Din samimiyettir

Prof. Dr. M. Es'ad Cosan

"Inne ehabbe ibâdillâhi ilallahi ensahahüm liibâdihî."

Bu hadis mezhep imami Ahmed ibn-i Hanbel'in rivayet ettigi bir hadis-i serif. Ahmed ibn-i Hanbel ayni zamanda büyük bir hadis alimidir. Müsned isimli bir eser meydan getirmistir ki, kiymetli, büyük bir hadis kolleksiyonudur. Bu kitapta rivayet edilen bir hadis-i serifte, Peygamber Efendimiz SAS buyurmuslar ki:

"Allah'a kullarinin en sevimlisi ve sevgilisi, yâni Allah'in en çok sevdigi kullar, (ensâhahüm liibâdihî) Allah'in kullarina en samimi, en içten, en halisâne davrananlaridir."

Simdi bu ensâhahüm kelimesini biraz izah edeyim, dilimin döndügünce: Peygamber SAS Hazretleri bir hadisinde buyurdular ki: (Eddinü ennasîhah). "Din, tamamen nasihatten ibarettir."

"Hâ, sabah aksam boyna ögüt mü dinleyecegiz?.. "Öf be, nedir bu?" der insan...

Hayir, nasihat bizim Türkçedeki ögüt mânâsina gelmiyor; samimi ve içten davranmak mânâsina geliyor. Halis kalble davranmak, iyi niyetli davranmak, iyiligini isteyerek davranmak mânâsina geliyor.

Tabii ögüt veren insan da karsisindakinin iyiligini istediginden, ona Türkçe'de ögüt mânâsi verilmis. Ama, Arapça'da nasihat, ögüt mânâsinda degil... Meselâ, Allah'a da nasihatle davranmak diye geçiyor hadiste... O ne demek? Allah'a ögüt vermeye bizim ne hakkimiz var, ne haddimiz var, ne aklimiz var, ne yetkimiz var; öyle sey olmaz!.. Ne demek? Allah'a karsi halisâne, samimi, içten, oldugu gibi davranmak demek yâni... Iste kullarina karsi da en halisâne, en içten, en temiz duygularla, ivazsiz, garazsiz davranan kullarini Allah seviyor. Iyi niyetli, yâni:

"Ben o arkadasimi severim, ona karsi iyi duygular besliyorum, iyi niyetler tasiyorum; art niyetim yok, kötü fikrim yok, kötülügünü istemiyorum, iyiligini istiyorum" diyor.

Tamam, iste böyle duygularla dolu olan bir insani Allah çok sever.

Allah'in kullari arasinda Allah'a en sevimli olan kullar: Allah'in öteki kullarina karsi en açik kalbli, en samimi, en içten, en candan, en temiz duygularla davranan, bakan kullardir. Yüzüne gülüp arkasindan kuyusunu kaziyorsa, önünde egilip papucunun altina karpuz kabugu koyuyorsa, kenara çekilip ayagina çelme takiyorsa, olmaz. Yani, bir taraftan iyi bir sey yapiyor ama; altinda baska kötülükler var... Bu gibi seylere ikiyüzlülük derler; Allah bunlari sevmez. Bu münafikligin bir çesitidir.

Müslüman açik kalbli olur. Sevdigine, sevgisini açikça söyler. Begenmedigine, begenmedigi tarafini açikça söyler . Aslinda kullari begenir de, yani ne olacak?... Allah ne güzel yaratmis iste! Ne güzel mahluk yaratmis ki Allah; görüyor, yürüyor, kurmaya lüzum kalmadan yürüyor, kendi kendine düsünüyor, bir seyler beceriyor. Bak, bütün bu çevremizde gördügümüz eserler insanoglunun eseri.. Aferin yâ su insanogluna, bayagi becerikli bir mahluk; neler yapiyor!.. Havada uçan seyler yapmis, denizde seyreden vasitalar yapmis, denizin altindan giden araçlar yapmis... Cansiz vasitalar yapmis, üstüne biniyor, dehlemeden gidiyor. Bir sürü seyler... Aferin, yâni insanoglu ne güzel yaratilmis.

