![]() |
![]() |
|
. | SECDEYE
GÜÇ YETİRMEK Yüce
Allah Hz. Adem’i yarattığında, meleklere ona secde etmelerini buyurmuştu. Melekler
kendileri tatmin bulmuş varlıklar olmalarına rağmen, tatmin bulmamış bir varlığa
itaatle secde ettiler. Ancak meleklerin arasında bulunan ve cinlerden olan İblis, "Ben
ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad
Suresi, 76)
diyerek secde etmedi. Çok ilginçtir ki, İblis
bu kıskançlık ve büyüklenme ifadesi sözleri, kendisini yaratan Allah’a söylemişti.
Kendisinin Hz. Adem'den daha üstün olduğunu düşünen İblis, Allah'ın bu emrine başkaldırarak O'na isyankar
oldu. Buyruğuna karşı böyle bir itaatsizliğe cüret eden İblis'i, Allah lanetledi ve
onun için sonsuz cehennem azabını takdir etti.
İblis'in,
Hz. Adem'e secde etme buyruğu karşısında su yüzüne çıkan enaniyeti onun sonsuz
azaba mahkum olmasına neden oldu. Bu sonuç, enaniyet özelliğini içinde taşımanın
kişi için ne denli büyük bir tehlike olduğunu göstermesi açısından oldukça
önemlidir. Kur’an’da,
“Göklerde
ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah'a secde
eder. Sabah akşam gölgeleri de (O'na secde eder).” (Ra'd
Suresi, 15) ayeti
ve diğer birçok ayette tüm
canlıların Allah’a boyun eğip secde ettiği bildirilir; güneş, ay, yıldızlar,
dağlar, bitkiler, ağaçlar ve gölgelerin bile. Çok açıktır ki, herşey Allah’a
tamamen teslim olmuştur. Ancak Rabbi karşısında aczinin bilincinde olmayan insan
teslim olmakta direnir. Kur’an'ın
pek çok ayetinde namazın yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu umut ederek, huşuyla
Allah'ı zikrederek, samimiyetle O'na yönelerek kılınması gerektiğini
hatırlatılır. Bu ayetlerden birinde, "Sana
Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar
(fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük
(ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir." (Ankebut Suresi, 45) buyrulur. Rabbimiz,
"Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin
utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar..." (Ankebut
Suresi, 45) 'dosdoğru' namazı emreder. Yüce Allah, namazda yalnızca O'nu anmamızı,
O'nu yüceltmemizi ve bütün noksanlıklardan tenzih ederek O'nu birlememizi buyurur.
Namaz Allah'a yönelip dönmemizi sağlar ve Yaratıcımız olan Allah'ın buyruklarına
uygun bir yaşam sürdürmemize yardımcı olur. Namaz sırasında, Rabbimiz huzurunda O’nunla
güçlü bir manevi bağ kurarız. Namazda
huşu içinde Allah'a yönelmek imanımızda derinliği, samimiyetimizi ve Rabbimiz'e olan
yakınlığımızı artırır. Allah, namaz kılıp, Kendisi'ne dua eden kullarına rahmet
kapılarını açar, onları kötülüklerden arındırır ve içinde kötü düşünce
barındırmayan mümini ahlaken de çok güzelleştirir. Bu insanın Kuran ahlakına uygun
olmayan davranışlar sergilemesi -Allah'ın dilemesiyle- artık mümkün değildir.
İşte bu durum, namazın ayette söz edilen çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden
alıkoyma özelliğinin tecellisidir. Bediüzzaman
da namazın önemini 4. Söz’de şöyle anlatır: "...namazda ruhun ve kalbin ve
aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem
namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyyet ile ibâdet hükmünü
alır. Bu sûrette bütün sermaye-i ömrünü (ömür sermayesini), âhirete mal
edebilir. Fâni (ölümlü) ömrünü, bir cihette ibka eder (sonsuzlaştırır). Namaz,
müminlerle münafıkları birbirlerinden ayıran önemli farklardan biridir. Samimi
müminler büyük bir şevk ve istekle namaz kılarken, münafıklar Kuran’da “Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı
aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı
ancak çok az anarlar.” (Nisa
Suresi, 142) ifadeleriyle dikkat çekildiği üzere namaza isteksizce
gelirler. Münafıklara has olan, namaza karşı bu isteksizlik ve üşenme gibi
duygulardan titizlikle kaçınmamız gerekir. Namaz
yalnızca fiili olarak yapılan bir ibadet değildir. Allah'a olan yakınlığımızın ve
teslimiyetimizin kanıtı, Rabbimiz’e yakınlaşmamız için önemli bir yoldur. "Bir namazımı kılayım da
geleyim" tarzında, yalnızca görev gibi namaz kılan öyle çok insan var ki. Oysa
amaç, Allah'ın sonsuz gücü karşısında acizliğini kabullenmek ve O'nu yüceltmek
olmalı. Namazlarımızı,
tesbihlerimizi gözden geçirelim. Namazı ne için kıldığımızı düşünelim. Namazın
Allah’ın huzuruna çıktığımız an olduğunu her kıyamda hatırlayalım…Şeytanın
yapabileceklerini düşünüp, imanımızın artması için ülfetleri kaldırmak çok
önemli. Yaşamımızdaki,
kulluk ve ibadetlerimizdeki, namazımızdaki aklı
örten tüm perdeleri –Allah’ın izniyle- kaldıralım.… Çünkü
‘o gün’, dünyadayken Allah'a bile bile secde etmemiş, O'nun buyruklarını yerine
getirmemiş ve O'nun tavsiye ettiği güzel ahlakı yaşamaktan kaçınmış olanlar, ne
kadar isteseler de buna güç yetiremeyeceklerdir: Ayağın
üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık
güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış.
Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43) Yüce
Rabbimiz o günün telafisi imkansız pişmanlığından ve yaşanacak azaptan esirgesin.
Kur’an’da, “…Onları, rüku edenler, secde
edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk
arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…”
(Fetih Suresi, 29) ayetinde söz edilen müminler gibi, alnımızda secde izi
taşımanın artık zamanıdır… Elif
Alaca—Namaz Zamanı
|
. |
![]() |
![]() |