Prof. Dr. Hasan Kamil
YILMAZ*
*Marmara Üniv.
İlahiyat Fak.
SEVGİ VE MODEL
İnsanoğlu, yaratılışı
icabı birlik tutkunudur. Birliğe götüren sebeplerin en güçlüsü ise
sevgidir. Nehir ve dere suyundaki birlik tutkusu, onları denize, oradan
da okyanusa taşır. Kâinatın her zerresi tutku ile birbirine koşar.
Evrendeki çekim kanununun en temel vasfı sevgi ve cazibedir. Bu yüzden
Allah Teâlâ kendisine duyulan aşk ve sevginin Peygamber sevgisiyle
bütünleşip ona tebeiyyette kemâle ermesini istemektedir: "De ki: Siz
gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
suçlarınızı bağışlasın" (Âli İmran, 3/31)
İttibâ, bir iktidâ
olayıdır. İktidâ, sevgi ile ve gönülden istekle onun izine basarak
yürümek demektir. Kur'an Hz. Peygamber (s.a) için sıcak bir sevgiyle tam
bir bağlılık istiyor. Çünkü Kur'an Hz. Peygamber'i bir model şahsiyet
olarak sunuyor:
"Allah'ın Rasûlü'nde
sizin için Allah'ı ve ahiret gü-nünü umanlar ve Allah'ı çokça ananlar
için güzel bir örnek (üsve-i hesene =model şahsiyet) vardır. (el-Ahzâb
33/21) buyurmaktadır. Kur'an Hz. Peygamber'den başka İbrahim ve diğer
peygamberler hakkında bu tabiri kullanmaktadır. (bk. el-Mümtehıne,
60/4,6)
Üsve veya İsve, Rağıb
el-Isfahânî'nin beyânına göre; iyi kötü, üzüntü veya sevinç veren,
başkalarına örnek teşkil edecek haslet demektir. Teessî: Örnek veya
model kişiye uymak ve onun ardınca gitmektir. Peygamberler ve Hz.
Peygamber sâdece dünya ve dünya süsünü arayanlarla Allah'ı ve ahiret
gününü düşünmeyenlere rehber olmak üzere değil, aynı zamanda Allah'ı ve
âhireti gözleyen, Allah'ı çokça ananlar için de en güzel örnek olmak
üzere gönderilmiştir. Çünkü kendilerini ibâdete verip ibadet ve
riyâzatta müslümanlıktan ve Hz. Peygam-ber'den daha fazla olmak
iddiasında bulunabilecek kimselere de o modelin itidal çizgisi örnek
olarak sunulmuştur. Nitekim asr-ı saadette Hz. Peygamber'in ibâdet
hayatını öğrenip adetâ onu azımsayarak devamlı oruç tutmaya, sürekli
namaz kılmaya ve hiç evlenmemeye azmeden kimselere yine onun yaptığı
uyarı bunu ortaya koymaktadır, (bk, Buhârî, nikâh, 1)
Allah Rasûlü'nü ümmete
model olarak sunan, "Peygamber size neyi verdiyse alın, neyi
yasakladıysa ondan sakının" (el-Haşr 59/7) ayeti, O'nun yalnız
sözleriyle değil, fiil ve hareketleriyle dahi delil ve kendisine uyulan
bir rehber olduğunu hükme bağlamaktadır.
Allah Rasûlü'ndeki
örnek şahsiyeti ortaya koyan ayet, aslında insanların ahlakî eğitim
sürecinde model arayışı özelliğini gündeme getirmektedir. İnsanlar
kuralları öğrenip uygulamak-tan çok, onları uygulayan örneklerle
bütünleşmeyi arzularlar. Model şahsiyet ahlak boyutunda insanların işini
kolaylaştıran müşahhas ve pratik bir numûnedir. İnsanlardaki etkileşim
özelliği, hallerin ve duyguların yansıma etkisi, eğitimde modeli gerekli
kılmaktadır.
