allah'a
dua etmislerdir.
Duasiyla kavmini kurtaran peygamber: Hz.
Sa'ya a.s.
Musa ve Harun a.s.'dan sonra Allahu Tealâ,
Israilogullari'nin basina her hükümdar geçtiginde, beraberinde bir peygamber
gönderirdi. Sa'ya a.s. da Sidkiya diye bilinen bir hükümdar zamaninda gönderilmisti.
Kavmine, Hz. Isa a.s. ve Hz. Muhammed s.a.v.'in gelecegini haber vermisti.
Israilogulari devlet islerinde hükümdarlari
Sidkiya'nin, dinî hususlarda da Sa'ya a.s.'in emirlerine itaat ederlerdi. Fakat
Sidkiya'nin hükümdarliginin son zamanlarina dogru sapitip hak ve batil çizgisini
astiklarinda, Allah onlara Babil krali Senharib'i (Sencarib) gönderdi. Senharib bütün
ordusuyla Beytülmakdis'i kusatti. Gördükleri karsisinda korkularindan ne yapacaklarini
bilemeyen Israilogullari, Sa'ya a.s.'a kendilerini Senharib'in ordusundan kurtarmasi için
Allah'a dua etmesi dileginde bulundular. Sa'ya a.s. Allah'a kavminin kurtulmasi için dua
etti. Senharib'in ordusu veba hastaligina yakalanip kisa sürede kirildi.
Krallari Sidkiya'nin ölümünden sonra
Israilogullari'nin isleri bozuldu. Hükümdarlik için birbirlerini öldürmeye
basladilar. Mukaddes kitaplari Tevrat'i unuttular. Bunun üzerine Allah, Sa'ya a.s.'a
kavmine ikazlarda bulunmasini emretti. O da kavmini toplayarak ögütlerde bulundu.
Allah'in verdigi nimetleri unuturlarsa baslarina tahmin bile edemeyecekleri musibetlerin
gelecegini anlatti. Sa'ya a.s. konusmasini bitirince, azgin Israilogullari onu yakaladilar
ve sehit ettiler.
Sa'ya a.s. ve kendisinden sonra gelecek olan
Irmiya a.s.'in kavimlerini helâk etmek için toplanan ordular hakkinda Yüce Allah
Kur'an-i Kerim'de söyle buyurmu stur:
Biz Kitap'ta Israilogullarina : Sizler,
yeryüzünde iki defa fesat çikaracaksiniz ve azginlik derecesinde bir kibre
kapilacaksiniz, diye bildirdik. (Isra, 4)
Bakara Suresi'nin 256. ayetinde de
Israilogullari'nin bitmek tükenmek bilmeyen dalâletten hidayete yolculugu için, onlara
gönderilen peygamberlerden Irmiya a.s.'in kissasi anlatilmaktadir.
Yüz yil sonra diriltilen peygamber: Hz.
Irmiya a.s.
Irmiya a.s., Yakub a.s.'in soyundan gelen
Harun b. Imran a.s.'in neslindendir. Hz. Musa a.s.'dan Hz. Isa a.s.'a kadar olan zaman
içerisinde gönderilen, Danyal a.s. ile ayni asirda görev yapmis peygamberlerden
biridir.
Bu dönem, Israilogullari'nin kendilerine
gönderilen peygamberleri öldürmeye basladiklari, aralarinda sapikligin iyice
yayginlastigi, haramlarin helal sayilmaya baslandigi bir dönem idi. Allah'in kendilerini,
Senharib'in muhtesem ordularinin felaketinden kurtardigini unutarak dogru yoldan
sapmislardi.
Bunun üzerine Yüce Allah, Irmiya a.s.'a:
Izzetime yemin ederim ki, ben onlara öyle bir fitne ve bela salacagim ki, o
dilsizleri konusturacak, akil sahiplerinin akillarini alacak! buyurdu. Hz. Irmiya
a.s. bu ilâhi tehdidi isitince aglamaya ve bu musibetin kalkmasi için dua edip
yalvarmaya basladi.
