31- KİTÂBU'S-SAVM.. 4

1- Ramazân Orucunun Vucûbu Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 4

2- Oruç Tutmanın Fazileti Babı 4

3- Bâb: Oruç Tutmak (Günâhlara) Keffârettır 5

4- Bâb: Er-Reyyân (Kapısı) Oruç Tutanlar İçindir 5

5- Bâb: "Ramazân" Mı, Yâhud ''Ramazân Ayı" Mı Denilir?. 5

6- Ramazân Orucunu İnanarak, Sevabını Allah'tan Umarak Ve (Tam İhlâsla) Niyet Ederek Tutan Kimse Babı 6

7- Bâb: Peygamber(S)'İn En Cömert Olduğu Zaman Ramazân Ayı Olurdu. 6

8- Oruçta İken Yalan Söylemeyi Ve Yalan İle Amel Etmeyi Terkeylemeyen Kimse Babı . 6

9- Bâb: İnsan Söğüldücû Zaman "Ben Oruçluyum" Der Mi?. 6

10- Bekârlığın Baskısıyla Nefsinin Harama Düşmesinden Endîşe Eden Kimsenin Oruç Tutması Babı 6

11-Peygamber(S)'In: "Ramazân Hilâlini Gördüğünüz Zaman Oruç Tutun, Şevval Hilâlini Gördüğünüz Vakit De İftar Edin (Bayram Yapın)" Sözü Babı 7

12- Bâb: İki Bayram Aylari Noksan Olmazlar 8

13- Peygamber(S)1N: "Biz Yazı Yazmaz Ve (Yıldız) Hesabı Yapmayız" Sözü(NÜ Beyân) Babı 8

I4- Bab: 9

15- Zikri Ulu Olan Allah'ın Şu Kavli Babı 9

16- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 9

17- Peygamber(S)'in: "Sakın Sizleri Bilâvin Ezanı Sahurunuzdan Men' Etmesin" Kavli Bâbl 10

18- Sahuru Geciktirmek Babı 10

19- Sahur İle Sabah Namazı Arasında Ne Kadar Zaman Vardır? Babı 10

20- Peygamber (S) Ve Sahâbtleri, Oruçlarını Arka Arkaya Ekledikleri Ve Geceleyin Sahur Yemeği Yemek Zikrolunmadığı İçin. Bunu Vâcib Kılmayarak Sahur Yemeği Yemenin Bereketi Babı 11

21- Bâb: İnsan Oruç Tutmaya Gündüzleyin Niyet Ettiği Zaman (Sahîh .Olur Mu, Olmaz Mı)? 11

22- Cünüb Olarak Sabaha Giren Oruçlunun Hâli Babı 11

23- Oruçlu Olan Erkek Ve Kadının Derilerinin Birbirlerine Sürüşmelerinin Hükmü) Babı 12

24- Oruçlu İçin Öpme(Nin Hükmü) Babı 12

25- Oruçlunun Yıkanması Babı 13

26- Oruçlunun Unutarak Yediği Ve İçtiği Zamandaki Hükmü Babı 13

27- Oruçlunun Yaş Ve Kuru Misvakla Dişlerini Fırçalaması Babı 14

28- Peygamberdin : "Herhangi Biriniz Abdest Aldığızaman Burnuna Su Çeksin" Hadîsi Babı 14

29- Bâb: Oruçlu. Ramazan Gündüzünde Bilerek Cinsî Münâsebet Yaptığı Zaman (Kendisine Keffâret Vâcib Olur) 14

30- Bâb: Oruçlu, Keffâret Yapacağı Hiçbirşeyi Yok İken Ramazân Gündüzünde Bilerek Cinsî Münâsebet Yapar Da Bu Arada Kendisine Sadaka Verilirse, O Bunu Keffâret' Yapsın 15

31- Ramazân Gündüzünde Cinsî Münâsebet Yapan Oruçlu, Aile Ferdleri Muhtâc Bulunduklarında Keffâret Erzakından Kendi Ailesine Yedirir Mi Babı 16

32- Oruçlu İçin Kan Aldırmanın Ve Kusmanın Hükmü Babı 16

33- Yolculukta Oruç Tutma Ve Oruç Tutmama(Nın Hükmü) Babı 17

34- Bâb: İnsan Ramazândan Birkaç Gün Oruç Tutsa, Sonra Yolculuk Etse? 18

35- Peygamberisin. Sıcak Şiddetliyken Güneş Çarpmış Da Gölgelendirilen Kimse İçin "Seferde Oruç Tutmak Hâlis İbâdet Cümlesinden Değildir" Sözü Babı 18

36- Bâb: Peygamberin Sahâbîleri Seferde Oruç Tutmak Ve Tutmamak Hususunda Birbirlerini Ayıplamadılar 18

37- Yolculuk Sırasında İnsanlar Kendisini Görmeleri (Ve Ona Uymaları) İçin Orucunu Bozan Kimse Babı 18

38- Bâb: "Oruca Takat Getirenler Üzerine (Eğer Oruç Tutmazlarsa) Bir Fidye Vardır" (D-Bakara: 183) . 19

39- Bâb: Ramazân Orucunun Kazası Ne Zaman Yerine Getirilip Ödenir?. 20

40- Hayızlı Kadın Orucu Ve Namazı Bırakır Babı 20

41- Üzerinde Oruç Borcu Olduğu Halde Ölen Kimse Babı Ve Hasen El-Basrî: Eğer Onun Adına Otuz Kişi Bir Gün-Oruç Tutsa Caiz Olur, Demiştir . 20

42- Bâb: Oruçlunun İftar Etmesi Ne Zaman Halâl Olur?. 21

43- Bâb: Oruçlu Kendisine Kolay Gelen Su Ve Diğer Herhangibir Şeyle Orucunu Bozar 22

44- İftarın, Vaktinden Geciktirilmemesi Babı 22

45- Bâb: Oruçlu Ramazânda (Güneş Battı Sanarak^ Orucunu Bozsa, Sonra Da Güneş Meydana Çıksa? 22

46- Çocukların Orucu Babı Ve Umer (R) Ramazân İçinde Sarhoş Olmuş Bir Kimseye: Sana Yazıklar Olsun, Bizim Çocuklarımız Bile Oruçludurlar, Demiş Ve O Sarhoşa Dayak Atmıştır 23

47- Visal Orucu (Yânî Bir Günün Orucunu Öbür Günün Orucuna Yemeden İçmeden Ekleyip Ulamanın Hükmü) ; 23

48- Orucunda Birbirine Eklemeyi Çoğaltanlara (Peygamber Tarafından) Ceza Verilmesi Babı 24

49- Bir Günün Orucunu Seher Vaktine Kadar Ulaştırmak Babı 24

50- Nafile Olarak Oruçlu Bulunan Dîn Kardeşine Bu Orucunu Bozdurmaya Yemîn Eden Ve Orucu Bozmak Kendisine Daha Hayırlı Olduğu Takdirde Orucunu Bozan Kimseye Bir Ödeme Gerekmediği Görüşünde Bulunan Kimse Babı 25

51- Şa'bân Ayında Tutulan Oruc(Un Fazileti) Babı 25

52- Peygamber(S)'İn Nafile Orucu Tutması Ve Tutmaması Nevinden Zikrolunan Şeyler Bâbı 26

53- Konuğun (Kendisini Konuklayıp Ağırlayan Kimsenin Tutmakta Olduğu Nafile) Orucundaki Hakkı Babı 26

54- Nafile Oruç Tutmakta Bedenin {Sağlığının Gözetilmesi, Merhamet Ve Şefkat Edilmesi) Hakkı Babı 27

55- Dehr (Yânı Bütün Sene) Orucu Babı 27

56- Nafile Oruç Hususunda Ehlin (Yani Çocukların, Eşît ve Diğer Yakınların) Hakkı Babı 27

57- Bir Gün Oruç Tutmak Vş Bir Gün İftar Etmek Babı 28

58- Davud Alehi's-Selamın Orucu Babı 28

59- Her Ayın Onüç, Ondört, Onreşînci Günleri Olan "Eyyâmu'l-Bîd"De Oruç Tutmak Babı 29

60- Bir Topluluğu Ziyaret Edip De Onların Yanında İftar Etmeyen Kimse Babı 29

61- Ayın Sonunda Oruç Tutmak Babı 30

62- Cumua Günü Orucu Babı 30

63- Bâb: İnsan Herhangi Bîr İbâdeti Günlerden Birine Ayırıp Tahsis Eder Mi?. 30

64- Arefe Günü Orucu Babı 31

65- Ramazân Bayramı Gününde Oruç (Tutmanın Hükmü) Babı 31

66- Kurban Bayramının Birinci Gününde Oruç (Tutlmanın Hükmü) Babı 31

67- Teşrîk Günlerinde Oruç Tutma(Nın Hükmü) Babı 32

68- Âşûrâ Günü Oruçu(Nun Hükmü) Babı 32


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

31- KİTÂBU'S-SAVM

(Oruç Tutmak Kitabı) [1]

 

1- Ramazân Orucunun Vucûbu Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

Ey îmân edenler, sizden evvelki(ümmet)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç tutmak yazıldı, tâ ki

korunasımz" (el-Bakara: 183) [2]

 

1-.......Talha ibnu Ubeydillah (şöyle demiştir): Bir A'râbî başı­nın saçları dağınık hâlde RasûlullarTa geldi ve:

— Yâ Rasûlallah! Allah benim üzerime namazdan neyi farz kıl­dı, bana haber ver! dedi.

Rasûlullah:

  "Beş vakit namaz (farz etti), ancak senin kendiliğinden bir şey kılman olabilir" buyurdu.

O zât:

— Allah benim üzerime oruç tutmaktan neyi farz kıldı, bana ha­ber ver! dedi.

Rasûlullah:

  "Ramazân ayını farz kıldı, ancak senin kendiliğinden bir mikdâr oruç tutman olabilir" buyurdu.

O zât:

— Allah'ın benim üzerime zekâttan farz kıldığı şeyi bana haber ver! dedi.

Rasûlullah p zâta İslâm'ın ibâdet yollarım (zekâtı, mikdârlarını, haccı ve hükümlerini) haber verdi. A'râbî:

— Sana (hakkı) ikram eden Allah'a yemîn ederim ki, ben ken­diliğimden gönüllü hiçbir şeyi yapmam, Allah'ın benim üzerime farz kıldığı şeylerden de hiçbir şeyi eksik yapmam, dedi.

Bu sözü üzerine Rasûlullah (S):

"Eğer doğru söylediyse felah buldu"; yâhud da: "Eğer doğ-ö'ylüyorsa cennete girdi" buyurdu [3].

 

2-.......Ibn Umer (R). şöyle demiştir: Peygamber (S) âşûrâ oru­cu tuttu ve âşûrâ orucunu tutmayı emretti. Ramazân orucu farz kılı­nınca, âşûrâ orucu tutmak terk olundu. (Râvî dedi ki:) Abdullah ibn Umer âşûrâ orucunu tutmazdı, ancak tutmakta olduğu nafile oruca tesadüf etmesi olabilirdi [4].

 

3-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Kureyş, Câhiliyet devrinde âşû­râ günü oruç tutardı. Sonra Rasûlullah (S) -Medine'ye gelince insanlara- bu âşûrâ orucunu tutmayı emretti. Nihayet ramazân oru­cu farz kılınınca Rasûlullah: "Âşûrâ orucunu tutmak isteyen, onu yine tutsun; isteyen de yesin" buyurdu [5].

 

2- Oruç Tutmanın Fazileti Babı

 

4-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ouıç bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın (yânî Câhiliyet fiillerinden birşey yapmasın). Eğer herhangibir kimse kendisiyle döğüşmeye yâhud söğüşmeye girişirse, ona iki defa 'Ben oruçluyum' desin. Nefsim elinde olan Allah'a ye­min ederim ki, oruçlu ağızın kokusu, Yüce Allah katında misk ko­kusundan daha temizdir. Yüce Allah: Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, doğrudan doğru­ya bana edilen (riya karışmayan) bir ibâdettir. Onun ecrini de doğru­can doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir"[6].

 

3- Bâb: Oruç Tutmak (Günâhlara) Keffârettır

 

5-..... Huzeyfe (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb: Peygamber(S)'den fitne hakkındaki hadîsi kim ezberinde tutuyor? dedi. Huzeyfe dedi ki: Ben onu Peygamber'den işittim: "İnsanın ehli, ma­lı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitneye namaz kılması, oruç tut­ması, sadaka vermesi keffâret ofar"buyuruyordu. Umer: Sormakta olduğum, bu fitne değildir. Ben denizin dalgalanışı gibi dalgalana­cak olan büyük fitneden soruyorum, dedi. Huzeyfe: Muhakkak bu­nun önünde kilidli bir kapı vardır, dedi. Umer: O kapı açılacak mı, yoksa kırılacak mı? dedi. Huzeyfe: Kırılır, dedi. Umer: Bu kırık ka­pı kıyamet gününe kadar kilidlenmemeye lâyıktır, dedi [7].

Râvî Şakîk dedi ki: Biz Mesrük'a: Huzeyfe'ye sor bakalım; Umer kapının kim olduğunu biliyor muydu? dedik. Huzeyfe'ye sordu. Hu­zeyfe: Evet; Umer, yarından evvel bu gecenin geleceğini bildiği gibi biliyordu, dedi [8].

 

4- Bâb: Er-Reyyân (Kapısı) Oruç Tutanlar İçindir

 

6-.......Sehl(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Cennette er~Reyyân denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yal­nız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan başka hiç kimse gir­mez. (Kıyamet gününde:) Oruç tutanlar nerede? denilir. Oruç tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiçbir kimse bura­dan girmez. Onlar girdiği zaman kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiçbir kimse girmez"[9]

 

7-.......Ebû Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim Allah yolunda çift sadaka verirse, cennet kapılarından: Ey Al­lah'ın kulu! (Buraya gel!) Bu kapı hayırlıdır! diye çağırılır. Çok na­maz kılanlardan olan kimse de (cennetin) namaz kapısından çağrılır. Cihâd ehlinden olan kimse de cihâd kapısından çağrılır. Oruç tutan­lardan olan kimse de er-Reyyân kapısından çağırılır. Sadaka sahih­lerinden olan kimse de, sadaka kapısından çağırılır."

Bunun üzerine Ebû Bekr:

— Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Bu kapılardan çağırılan kimse üzerine bir zarar var mıdır? Bir kişi bu kapıların hep­sinden da'vet olunur mu? diye sordu.

Rasûlullah:

"Evet, hepsinden da'vet olunur. Ve ben, senin onlardan ol-nan ümîd ediyorum" buyurdu [10].

 

5- Bâb: "Ramazân" Mı, Yâhud ''Ramazân Ayı" Mı Denilir?

 

Ve bu ta'bîrlerin hepsini caiz gören kimse. Peygamber (S) de "Kim ramazân orucunu tutarsa..." ve keza "Ramazânın önüne geçmeyin..."  buyurmuştur [11]

 

8-...Ebû Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Ramazân geldiği zamân\cennet kapıları açılır" buyurdu [12].

 

9-.......İbnu Şihâb şöyle dedi: Bana Temîmîler'in azâdhsı olan İbnu Ebî Enes haber verdi ki, ona da babası Mâlik ibn Ebî Âmir, Ebû Hureyre'den işittiğini tahdîs etmiştir: Ebû Hureyre şöyle diyor­du: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ramazân ayı girdiği zaman gök kapıları açılır ve cehennem kapıları kapatılır, şeytânlar da zincirlenir"[13].

 

10-....... İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Ramazânı (yânî hilâlini) gördüğünüz za­man oruç tutun. Şevval hilâlini gördüğünüz zaman da iftar edin (bay­ram yapm). Eğer size (gökyüzü bulutlu olmaktan dolayı) hilâl gizli kalırsa, artık ramazân hilâlini (otuza tamamlamakla) takdir ve he-sâb ediniz".