E, sevmek lâzim! Ufak-tefek kusuru varsa, kusurunu samimiyetinle söylersin, düzeltir. Düzeltmezse kusurunu sevmezsin, gene insan olma yönünü seversin. "Bu benim kardesim!" dersin. Insan kendi evlâdinda kusur görüyor; kendi çocugunda, kendi ailesinde, kendi arkadasinda, kendi babasinda, kendi anasinda kusur olabiliyor ama, yine onlarla ilgisi devam ediyor. Onun için, baska insanlari da kusuruyla sevmesini ögrenecek.

Yârsiz kalmis cihanda, ayibsiz yâr isteyen!

diyor sair. Yâni kusursuz bir güzel olsun, hiç bir eksigi, hiçbir gedigi olmasin, öylesini bulamazsin! Ömür geçer biter, öylesini bulamazsin. Her güzelin bir kusuru vardir. Sen onu yeme, bunu yeme; tamam, biz hepsini yeriz. Yâni kusursuz arayan kusursuzu bulamaz.

Kusursuz kim?.. Allah Celle Celâlühü... Sübhanallah derken ne demis oluyoruz?.. "Yâ Rabbi, seni her türlü noksandan tenzih ederim. Her bakimdan kusursuz, her bakimdan tam, her bakimdan her güzel sifatin en üstünü sende... Her noksan sifattan münezzehsin sen!" demis oluyoruz.

Güzellerin güzeli Allah, ama kullar kusurlu... Kusuruyla sevecegiz, çünkü, kendimiz de kusurluyuz. Biz birbirimizi biliriz, kusurumuzu hos görecegiz. Kimsenin elindekine göz dikmeyecegiz, kimsenin kötülügünü istemeyecegiz. Asil müslümanlik bu...

"Inne ervâhal mü'minine fis semâis sâbiati yenzurûne ilâ menâzilihim fil cenneh."

Ebû Hureyre (R. A.) rivayet etmis. Deylemî Müsnedül Firdevs'inde yazmis. Diyor ki, Peygamber Efendimiz: "Mü'minlerin ruhlari yedinci semâdadir. Cennetteki makamlarina, kösklerine bakar dururlar. Ah, bir girsek de suraya, ebedi mutluluga ersek diye..."

Yukardadir yâni, yedinci semâdadir deniliyor.

Allah-u Teâlâ Hazretleri Cennet'e ilk önce Peygamber Efendimiz'i sokacak, arkasindan has kullari girecek. Ve Hazret-i Adem dahil, bütün peygamberler, Peygamber Efendimiz'in Hamd Sancagi altinda toplanacaklar... Peygamberler, siddîklar, sehidler, salihler mahser günü Peygamber Efendimiz'in bayragi altina toplanacaklar. Cennet'e ilk önce Peygamber Efendimiz girecek.

"Ama, Hazret-i Adem'den yasi küçük; onun torunu, onun evladi, onun nesli...

Olsun; Allah onu en büyük etmis. Benî Adem'in, Ademogullarinin, Adem neslinin en sereflisi o... Allah-u Teâlâ Hazretleri onu Cennet'e ilk sokacak, sevdigi kullarini da onunla beraber, onun arkasindan sokacak. Ve ona cennet'te Makâm-i Mahmûd denilen ve kendisinden baska hiç bir kimseye verilmemis olan en yüksek makami bahsedecek.

Makâm-i Mahmûd bir kisiye nasib olacak; o da, Peygamber SAS Efendimiz'e... Ne mutlu bizlere ki, Rabbimiz bizi ahir zamanda dünyaya getirip ona ümmet eylemis. Insaallah, sünnet-i seniyyesini tutarak onun sefaatine nail oluruz, onun has ümmetleri arasina gireriz. Kendisinden asirlarca sonra dünyaya geldik, kendisini göremedik dünya gözüyle ama; ahirette insaallah sohbetine erer, komsuluguna nail oluruz.

Kaynak: Islam dergisi, 05/98