. | İMAN
MUTLULUĞUN ANAHTARIDIR Elif Alaca
İnsanların
iman etmemelerinin pek çok sebebi vardır. Ancak en temel iki sebepten ilki, insanın Yüce
Allah'ı tanımaması, düşünmemesi, Rabbimiz’in sonsuz kudretini gereği gibi takdir
edememesidir. Bir diğer sebep de içinde yaşadığı toplumun telkinleri nedeniyle dinin
baskıcı, sıkıntılı ve özgürlüğünü kısıtlayıcı bir hayat sunacağını
zannetmesidir. Ancak
insan ilk engeli aştığında, yani kendisini ve herşeyi yaratan tek mutlak varlık olan
Yüce Yaratıcı’yı tanıdığında, iman etmenin asla 'zannettiği' gibi kabus dolu
bir yaşama yol açmayacağını anlayabilir. Allah'ın Kendisini tanıttığı mesajı
olan Kur’an'ı Kerim’i samimiyetle okur, Allah korkusunu ve sevgisini içine yerleştirir,
gafletten kurtulur, kulluğunu kabullenir, Allah'ın varlığının delillerini görür,
ölümü ve ahireti tefekkür ederse, onu
sonsuz mutluluk ve kurtuluşa götürecek yola girmeyi başarabilir. İman
etmek insan hayatının en önemli konusudur; insana hem dünyada hem ahirette mutlu ve
huzur dolu bir yaşam sunar. İman eden insanların, Allah'a karşı duydukları sevgi,
bağlılık ve kadere olan teslimiyetleri, onları huzursuz edebilecek her türlü nedeni
ortadan kaldırır. Çünkü inanan insan için hayatı boyunca 'kötü' olarak
nitelendirebileceği hiçbir şey yoktur. Yüce Allah'ın, zahiren 'şer' gibi görünen
herşeyi, kendisi için 'hayra' dönüştüreceğini
çok iyi bilmektedir. Bu da müminin her zaman imani bir coşkuya sahip olmasını
sağlar. Herkesin karamsar olduğu ortamlarda bile, onu üzecek herhangi bir neden mevcut
olmadığından, neşesinden hiçbir şey kaybetmez. Allah'a
inanan, O'na dua eden ve tevekkül eden insanların, diğer insanlardan hem ruhsal hem de
fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının sebebi, yaratılışlarına uygun
davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına aykırı olan felsefe ve sistemler ise,
insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım getirmektedir. İman
ile insan ruhu arasındaki özel ilişki, tıp dünyasında da çeşitli araştırmaların
konusu olmuştur. Bir bilimsel araştırma sonucuna göre, inanan gençlerin inanmayan
gençliğe nazaran daha mutlu oldukları ortaya çıkmıştır. Associated Press bu
araştırmayı, 24 Ağustos 2007 günü “Birçok çocuk için inanç mutluluğun
anahtarıdır” başlığı ile dünyaya duyurmuştur. Ayrıca
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Herbert Benson'ın dini inanç ve bedensel
sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı araştırmaları da, bu konuda dikkat
çekici sonuçlar vermiştir. Benson, inançsız bir kişi olmasına rağmen, Allah'a olan
inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek
derecede olumlu bir etki meydana getirdiği sonucuna varmıştır. Benson, ayrıca
"diğer hiçbir inancın, Allah'a olan inanç gibi zihne huzur vermediği
sonucuna" vardığını açıklamaktadır. (M. Grant Gross, Oceanography, A View of
Earth, 6. baskı, Englewood Cliffs, Prentice-Hall Inc., 1993, s. 205) Seküler
bir araştırmacı olan Benson'ın vardığı sonuç, kendi ifadesiyle, insan bedeninin ve
zihninin "Allah'a iman etmeye göre ayarlı" olduğudur. (Rod R. Seeley, Trent
D. Stephens, Philip Tate, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. baskı, Mosby-Year
Book Inc., St. Louis, 1996, s. 211; Charles R. Noback, N. L. Strominger, R. J. Demarest,
The Human Nervous System, Introduction and Review, 4. baskı, Lea & Febiger,
Philadelphia, 1991, ss. 410-411) İman
etmeyen insanlar, ne kadar gayret etseler de, imani bir neşeye sahip olamadıklarından,
hiçbir zaman gerçek mutluluğu yaşayamazlar. Çok isteseler bile, bir türlü samimi ve
içten bir neşe ile hareket etmeyi başaramazlar. Çünkü mutluluk hissini insan ruhuna
hissettiren Allah’tır ve sadece iman eden kullarına bu hissi verir. İmanın
kendilerine getireceği huzurdan uzak kalan insanlar gerçek anlamda rahat olamaz, karşılarındaki
insanlara da rahatsızlık verirler. Çevrelerine 'hikmetle
bakan bir iç göz'leri yoktur, o nedenle olayları sadece zahiri yönden değerlendirebilirler.
Batınını görmemeleri, onları Allah'a iman etmekten alıkoyar. Kısacası; sadece
bakarlar, görmezler. Allah'a samimi bir şekilde iman ederek kazanacakları mutluluğu,
akılsızlıkları yüzünden kaybedip mutsuz bir yaşam sürerler. İnanan
insanlara ise Allah, O'nu veli ve dost edinmelerinin ve hoşnutluğunu gözetmelerinin karşılığında, bir nimet olarak manevi bir güç verir. Bu güç
onları Allah'ın rızasını daha çok kazanmak için çalışmaya ve 'Allah'a yaklaşmak
için vesile aramaya' yöneltir. Zorluk anlarında sabretmelerini de kolaylaştırır.
Allah onların kalplerine 'sabır ve kararlılığı raptetmiştir'. Gösterdikleri çaba,
onların her geçen gün cennet ehlinin ahlakına biraz daha yakınlaşmalarını sağlar.
Salih amellerde bulunmanın verdiği mutluluk, sürekli salih amellerde bulunma isteği
oluşturur. Göstermiş oldukları bu çaba ne kadar çok olursa olsun, bundan dolayı bir
yorgunluğa kapılmazlar. Allah, cennette vereceklerine bir sınır koymayacaktır,
nimetleri sonsuzdur. İman eden insanlar da yaptıkları salih amellere bir sınır
koymazlar, Allah’ın rızasının en çoğunu ararlar. Karşılığında da Allah'ın
rahmetini ve cennetini kazanmayı umarlar. Allah’ın
emirlerine uyan ve Allah'ın rızasını kazanabilmek için durmaksızın çalışan müminler,
hem dünyada hem de ahirette mutlu bir yaşam sürerler. Allah, iman edenlerin dünya ve
ahiret mutluluğuyla müjdelendiğini Kuran'da birçok ayette bildirmektedir: "Böylece
iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç
içinde ağırlanırlar". (Rum
Suresi, 15. ayet) Hüküm
verenlerin hakimi
Allah,
Kendisine iman etmeyen, dolayısıyla akıl erdiremeyen bu insanların üzerine bir
'pislik' çökerteceğini bildirmiştir: "
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl
erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.
"
(Yunus Suresi, 100. ayet) İnkar
edenler ile müminler arasındaki bu fark dünyada olduğu gibi ahiret gününde de ortaya
çıkacaktır. Allah bu durumu Kuran’da bir çok ayetle haber verir:
"O
gün yüzler ışıl ışıl parlar. "O
gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; Bir
karartı sarıp-kaplamıştır.
|
. |