Leys ibn Sa'd'den rivayet eden diğer râvî şöyle demiştir: Bana Ukayl ibn Hâlid ile Yûnus ibn Yezîd tahdîs ettiler ki, Rasûlullah: "Ra­mazân hilâlini,." buyurmuştur [14].

 

6- Ramazân Orucunu İnanarak, Sevabını Allah'tan Umarak Ve (Tam İhlâsla) Niyet Ederek Tutan Kimse Babı

 

Ve Aişe (R), Peygamber'in: "Onlar niyetleri üzere diriltilirler.." buyurduğunu söylemiştir[15].

 

11-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S): "Her kim ina­narak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir Gecesi'nde kalkar ibâdet ederse, geçmiş günâhları onun lehine mağfiret olunur. Her kim de ramazân orucunu inanarak ve mükâfatını ancak Allah'tan umarak tutarsa, onun geçmiş (küçük) günâhları mağfiret olunur" buyurmuş­tur [16].

 

7- Bâb: Peygamber(S)'İn En Cömert Olduğu Zaman Ramazân Ayı Olurdu

 

12-...... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hayırda insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da ramazânda Cibril'in kendisine çokça kavuştuğu zamandadır. Cibril aleyhi's-selâm ramazânın her gecesinde O'nunla buluşur, gündüz geceden sıyrılıp çıkıncaya kadar -veya ramazan ayı çıkıncaya kadar- Peygamber Kur'-ân'ı ona arzederdi. Cibril, Peygamber'e kavuştuğu zaman da Peygamber hayırda, eserken maniaya uğramayan rüzgârdan daha cömert olurdu  [17].

 

8- Oruçta İken Yalan Söylemeyi Ve Yalan İle Amel Etmeyi Terkeylemeyen Kimse Babı [18].

 

13-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "'Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırak­mazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah için hiçbir ihtiyâç yoktur" [19].

 

9- Bâb: İnsan Söğüldücû Zaman "Ben Oruçluyum" Der Mi?

 

14-..... Ebû Hureyre (R).şöyle diyordu:RasûlulIah (S) dedi ki: "Allah: 'Âdem oğlunun işlediği her hayır iş kendisi içindir, fakat oruç böyle değildir. Oruç sırf benim için edilen bir ibâdettir. Onun mükâ­fatım da ben veririm" buyurdu. Oruç bir kalkandır. Herhangi biri­nizin oruç günü olduğu zaman artık o kimse kötü söz ve fiil yapma­sın, düşmanlık -veya bağırma-da yapmasın. Eğer bir kimse ona söver yâfiud onunla döğüşürse, derhâl: Ben oruçlu bir kimseyim, desin. Mu-hammed'in nefsi elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağzın (açlık) kokusu Allah indinde misk kokusundan daha hoş ve da­ha temizdir. Oruçlunun sevinip neş'eleneceği iki sevinci vardır: Birisi orucu bozduğu zaman sevinir, öbürüsü de Rabb'ına kavuştuğu za­man orucu(nnn mükâfatı) ile sevinir"[20].

 

10- Bekârlığın Baskısıyla Nefsinin Harama Düşmesinden Endîşe Eden Kimsenin Oruç Tutması Babı

 

15-.......Alkame şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un be­raberinde yürüdüğüm sırada Abdullah (R) şöyle dedi: Bizler Peygam-ber'in beraberinde bulunuyorduk. Peygamber (S): "Kim evlenmeye güçyetirirse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok men3 eden, ferci de (yânî ırzı da) en sağlam muhafaza, eyleyendir. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun. Çünkü oruç, oruçlu için şeh­vet kırıcıdır" buyurdu [21]

 

11-Peygamber(S)'In: "Ramazân Hilâlini Gördüğünüz Zaman Oruç Tutun, Şevval Hilâlini Gördüğünüz Vakit De İftar Edin (Bayram Yapın)" Sözü Babı [22]

 

Ve Silâtu'bnu Zufer el-Absî, Ammâr ibirYâsir'den söyledi ki o: "Kim şekk günü oruç tutarsa, muhakkak

Ebû Kaasım(S)'a âsî olmuştur" demiştir [23].

 

16-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) ramazânı zikretti de şöyle buyurdu: "Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız. Ve yine hilâli görmedikçe iftar etmeyiniz. Eğer hilâl si­ze karşı bulutla örtülürse, hilâl için takdir (yânı hesâb) yapınız" [24]

 

17-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasülullah (S): "Bir ay, yirmi dokuz gecedir. Hilâli görmedikçe oruç tut­mayınız. Eğer hilâl size karşı bulutla örtülürse, şa'bamn sayısını otuz güne doldurup tamamlayın" buyurdu [25].

 

18-.......Cebele ibnu Suhaym şöyle dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim: Peygamber (S) -iki elinin on parmağım açıp iki kerre işaret ederek-: "Ay şöyle şöyledir" buyurdu, üçüncü işarette ise baş par­mağını yumdu, diyordu [26].

 

19-.......Muhammed ibn Ziyâd tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) yâhud da Ebu'l-Kaasım (S) şöyle buyurdu: "Ramazân hilâlini gördüğünüz vakit (oruca niyet edip) oruç tutunuz. Ve şevval hilâlini gördükten sonra da iftar (yânı bayram) yapınız. Eğer üzerinize hilâl gizlenir ise, şa'bân ayının günlerinin sayısını otuza tamamlayın"[27].

 

 

20........ Ümmü Seleme(R)'den (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) bir ay kadınlarının yanına girmemeye yemîn etmişti. Yirmidokuz gün geçince günün evvelinde yâhud sonunda (Âişe'nin yanına) geldi. Kendisine:

— Sen bir ay (yanımıza) girmeyeceğine yemîn etmiştin? denildi.

Bunun üzerine Peygamber: - '"Ay yirmidokuz gün olur" buyurdu [28].

 

21-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ka­dın arının yanına girmemeye yemîn etti. Rasûlullah'ın bir ayağı ye­rinden ayrılmıştı (yânî çıkmıştı). Rasûlullah yirmidokuz gece yüksekçe bir yerde ikaamet etti. Sonra aşağıya indi. Sahâbîler:

— Yâ Rasûlallah! Sen bir ay (eve girmemeye) yemîn etmiştin? dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Ay, yirmidokuz gün olur" buyurdu [29].

 

12- Bâb: İki Bayram Aylari Noksan Olmazlar

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki:

İshâk: "Bu iki aydan herhangi biri (sayı ve hesâbca) eksik olsa bile, (ecr ve sevâb cihetiyle) tam ve kâmildir" demiştir [30].   

Muhammed de: "Bu iki ay noksan olarak birleşmezler" dedi [31].

 

22-.......Ebû Bekre(R)den (şöyle demiştir): Peygamber (S): "iki öay eksik olmazlar: Bunlar iki bayram ayı olan ramazân ile zu'l-hicce'dir" buyurdu [32].

 

13- Peygamber(S)1N: "Biz Yazı Yazmaz Ve (Yıldız) Hesabı Yapmayız" Sözü(NÜ Beyân) Babı

 

23-.......Abdullah ibn Umer şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Biz Arab kavmi, ümmî bir topluluğuz. Yazı yazmaz ve (yıldız) hesabı yapmayız- Ay, bazen şöyledir, bazen böyledir". Râvî dedi ki: Peygamber bununla, bir defa ay yirmidokuz, bir defa da otuz­dur demek istiyor [33].

 

I4- Bab:

 

"Hiçbir kimse bir günün ve iki günün orucuyla ramazânın önüne geçmesin".

 

24-.......Ebû Hureyre(R)'den:(o, şöyle demiştir):Peygamber(S) şöyle buyurdu: "Sizin hiçbiriniz bir günün yâhud iki günün orucuy­la ramazânın önüne geçmesin. Ancak i'tiyâd edindiği orucunu tut­makta bulunan bir kimse olması müstesnadır. O kimse ramazânın önündeki bu günün orucunu tutsun" [34].

 

15- Zikri Ulu Olan Allah'ın Şu Kavli Babı

 

"Oruç (günlerinizin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size halâl edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer

libâssınız. Allah nefislerinize karşı za'f göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve  ^ Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin..."  (el-Bakara: 178) [35].

 

25-.......el-Berâibnu Âzib (R) şöyle dedi: (Oruç ilk farz olduğu sırada) Muhammed(S)'in sahâbîleri arasında bir kimse oruç tutar da iftar zamanında iftar edemederrüyursa, o kimse ne gecesinde ne gün­düzünde tâ akşama girinceye kadar birşey yiyemezdi. Ensâr'dan Kays ibnu Sırme oruçlu olduğu birgün iftar vakti olunca evine gelmiş ve kanısına:

  Yanınızda yiyecek var mı? diye sormuştu.

Karısı:

  Hayır yoktur, fakat gider senin için ararım, demişti. Kays o gün arazîsinde çalışıyordu. Yorgunluğundan uyku ona galebe etmiş, iftar zamanını uyku ile geçirmişti. Karısı ona gelip, Kays'ın uykuda olduğunu görünce:

  Vay sana yazık oldu, dedi.

Gündüz olup gün yarıya varınca Kays'a bir baygınlık geldi. Bu du­rum Peygamber'e söylendi. Bunun üzerine şü âyet indi: "Oruç (gün­lerinizin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size halâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libâssınız. Allah nefislerinize karşı zaf göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağış­ladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve Allah *ın hak­kınızda yazdlğim İsteyin... " (el-Bakara: 178).

Bu âyetin inmesi üzerine sahâbîler çok sevindiler. Müteakiben de: "(Bütün gece, sâdık) fecr olan ak iplik kara iplikten size seçilin­ceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın..." (el-Bakara: 178) kelâmı İndi [36].

 

16- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"(Bütün gece, sâdık) fecr olan ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu

tamamlayın..." (el-Bakara: 178)

Bu bâbda el-Berâ*mn Peygamber'den rivayet ettiği hadîs vardır[37].

 

26-.......Adiyy ibn Hatim (R) şöyle demiştir: "Sîze beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye kadar yiyiniz içiniz..." (ei-Bakara: W8) âyeti in­diği zaman ben hemen bir siyah, bir de beyaz ip edindim ve bunları yastığımın altına koydum. Geceleyin zaman zaman bunlara bakma­ya başladım. Fakat bunlar bana birbirinden seçilmiyordu. Kuşluk vakti Rasûlullah'a gittim ve bunu kendisine zikrettim. Rasûlullah (S): "Bu kara iplik ile ak iplik, gecenin karanlığı ile gündüzün aklığından ibarettir" buyurdu [38].

 

27-.......Sehİ ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: "Size beyaz iplik si­yah iplikten seçilinceye kadar yiyiniz içiniz..." (ei-Bakara: i78> âyeti in­diğinde "Mine'I-fecri ( = Fecrden)" kaydı inmemişti. Birtakım adamlar oruç tutmak istediklerinde bunlardan birisi ayağına beyaz iplik ve si­yah iplik bağlamış ve bunların görülmesi kendisine belirinceye kadar yemekten vazgeçmemişti. Bunun üzerine Allah sonradan "MineH-fecri ( = Fecrden)" kaydı ve beyânını indirdi de, böylece sahâbîler Yüce Allah'ın "Beyaz iplik ve siyah iplik" kavliyle ancak gece ve gündüzü kasdettiğini öğrendiler [39].

 

17- Peygamber(S)'in: "Sakın Sizleri Bilâvin Ezanı Sahurunuzdan Men' Etmesin" Kavli Bâbl [40]

 

28-....... Nâfi', İbn Umer'den; bir de el-Kaasım ibn Muhammed (106) Âişe(R)'den (şöyle demiştir): Bilâl geceleyin ezan okur idi. Rasûlullah (S): Ümmü Mektûm oğlu ezan okuyuncaya kadar yiyi­niz, içiniz- Çünkü Ümmü Mektûm oğlu fecr tulü' etmedikçe ezan okumaz" buyurdu [41].

el-Kaasım: Bu ikisinin ezanı arasında ancak şunun (Ümmü Mek­tûm oğlu'nun) çıkması ve bunun (Bilâl'in) inmesi kadar zaman var­dı, demiştir [42].

 

18- Sahuru Geciktirmek Babı

 

29-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ailem içinde sahur yemeğini yer idim de, sonra Rasûlullah'ın beraberinde secdeyi, yânî sabah namazını yetiştirebilmek için benim bir sür'atim (yânî acele edi­şim) olurdu [43].

 

19- Sahur İle Sabah Namazı Arasında Ne Kadar Zaman Vardır? Babı

 

30-.......Enes ibn Mâlik'ten; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'den. Zeyd

ibn Sabit şöyle demiştir: Biz Peygamber(S)'in beraberinde sahur ye­meği yedik. Sonra Peygamber (sabah) namazına kalktı. Enes dedi ki: Ben de Zeyd'e:

— Sabah ezanı ile sahur arasında ne kadar zaman bulundu? di­ye sordum.

Zeyd:

  Elli âyet (okuyacak) kadar, diye cevâb verdi [44].

 

20- Peygamber (S) Ve Sahâbtleri, Oruçlarını Arka Arkaya Ekledikleri Ve Geceleyin Sahur Yemeği Yemek Zikrolunmadığı İçin. Bunu Vâcib Kılmayarak Sahur Yemeği Yemenin Bereketi Babı [45]

 

31-....... Abdullah ibn Umer(R)'den (o şöyle demiştir): Pey­gamber (S) orucunu arka arkaya ekledi. Bâzı kimseler de oruçlarını arka arkaya eklediler. Fakat bu onlara ağır geldi de, Peygamber on­ları, orucu, sahur yemeğini yemeksizin birbirine ulamaktan nehyet-ti. Onlar:

  Sen orucunu ekliyorsun, dediler. Peygamber:

  "Benim hâlim sizin hâliniz gibi değildir. Çünkü ben (Rabb'-im tarafından) doyurulurum ve sulanırım" buyurdu [46].

 

32-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Sa­hur yemeğe yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" buyur­du [47].

 

21- Bâb: İnsan Oruç Tutmaya Gündüzleyin Niyet Ettiği Zaman (Sahîh .Olur Mu, Olmaz Mı)? [48]

 

Ve Ümmü'd-Derdâ: EbuM-Derdâ (bazen gündüz vakti): Yanınızda yiyecek birşey var mıdır? diye sorardı. Eğer

biz: Hayır, yoktur dersek, Ebu'd-Derdâ: Öyleyse ben bu gün oruçluyum, der(oruca niyet eder)di, demiştir.

Ve böyle, gündüzleyin oruca niyet etme fiilini Ebû Talha, Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Huzeyfe de (Allah

onlardan râzî olsun) yapmışlardır [49].

 

33-.......Seleme ibnu'l-Ekva'(R)'dan (o, şöyle demiştir): Pey­gamber (S) âşûrâ günü gündüzü bir kimseyi insanlar arasında şunu nida ve i'lân etmesi için gönderdi: "Her kim yemek yedi ise (günü­nün karnını yemeyerek) gününü tamamlasın -yâhud- oruç tutsun. Birşey yememiş olan da artık birşey yemesin!"[50].

 

22- Cünüb Olarak Sabaha Giren Oruçlunun Hâli Babı

 

34-....... Sumeyye, efendisi Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân'dan işitmiştir. Ebû Bekr şöyle demiştir:,Ben ve babam Abdurrahmân ibnu'l-Hâris, Âişe'nin ve Ümmü Seleme'nin yanına girdiğimiz za­man... H Bize Ebû'UYemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb ibnu Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân ibn Haris haber verdi ki, babası Abdurrah­mân, Mervân ibnu'l-Hakem'e (vefatı: 65 H. Ramazânı) şunu haber vermiştir; Âişe ve Ümmü Seleme bu Abdurrahmân'a, Rasûlullah (S) ehliyle cinsî münâsebetten dolayı cünüb olduğu hâlde fecr ona erişir­di. Fecrden sonra Rasûlullah yıkanır ve orucu tutardı, diye haber ver­diler.