İnsanlık tarihine
bakıldığı zaman, nesilleri için sunulabilecek kahramanları ve kitlenin
model şahsiyetleri bulunan toplumlar, sosyal gelişmelerde ve onların
yönlendirilmesinde çok daha başarılı olmaktadır. Gençlerin gönüllerine
zerk edilen modeller, onları yeni ufuklara taşır. Gençlere sunulacak
modeli bulunmayan toplumlar tükenmeye ve varlık heyecanını bitirmeye
mahkûmdur.
XX. Yüzyılın başında
Batı'da gelişen kültür değişimi ile birlikte topluma sunulacak modeller
de değişti. Batılı ilim ve fikir adamları sinema, tiyatro ve TV
aracılığı ile Batı insanına yeni kahramanlar üretmeye soyundular. Ve
yeni değer ölçülerine göre tarihten bir takım modeller sunarak XX.
yüzyıl Batı insanının kişiliğini dokudular. Kültürel etkileşim İslâm
toplumlarına aynı modelleri birlikte taşıdı. Bu yüzden bizim
toplumumuzun gençleri de son yarım yüzyılda Batı ve Amerikan
toplumlarının model gibi sunduğu film kahramanları ile bütünleşti.
Kendisini on-larla aynileşme yoluna soktu.
Model
arayışları çok mühim. Son birkaç yıldır, İslâm dünyasında ve ülkemizde
Hz. Peygamber başta olmak üzere İslâm büyüklerini tanıtmaya yönelik
çabalar önem arzetmektedir. Çünkü kendi gönül dünyasına uygun model
bulamayanlar, kendilerine takdim edilen diğer modellere takılır
kalırlar.
Bu
noktada en önemli mesele, model ile modele ulaşacak insanlar arasında
kurulacak sevgi köprüsüdür. Bu köprü kurulmadan yapılacak bilgilendirme
yetersiz kalmaya mahkûmdur.
Bugün
İslâm dünyasının dışında, yaptığı inkılâb sayesinde Batıda da en etkili
100 insan arasında ilk sıraya yerleşen; hatta Hristiyanlığın peygamberi
Hazreti İsa'dan öne geçen Hz. Peygamber'i tanımak ve sevmek en önemli
meselemiz. Çünkü marifet ve muhabbet birbirine bağlı şeylerdir. İnsan
önce tanır, sonra sever ve ardından sevdiği gibi olmak ister. İşte bütün
me-sele de burdadır.
Yazımızın başındaki ittibâ âyeti ile ardından zikrettiğimiz üsve
âyeti marifet, muhabbet ve ittibâ sürecine ışık tuttuğu gibi Sevgili
Peygamberimiz'in: "İman, Allah ve Rasulü'nün sa-na herşeyden daha
sevgili olmasıdır: (İbn Hanbel. Müsned IV. 11) hadisiyle, "Nefsim kudret
elinde olan Allah'a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine
ebeveyninden, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça,
iman etmiş olamaz" (bk. Müslim, îman, 69 - 70; Buhârî, îman, 8) hadisi
O'nu sevmenin îmân'da kemâle ermek demek olduğunu göstermektedir.
Ümmetten istenen bu sevginin Allah Rasûlünün gönlünde nasıl mukabele
gördüğü Kur'an lisanıyla şöyle anlatılmaktadır: "O Peygamber müminlere
nefislerinden daha yakın ve müşfiktir. Onun eşleri onların analarıdır"
(el-Ahzâb, 33/6)
"Andolsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya
uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkündür. Üstünüze titrer.
Müminlere karşı çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır" (et-Tevbe, 9/128).
Bu
ayette Allah, Peygamberinin müminlere karsı olan şefkat ve merhametini
kendisine aid olan Rauf ve Rahim isimleriyle tescil etmiştir. Doğrusu
âlemlere rahmet bir peygambere yakışan da budur. Onun şefkat ve
merhamet örnekleri siyer ve hadis kitaplarında uzun uzun anlatılmıştır.
