Yönümüz
kibleye, kalbimiz nereye?
KEMAL SÜLEYMANOĞLU
Dua için ellerimizi
açtığımızda, namaza kalktığımızda, evimizi düzenlerken, cenazemizi kabre
koyarken dikkat ettiğimiz; otururken, kalkarken, yatarken her zaman ve
her yerde yöneldiğimiz bir kıblemiz var. İçimizdeki yönle aynı olan
kıblemiz. Mekke'deki Mescid-i Haram'daki Kâbe... Bunun ne büyük lütuf
olduğunun farkında mıyız?
Namaza durduğumuzda
Mekke'ye yöneliriz. Orada bulunan Kâbe'ye; yani yeryüzünün ilk mescidine,
Beytullah'a, Allah'ın evine yöneliriz.
Yüce Mevlâ, kıbleyi
Kudüs'deki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Mescid-i Haram'a, Kâbe'ye
çevirdiğini Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e namaz esnasında bildirmişti.
Hatta namazın iki rekâtını Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya doğru kılmış, tam
o esnada vahiy gelmişti. Hemen Mekke'ye Mescid-i Haram'a yönelmiş,
arkasında namaz kılan cemaat de onunla birlikte yönlerini Mekke'ye
çevirmişlerdi.
Haber birkaç gün içinde
her tarafa yayıldı. Bütün müslümanlar artık Mescid-i Haram'a yönelerek
namazlarını kılıyorlardı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e itaat etme
konusunda en ufak bir tereddüt geçirmemişlerdi. Bunun yanında münafıklar
başta olmak üzere, gayr-i müslimlerden bazı kişiler dedikoduya
başlamışlardı. Kalplerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da
bilen Yüce Mevlâ, onların durumunu Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e şöyle
haber vermişti:
İnsanlardan bir kısım
sefihler şöyle diyecekler: Onları yöneldikleri kıblelerinden çeviren ne
ki?' (Rasulüm) de ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru
olan yola hidayet eder. Böylece biz, sizi adaletli ve dengeli bir ümmet
kıldık ki insanlara (hem dünyada hem de ahirette) şahitler olasınız,
Peygamber de size şahit olsun. Daha önceden yönelmiş olduğun kıbleyi
kıble tayin etmemiz, sadece Rasul'e tabi olanlar ile ökçeleri üzerine
geriye dönenlerden ayırmamız içindir. Bu, Allah'ın hidayet ettiği
kimselerden başkasına elbette ağır gelir
(Bakara, 142-143)
İbadetlerde bir noktaya
yönelmenin hakikatini ise Yüce Rabbimiz şöyle ifade buyuruyordu:
Yüzünüzü doğu ve batı
yönüne çevirmeniz iyilik değildir. Hakiki iyilik, Allah'a, ahiret gününe,
meleklere, kitaba ve nebilere iman eden; malına olan sevgisine rağmen
onu akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve
kölelere veren; namazı hakkıyla kılan, zekâtı veren, verdiği söze sadık
kalan; sıkıntı, hastalık ve savaşın şiddetli anında sabredenlerin
iyiliğidir. Onlar sadık ve takva sahibi olanlardır. (Bakara, 177)
Doğu da batı da
Allah'ındır. Hangi tarafa yönelirseniz, Allah'ın vechi (yani sizin
yönelişinize muhatap olacak şekilde O'nun zatı) oradadır (yani O, her
tarafta karşınızdadır). Allah vasidir (her şeyi rahmetiyle kapsar),
alîmdir (her şeyi bilir). (Bakara, 115)
Böylece Allahu Tealâ,
hayatımız boyunca dikkat etmemiz gereken büyük bir ölçüyü bize
bildirmektedir. O da şudur: Sadece şekilde şartları yerine getirmek,
sadece dış görünüşü düzeltmiş olmak yeterli değildir. İbadetlerimizde
Kâbe'ye yönelmemiz hatta Kâbe'nin dibinde veya içinde bulunmamız yeterli
değildir; kalplerimizdeki niyetlerimiz, Allah'a karşı hassasiyetimiz
yani takvâmız önemlidir.
Rasul-i Ekrem s.a.v.
Efendimiz'in şu mübarek sözleri bu hakikati özetler:
Allah
sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz.
O sizin kalplerinize ve
amellerinize bakar. (Müslim, İbn Mace)
Ameller, niyetlere göre
değer kazanır. (Buharî)
Evet, ibadetlerimizde ve
işlerimizde öncelikle dikkat etmemiz gereken, gönlümüz ve niyetimizdir.
Fakat bu, şeklî şartların veya dış görünüşün hiçbir önemi olmadığı
anlamına asla gelmez. İnsan olarak dış görünüşe kolayca mağlup oluruz,
şeklî şartları yerine getirmeyi asıl gaye haline getirebiliriz. Yüce
Mevlâ, böyle bir zaafa düşmememiz için ibadetlerimizde ve yaşayışımızda
mananın önemli olduğunu bize bildiriyor. Bundan sonra şeklî şartlara da
riayet etmemizi istiyor.
Cenab-ı Mevlâ, kıbleye
yönelmekten maksadın ne olduğunu yukarıdaki ayetlerde ifade buyurduktan
sonra, ibadetlerimizde Kâbe-i Muazzama'ya yönelmemizin farz olduğunu da
şöyle ferman buyuruyor:
Nereden
yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu, Rabbinden
gelen bir hakikattir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet ey
Rasulüm!) nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına
çevir. Sizler de nerede bulunursanız bulunun yüzünüzü o tarafa çevirin
ki, zulüm yapmaya şartlanmış olanların dışındaki insanların size karşı
hiçbir delilleri kalmasın. Sakın onlardan korkmayın, yalnız benden
korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu
bulasınız. (Bakara, 149, 150)
Kıble, hem kalbimize hem
kalıbımıza gerek
Kaynak: Semerkand
dergisi, 11/2004
|