Bu haber üzerine vâlî Mervân, Abdurrahmân ibnu'l-Hâris'e hi­taben: Allah'a yemîn ediyorum ki, sen bu haberi makaale ile Ebû Hu-reyre'yi muhakkak zorluğa düşürüyorsun, dedi. Ve Mervân, o günlerde (Muâviye ibn Ebî Sufyân tarafından) Medîne üzerinde hâ­kim bulunuyordu. Ebû Bekr dedi ki: Abdurrahmân, Mervân'ın bu sözünden hoşlanmadı. Bundan bir müddet sonra Zu'1-Huleyfe'de bi­zim Ebû Hureyre ile birleşmemiz mukadder oldu. Ebû Hureyre'nin orada bir arazîsi vardı. İşte bu buluşmada Abdurrahmân, Ebû Hu-reyre'ye: Ben sana bir iş söyleyeceğim. Eğer Mervân o iş hususunda bana yemîn etmiş olmayaydı, ben o işi sana zikretmezdim, dedi. Ve akabinde ona Âişe ile Ümmü Seleme'nin yukarıda geçen sözlerini zik­retti. (Ebû Hureyre'nin yüzü renklendi ve:) Görüşüm böyledir (yânî cünüb olarak sabaha giren oruç tutmaz). Bana el-Fadl ibnu Abbâs tahdîs etti, o daha iyi bilendir, dedi.

Ve Hemmâm ibn Münebbih ile Abdullah ibn Umer'in oğlu, Ebû Hureyre'den olmak üzere, Peygamber (S) böyle kişiyeiftâr ile emre­derdi, diye söylemişlerdir. (Buhârî dedi ki): Birincisi, yânî Âişe ve Üm­mü Seleme hadîsi ittisal bakımından daha sağlamdır[51].

 

23- Oruçlu Olan Erkek Ve Kadının Derilerinin Birbirlerine Sürüşmelerinin Hükmü) Babı [52]

 

Ve Aişe (R): Oruçlu erkeğe kadının, yalnız ferci haram olur, demiştir [53].

 

35-...... Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) oruçlu iken öper ve sarmaşıp derisini kadının derisine dokundururdu. O, sizin nefsine en hâkim olanınızdı[54].

Buhârî dedi ki: İbn Abbâs: "Me'reb", hacet; "Meârib" (Tâhâ: 18), hacetler demektir, demiştir [55].

Tâvûs da: "Gayri ulVl-ırbetV (en-Nûr: 3 i), kendisinin kadınlara bir ihtiyâcı olmayan ahmak kişi demektir, demiştir [56].

 

24- Oruçlu İçin Öpme(Nin Hükmü) Babı

 

Ve Câbir ibn Zeyd: Eğer erkek karısına bakar da menî indirirse, orucunu tamamlar, demiştir [57].

 

36-.......Âişe(R): Rasûlullah (S) oruçlu iken kadınlarının bâzı­sını muhakkak öperdi, demiş; sonra da gülmüştür[58].

Ma'mer'den; o da Tâvûs'un oğlundan; o da babasından., senediyle rivayet et­miştir (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).

 

37-.......Ümmü Seleme'ninkızıZeyneb'den: Annesi Ümmü Se­leme şöyle demiştir: Ben Rasûlullah ile beraber saçaklı kadife örtü­nün altında yattığımız sırada birden hayz oldum. Bunun üzerine ben yavaşça sıyrılıp, hayza mahsûs elbisemi aldım. Rasûlullah: "Neyin var, hayızın mı geldi?" diye sordu. Evet, dedim. Akabinde O'nunla beraber saçaklı kadife örtünün içine girdim. Ümmü Seleme ve Rasû­lullah, ikisi de cünüblükten dolayı bir kab içinde yıkanırlardı. Ve Ra­sûlullah oruçlu olduğu hâlde (ben) Ümmü Seleme'yi öperdi [59].

 

25- Oruçlunun Yıkanması Babı

 

Ve İbn Umer oruçlu iken bir bezi ıslatıp kendi üzerine atmıştır [60]. eş-Şa'bî de oruçlu iken hammâma girmiştir [61]

ibn Abbâs tencerede pişmekte olan yemeği yâhud herhangi yiyecek şeyi tadmakta be's yoktur, dedi [62].

Hasen Basrî: Oruçlu için suyu ağıza alıp çalkalamakta ve soğuk suya girip durmakla serinlemekte be's yoktur, demiştir [63]. İbn Mes'ûd: Herhangi birinizin oruç günü olduğu zaman yağlanmış . ve saçları taranmış olarak sabaha girsin, demiştir [64].

Enes ibn Mâlik de: Benim içinde yıkanılacak bazam (= Bakırdan edinilen bir havuzum, küvetim) vardı. Ben

oruçlu iken (sıcak hissettiğimde serinlemek için) kendimi onun içine atar dururdum, demiştir [65].

Ve Peygamber'in oruçlu iken dişlerini misvakladığı zikrolunur [66]. İbn Umer de: Oruçlu, gündüzün evvelinde

ve sonunda dişlerini misvakla ovar, demiştir [67]. Atâ ibn Ebî Rebâh: Eğer oruçlu kimse tükürüğünüm yutarsa, orucunu bozar demem, demiştir [68]. İbn Şîrîn de: Yaş misvakla  misvaklamasında be's yoktur, dedi. Kendisine: Yaş misvakın bir tadı vardır, denildi de o: Suyun da bir tadı vardır. Hâlbuki sen abdest alırken ağzına su alıp çalkalıyorsun, dedi [69]. Enes ibn Mâlik, Hasen Basrî, İbrahim Nahaî: Göze sürme ve herhangi bir ilâç sürmekte oruçlu için hiçbir be's görmemişlerdir [70].

 

38-.......Âişe (R): Peygamber (S) ramazânda ihtilâm olmaktan başka sebeble cünüb olduğu hâlde kendisine fecr erişirdi, akabinde yıkanır ve orucunu tutardı, demiştir [71].

 

39- Bize İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mâlik, Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân ibni'l-Hâris ibn Hişâm ibni'l-Mugîre'nin hima­yesinde bulunan Sumeyy'den tahdîs etti ki, bu Sumeyy, efendisi olan Ebû Bekr ibn Abdirrahmân'dan şöyle dediğini işitmiştir: Ben babamla beraber gitmiş ve nihayet onun beraberinde olarak Âişe'nin yanına girmiştik. Âişe (R): Rasûlullah (S) üzerine şehâdet ediyorum ki, O, ihtilâmdan dolayı değil, cinsî münâsebetten ötürü cünüb bulunduğu hâlde muhakkak sabaha girer, sonra da cünüb olarak girdiği o gü­nünde oruç tutardı, dedi. Bundan sonra biz Ümmü Seleme'nin yanı­na girdik. O da Âişe'nin söylediği gibi söyledi [72].

 

26- Oruçlunun Unutarak Yediği Ve İçtiği Zamandaki Hükmü Babı

 

Ve Atâ: Oruçlu burnuna su çektikten sonra geri püskürürken burnundaki deliklerden boğazına su girerse, kendisi buna mâlik olamamış ise, bunda be's yoktur, demiştir[73].

Hasen de: Eğer oruçlunun boğazına sinek girerse, oruçluya birşey lâzım gelmez, demiştir [74].

Hasen ve Mücâhid: Eğer oruçlu orucunu unutarak cinsî münâsebet yaparsa, kendisine hiçbirşey lâzım gelmez, demiştir [75].

 

40-.......Muhammed ibn Şîrîn, Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yedi­ği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruç­luya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurmuştur  [76].

 

27- Oruçlunun Yaş Ve Kuru Misvakla Dişlerini Fırçalaması Babı

 

Ve Âmir ibn Rabîa'nın: Ben, Peygamber(S)'i oruçlu olduğu hâlde misvakla dişlerini temizlerken ihata edemiyeceğim yâhud sayamacağım kadar çok gördüm, dediği zikrolunuyor[77].

Ebû Hureyre de: Peygamber (S): "Ümmetime meşakkat verecek olmayaydım, her abdest alışta dişlerini misvakla temizlemelerini onlara muhakkak emrederdim" buyurdu demiştir [78]. Bunun benzeri olan hadîs, Câbir ibn Abdillah'tan, Zeyd ibn Hâlid'den; onlar da Peygamber'den olmak üzere rivayet olunuyor. (Buhârî dedi ki:) Peygamber bu hadîsinde oruçluyu oruçsuzdan ayırmamıştır [79].

Ve Aişe: Peygamber (S): "Misvaklanmak, ağızın temiz kalmasına ve Rabb'in razı olmasına sebebdir" buyurdu

demiştir [80].

Atâ ile Katâde de: Oruçlu tükürüğünü yutabilir, demişlerdir[81].

 

41-.......Humrân şöyle demiştir: Ben Usmân ibn Affân(R)'ı ab­dest alırken gördüm. Şöyle ki: Evvelâ elleri üzerine üç kerre su dö­küp yıkadı. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su verip yine çıkardı. Sonra yüzünü üç kerre yıkadı. Sonra sağ elini dirseğe kadar üç kerre yıkadı. Sonra sol elini dirseğe kadar üç kerre yıkadı. Sonra başını mes-hetti. Sonra sağ ayağını üç kerre, sonra sol ayağını da üç kerre yıka­dı. Sonra: RasûluIIah'ı şu benim abdest alışım gibi abdest alırken gördüm. Rasûlullah (S) abdesti aldıktan sonra: "Her kim benim şu abdest atışım gibi abdest alır, sonra da iki rek'at namaz kılar ve bu iki rek'at içinde kendi nefsini birşeyle konuşturmaz (yânî hatırına na­mazla ilgisi olmayan birşeyi getirmez) ise, muhakkak o kimsenin geç­miş günâhları kendi lehine mağfiret olunur" buyurdu, dedi [82].

 

28- Peygamberdin : "Herhangi Biriniz Abdest Aldığızaman Burnuna Su Çeksin" Hadîsi Babı

 

Buhârî dedi ki: Peygamber bu hadîsinde oruçlu ile oruçsuz arasım ayırmamıştır [83]. Hasen de: Eğer boğaza ulaşmazsa buruna dökülen burun ilâcında oruçlu için be's yoktur. Oruçlu kişi gözüne sürme çekebilir, demiştir [84].

Ve Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle demiştir: Oruçlu kişi ağzına su alıp çalkalar, sonra ağzındaki suyu dışarıya

boşaltır ve bu sulu tükrüğünü yutmadığı takdirde bu ona zarar vermez. Zâten bunu boşaltınca ağzında hâlis tükrükten başka ne kalır ki? Ben sakız çiğnemek orucu bozar demem. Velâkin oruçlu sakız çiğnemekten nehyolunur. Oruçlu abdest alırken burnuna su çekip çıkardığında boğazına su girerse be's yoktur. Çünkü o, boğazına kaçırmamağa mâlik değildir [85].

 

29- Bâb: Oruçlu. Ramazan Gündüzünde Bilerek Cinsî Münâsebet Yaptığı Zaman (Kendisine Keffâret Vâcib Olur)

 

Ve Ebû Hureyre'den, onun şu hadîsi Peygamber'e yükseltir olduğu zikrolunur: "Her kim ramazândan bir

günün orucunu özürsüz ve hastalıksız olduğu hâlde bozarsa, o farz orucu -şayet tutsa- nafile olarak tutacağı

dehr orucu kaza etmez (onu ancak onun yerine tutacağı bir günlük kaza orucu öder)" [86]. İbn Mes'ûd da bu Ebû Hureyre hadîsinin delâlet ettiği hükme kaail olmuştur [87]. Saîd ibn Müseyyeb, Şa'bî, İbn Cureyc, İbrâhîm Nahaî,

Katâde ve Hammâd ibn Süleyman: Ramazân gündüzünde oruç bozan kişi, bozduğu orucun yerine bir gün kaza orucu tutar, demişlerdir [88].

42-.......Âişe (R) şöyle diyordu: Peygamber'e bir adam geldi de, kendini kinaye ederek:

  O yanmıştır, dedi. Peygamber ona:

  "Senin neyin var (hâlin nedir)'?" diye sordu. O zât:

— Ramazân gündüzünde bilerek eşime isabet ettim (yânî cinsî münâsebet yaptım), dedi.

Bu arada Peygamber'e "Arak" denilen bir mıktel (yânîzenbile benzer bir sepet) içinde hurma getirildi. Peygamber:

  "O yama kişi nerededir?" diye sordu. O adam:

  Benim; buradayım, dedi. Peygamber (S):

  "Bu hurmaları (altmış fakire) sadaka yap!" buyurdu [89].

 

30- Bâb: Oruçlu, Keffâret Yapacağı Hiçbirşeyi Yok İken Ramazân Gündüzünde Bilerek Cinsî Münâsebet Yapar Da Bu Arada Kendisine Sadaka Verilirse, O Bunu Keffâret' Yapsın [90]

 

43-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Bizler Peygarnber'in yanında oturmuş bulunduğumuz sırada O'na bir-kimse geldi de:

  Yâ Rasûlallah, helak oldum! dedi. Rasûlullah ona:

  "Sana ne oldu ki?" diye sordu. O kimse:

— Oruçlu olduğum hâlde kadınımın üzerine düştüm (yânî onunla cinsî münâsebet yaptım), dedi., Rasûlullah (S):

— "Hürriyete kavuşturacağın bir köle bulabilir misin?" buyurdu. O zât:

— Hayır (bulamam), dedi. Rasûlullah:

  "Öyle ise iki ay zincirleme oruç tutmaya gücün yeter mi?" diye sordu.

O zât:

— Hayır, buna güç yetiremem, dedi. Rasûlullah:

  "Altmış yoksulu doyurmak yolunu bulabilir misin?" buyurdu.

O zât:

  Hayır (bulamam), dedi.

Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber bir süre bekledi. Bizler de bu bekleyiş üzerinde iken Peygamber'e içinde hurma dolu bir arak geti­rildi. Arak, mıktel demektir. Peygamber:

  "O mes'ele soran kimse nerededir?" buyurdu. O zât:

— Benim (buradayım diye ayağa kalktı).

Peygamber:

— "Bu hurmayı al da yoksullara sadaka eti" buyurdu. ft     O adam:

— Benden daha fakîr olana mı vereceğim, yâ Rasûlallah? Al­lah'a yemîn ederim ki, Medine'nin iki kara taşlığı arasında benim ev halkımdan daha fakîr bir ev halkı yoktur, dedi.

Râvî: İki lâbe ile, iki kara taşlığı kaşdediyor, demiştir. Bu sözü üzerine Peygamber, köpek dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü. Sonra da o zâta:

  "Haydi bu hurmayı (al da) ailene yedir!" buyurdu [91].

 

31- Ramazân Gündüzünde Cinsî Münâsebet Yapan Oruçlu, Aile Ferdleri Muhtâc Bulunduklarında Keffâret Erzakından Kendi Ailesine Yedirir Mi Babı [92]

 

44-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber'e geldi ve:

— Kavmin en gerisinde olan bu insan ramazân gündüzünde ka­dınının üstüne düştü, dedi.

Peygamber ona:

  "Bir köleyi hürriyetine kavuşturacak imkânı bulabilir misin?" buyurdu.

O zât:

  Hayır (bulamam), dedi. Peygamber:

  "Öyle ise zincirleme iki ay oruç tutmağa güç yetirebilir misin?" buyurdu.

O zât:

  Hayır (güç yetiremem), dedi. Peygamber:

   "Altmış fakiri doyurabileceğin birşey bulabilir misin?" buyurdu.

O zât:

  Hayır (bulamam), dedi.

.Ebû Hureyre dedi ki: Bu sırada Peygamber'e içi hurma dolu bir arak getirildi. O zebbîl yânı zenbil denilen kabdır. Peygamber o şahsa:

  "Bu hurmayı kendinden keffâret olmak üzere fakirlere yedir" buyurdu.     