Allah, peygamberinin duasini kabul buyurdu.
Fakat aradan üç sene geçmesine ragmen Israilogullari eski tutumlarini hiç
degistirmediler.
Zulmün ve haksizligin hesabini her yerde
gören Yüce Allah, Sam taraflarinda hakimiyet süren Buht-Nassar adli bir hükümdarin
kalbine Beytülmakdis'te bulunan Israilogullari üzerine yürümesini ilham etti.
Buht-Nassar, ufuklari kaplayan, adeta çekirge sürülerini andiran ordusuyla
Beytülmakdis üzerine yürüdü. Kisa bir müddet içinde Beytülmakdis'e girdi.
Israilogullari'ni kiliçtan geçirdi. Hatta askerlerine emir vererek Beytülmakdis'in
üzerini kumlarla kapattirdi. Israilogullari baslarina gelecek felaketi kendileri
hazirlamislardi.
Beytülmakdis'in yikilip harap edilmesinden
sora, Irmiya a.s. oradan ayrilip, kimsenin olmadigi yerlerde uzlet hayati yasamaya basladi
. Allah ona uzun bir ömür verdi.
Buht-Nassar ordusuyla beraber Kudüs'ten
çekilip Babil'e geri döndügünde, Irmiya a.s. bir sepet incir ve biraz üzüm sirasiyla
merkebine binerek tekrar Kudüs'e geldi. Oranin nasil harap edildigine bakti. O esnada
Allah ona bir ölüm uykusu verdi. Bu zaman içerisinde kimse onu göremedi. Nihayet
Cenab-i Allah, yüz yillik bir ölümden sonra kudretiyle onun gözlerini açti. Irmiya
a.s. sehrin nasil imar edildigine bakti. Sonra cesedinin ve merkebinin kemiklerinin
nasilda bir araya getirildigini izledi. Daha sonra ayaga kalkti, Yüce Allah'in kudretini
apaçik görünce: Ben biliyorum ki, Allah her seye gücü yetendir. dedi.
Irmiya a.s.'in bu kissasi Bakara Suresi'nin 259. ayetinde söyle anlatilir:
Görmedin mi o kimseyi ki, binalarin
çatilari çökmüs, duvarlari birbiri üstüne yikilmis, kimsecikleri kalmamis bir
beldeye ugrayarak kendi kendine:
- Allah burasini ölümünden sonra acaba
nasil diriltecek? demisti. Allah'ta onu yüz yil ölü birakmis, sonra dirilterek
kendisine:
- Ne kadar kaldin? diye sormustu. O da:
- Bir gün, yahut bir günden daha az,
demisti. Allah ona:
- Hayir, yüz yil ölü kaldin! Iste,
yiyecegine-içecegine bak, daha bozulmamis. Bir de merkebine bak. Seni insanlara ibret
kilalim diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Simdi sen kemiklere bak,
onlari nasil birlestirip yerli yerine koyuyor, sonra ona et giydiriyoruz, dedi.
Durum kendisine malum olunca:
- Simdi iyice biliyorum ki, Allah her seye
kadirdir, dedi.
Yûsâ b. Nûn ve Kâlib b. Yufennâ a.s.
Kendilerine en çok peygamber gönderilen
kavimlerden biri, belki birincisi Israilogullari'dir . Fakat onlar kadar peygamberlerini
sikintiya sokan, ilk ilâhi imtihanda yüz çeviren kavim de pek görülmemistir. Bu
yazimizda Israilogullari'na gönderilen ve Kur'an -i Kerim'de ismi anilmayan üç mübarek
peygamberi ve onlarin ibretli kissasini dikkatinize sunuyoruz.
Firavun; asil adi Kâbus b. Mus'ab. Musa ve
Harun a.s. zamaninda yasamis, kendini rab ilan eden, ihtisamli ordulariyla kibirlenen,
uykularinda bile insanlara kâbus olan zalim Misir hükümdari...