Ama bu şefkat ve merhametin hedefi bellidir: Muhabbet.
Muhabbetten oldu Muhammed hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl
sözü
de bu gerçeği çok özlü biçimde ifade etmektedir.
Her
Peygamberin kabule şayeste bir duası vardır. Hz. Peygamberin bu duayı
âhirette ümmetine şefaat için saklamış olması, bunun bir başka
delilidir. Ayrıca ona duyulan sevgi kıyamette başlı başına bir kurtuluş
teminâtıdır. Nitekim bir hadîs-i şerif bunu şöyle anlatır: Bir sahâbi
gelir ve Allah Rasûlüne: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorar. O da:
"Kıyamet için ne hazırladın?" buyurur. Sahâbi: "Öyle çok fazla amelim
yok. Lâkin Allah ve Rasûlünü seviyorum" deyince Allah Rasulü: "Kişi
sevdiğiyle beraberdir." buyurur, (bk. Buhârî Edeb 96; Müslim 165;
Tirmizi Zühd 50) Hadisin ravisi Enes b. Mâlik der ki: "İslâmiyet
geldikten beri müslümanların bir başka şeye bu kadar sevindiklerini
görmedim"
İslâm
düşmanlığı ve Hz. Peygamber'e ve ilk müslümanlara yaptığı kötülük ve
işkencelerle mâruf olan Ebû Leheb ölümünden bir süre sonra ailesinden
biri tarafından rüyada görüldü ve kendisine ne halde olduğu soruldu. Ebû
Leheb: "Muhammed'i emziren cariyem Süveybe'yi azad ettiğim için bana su
ikram ediliyor" diye cevap verdi.
Hz.
Peygamber'e duyulan sevgi, ilâhî aşkın hem başı, hem de sonudur.
Bu da başta Hz.
Peygamber modeline uyma şeklinde ortaya çıkar. Sonunda bu sevgide
istiğraka erip Allahta fanî olmak şeklinde gerçekleşir. İlâhî aşk,
sabır ve sebat ile Hz. Peygamber'in davranışlarını taklide bağlıdır.
Taklid ile başlayanı bu iletişim, îlâhi sırların kapılarını açar.
Ardından taklid, tahkîk vadisine erer. Yâni ibadet, aşk ve birlik haline
gelince de Allah'ı sevmekle Rasulü sevmenin aynı şey olduğu ortaya çıkar.
Nitekim şu ifade bunu anlatır:
Zâtıma mir'ât edindim
zâtını
Bile yazdım adım ile
adını
Başlangıç dönemini
teşkil eden model ile bütünleşmenin sağlanması amacına yönelik ibadet ve
riyazatla ittiba dönemi nefse çok ağır gelir. Nefs ittiba kaydından
sıyrılma yollarını arar. İlâhi aşk ve cemalden uzaklaştıracak fani
sevgilere, geçici cazibelere meyleder. Hatta daha ileri gidip bazan bu
fânî meyil ve hevesleri gerçek aşk sanabilir, işte bu ortamda ısrarla "ittiba"
işine ağırlık verilmelidir. Nefsin güzel görüp hoş gösterdiklerinden
kaçmak; ağır görüp kaçmak istediklerine koşmak bu dönem için en etkili
perhizdir.
Fâni olanlardan
büsbütün geçip ebedî olana varmak kolay iş değildir şüphesiz. Bunun yolu
da sevgiye kanat açmak ve bu sevgiyle dolu olanları sevmektir. Nitekim
şu duâ bunu tâlim et-mektedir.
"Allahım, bana seni
sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi, senin sevgine yaklaştıran şeyleri
sevenleri sevmeyi nasib et!"
Demek
ki: Sadece model ve sadece kural yetmiyor. Model ile kuralı birleştiren
ve onlara insanı monte eden sevgiye ihtiyaç var.
Kaynak: Ilkadim dergisi, 05-2004
|