O zât:

— Bizim aileden daha muhtâc olanlara mı? Medine'nin iki lâ-besi, iki kara taşlık nahiyesi arasında bizim ailemizden daha muhtâc bir ev halkı yoktur, dedi.

Peygamber:

  "Öyleyse bunu kendi ailene yedir!" buyurdu [93].

 

32- Oruçlu İçin Kan Aldırmanın Ve Kusmanın Hükmü Babı

 

Buhârî dedi ki: Ve bana Yahya ibn Salih söyledi: Bize Muâviye ibn Sellâm tahdîs edip şöyle dedi: Bize

Yahya ibn Ebî Kesîr, Umer ibnu'l-Hakem ibn Sevbân'dan tahdîs etti. O, Ebû Hureyre'den işitmiştir.

Ebû Hureyre:

Oruçlu, ihtiyârsız olarak kustuğu zaman orucu bozulmaz. Çünkü kusmak çıkarmaktır; girdirmek

değildir, demiştir [94].

Ve yine Ebû Hureyre'nin: Oruçlu, kusarsa orucu bozulur, dediği zikrolunuyor. Birincisi (yânî kusmak

orucu bozmaz rivayeti) daha sahihtir [95].

İbn Abbâs ile İkrime de: Oruç, içeri giren şeylerden kendini tutmaktır; dışarı çıkan şeyden kendini tutmak

değildir, demişlerdir [96].

Ve İbn Umer oruçlu iken gündüzleyin kendinden kan aldır ir di. Sonra gündüzleyin kan aldırmayı terketti de,

artık geceleyin kan aldırır oldu [97].

Ebû Mûsâ da geceleyin kan aldırırdı [98]. Ve Saıdibn Ebî Vakkaas'ın Zeyd ibn Erkam'ın, Ummü Seleme'nin de oruçlu oldukları hâlde kendilerinden kan aldırdıkları zikrolunuyor [99].

Ve Bukeyr, Alkame'nin anası Mercâne'nin: Biz Aişe'nin yanında kendimizden kan aldırdık da Aişe

bizleri bundan nehyetmedi, dediğini söylemiştir [100].

Hasen Basrî'den; o da birçok kimselerden: Şeddâd ibn Evs'ten, Usâme ibn Zeyd'den, Ebû Hureyre'den,

Sevbân'dan, Ma'kıl ibn Yesâr'dan Peygamber'e yükseltilmiş olarak: Kan alan da, kan aldıran da

oruçlarını bozdu, dediği rivayet olunuyor [101]. Buharı dedi ki: Ve bana Ayyaş söyleyip şöyle dedi: Bize Abdu'1-A'lâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yûnus, Hasen'den bunun benzerini tahdîs etti.Hasen'e: Söylediğin bu söz (yânî, kan alan ve aldıran orucu bozdu sözü) Peygamber'den mi? denildi de, Hasen: Evet, dedi.

Sonra bu kesin söylemesinin ardından tereddüd ederek: Allah en bilendir, dedi [102].

 

45-....... İbn Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) ihrâmlı iken kendisinden kan aldırdı, Peygamber, oruçlu iken de yi­ne kendisinden kan aldırdı [103]

 

46-.......tbn Abbâs (R): Peygamber (S) oruçlu iken kendisin­den kan aldırdı, demiştir [104].

 

47- Bize Âdem ibn Ebî Iyâs tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be. tahdîs edip şöyle dedi: Ben Sabit el-Bunânî'den işittim; o, Enes ibn Mâlik'e:

—Siz oruçlu için kan aldırmayı kerîh görür müydünüz? diye so­ruyordu.

Enes:

— Hayır, yalnız oruçluyu zaîf düşüreceği için hoş görmem, de­di [105].

Râvîlerden Şebâbe şunu ziyâde edip dedi ki: Bize Şu'be ibn Hac-câc bu hadîsi "Peygamber zamanında" kaydıyle tahdîs etti [106].

 

33- Yolculukta Oruç Tutma Ve Oruç Tutmama(Nın Hükmü) Babı

 

48-.......Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah ile beraber (ramazân içinde) bir seferde bulunduk. Rasûlul-lah birisine (yânı Bilâl'e):

  "İn de benim için sevîk karıştır!" buyurdu. Bilâl:.

  Yâ Rasûlallah^ güneş (yânı güneşin nuru) bakîdir, dedi. Rasûlullah tekrar:'

  "İn de bana sevîk bulamacı yap!" buyurdu. Bilâl yine:'

  Yâ Rasûlallah, daha güneş var! dedi, Rasûlullah üçüncü defa:

  "İn de benim için sevîk karıştır!" buyurdu.

Bunun üzerine Bilâl (devesinden) indi ve Rasûlullah için sevîk buladı. Rasûlullah o bulamacı içti de sonra elini şu doğu tarafa atıp işaret etti, sonra:

  "Gecenin bu doğu taraftan belirdiğim gördüğünüzde, oruç­lunun iftar vakti girmiştir" buyurdu [107].

Bu hadîsin aslım Ebû İshâk eş-Şeybânî'den rivayet etmekte Ce-rîr ibn Abdilhamîd ile Ebû Bekr ibn Ayyaş, râvî Sufyân ibn Uyey-ne'ye mutâbaat etmişlerdir [108].

 

49-....... Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Hamza ibn Amr el Eslemî: Yâ Rasûlallah, ben arka arkaya oruç tutuyorum, dedi [109].

 

50-.......Peygamber'in zevcesi Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Hamza ibn Amr el-Eslemî, Peygamber'e:

  Ben yolculukta oruç tutayım mı? diye sordu. Bu zât çok oruç tutardı. Rasûlullah (S):

  "İstersen oruç tut, istersen ye!" buyurdu [110].

 

34- Bâb: İnsan Ramazândan Birkaç Gün Oruç Tutsa, Sonra Yolculuk Etse? [111]

 

51-....... İbn Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Mekke fethi seferine ramazân ayında çıktı. Tâ Kedîd mevkiine ula­şıncaya kadar oruç tuttu. Orada iftar etti, O'nun beraberinde insan­lar da iftar ettiler [112].

Ebû Abdillah el-Buhâri: el-Kedîd, Usfân ile Kadîd arasında bir sudur, dedi [113].

 

52-.......Ebu'd-Derdâ (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber(S)'in maiyyetinde onun seferlerinden birisine (ramazânda) sıcak bir günde çıktık. O kadar ki, insan sıcağın şiddetinden elini başı üzerine koyu­yordu. İçimizde Peygamber ile İbnu Revâha'dan başka oruçlu kimse yoktu [114].

 

35- Peygamberisin. Sıcak Şiddetliyken Güneş Çarpmış Da Gölgelendirilen Kimse İçin "Seferde Oruç Tutmak Hâlis İbâdet Cümlesinden Değildir" Sözü Babı

 

53-....... Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir seferde idi. Bir ara halkın izdihamını ve üzerine güneşe karşı göl-jgelik tutulmuş bir kimse gördü ve:

— "Bu nedir?" diye sordu.

Sahâbîler:                                                

— Oruçludur, dediler.                           

Bunun üzerine Rasûlullah (S)

— "Seferde oruç tuîmük birr (yânî hâlis ibâdet) cümlesinden \değildir" buyurdu [115].                                                                  

 

36- Bâb: Peygamberin Sahâbîleri Seferde Oruç Tutmak Ve Tutmamak Hususunda Birbirlerini Ayıplamadılar

 

54-.......Enes ibn Mâlik (R): Bizler Peygamber'in beraberinde

yolculuk ederdik de, oruçlu olan oruç tutmayanı ve oruç tutmayan da oruç tutanı ayıplamazdı, demiştir [116].

 

37- Yolculuk Sırasında İnsanlar Kendisini Görmeleri (Ve Ona Uymaları) İçin Orucunu Bozan Kimse Babı

 

55-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medine'­den (fetih için) Mekke yönünde yola çıktı. Yolda tâ Usfân mevkiine varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra bir mikdâr su istedi. Su dolu ka­bı, insanların kendinin bu fiilini görmeleri için, iki elinin uzanabildi­ği kadar yukarıya kaldırdı ve onu içip orucunu bozdu. Nihayet Mekke'ye geldi. Bu, ramazân ayında idi [117].

İbn Abbâs şöyle der idi: Rasûlullah (S) seferde oruç tutmuş, ba­zen de tutmamıştır. Sahâbîlerden de isteyen seferde oruç tutmuş, is­teyen de tutmamıştır [118].

 

38- Bâb: "Oruca Takat Getirenler Üzerine (Eğer Oruç Tutmazlarsa) Bir Fidye Vardır" (D-Bakara: 183) [119].

 

İbn Umer ile Seleme ibnu'1-Ekva': Bu fidye âyetini, bundan bir âyet sonra gelen şu âyet nesh etti, demişlerdir [120];

"0 ramazân ayı ki insanları irşâd için hakk furkaanı, hidayet delili beyyineler hâlinde, Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu ay hazarda ise onda oruç tutsun, kim de hasta yâhud seferde ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerden kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk istemiyor. Hem buyuruyor ki, sayıyı ikmâl eyleyesiniz de size hidâyet buyurduğu vech üzere Allah yı tekbir ile ululayasınız ve gerek ki (el-Bakara: 185) [121].

 

56-.......İbn Ebî Leylâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muhammed'in sahâbîleri şöyle tahdîs ettiler: Ramazân orucu nazil oldu. Bu onlara ağır geldi. Oruç tutmaya takat getirenlerden kimisi oruç tutmayı bı­raktı da hergün bir fakîri doyurur oldu. Çünkü bu hususta kendileri­ne ruhsat verilmişti. Müteakiben oruç tutmaya gücü yetenlerin bu fidye verme ruhsatını "Oruç tutmanız sizin hakkınızda (yemenizden ve fidye vermenizden) daha hayırlıdır, eğer bilirseniz" (el-Bakara: i84> âyeti nesh edip kaldırdı da (mukîm ve kuvvetlilerin) hepsi oruç tutmakla emro-lundular [122].

 

57-.......Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer (R) "Fidyetun taâmu mesâktne = Miskinlerin taamı olan fidye" şeklinde cemi' olarak oku­du da: Bu fidye âyeti neshedilmiştir, dedi [123].

39- Bâb: Ramazân Orucunun Kazası Ne Zaman Yerine Getirilip Ödenir?

 

İbn Abbâs, Yüce Allah'ın mutlak olan "Tutamadığı günler sayısınca başka günler tutar" (ei-Bakam: i84i85)

kavlinden dolayı, kaza oruçlarının ayrılmasında, yânî aralıklı tutulmasında be's yoktur, demiştir [124]. Saîd ibn Müseyyeb, üzerinde ramazân borcu olduğu hâlde zu'1-hiccenin ilk on günü orucunu soran hakkında: Ramazânın kazasını ödemedikçe bunu tutmak doğru olmaz, demiştir [125]. İbrâhîm Nahaî: Ramazân kazasını ödemekte gecikip de nihayet diğer ramazân gelirse, ikisini de tutar demiş ve o kişi üzerine yedirmeyi re'y etmemiştir  [126].

Ebû Hureyre'den mürsel olarak zikrolunur ve İbn Abbâs'tan da zikr olunur ki, o, diğer ramazâna kadar

borcunu ödeyemeyen kişi, tutamadığı her bir gün yerine, bir fakire (bir müdd) yedirir, demiştir [127].

Buhârî dedi ki: Yüce Allah böyle kişi hakkında yedirmeyi zikretmedi, ancak mutlak olarak

"Başka günler sayısınca tutar" buyurdu.

 

58-.......Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'den işittim, o şöyle diyordu: Bazen üzerimde ramazân orucun­dan borç bulunduğu olurdu da ben bu kaza borcumu Ödemeye muktecür olamazdım, ancak şa'bân ayında Öderdim [128].

Râvî Yahya ibn Saîd: Şuğl, yânî Âişe'ye mâni' olan iş, Peygam-ber'den yâhud da Peygamber'le ilgilenmek, sebebidir, demiştir.

 

40- Hayızlı Kadın Orucu Ve Namazı Bırakır Babı

 

Ve Ebu'z-Zinâd (133) dedi ki: Sünnetler ve hakkın vecihleri (yânî dînî işler) ekseriya re'yin (yânî aklın ve kıyasın) hilafı üzere gelir de, müslümânlar onlara uymaktan bir ayrılma ve çekinme bulamazlar. Hayızlının orucu kaza edip de namazı kaza etmemesi bu nevi' işlerdendir [129].

 

59-.... Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Kadın hayız gördüğü zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi?" buyurdu. (Evet dediler.) Rasûlullah: "İşte bu da kadının dîninin eksikliğinden" cevâbını verdi [130].

 

41- Üzerinde Oruç Borcu Olduğu Halde Ölen Kimse Babı Ve Hasen El-Basrî: Eğer Onun Adına Otuz Kişi Bir Gün-Oruç Tutsa Caiz Olur, Demiştir [131].

 

60-.......Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S): "Her­hangi bir kimse üzerinde oruç borcu olduğu hâlde ölürse, bu ölünün velisi onun adına (niyâbeten) oruç tutabilir" buyurdu [132].

Bu hadîsi Amr ibnu'l-Hâris'ten rivayet etmekte Muhammed ibn Musa'nın babasına Abdullah ibmı Vehb mutâbaat etmiştir. Ve yine bu hadîsi Yahya ibnu Eyyüb da Ubeydullah ibnu Ebî Ca'fer'den ri­vayet etmiştir [133].

 

61- Bize Muhammed ibnu Abdirrahîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muâviye ibnu Amr tahdîs edip şöyle dedi: Bize Zaide, el-A'meş'ten; o da Müslim el-Batîn'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbnu Abbâs'tan tahdîs etti ii, o şöyle demiştir: Peygamberce bir adam geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Anam üzerinde bir ay oruç borcu varken öl­dü. Ben anam adına bu orucu kaza edebilir miyim? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Evet, sen kaza et! Çünkü Allah 'a olan borç ödenmeye daha lâyıktır" buyurdu [134].

Süleyman ibn Mıhrân dedi ki: Müslim el-Batîn bu hadîsi tahdîs ettiği sırada bizler üç kişi oturmuş olduğumuz hâlde, el-Hakem ibnu Uyeyne ve Seleme ibn Kuheyl ikisi de şöyle dediler: Biz Mücâhid ibn Cebr'den işittik, o bu hadîsi İbn Abbâs'tan zikrediyordu [135].

Ve Ebû Hâlid el-Ahmer'den zikrolunuyor ki, o şöyle demiştir: Bize el-A'meş, el-Hakem'den, Müslim el-Batîn'den ve Seleme ibn Ku-heyl'den; onlar da Saîd ibn Cubeyr'den, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan ve Mucâhid'den; bu son üçü de İbn Abbâs'tan tahdîs ettiler. İbn Abbâs şöyle demiştir: Bir kadırt Peygamber'e hitaben: Kızkardeşim öldü, dedi' [136].

Ve Yahya ibn Saîd ile Ebû Muâviye Muhammed ibn Hazım şöyle dediler: Bize el-A'meş, Müslim el-Batîn'den; o da Saîd ibn Cubeyr'-den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. İbn Abbâs: Bir kadın Peygam-ber'e hitaben: Annem Öldü dedi, demiştir [137].

Ve Ubeydullah, Zeyd ibn Ebî Uneyse'den; o da el-Hakem ibn Uyeyne'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da îbn Abbâs'tan olmak üzere söyledi ki, İbn Abbâs: Bir kadın Peygamber'e hitaben: Annem, üzerinde bir adak orucu borcu olduğu hâlde öldü dedi, demiştir [138].

Ve Ebû Harız dedi ki: Bize İkrime, İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Bir kadın, Peygamber'e hitaben: Annem, üzerinde onbeş günlük oruç borcu olduğu hâlde öldü dedi, demiştir [139].