Hz. Musa a.s., kendisiyle ayni yil dogan
bütün erkek çocuklarin öldürülmesine ragmen, Allah'in bir mucizesi ile Firavun'un
sarayinda, annesinin kucaginda büyümüstü. Büyüyüp olgunlastigi zaman Allah onu
peygamberlikle görevlendirmisti. Zamanla insanlar ona inanmaya, onun anlattigi üzere
Allah'a iman etmeye baslamislardi. Firavun ise kendisinden baskasini ilâh edinenleri
kizgin bakir dösenmis firinlarda yakmakla tehdit ediyor, israr edenlere de hiç acimadan
söyledigini yapiyordu.
Firavun artik, kâhinlerin de bildirdigi
gibi, saltanatini yikip yok edecek kisinin Musa a.s. oldugunu anlamisti. Onu ve müminleri
öldürmek için Kizildeniz'e kadar peslerinden gitti. Fakat daha önce sahit oldugu
mucizelere inanmadigi gibi, Kizildeniz'in iki yana açilarak Hz . Musa a.s.'a ve ona tabi
olanlara yol vermesi mucizesine de inanmamis, kendisi de geçmek isterken askerleriyle
birlikte bogulmustu.
Firavun'un zulmünden uzaklasmak isteyen Musa
a.s. ve ashabi için artik zorbalarin sehri Eriha'ya (Kudüs'e) varmak için bir engel
kalmamisti. Musa a.s.'in yanindaki bazi kimseler Firavun'un öldügüne bir türlü
inanamiyorlar, cesedini görmeden yolculuga devam etmek istemediklerini söylüyorlardi.
Bunun üzerine Musa a.s. Cenab-i Mevlâ'ya niyazda bulunmus, O da Firavun'un is isten
geçtikten sonra kapandigi secde halindeki cesedini onlara göstermisti.
Musa a.s. Firavun'un ölümünden sonra,
ashabinin en salihlerinden olan Yûsa b. Nûn'u ve Kâlib b. Yufennâ'yi Misir
sehirlerinin kontrolü ve denetimi için geri gönderdi. Bu iki salih insan, Misir'da
asayis saglandiktan sonra tekrar Musa a.s.'a katildilar.
Zorbalarin sehrine yapilan yolculuk uzun,
yorucu ve imtihanlarla dolu bir seferdi. Yolculuk sirasinda Musa a.s.'in kavmi oradan
gelen korkutucu haberleri isitmisler ve Hz. Musa'ya:
- Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar
oradan çikmadikça biz kesinlikle sehre girmeyiz, demislerdi.
(Bu arada Musa'nin ashabi içinde
bulunan ve Allah'tan) korkanlardan ve kendilerine nimet bahsedilen iki zat (Yûsâ ve
Kâlib):
- Onlarin üzerine kapidan girin, oraya
girdiniz mi artik siz zaferi kazanmisiniz demektir. Eger müminler iseniz ancak Allah'a
güvenin, dediler. (Mâide, 22-23)
Fakat durum degismedi. Cenab-i Allah da
peygamberi ile yolculuga devam etmek istemeyen bu insanlara kirk yil Tih çölünde kalma
cezasi verdi. Musa a.s. ve kendisiyle beraber yolculuga devam etmek isteyen bazi
arkadaslari da Tih çölünde uzun süre kaldi. Bu süre içerisinde dört büyük ilâhi
kitaptan biri olan Tevrat tamamlandi.
Tih çölünden ayrildiklarinda, Musa a.s.
bir grup askerle birlikte Yûsâ'yi ve Kâlib b. Yufennâ'yi öncü kuvvet olarak
gönderdi. Nihayet zorbalarin sehrine geldiler. Durumu gören Eriha halki, içlerinden
duasi çok kabul olunan Bel'am'a gittiler.
- Musa ve beraberinde gelen Israilogullari
bizi öldürmeye geldiler. Ne olur, onlarin aleyhlerinde beddua et, diye israrla rica
bulundular.
Bel'am, Allah'in en büyük ismi olarak
bilinen Ism-i Azam'i biliyor, bu isim hürmetine yaptigi her dua kabul olunuyordu. Bel'am
dedi ki:
- Yanlarinda melekler bulunan bir peygambere
ve ona inanan müminlere nasil beddua edebilirim?
Fakat, israrla bunu isteyenlerin çabalari
sonunda netice verdi. Karisina onu kandirmasi için birçok hediyeler verdiler. O da bir
yolunu bulup, Bel'am'i beddua etmesi gerektigine inandirdi.
Bel'am bu bedduayi yapabilmek için
Israilogullari'ni görebilecegi yüksek bir tepeye çikti. Onlara dogru yöneldi. Her
yaptigi beddua kendi aleyhine dönüyor, bunu kendi agziyla söylüyor; fakat bir türlü
düzeltemiyordu. Nihayet o beddua eden dili uzadikça uzamis, agzina sigmaz olmus, köpek
gibi solumaya baslamisti. Artik Ism-i Azam duasini da edemiyordu, çünkü kendisine
unutturulmustu.
Bel'am'dan sonra bu duayi bilen kimselerin
çok az oldugu söylenir. Bel'am'in bu durumu ayet-i kerimede söyle anlatilir:
...Onun durumu, tipki köpegin durumuna
benzer: Üstüne varsan da dilini çikarip solur, biraksan da dilini çikarip solur. Iste
ayetlerimizi yalanlayanlarin durumu budur. Bu kissayi anlat, belki düsünürler.
(A'raf, 176)
Bundan sonra Hz. Musa a.s., Yûsâ'yi
Israilogullari ile birlikte Eriha'ya, zorbalara, Allah'a iman etmeleri için gönderdi.
Eriha halki bunu kabul etmeyince Yûsâ burayi fethetti. Hz. Musa a.s. burada bir müddet
daha yasadiktan sonra vefat etti. Kendisinden sonra Yûsâ a.s. peygamber oldu.
Yûsâ a.s., Musa a.s.'in vefatindan sonra
yirmi yedi yil peygamberlik yapti. Vefat edecegi sirada Israilogullari'nin idaresini
Kâlib b. Yufennâ'ya havale etti ve yüz yirmi alti yasinda iken ahirete irtihal eyledi.
Kâlib b. Yufennâ'ya da Allah'tan vahiy
geldi, peygamberlikle vazifelendirildi. Yûsâ a.s.'in vasiyet ettigi üzere
Israilogullari'nin hidayetten ayrilmamalari için çok mücadeleler verdi. Çetin bir
dünya hayatinin sonunda, bir müddet sonra o da rahmet-i Rahman'a kavustu.
Hz. Musa a.s. Hz. Hizir ile görüsmeye
giderken yanina aldigi kisi Yûsâ a.s., Israilogullari'ni idare etmek için yerine vekil
biraktigi kisi de Kâlib b. Yufennâ a.s. idi.
Onlara ve gönderilen bütün peygamberlere
salât ve selam olsun...
Ismûil (Semuyel) b. Bâlî a.s.
Yûsâ a.s'in vefatindan sonra Israilogullari
hükümdarlar tarafindan yönetilmislerdir. Peygamberlerine olan ihtiyaçlari ise, sadece
dinî mevzularda çikar bir yol bulabilmek veya bir musibete ugradiklarinda Allah'a
yalvarmasini istemek seklinde oluyordu.
Yû sâ a.s.'in vefatinin üzerinden dört
yüz yil geçmisti. Amâlikler'in hükümdari Câlût, Israilogullari'na saldirmis;
mukaddes kitaplari Tevrat'i ve Musa a.s. ile Harun a.s.'in ailelerinden kalan, içinde bir
takim kutsal emanetlerin bulundugu, Tâbut ismini verdikleri sandigi
ellerinden almisti. Israilogullari her zaman oldugu gibi, baslarina gelen bu felaketin
def'i ve mukaddes emanetleri geri alabilmek için Yüce Allah'a yalvarmaya basladilar. Bir
peygamber göndermesini istediler. Cenab-i Allah da onlara Ismûil (Semuyel) a.s.'i
gönderdi.