 

42- Bâb: Oruçlunun İftar Etmesi Ne Zaman Halâl Olur?

 

Ve Ebû Saîd el-Hudrî, güneşin kursu (yânı cirmi ve küresi) kaybolduğu zaman orucunu bozmuştur [140].

 

62-.......Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)

şöyle buyurdu: "Gece şu taraftan (yânî doğu tarafından) yönelip gel­diği, gündüz de şu taraftan (yânî batıdan) arkasına dönüp gittiği, güneş de battığı zaman oruçlu orucunu bozmuştur (yânî orucunu bozma vakti girmiştir)" [141].

 

63-.......Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Biz, bir se­ferde Rasûlullah'ın beraberinde idik, kendisi oruçlu hâldeydi. Gü­neş battığı zaman, topluluktan bir kimseye hitaben:

  "Yâ Fulân! Kalk da bizlere sevîk bulamacı yap!" buyurdu.

O zât:

  Yâ Rasûlallah, keski biraz daha geceye girseydin! dedi. Rasûlullah:

  "İn ve bizler için sevîk karıştır!" buyurdu. O kişi:

  Yâ Rasûlallah, biraz daha geceye girseydin! dedi. Rasûlullah:

  "İn ve bizler için sevîk,karıştır!" buyurdu. O kişi:

  Gündüz (yânî aydınlık) henüz üzerindedir! dedi. Rasûlullah:

  "İn ve bizler için sevîk karıştır!" buyurdu.

Bunun üzerine o zât bineğinden indi de, kendileri için sevîk bu­lamacı karıştırdı. Peygamber ondan içti ve sonra:

  "Geceyi şu doğu tarafından yönelip gelmiş gördüğünüz za­man işte bu âh, oruçlunun iftar etme vaktidir" buyurdu [142].

 

43- Bâb: Oruçlu Kendisine Kolay Gelen Su Ve Diğer Herhangibir Şeyle Orucunu Bozar

 

64-.......Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: BizPeygamber'in maiyyetinde yolculuk ettik, kendisi oruçlu hâldeydi. Güneş ba­tınca sahâbîlerden birisine:

  "İn de bizim için sevîk karıştır!" buyurdu.

O zât:

— Yâ Rasûlallah! Keski akşama girseydin! dedi.

Rasûlullah:

  "İn de bizim için sevîkı su ile ezip karıştır!" buyurdu.

O zât:

— Yâ Rasûlallah! Gündüzün aydınlığı henüz üstündedir, dedi.

Rasûlullah:

— "İn de bizim için sevîk bulamacı karıştır!" buyurdu.

Bunun üzerine o zât bineğinden indi de sevîk bulamacı karıştır­dı. Onu içtikten sonra Rasûlullah (S) parmağıyla doğu tarafına işa­ret ederek:

  "Geceyi şu taraftan gelmiş gördüğünüzde bu ân oruçlunun iftar vaktidir" buyurdu [143].

 

44- İftarın, Vaktinden Geciktirilmemesi Babı

 

65-.......Sehli ibn Sa'd(R)'den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S):

"İnsanlar-, vakti girince iftar etmeye acele davrandıkları müddetçe dâima hayırla beraberdirler" buyurdu [144].

 

66-.......Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle dedi: Ben Peygamber ile beraber bir yolculukta bulundum. Peygamber oruç tuttu. Niha­yet akşama girince birisine:

  "İn de benim için sevîk bulamacı karıştır" buyurdu. O zât:

  Akşama girinceye kadar bekîeseydin! dedi. Peygamber (S)

  "İn de benim için sevîk bulamacı karıştır. Sen gecenin şu (do­ğu) taraftan geldiğini gördüğünde, oruçlu iftarını yapar" buyurdu [145].

 

45- Bâb: Oruçlu Ramazânda (Güneş Battı Sanarak^ Orucunu Bozsa, Sonra Da Güneş Meydana Çıksa? [146]

 

67-....... Esma bintu Ebî Bekr (R): Bizler Peygamber'in hayatında yağışlı bir günde iftar ettik, sonra da güneş meydana çıktı, de­miştir.

Bu Esma hadîsinin râvîsi Hişâm ibn Urve'ye:

— Onlar Peygamber tarafından bu günün orucunu ödemekle em-rolundular mı? diye soruldu. Hişâm:

— Kaza etmekten kurtuluş yoktur (yânî ödemek lâzımdır), dedi [147].

Ve Ma'mer ibn Râşid şöyle dedi: Ben Hişâm ibn Urve'den işit­tim; o: Bu günün orucunu ödediler ini, yâhud ödemediler mi, bilmi­yorum, diyordu [148].

 

46- Çocukların Orucu Babı Ve Umer (R) Ramazân İçinde Sarhoş Olmuş Bir Kimseye: Sana Yazıklar Olsun, Bizim Çocuklarımız Bile Oruçludurlar, Demiş Ve O Sarhoşa Dayak Atmıştır [149]

 

68-.......er-Rubeyyi' bintu Muavviz (R) şöyle demiştir: Peygam­ber (S), âşûrâ günü kuşluk zamanı -Medine yakınındaki- Ensâr köy­lerine şu haberi gönderdi: "Her kim iftar ederek sabahladı ise gününün geri kalan zamanında imsak eîsin^Her kim de oruçlu olarak sabaha ulaştı ise, orucunu tamamlastn".

er-Rubeyyi* dedi ki: Biz bundan sonra âşûrâ orucunu tutardık, çocuklarımıza da tuttururduk. Oruçlu çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak düzerdik de bunlardan biri yemek üzerine ağladığı zaman, iftar vakti oluncaya kadar ona bu oyuncağı verirdik [150].

 

47- Visal Orucu (Yânî Bir Günün Orucunu Öbür Günün Orucuna Yemeden İçmeden Ekleyip Ulamanın Hükmü) [151];

 

Yüce Allah'ın:

"Sonra orucu geceye kadar imsak ederek tamamlayınız..*" (ei-Bakara: 187) kavlinden ötürü, geceleyin oruç yoktur diyen kimse [152]; Peygamber (S.) ümmetine bir rahmet olmak ve bedenlerinin kuvvetini bakî kılıp korumak için visal orucu tutmaktan nehyetti [153]ve bir

de teammuk'un, yânı teklif edilmemiş bir şeyi , derinletmenin (derinlemesine yapmanın) mekruh ! I                        kılınması babı [154].

 

69-....... Enes ibn Mâlik(R) ten: Peygamber (S):

  "Bir günün orucunu öbür günün orucuna eklemeyiniz" buyurdu.

Sahâbîler:

— Sen orucu ekleyip duruyorsun? dediler.

Peygamber:

_ "Ben sizden hiçbiriniz gibi değilim. Çünkü ben yedirilir, içirilirim" yâhud: "Çünkü ben yedirilir ve içirilir olduğum hâlde gecelerim" buyurdu [155].

 

70-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) vi­sal orucu tutmaktan nehyetti. Sahâbîler: Sen birbirine ekleyerek oruç tutuyorsun? dediler. Rasûlullah: "Çünkü ben sizler gibi değilim. Ben doyurulur ve sulanırım" buyurdu.

 

71-....... Ebû Saîd (R), Peygamber(S)'i şöyle buyururken işitmistir:

— "Sizler, orucunuzu öbürüsüne eklemeyiniz. Hanginiz bir gü­nün orucunu diğer günün orucuna eklemek isterse, nihayet sahur vak­tine kadar ulaştırsın".

Sahâbîler:

  Yâ Rasûlallah! Sen birbirine ekleyerek oruç tutuyorsun? dediler.

Rasûluİlah:

  "Ben sizin hey'etiniz gibi değilim. Çünkü ben geceyi, beni do­yuran bir doyurucum ve beni sulayan bir sulayıcım olduğu hâlde geçiririm" buyurdu 157.

 

72-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûluİlah (S) ümmetine rahmeten oruçları birbirine eklemekten nehy buyurdu. Sahâbîler:

— Sen bir günün orucunu diğer günün orucuna ekleyip ulaştırı­yorsun? dediler.

Rasûluİlah:

  "Ben sizin hey'etiniz gibi değilim. Çünkü Rabb'im beni do­yurur ve sular" buyurdu [156].

Ebû Abdillâh el-Buhârî dedi ki: Râvîlerden Usmân ibn Ebî Şey-be bu hadîsteki "Rahmeten lehum(= Ümmete rahmeten)" kısmını zikretmedi [157].

 

48- Orucunda Birbirine Eklemeyi Çoğaltanlara (Peygamber Tarafından) Ceza Verilmesi Babı

 

Bu cezây. Enes (R) Peygamberin rivayet etmiştir [158].

 

73-.......EbûHureyre (R) şöyle demiştir: Rasûluİlah (S) oruçta birbirine eklemekten nehyetmişti. Müslümanlardan bir kimse Rasûlullah'a hitaben:

— Yâ Rasûlallah! Sen bir günün orucunu, öbür günün orucuna

ekliyorsun! dedi.

Bunun üzerine Rasûluİlah:

  "Sizin hanginiz benim gibidir? Ben, Rabb'im beni doyurur ve sular bir hâlde gecelerim" buyurdu.

Fakat sahâbîler bir günün orucunu diğer günün orucuna ekle­mekten vazgeçmekten (yine) çekindiklerinde, Rasûluİlah oruçlarını bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) birbirine ekletti. Sonra (üçüncü günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine Rasûluİlah oru­cu birbirine eklemekten vazgeçmek istemeyenleri cezalandırma yapar gibi:

— "Eğer hilâl (bir ay) geri kalsaydı, eklemeyi sizin için (bir i'tibâr olsun diye) o kadar artırırdım" buyurdu [159].

 

74-.......Hemmâm ibn Münebbih es-San'ânî, Ebû Hureyre'den işitmiştir. Peygamber (S) sahâbîlerine iki kerre: "Sizleri, orucunuzu öbür günün orucuna eklemekten nehyediyorum" buyurdu. Kendisi­ne: Sen orucunu öbür, günün orucuna ekliyorsun, denildi. Peygam­ber: "Ben, Rabb'im beni doyurur ve sular hâlde gecelerim. Bunun için sizler amellerden (ibâdetlerden) gücünüzün yeteceği mikdânnı ma-habbet eyleyin (yânı: üzerinize alın)" buyurdu [160].

 

49- Bir Günün Orucunu Seher Vaktine Kadar Ulaştırmak Babı [161]

 

75-.......Ebû Saîd el-Hudrî, RasûIullah(S)'i şöyle buyururkenişitmiştir:

  "Sizler orucunuzu öbür günün orucuna eklemeyiniz. Hangi biriniz orucunu öbür günün orucuna eklemek isterse, nihayet onu seher (yânî sahur) vaktine kadar ulaştırsın".

Sahâbîler:

— Yâ Rasûlallah, sen orucunu öbür günün orucuna ekliyorsun, dediler.

Rasûlullah:

  "Ben sizin hey'etiniz yânî hâliniz gibi değilimdir. Çünkü ben, beni doyurmakta olan bir Doyurucum ve beni sulamakta olan bir Su-layıcım olduğu hâlde gecelerim" buyurdu [162].

50- Nafile Olarak Oruçlu Bulunan Dîn Kardeşine Bu Orucunu Bozdurmaya Yemîn Eden Ve Orucu Bozmak Kendisine Daha Hayırlı Olduğu Takdirde Orucunu Bozan Kimseye Bir Ödeme Gerekmediği Görüşünde Bulunan Kimse Babı [163]

 

76-.......Ebû Cuheyfe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Selmân el-Fârisî ile Ebu'd-Derdâ arasında kardeşlik akdi yaptı. Selmân, Ebu'd-Derdâ'yı ziyarete gitti. (Ebu'd-Derdâ'yı evde bulamadı) ve ka­rısı Ümmü'd-Derdâ'yı eski bir elbise içinde perişan gördü de:

  Bu hâlin nedir? diye sordu. Ümmü'd-Derdâ:

— Kardeşin Ebu'd-Derdâ'mn dünyâda bir işi ve ihtiyâcı yoktur (o, gündüz oruç tutar, gece namaz kılar), deyip dert yandı.

Bu sırada Ebu'd-Derdâ da geldi. Selmân için yemek yaptı (ve önüne getirdi). Selmân, Ebu'd-Deryâ'ya:               

  Sen de ye! dedi.                                              

Ebu'd-Derdâ:

  Ben oruçluyum! demesi üzerine Selmân:

— (Vallâhî bu orucu bozacaksın!) Ve sen yemedikçe ben de ye­meyeceğim, dedi.

Ebû Cuheyfe dedi ki: Ebu'd-Derdâ da (orucunu bozup konuğu ile) yedi. Gece olunca Ebu'd-Derdâ, gecenin evvelinde namaza kalk­mak istedi. Selmân onu:

  Uyu! diye men' etti.

Ebu'd-Derdâ da uyudu. Sonra bir daha kalkmaya davrandı. yine Selmân:

— Uyu! deyip, onu kalkmaktan men' etti. Gecenin son vakti olunca Selmân:

— Şimdi kalk, dedi. (Kalktılar, abdest alıp) namaz kıldılar. Mü­teakiben Selmân, Ebu'd-Derdâ'ya:

— İnne ü-Rabbike aleyhe hokkan •Ve li-nefsike aleyke hakkan Ve li-ehlike aleyke hakkan {Ve lUdafyike aleyke hakkan) fe â'tı külle zî hakkın hakkahu

Muhakkak ki senin üzerinde Rabb'in için bir hakk vardır.

Ve yine senin üzerinde kendin için bir hakk vardır.

Ve yine senin üzerinde ailen için de bir hakk vardır.

(Ve hattâ senin üzerinde misafir için de bir hakk vardır) [164].

Binâenaleyh sen her hakk sahibine hakkını ver!] dedi. Sonra Ebu'd-Derdâ Peygamber'e geldi de bu vak'ayı O'na zik­retti. Peygamber (S):

— "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu [165]

 

51- Şa'bân Ayında Tutulan Oruc(Un Fazileti) Babı

 

77-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -bâzı aylarda çok- oruç tutardı. Hattâ biz O'nu (bu ayda) hiç iftar etmiyor sanır­dık. (Bâzı aylarda da o kadar çok) iftar ederdi ki, biz O'nu hiç nafile oruç tutmuyor sanırdık. Ben Rasûlullah'ın ramazândan başka bir ayın orucunu tamamladığını görmedim. Şa'bân ayındaki kadar da kendi­sinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim [166].

 

78-.......Âişe (R), Ebû Seleme'ye tahdîs edip şöyle demiştir: Pey­gamber (S), hiçbir ayda şa'bândakinden daha çok nafile oruç tutar değildi. Çünkü Peygamber şa'bân ayının çoğunda oruç tutar idi. Ve: "Amellerden (devam etmeye) gücünüzün yeteceği mikdârı alınız. Çün­kü Allah, sizler (amelden) bıkmadıkça (sevâb vermekten) bıkmaz" buyururdu. Ve Peygamber'e en sevimli olan namaz, az olsa bile üze­rinde devam edilen namazdı. Peygamber herhangi bir (nafile) nama­zı kılmaya başlayınca ona devam ederdi [167].

 

52- Peygamber(S)'İn Nafile Orucu Tutması Ve Tutmaması Nevinden Zikrolunan Şeyler Bâbı

 

79-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ramazân­dan başka asla bir ayı kamilen oruç tutmadı. (Diğer aylarda) oruç tutardı; bir hâlde ki, O'nu gören: Hayır, vallahi Peygamber (bu ay) iftar etmiyor, der idi. Yine Peygamber bir ay içinde oruçsuz olurdu, ki O'nu gören: Hayır, vallâhî Peygamber (bu ay hiç) oruç tutmuyor, der idi.

 

80-.......Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) ay içinden (o kadar günlerde) oruç tutmaz idi ki, biz O'nu artık o ayın hiçbir gününde oruç tutmayacak sanırdık. (Hâlbuki sonra O geri kalan günlerde tamamen veya kısmen oruç tu­tardı.) Ve yine Rasüİullah aydan (o kadar günlerde) oruç tutar idi ki, biz O'nu artık orucu bırakmayacak sanırdık. (Hâlbuki sonra O geri kalan günlerde orucu bırakırdı.) Ve yine sen Rasûlullah'ı gece­den bir kısmında namaz kılar görmek istemezsin ki, muhakkak O'nu o sırada namaz kılar görürsün. O'nu uyur görmek istemezsin» meğer O'nu uyur görürsün.

Ve râvî Süleyman ibn Hayyân, Humeyd'den söyledi ki, Humeyd, Enes'ten Rasûlullah'ın orucu hakkında suâl sormuştur [168].

 

81-......Humeyd et-Tavîl dedi ki: Ben Enes'e Peygamber'in oru­cunun keyfiyyetinden sordum. Enes (R) şöyle dedi: Ben Peygamber'i her aydan herhangi bir günde oruçlu görmek arzu edince, muhak­kak O'nu oruçlu görürdüm. Onu oruçsuz görmek arzu edince de mu­hakkak O'nu oruçsuz görürdüm. Geceden herhangi bir kısmında namaz kılar görmek isteyince, muhakkak O'nu namaz kılar görür­düm. Uyur görmek isteyince de muhakkak uyur görürdüm. Ve ben Rasûlullah'ın elinden daha yumuşak ne bir yüne, ne de bir ipeğe do­kundum. Ve yine ben Rasûlullah'ın güzel kokusundan daha gözel ko­kan ne bir misk, ne de bir anber kokladım [169].

 

53- Konuğun (Kendisini Konuklayıp Ağırlayan Kimsenin Tutmakta Olduğu Nafile) Orucundaki Hakkı Babı [170]

 

82-.......Abdullah ibnu Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip, Rasûhıllah yanıma girdi, dedikten sonra, bundan sonraki bâbda gelecek olan, yânî içinde Rasûlullah'ın:

İnne H-zevrike aleyhe hokkan

Ve itine li-zevcike aîeyke hakkan

(= Muhakkak senin üzerinde konukların için bir hakk vardır ve yi­ne muhakkak senin üzerinde eşin için bir hakk vardır) sözleri bulu­nan hadîsini zikretti [171].

Abdullah dedi ki: Rasûlullah en nihayet bana Dâvûd orucu tut­mayı tavsiye edince, ben:

  Dâvûd Peygamber'in orucu ne kadardır? diye sordum. Rasûlullah:

  "Senenin yarısıdır" buyurdu.

 

54- Nafile Oruç Tutmakta Bedenin {Sağlığının Gözetilmesi, Merhamet Ve Şefkat Edilmesi) Hakkı Babı

 

83-...JL. Abdullah ibnu Amr ibni'1-As (R) tahdîs edip şöyle de­miştir:      

Rasûlullah (S) bana;

  "Yâ Abdellah! Senin gündüzleyin oruç tutar ve geceleyin de namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi?" buyurdu.

Ben de:

  Evet, yâ Rasûlallah, öyledir, dedim. Rasûlullah:

  "Öyle yapma! Bâzı günler oruç tut, bâzı günler oruç tutma. Gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında yat uyu.

Fe itme li-cesedike aleyhe hokkan

Ve inne li-aynike aleyke hakkan

Ve inne li-zeycike aleyke hakkan

Ve inne li-zevrike aleyke hakkan

{= Çünkü muhakkak senin üzerinde şu bedenin için bir hakk vardır, Ve muhakkak senin üzerinde gözlerin için bir hakk vardır, Ve muhakkak senin üzerinde eşin için bir hakk vardır, Ve muhakkak senin üzerinde ziyaretçilerin için de bir hakk vardır.) Ve muhakkak (bütün bu hakları edâ etmekle beraber) her ay üç gün oruç tutman sana kâfidir. Çünkü sana herbir haseneye mukaabil on misli sevâb muhakkak olduğuna göre, her ayın üç gün orucu, bütün sene orucu demektir" buyurdu.

Ben nefsim üzerinde ibâdette şiddet yaptıkça bana şiddetlendi­rildi. Ben:

— Yâ Rasûlallah! Ben bundan ziyâde ibâdet yapmak için ken­dimde kuvvet buluyorum! dedim.

Rasûlullah:                                              

  "Öyleyse Allah'ın Peygamberi Dâvûd aleyhi's-selâmın oru­cu gibi oruç tut, ondan fazla tutma!" buyurdu.

Ben:

— Allah'ın Peygamberi Dâvûd aleyhi's-selâmın orucu ne kadar­dır? dedim.

  "Senenin yarısıdır" buyurdu.

Abdullah yaşlanıp da nefsinde eskisi gibi ibâdete kuvvet kalma­yınca "Ah, keski ben Peygamber'in bahşettiği ruhsat ve kolaylığı kabul etmiş olaydım" der dururdu [172].

 

55- Dehr (Yânı Bütün Sene) Orucu Babı [173]

 

84-....... Abdullah ibn Amr (R) şöyle demiştir:

Vallâhî ben yaşadığım müddetçe muhakkak gündüzleyin oruç tutacağım, geceleyin de muhakkak ibâdetle kaaim olacağım demekte olduğum haberi Rasûlullah'a ulaştırılmış. Rasûlullah bana bunu söyleyip söylemediğimi sordu. Ben de kendisine:

— Babam, anam sana feda olsun, ben bu sözleri söylemiş, böy­le adamışımdır, dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Ama sen bu ağır ibâdeti yerine getirmeye muktedir olamaz­sın. Onun için sen bazen oruç tut, bazen tutma; bazen ibâdete kalk, bazen uyu. Sen (her) aydan üç gün oruç tut. Çünkü her hasene on misli ile mükâfatlanır. Bu da (fazilet ve ecir kazanma bakımından) bütün sene orucu gibidir" buyurdu [174].

  Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm, dedim. Rasûlullah:

  "Öyleyse bir gün oruç tut, iki gün oruç tutma" buyurdu.

  Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm, dedim.

  "Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma. İşte bu, Dâvûd Pey-ğfcmber'in orucudur. Bu, orucun en fazîletlisidir" buyurdu.

  Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm, dedim. Bunun üzerine Peygamber (S):                                         

  "Bundan daha fazîletli oruç yoktur" buyurdu [175].          

 

56- Nafile Oruç Hususunda Ehlin (Yani Çocukların, Eşît ve Diğer Yakınların) Hakkı Babı

 

Bu ehlin haklarını tesbît eden hadîsi Ebû Cuheyfe, Peygamber(S)'den rivayet etmiştir [176].

 

85-....... İbn Cureyc şöyle demiştir: Ben Atâ'dan işittim; ona da Mekkeli meşhur şâir Ebu'l-Abbâs es-Sâib haber vermiştir ki, ken­disi Abdullah ibn Amr(R)'dan işitmiştir. Abdullah şöyle diyordu: Pey-gamber'e benim arka arkaya oruç tutar ve geceleyin namaz kılar olduğum haberi ulaşmış. Bundan Ötürü ya bana haberci yolladı, yâ-hud da ben kendisine kavuşunca bana:

  "Senin ara vermeden oruç tutar olduğun ve uyumayarak na­maz kılar olduğun bana haber verilmedi mi? Oruç tut, iftar et, na­maz kıl ve uyu! Çünkü senin üzerinde iki gözün için bir pay vardır. Ve çünkü senin üzerinde nefsin ve ehlin için de birer pay vardır"

buyurdu.

Abdullah:

  Ben bu ibâdet için elbette kuvvetliyimdir, dedi.

Rasûlullah:

  "Öyleyse sen Dâvûd aleyhi's-selâm orucu tut" buyurdu.

  Dâvûd Peygamber'in orucu nasıldır? dedi.

Rasûlullah:

  "Dâvûd bir gün oruç tutar, bir gün tutmaz idi. Ve o düşman­la karşılaştığı zaman kaçmazdı" buyurdu.

Abdullah:

— Ey Allah'ın Peygamberi! Bu düşmandan kaçmamak hasleti­ni bana kim te'mîn eder? dedi.

(Peygamber: "O bir ilâhî ihsandır" buyurdu.) Râvî Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Ben bu kıssada ebed orucu­nu nasıl zikrettiğini bilmiyorum, ancak ben râvîninşöyle dediğini ez­berimde tutuyorum: Peygamber (S) iki kerre:

  "Dâima oruç tutan kimse, oruç tutmamıştır" buyurdu [177].

 

57- Bir Gün Oruç Tutmak Vş Bir Gün İftar Etmek Babı

 

86-.......Abdullah ibn Amr(R)'dan: Peygamber (S):

— "Aydan üç gün oruç tut!" buyurdu. Abdullah:

— Ben bundan çoğuna takat getiririm, dedi ve devamla daha ço-una takat getireceğini söyledi.

Nihayet, Peygamber:

  "Bir gün oruç tut, bir gün oruçsuz ol" dedi ve "Kur'ân 'ı da her bir ay içinde okuyup hatm eyle!" buyurdu.

Abdullah:

— Ben daha çoğuna da takat getiririm, dedi ve böyle demekten ayrılmadı.

Nihayet, Peygamber:

  "Kur'ân'ı üç gece içinde oku!" buyurdu [178].

 

58- Davud Alehi's-Selamın Orucu Babı [179]

 

87-.......Bize Habîb ibnu Ebî Sabit tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebu'l-Abbâs el-Mekkî'den işittim; o bir şâir idi ve hadîsi hususunda ittihâm edilmezdi. Dedi ki: Ben Abdullah ibn Amr ibni'l-Âs(R)'tan işittim: Dedi Peygamber (S) bana hitaben:

  "Muhakkak ki sen her gün oruç tutuyor ve bütün gece ibâ­detle kaaim oluyorsun" buyurdu.

Ben:

— Evet öyle yapıyorum, dedim.

Peygamber:

  "Sen böyle yaptığın zaman muhakkak bundan dolayı göz za­yıflayıp göz çukuru içine çökecek, nefis de çok yorulacaktır. Her gün oruç tutan, oruç tutmamıştır. Her aydan "üç gün oruç tutmak, sene­nin tamâmını oruç tutmaktır" buyurdu.

Ben:'

  Ben bundan daha çoğuna takat getiririm, dedim.

Peygamber:

  "Öyle ise Dâvûd aleyhi's-selâmm orucu gibi oruç tut. O bir gün oruç tutar, bir gün oruç tutmaz idi ve düşmanla kavuştuğu za­man da kaçmaz idi" buyurdu.

 

88-.......Ebû Kılâbe şöyle dedi: Bana Ebu'l-Melîh haber verip şöyle dedi: Ben baban ile beraber Abdullah ibn Amr'ın yanına gir­dim. Abdullah bize şöyle tahdîs etti: Benim oruç tutuşum Rasûlul-lah'a zikrolunmuş. Rasûlullah bunu duyunca benim yanıma girdi. Ben hemen kendisi için lîf dolu deriden bir yastık koydum. Rasûlullah yer üzerine oturdu. O yastık benimle O'nun arasında kaldı. Akabinde bana:

  "Sana her aydan üç gün oruç tutmak yetmiyor mu?"'buyurdu. Ben:

  (Yetmez) yâ Rasûlallah! dedim. Rasûlullah:

  "(Her aydan) beş gün tut" buyurdu. Ben:

  (Her aydan beş gün de yetmez) yâ Rasûlallah! dedim.

  "(Her aydan) yedi gün tut!" buyurdu. Ben:

— (Her aydan yedi gün oruç bana yetmez) yâ Rasûlallah! dedim.

  "(Her aydan) dokuz gün tut" buyurdu. Ben:

  Yâ Rasûlallah (bu da yetmez)! dedim.

  "(Her aydan) onbir gün oruç tut" buyurdu. Sonra Peygamber (S):

  "Dâvûd Peygamber'in orucunun üstünde oruç yoktur. O, se­nenin yarısını oruç tutmaktır. Bir gün oruç tut, bir gün iftar et" bu­yurdu [180].

 

59- Her Ayın Onüç, Ondört, Onreşînci Günleri Olan "Eyyâmu'l-Bîd"De Oruç Tutmak Babı [181]

 

89.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Kalbi dostum (Rasû­lullah) bana üç şey vasıyyet etti: Her aydan üç gün oruç tutmak, (her gün) iki rek'at duhâ namazı kılmak, uyumadan önce vitr namazı kıl­mak [182].

 

60- Bir Topluluğu Ziyaret Edip De Onların Yanında İftar Etmeyen Kimse Babı [183]

 

90-.......Enes ibn Mâlik(R)'ten (şöyle demiştir):

Peygamber (S) -annem- Ümmü Süleym'in yanına girdi. Annem de O'na hurma ve yağ getirip ikram etti. Peygamber:

  "Yağınızı tulumuna, hurmanızı da kendi kabı içine geri ko­yunuz. Çünkü ben oruçluyum" buyurdu.

Sonra evin kenarlarından bir tarafına doğru kalktı, durup farz olmayarak (iki rek'at nafile) namaz kıldı. (Peygamber ile biz de kıl­dık.) Peygamber Ümmü Süleym'e ve evinin halkına dua etti. Ümmü Süleym:

— Yâ Rasûlallah! Benim bir hâssacığım var (ona da duâ ediver), dedi.

Rasûlullah:

  "Hâssacık nedir?" diye sordu.                      

Ümmü Süleym:

  Hizmetçin Enes'tir, dedi.

Enes dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah âhiretin ve dünyânın hiç­bir hayrını bırakmayarak bana duâ etti:

"Allâhumme'nukhu mâlen ve veleden ve bârik lehu (= Yâ Al­lah! Enes'i çok mal ve çok evlâd ile rızıklandır ve kendisi için bu rız­kı bereketli kıl)" dedi. İşte bu duâ bereketliyle ben malca Ensâr'ın en zenginlerindenim.

H yine Enes şöyle dedi: Kızım Umeyye bana söyledi ki Haccâc'-m Basra'ya geldiği (hicri 75 târihine) kadar sulbî evlâdımdan yüzyir-mi bu kadar kişi gömülmüştür [184].

 

91- Bize İbnu Ebî Meryem tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yahya (ibn Eyyûb el-Gâfıkî el-Mısrî) haber verip şöyle dedi: Bana Humeyd et-Tavî! tahdîs etti ki, kendisi Enes'ten; o da Peygamber(S)'den işitmiştir [185].

 

61- Ayın Sonunda Oruç Tutmak Babı

 

92-.......İmrân ibnu Husayn(R)'dan: Peygamber (S) İmrân'a sordu, yâhud da başka bir kimseye sordu da İmrân işitiyordu. Pey­gamber:

  "Yâ Ebâ Fulânin! Bu ayın son günlerinde oruç tuttun mu?" diye sordu.

-Hadîsin râvîlerinden Ebu'n-Nu'mân: Ramazânı kasdediyor de­diğini sanıyorum demiştir.-

O adam:

  Hayır, yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi. Rasûlullah:

— "(Ramazândan çıkıp) iftar ettiğinde iki gün oruç tut'* buyurdu. Hadîsin sonuncu râvîsi olan es-Salt ibn Muhammed: "O rama­zânı kasdediyor zannediyorum" fıkrasını söylemedi.

Ebu Abdillah el-Buhârî dedi ki: Sabit, Mutarnf tan; o da İmrân ibn Husayn'dan; o da Peygamber'den olan rivayetinde "Min sereri şa'bâne = Şa'bânın sonundan" (bedel) dedi [186].

 

62- Cumua Günü Orucu Babı

 

İnsan sırf cumua günü oruçlu olarak sabaha girdiği zaman orucunu bozması lâzım gelir [187].

 

93-....... Muhamtned ibn Abbâd şöyle demiştir: Ben Câbir'e:

Peygamber (S) cumua günü orucundan nehyetti mi? diye sordum. Câ-bir: Evet nehyetti, dedi.