Yönettigi Amâlika halkiyla birlikte
Câlût'un Israilogullari'na peyderpey uyguladigi katliam o safhaya ulasmisti ki,
neredeyse topyekûn yok olacaklardi. Sonunda Israilogullari Peygamberlerine
(Ismûil'e) varip:
- Bize bir hükümdar tayin et, biz de onunla
beraber Allah yolunda savasalim, dediler. (Ismuil onlara):
- Ya size savas emredilince savasmazsaniz?!
dedi. Onlar:
- Biz, yurtlarimizdan çikarilmis,
ogullarimizdan uzaklastirilmis iken, Allah yolunda ne diye savasmayalim? dediler.
(Bakara, 246)
Bunun üzerine Hz. Ismûil a.s. Allahu
Tealâ'ya dua etti. Allah da onlara, siradan biri gibi gözüken Tâlût isminde birini
görevlendirdi. Ismûil a.s. yeni komutanlari Tâlût'u Israilogullari'na tanittigi zaman
onlardan bazilari:
- Biz hükümdarliga daha layik oldugumuz
halde, kendisine servet ve zenginlik de verilmemisken o bize nasil hükümdar olur?
dediler.
Bunlari duyan Ismûil a.s. kizdi ve:
- Allah basiniza onu seçti, ilimde ve
bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü diledigine verir. O her seyi kusatan ve
her seyi bilendir, dedi. (Bakara 247)
Israilogullari içerlemis bir halde, istemeye
istemeye yeni komutanlari ile birlikte Câlût ile savasmak üzere yola çiktilar. Yolda
susadilar, Ismûil a.s.'dan bir irmak akitmasini istediler. O da dua etti ve tatli suyu
olan bir irmak akti (Filistin Irmagi). Tâlût askerlerine dönerek:
- Allah sizi irmakla imtihan edecek. Kim
ondan içerse benden degildir. Kim onu içmezse artik bendendir. Sadece bir avuç içenler
müstesna, o kadarina müsaade vardir, dedi.
Fakat askerlerden pek azi Tâlût'un
sözünü dinlediler. Irmagin kiyisina geldiklerinde bir kismi hariç, hepsi kana kana
içti. Nihayet Tâlût ve yanindakiler nehrin öte karsisina geçtiklerinde, geride
kalanlar bu sefer:
- Bizim Câlût'a karsi koyacak gücümüz
yok, deyip geri döndüler. Sözlerinde sadik olanlar ise:
- Nice az bir topluluk var ki, Allah'in
izniyle sayica çok topluluklari yenmistir. Allah sabredenlerle beraberdir. dediler.
(Bakara, 249)
Tâlût ve askerleri, Câlût'u ve dehsetli
ordusunu gördüklerinde:
- Ey Rabbimiz! Üzerimize sabir indir. Bize
cesaret ver ki tutunalim. Kâfir topluluga karsi bize yardim et, diye dua ettiler.
Tâlût'un ordusunda, yasi henüz küçük
olan, fakat ileride peygamber olacagi daha o zamanlar fark edilen Davud a.s. da
bulunuyordu. Sapanina koydugu küçük bir tasi, o iri cüsseli Câlût'un alninin
ortasina öyle bir atmisti ki, neredeyse Câlût'un kafasi parçalanmisti. Câlût
böylece ölüp gidince, ordusu da dagilip perisan oldu.
Bundan sonra Ismûil a.s. bir müddet daha
yasadi. Ondan sonra Hz . Davud a.s. peygamberlikle vazifelendirildi.
Ona ve gönderilen bütün peygamberlere
salât ve selam olsun...
http://www.semerkanddergisi.com/637.htm
http://www.semerkanddergisi.com/6111.htm

|