Ebû Âsım'dan başka râvîler "Yalnız cumua günü oruç tutmaktan" fıkrasını ziyâde ettiler.

 

94-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Sizden herhangi biriniz cumuadan bir gün evvel yâhud bir gün sonra da oruç tutmadıkça sakın yalnız cumua günü oruç tutma­sın!" buyuruyordu.

bu bir adak orucu idi. Ebû Hureyre hadîsinin son fıkrasında ise ramazân oru­cunu şa'bândanbu nevi' oruçlar tutarak karşılamakta bir mahzur olmadığı gö­rülmüştü.

 

95-.......Ebü Eyyûb el-Ensârî'den; o da Peygamber'in zevcesi Cuveyriye bintu'l-Hâris el-Musta'lıkıyye(R)'den:

Bir cumua günü Cuveyriye orüçlu.iken Peygamber (S) onun ya­nına girdi de:

  "Dünkü gün oruç tuttun mu?" diye sordu. Cuveyriye:

  Hayır tutmadım, dedi. Rasûlullah:

  "Yarın oruç tutmak istiyor musun?" dedi. Cuveyriye:

  Hayır, tutmayacağım, deyince Rasûlullah:

  "Öyleyse orucunu boz" buyurmuştur [188].

Râvî Hammâd ibnu'1-Ca'd, Katâde'den işittiğini söyledi. Katâ-de şöyle demiştir: Bana Ebû Eyyûb tahdîs etti ki, kendisine de Cu­veyriye; Peygamber ona emretmiş, o da orucunu bozmuş olduğunu tahdîs etmiştir [189].

 

63- Bâb: İnsan Herhangi Bîr İbâdeti Günlerden Birine Ayırıp Tahsis Eder Mi?

 

96-....... Alkame şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'ye:

— Rasûlullah (S) günlerden bâzılarını herhangi birşeye tahsis eder miydi? diye sordum.

Âişe:

— Hayır, tahsis etmezdi. Onun ameli ve ibâdeti (bahar yağmu­ru gibi) aralıksız ve devamlı idi. Rasûlallah'm edasına takat getirdiği hayır ve ibâdete hanginiz takat yetiştirir ki? diye cevâb verdi [190].

64- Arefe Günü Orucu Babı

 

97-.......Ümmü'1-Fadl bintu'l-Hâris(R)'ten (şöyle demiştir): Bir takım insanlar Arafat'ta arefe günü Ümmü'l-FadFin yanında Pey-gamber(S)'in oruçlu olup olmadığı hususunda şübhe ve ihtilâf etti­ler. Bâzısı Peygamber oruçludur dedi, bâzısı da oruçlu değildir dediler. Bunun üzerine Ümmü'1-Fadl, Peygamber'e bir kadeh süt yolladı. Pey­gamber de devesi üzerinde vakfe yapmakta iken o sütü içti [191].

 

98-.......  Mü'minlerin annesi Meymûne bintu'l-Hâris el-Hilâliyye(R)'den:

Arefe günü Arafat'ta insanlar Peygamber'in orucu hususunda şübheye düştüler. Peygamber vakfe yerinde vakfe yaparken Meymûne O'na bir kab süt yolladı da insanlar bakıp dururlarken Peygamber o sütü içti [192].

 

65- Ramazân Bayramı Gününde Oruç (Tutmanın Hükmü) Babı

 

99-.......İbnu Ezher oğlunun himayesinde bulunan Ebû Ubeyd şöyle dedi; Ben Umer ibnu'l-Hattâb'ın beraberinde bayram(namâ-zın)da hâzır bulundum. Umer hutbede: İşte bu iki bayram günleri; Rasûlullah (S) bu bayram günlerinde oruç tutmaktan nehyetti: Biri oruçtan çıktığınız ramazân bayramınızın günü oruç tutmanızdan neh­yetti, diğer gün ise; onda kurbânlarınızdan yersiniz [193]

 

100-...... Ebû Saîd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) iftar bayra-nı günü ile kurbân bayramı günü oruç tutmaktan; elleri, ayakları sım-ıkı bağlayacak ve hareketten alıkoyacak biçimde elbiseye bürünmek-en; insanın bir tek bez içinde üyeleri üzerine oturup bacaklarını dikip, ) hey'et üzere sarınmaktan ve bir de sabah ve ikindi namazlarından tonra namaz kılmaktan nehyetti [194].

 

66- Kurban Bayramının Birinci Gününde Oruç (Tutlmanın Hükmü) Babı

 

101-.......Ebû Hureyre (R): İki oruçtan ve iki ahş-verişten nehyolundu: Oruçtan çıkma ve kurbân kesme günleri orucundan, mulâ-bese ve munâbeze (el değdirme ve birbiri üzerine atma) suretiyle pazarlık ve alış-verişten, demiştir [195].

 

102-.......Ziyâd ibn Cubeyr şöyle dedi: Bir adam İbn Umer'e geldi de bir zâtın bir gün oruç tutmayı adadığını söyledi ve zannedi­yorum ki o pazartesi gününü söyledi. Ve bu adanan pazartesi günü de bir bayram gününe tesadüf etti, dedi. Bunun üzerine İbn Umer (R): Allah adağın yerine getirilmesini emretti; Peygamber (S) de bu bayram gününde oruç tutmaktan nehyetti, dedi [196].

 

103-.......Bize Haccâc ibnu Minhâl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulmelik ibn Umeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Kazaa ibn Yahya'dan işittim. Bu Kazaa şöyle dedi: Ben Ebû Saîd el-Hudrî'den işittim. O, Peygamber'in beraberinde oniki gazveye iştirak etmiş idi. Ebû Saîd: Ben Peygamber'den dört şey işit­tim, dedi ki, bu dört şey beni hayrete düşürüp sevindirmiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Beraberinde eşi veya mahrem sahibi bulunmadıkça bir kadın iki günlük mesafeye yolculuk etmez. Rama­zân bayramının ilk günü ile kurbân bayramının dört gününden iba­ret olan ramazân ve kurbân bayramı günlerinde oruç tutulmaz. Sabah namazından sonra güneş doğup yükselinceye kadar; ve ikindi nama­zından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılınmaz. Namaz kılmak için şu üç mescidden başka hiçbir mescide semerler bağlanmaz, yânı sefer edilmez: Mescidu'l-Harâm, Mescidu'l-Aksâ ve benim şu mescidim" [197].

 

67- Teşrîk Günlerinde Oruç Tutma(Nın Hükmü) Babı [198]

 

104-.......Ebû Âbdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibnu'l-Müsennâ şöyle dedi: Bize Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Hi-şâm'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana babam Urvetu'bnu'z-* Zubeyr haber verip şöyle dedi: Âişe (R), Minâ günlerinde oruç tutar idi, babası Ebû Bekr de bu Minâ günleri oruç tutardı [199].

 

105-....... Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb ez-Zuhrî, Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe'den; ve yine ez-Zuhrî, Sâlim'den; o da babası Ibnu Umer'den rivayet etti ki, Âişe ve İbnu Umer (R) her iki­si de: Ka'be'ye hediye edecek kurbân bulamayan hacılardan başka­ları için teşrik günlerinde oruç tutmağa ruhsat verilmedi, demişler­dir [200].

 

106- Bize Abdullah ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Abdullah ibn Umer'in oğlu Sâlim'den; o da babası İbn Umer'den haber verdi. İbn Umer (R) şöyle demiştir: Üç gündeki oruç hacca kadar umre ile temettü' edip de arefe gününe ulaşan kimseler içindir. Eğer böylesi bir kurbân bulamaz ve arefe günü girinceye kadar oruç tutmamış ise, Minâ günlerinde oruç tutar [201].

İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den bu İbn Umer hadîsi gibi rivayet etti.

İbrâhîm ibn Sa'd, bu hadîsi İbn Şihâb'dan rivayet etmekte İmâm Mâlik'e mutâbaat etmiştir [202].

 

68- Âşûrâ Günü Oruçu(Nun Hükmü) Babı [203]

 

107- Bize EbûÂsim,Umer ibnu Muhammed'den; o da Sâlim'-den; o da babası İbn Umer'den tahdîs etti. İbn Umer (R): Peygam­ber (S): "Âşûrâ günü, insan isterse oruç tutar" buyurdu demiştir [204].

 

108-.......ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Urveibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) âşûrâ günü orucu­nun tutulmasını emretmiş idi. Ramazân orucu farz kılınınca isteyen âşûrâ orucunu tuttu, isteyen tutmadı.

 

109-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde Kureyş âşû­râ günü oruç tutar idi. (Hicretten evvel) Rasûlullah da âşûrâ orucu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da (mu'tâdı üzere) bu orucu tuttu ve sahâbîlerine de bu orucu tutmalarını emretti. (İkinci sene) rama­zân orucu farz kılınınca âşûrâ günü orucunu terketti. Artık isteyen bu orucu tuttu, dileyen de onu terketti.

110-.......Humeyd ibnu Abdirrahmân, Ebû Sufyân'ın.oğlu Muâviye'den işitti ki, Muâviye (R) hacc ettiği (44. hicret) yılında âşûrâ günü Peygamberin minberi üzerinde yaptığı hutbede şöyle diyordu: Ey Medine ahâlîsi! Âlimleriniz nerede? (Biliniz ki) ben Rasûlullah(S)'tan şöyle buyururken işittim: "Bu gün âşûrâ günüdür., Âşûrâ günü oruç tutmak sizlere farz kılınmamıştır. Hâlbuki ben oruçluyum. Dileyen oruç tutsun; dileyen de iftar etsin" [205].

 

111-.......İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medi­ne'ye geldiğinde Yahûdîler'in âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü de:

  "Bu ne orucudur? diye sordu. Yahudiler:

— Bu gün iyi bir gündür. Bu gün Allah'ın İsrâîl oğulları'nı düş­manlarından kurtardığı bir gündür. Mûsâ Peygamber (bu ilâhî lûtfa şükr olarak) bu gün oruç tutmuştur, dediler.

Rasûlullah:

  "Biz Musa'ya sizden daha ziyâde haklıyızdır" buyurdu da (Mekke'deki gibi) o günü oruç tuttu, ve sahâbîlerine bu orucu tut­malarını emreyledi [206].

 

112-....... Ebû Mûsâ (el-Eş'ârî-R) şöyle demiştir: Yahudiler bu âşûrâ gününü bir bayram saymakta idiler. Peygamber (S) sahâbîleri­ne: "Bu gün sizler de oruç tutunuz!" buyurdu.

 

113-....... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'i baş­kası üzerine üstün tuttuğu bir günde oruç tutmaya samîmi kasd ve azmeder görmedim; ancak şu âşûrâ günü ve bir de şu ramazân ayı müstesna [207].

 

114-.......Selemetu'bnu'1-Ekva' (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Eşlem kabilesinden (Hind ibnu Esma isminde) bir adama, insan­lar içinde şunu i'lân et diye emretti: "Her kim yemek yediyse günün geri kalanında yemekten kendini tutsun! Yememiş olan kimse ise oruç tutsun. Çünkü bu gün âşûrâ günüdür" [208].



[1] Buhârî nüshalarının çoğunda böyle "Kitâbu's-Savm" şeklinde; en-Nesefî riva­yetinde ise "Kitabu's-Siyâm" şeklindedir.

es-Savm ve es-Siyâm, ikisi de bir ma'nâyadır ki, oruç tutmak demektir. Bu kelime lugatta yemekten,,içmekten, söylemekten, yürümekten, cinsî yaklaşmak­tan kendini tutmaktır. Müellifin el-Basâir'dc beyânına göre, savm, fiilden im­sak ve sükûn ma'nâsına konulmuştur. Şeriat Örfünde beyaz iplik siyah iplikten ayrılacak vakitten gün'batanına kadar ibâdet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî münâsebetten kendini tutmakta kullanıldı (Kaamûs Ter.).

[2] Bu âyet, ramazân orucunun hem bu ümmete, hem de eski ümmetlere farz yazıl­mış olduğunu, binâenaleyh öteden beri tatbîk edilegelen ilâhî bir kaanûn oldu­ğunu göstermektedir. Oruca beşeriyetin terbiye ve tehzîb noktasından büyük bir ihtiyâcı ve tatbîkında hesâbsız fâideleri vardır: Çok emredici nefis bu mücâdele ile tehzîb olunur; fenalığa olan hırslan bununla teskin edilir. Oruç hayâtın lez­zetini ve irâdenin kıymetini artıran en güzel bir haslettir. Oruç şehveti kırar, nef sânî hevesleri mağlûb eder; azgınlıktan, çirkin fiillerden men* eder; hadîs dünyevî lezzetleri, mevki' ve üstünlük da'vâlarını hor kılar; hayâtın lezzetini artırır, kal­bin Allah tarafına meylini artırır; ona melekî bir zevk ve safa bahşeyler. İnsan­ları her defde sokan şehvetlerin esâsı, karın ve fere şehvetidir. İnsanın insanlığı da bunlara hâkim olmasındadır. Oruç iseilk evvel bu ikisini kırar, ta'tîl eder. Onların zorlamalarım ıztırârdan ihtiyara tahvil eder... (Hakk Dîni, I, 624-627).

[3] Hadîsin bâb başlığına delâleti "Allah benim üzerime oruç tutmaktan neyi farz kıldı, bana haber ver, dedi. Resûlullah: Ramazân ayım farz kıldı... buyurdu" kavlidir.

Bu hadîs îmân Kitâbı'nda da sened ve metin farkıyla geçmişti. Hadîs ra­mazân ayından başka farz oruç olmadığına açıkça delâlet etmektedir. Binâena­leyh ramazân ayı orucu Kitâb ve sünnet delilleriyle sabit olmuştur. Peygamber devrinden beri devam edip gelen ve kıyamete kadar devam edip gidecek olan bu oruç ibâdeti, en kuvvetli bir icniâ deliline de dayanmış bulunmaktadır.

[4] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ramazân orucu farz kılınınca" sözündedir.

[5] Başlığa uygunluğu "Nihayet ramazân orucu farz kılındı" sözündedir

[6] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır: "Oruç bir kalkandır" cümlesi çok beliğ­dir. Bununla orucun oruçluya melekî bir haslet bahşettiği ve ona böylece ihtiras kapılarını kapayıp, şerr ve ma'siyet yüzü göstermediği bildirilmiştir. Yemek iç­mek gibi beşerî hallerden uzaklaşıp, bir zaman için melekî sıfatlar kazanan oruç­luyu doğrudan doğruya Allah'ın mükâfatlandırması, mükâfatın kemmiyet ve keyfiyetinin ta'yîrı edilemiyecek derecede yüksekliğini ifâde eder.

Hadîsin son kısm'ı, kudsî hadîstir. Yânî ma'nâ yâhud ma'nâ ve lâfız Al­lah'tan, ifâde Peygamber'dendir.

Güzel amelin on katı ile mükâfatlandıracağı Kur'ân'la da sabittir: "Kim bir iyilikle, güzellikle gelirse, işte ona bunun on katı var. Kim de bir kötülükle gelirse bu, o mikdârdan başkasıyle cezalanmaz. Onlar (yânî iyilik edenler ds, fenalık yapanlar da) haksızlığa uğratılmazlar"(el-En'âm:16).

[7] Çünkü sağlam kapı bir daha kilidlenebilir. Kırık kapı ise yerinde duramaz ki kilid vurulabilsin. Kapının kırılması Usmân'ın şehâdetidir. Bu fitne Usmâri'ın şehîd edilmesiyle başlayıp, Muhammed Ümmeti'nin birbirine girmesine sebeb olan büyük fitnedir ki, o günden bugüne kadar sönmemiştir.

[8] Başlığa uygunluğu "Namaz kılmak ve oruç tutmak günâhlara keffâret olur" sözündedir. Bu hadîs MevâkîtuVSalât Kitâbı'mn "Namaz keffârettir" babın­da da geçmişti. İnşâallah Alâmâtu'n-Nübüvve ile el-Fiten kitâblarında da gele­cektir

[9] Hadîsin başlığa dehiliği meydandadır. er-Reyyân, İçip kanmak ma'nâsına olan1 er-Reyy masdarından türemiş, suya kanmış ma'nâsına bir isimdir. Oruç tutan­ların cennete girmelerine mahsûs olan bir cennet kapısıdır.

[10] Hadîsin başlığa uygunluğu "Oruç tutanlardan olan kimse de er-Reyyân kapı­sından çağrılır" sözündedir.

Herhangi bir hayrı ve ibâdeti diğer dînî vazîfelerden daha fazla ve daha şuurlu yapan mü'min, o hayır ve ibâdetle ihtisas ve İmtiyaz kazanarak, kıyamet gününde cennetlikler cennete girerken, o İbâdete mahsûs olan ve onunla anılan cennet kapısından gireceği bu hadîste bildirilmiştir. Oruçluların kapısı da er-Reyyân'dır. Çift sadaka ta'bîri, diğer rivayet tariklerinde kendi malından iki sığır, iki koyun, iki dirhem olarak tasrîh edilmiştir.

| Peygamber'in Ebû Bekr hakkındaki temennisi, onun yüksek derecesini ve amelî vazîfelere tam bağlılığım ifâde eder. Onun için Buhârî bu hadîsi "Ebû Bekr'in faziletleri bâbı"nda da getirmiştir.

[11] Bâb başlığındaki her iki söylenişin doğruluğuna delîl olmak üzere ilâve edilen Peygamber'in sözleri, bundan sonra gelecek olan merfû' hadîslerden birer parçadır.

[12] Bu hadîste "Ay" sözü olmaksızın, sâdece "Ramazân geldiği zaman... '* denil­miş ve başlıktaki ilk söyleyişin doğruluğuna delîl olmuştur.

[13] Burada da "Ramazân ayı" şeklindeki izâfetli söylenişin doğruluğunun delili ve­rilmiştir.

[14] Buhârî bu ikinci ta'lîk ile Ukayl ve Yûnus'ım, Rasûlullah'ın zamîri olan şeyi izhâr ettiğini rivayet etmiş olduklarını bildirmek istemiştir

[15] Bu, Buhârî'nin Kitâbu'l-Buyû'un evvellerinde mevsûlen rivayet ettiği hadîsin bir parçasıdır. Buharı bu parçayı burada, amellerde aslolanın niyet olduğunu ten-bîh etmek için zikretmiştir. Bununla başlıktaki niyet kelimesi arasındaki uygunluk ciheti de işte budur.

[16] Başlık hadîsin bir parçası olduğu^cin, aralarındaki uygunluk meydandadır. Bu hadîs, îmân Kitâbı'nda da iki başlık altında geçmişti.

[17] Bu hadîs, sened ve metinde bâzı değişiklik ile Vahy Kitâbı'nda da geçmişti.

[18] Buhârî, hadîsteki ile yetindiği için cevâbı ayrıca zikretmem iştir.

[19] Başlık hadîsin bir, parçası olduğu için aradaki uygunluk meydandadır. Bu ha­dîste oruçlunun yalan ve gıybet gibi kötü fiillerden sakındırılması, bunlar esa­sen yasak iken oruçlu için bunların daha ziyâde fena olduğunu ve orucun kemâli, ancak bunlardan sakınıldığında hâsıl olacağını tenbîh içindir. Binâenaleyh yalan ve gıybet, âlimlerin cumhuruna göre orucu bozmaz ise de, oruçtan istenen kemâl ve fazîlet hâsıl olmaz. Sufyânes-Sevrî gıybet; Mücâhid ise gıybet ve ya­lan orucu bozar demiştir

[20] Hadîsin başlığa delîlliği "Bir kimse ona söver yâhud onunla döğüşürse, derhâl: Ben oruçlu bir kimseyim, desin" sözündedir. Bu hadîs biraz farklı bir metinle beş bâb evvel de geçmişti.

[21] Başlık ve hadîsin iyi anlaşılması için bâzı kelimelerin ma'nâlanm verelim:

el-Azb: Ehli, yânî zevcesi olmayan kişiye denir ki ergen ta'bîr olunur sul­tanlıktır. Cem'i A 'zâb gelir. Müennesinde Azbe denir... ve Azîb de İsmi faildir. Mısbâh'm beyânına göre ismi faili Âzib'dir..

el-Vzbe, cur'a vezninde; Ve'l-Uzûbe, İki dammeile isimlerdir, ergenlik hâ-letine denir. Ve Uzûbe masdar olur ergen ma'nâsına, birinci bâbdan. ei-Taazzub, ergen durmak ma'nâsmadır. Nikâhı terkettiği zaman Taazzube'r-Raculu denir.

el-Uzûb, gurûb vezninde gâib ve yok olmak ve gitmek ma'nâsmadır ve ikinci bâbdandır...

el-Bev'u: Bir nesneye rucû edip varmak, bir kavle göre şâir eşyadan bi'I-külliye kesilip ol nesneye mütehassıs olmak. Müellif Basâir'de dedi ki, Bevâ' maddesi asıl bir mekânın cüz'lerinîn müsavatı, yânî her yeri düz ve beraber ol­mak ma'nâsına konulmuştur.'.. Diğer ma'nâlar bilcümle ona râci'dir. Meselâ bir şeye rucû' ve inkıta' gûyâ ki ona muvafık mekân bulmakla ona râci' ve muntaki' olmuş olur... Kufu' adîl ikrar ve i'tirâf ma'nâlannda dahi tesâvî (be­raberlik) haleti der-kârdır...

el-îbâetu: Bir nesneyi başka şeye irca' eylemek, ve kaatili kısâsen kati eyle­mekle kanı maktulün kanma beraber tutulmak, ve konağa kondurmak, konağa konup yerleşmek.

el-Bâetu ve'l-Bâu, nikâh ma'nâsmadır ki tezevvüc ve cima'dan eamdır. Ve bu istirahat ve itmi'nân olan menzil ma'nâsmdan alınmıştır. Ve Böe konağa de­nir menzil ma'nâsına.

et-Tebvî', tef'îl vezninde nikâh eylemek, yânî cima' yâhud tezevvüc eyle­mek ma'nâsmadır... Ve bir kimseyi konağa kondurmak, ve konağa konup yer­leşmek...

el-Bîe, bâ'nın kesri ve medd ile İbâe'dtn isimdir; yurda ya konağa konmak haletine denir, ve yurda ve konağa Bîe ıtlak olunur.

et-Tebevvu', yurda've konağa konup yerleşmek.

el-Bevâ, bâ'nın fethiyle beraberlik, sevâ' ma'nâsmadır.

el-Vec', el İle, ya hançer ve bıçak ile urmak ma'nâsmadır, ikinci bâbdan­dır. Ve cima' eylemek ma'nâsmadır.

Viçâ, kitâb vezninde, koçun, ya tekenin hayalarını çıkarmayıp belki haya­larının damarlarını iki taş arasında doğup inemek ma'nâsmadır ki, bu surette hayaları salim kalır. Bir kavle göre hayaları hurdahaş edinceye kadar döğmek-tir, tâ ki sünüp inmiş hükmünde olsun. Mezkûr vech üzece döğmeyip yumurta­lar çıkarılır ise(U^ )denir, ve ale'1-aks Vicâ' denir.

et-fycâ': Bir kimseyi baştan savıp bertaraf eylemek (Kaamûs Tercemesi)-,

[22] Bu başlık ayniyle Müslim'in rivayet ettiği hadîsin lâfzıdır. Bu babın hadîsleri içinde başlığın aynı olan hadîs, ancak budur. Diğerleri mâ'nâca buna yaklaşırlar.

[23] Bu haberi Dört Sünen sâhibleri rivayet etmiştir. Bunu sahâbî kendi re'yinden söyleyemiyeceği için, bu lâfzan mevkuf, hükmen merfû'dur. Bunun başlığa uy­gunluğu şu cihettendir: Bunun ma'nâsının gereği, şekk gününde oruç olmama­sıdır. Çünkü Peygamber oruç tutmayı ramazân hilâlinin görülmesine ta'lîk etmiştir. Binâenaleyh şa'bâmn sonu olan günde, onun şa'bândan mı, yoksa ra­mazândan mı olduğu hususunda şekk edildiği zaman oruç tutulmaz.

Şekk günü, halkın hilâlin görülmesini konuştuğu fakat görülmenin sabit olmadığı gündür.

[24] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlığın lâfzının ma'nâsı bu hadîsin ma'nâsına dön­mekte olması cihetinden ve ikisinin hâsılı musâvî olmasındandır. Bu, "Rama­zan mı yoksa ramazan ayı mı denilir bâbı"nda da geçmişti (Aynî).

[25] Bu hadîs, bundan evve! geçen hadîsteki "Hilâli takdir ediniz" kavlini tefsir ve beyân edicidir. Ve bu hadîs ile tefsir edilmesi en lâyık ve (doğruya) en yakın olan tefsirdir (Kastallânî).

[26] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Başlığın ma'nâsı orucun ancak hilâlin görülmesiyle vâcib olacağına delâlet eder. Hilâl de bazan yirmidokuz gün olur. İşte hadîs bunu beyân ediyor (Aynî).

Peygamber on parmağını açarak iki defa işaret etmiş; bu, yirmi eder. Üçüncü defasmdaki işaretinde bir baş parmağı yummuş; bu da dokuz eder-; toplamı yir­midokuz olur. Hâsılı i'tibâr hilâl iledir. Ay bazen otuz olur, bazen yirmidokuz olur. Ve bazen de görülmeyebilir. Bu takdirde sayının otuza tamamlanması vâ­cib olur. Ay, arka arkaya iki veya üç defa yirmidokuz olabilir. Dört aydan da­ha fazla da yirmidokuz olması vâki' olmaz (Kastallânî)

[27] Li-ru'yetihî" kelimesindeki lâm tevkît İçindir; yânı vakit ma'nâsınadir. Bu lâm= Güneşin Jjıeva\ vakûnâe)kayması ânından gece­nin kararmasına kadar güzelce namaz Arı/..." (el-İsrâ': 78) âyetindeki lâm'ın ben­zeridir. İbn Mâlik ile İbn Hİşâm bu lâm " -^ = Ba'de = Sonra" ma'nâsınadır,

demişlerdir. Buna göre ma'nâ: Güneşin zevalinden sonra" ve "Hilâlin görül-* meşinden sonra" demek olur.

Bu kelimenin sonundaki zamir de hilâle âiddir. Her ne kadar bu zamîr için bir ismin zikri geçmemiş ise de, siyak buna delâlet ettiği için, zamirin hilâle de­lâlet edeceği bellidir.

Bu hadîste, İbn Umer hadîsinde otuza tamamlanması emrolunanın şa'bân ayından olduğu da açıkça bildirilmiştir (Kastallânî).

[28] îylâ, lügatte mutlak yekmîn ma'nâsmadir. Fakîhler örfünde ise husûsî bir ye­mindir ki, kocanın cinsî muamelede bulunmamak üzere karısından çekinmeye yemîn etmesidir. Bu çekinme dört aydan fazla veya noksan olmamak üzere bir bir vakitle mukayyed bulunur. Bu fıkhî iylâ,".. £* *~jî [£'} ^~i & öj>% ^AU ~ Kadınlarına yaklaşmamaya yemîn edenler için dört ay beklemek vardır" (et-Bakara: 226) âyeti mucibince dört ay çekinmektir.

Peygamber'in bu hadîste bildirilen iylâsı ise bir şer'î İylâ değil, sâdece bir yemîn idi. Nitekim İbn Abbâs "İylâ haddi olan dört aya ulaşmayarak, kişinin bir, iki, üç ay eşine yaklaşmaktan çekinmek hususundaki yemini, iylâ değildir" demiştir (İbn Ebî Şeybe, Musanna/). Bu menfî hüküm Atâ, Tâvûs, Saîd ibn Cu-beyr ve Şa'bî'den de nakledilmiştir.,Şafiî ile Ahmed dört ayı geçmelidir demiş­lerdir...

Rasûlullah'ın bu çekinme 'yemininin iylâ olmadığını Müslim Sahîh'mde, dşe'den gelen şu hadîs de te'yîd etmektedir: "Rasûlullah kadınlarının odaları-ıa bir ay girmemeye yemîn etti".

Şer'î.ma'nâdaki iylânm hükmü, iylâ eden kimse, iylâ müddeti içinde karı­sına yaklaşırsa yeminini bozmuş olacağından, yemîn keffâretinin gerekmesidir. Yemininde sebat edip zevcesi ile dört ay zarfında cinsî münâsebette bulunmazsa bir talâk vâkVölur.. Birçok fer'î mes'eleleri cami' olan iylâ'nın tafsilâtı fıkıh kitâblarından ra'kîb edilmelidir.

[29] Bu Enes hadîsinin başlığa uygunluğu da açıktır. Enes hadîsi, Ümmü Seleme ha­dîsini hem takviye, hem de biraz daha tafsil etmektedir,

[30] Bu İshâk, İshâk ibn Râhûye veya İshâk ibn Suveyd ibn Hubeyre el-Ada'vî ol­mak muhtemildir. îshâk ibn Suveyd, bâb hadîsinin tarîklerinden birinin de râ-vîsidir. İshâk'ın bu sözü aynı zamanda bâb hadîsinin bir tefsiridir.

[31] Bu Muhammed, Muhammed ibn Şîrîn veya bizzat müellif Muhammed ibn îs-mâîl olmak muhtemildir.  Bu ihtimâlden dolayıdır ki, biz de bu Muhammed'i künyesiz olarak yazdık.

[32] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

İki bayram ayının hiç noksan olmaması keyfiyeti, âlimler tarafından çeşitli vecihlerle tevcih edilmiştir. Meselâ bâzısı: Bu iki ay, kendilerinde eksiklik oldu­ğu hâlde bir sene içinde birleşmezler, demiştir. Tahâvî de şöyle demiştir: Hadî­sin medlulü umûmî değildir. Yânî her sene bu iki ay otuzar gün olur denilmek istenilmemiştir. Çünkü müteaddid senelerde yirmidokuz olduklarına tesadüf ettik. Belki hadîsin ma'nâsı iki bayram ayı olan ramazân İle zu'1-hicce yirmidokuz gün olsalar bile noksan değildir, kâmillerdir. Bunun birisinde oruç tutulur, öbürü­sünde hacc edilir. Ve her iki ibâdet, hükümler cihetiyle tam ve kâmildir, nakıs değildir, demektir. Şârih Kirmanı de Tahâvî'nin bu tevcihini şöyle açıklamıştır: "Havanın kapalı olması cihetiyle ramazânın sayısı eksilse, Arafat'ta vukufun zamanı olan Arefe günü bir gün evvel veya sonra değişse bile oruçlunun ve ha­cının ecri eksilmez." Bu kavil Atâ'dan, Hasen Basri'den, Nâfi'den ve Ebû Ha-nîfe'den de nakledilmiştir.

[33] Buhârî bu hadîsi çok kısa rivayet etmiştir. Müslim'in rivayeti daha tafsîllidir: Rasûlullah (S) bir kerre iki elinin on parmağını açarak: "Bir ay şöyledir, şöyledir" buyurdu ve üçüncüsünde bir baş parmağını yumarak: "Şöyledir" bu­yurdu. Sonra: "Bâzı ay da şöyle, şöyle, şöyledir" buyurdu ve on parmağını üç defa açıp kapayarak bâzı ayın otuz olduğunu işaret etti.

Bu hadîste kamerî ayların bazen yirmidokuz, bazen otuz olduğu bildiril­miştir. Bundan evvelki üç hadîsle beraber bu dört hadîs hey'et yânî astronomi ilmiyle alâkalıdır. Peygamber İslâm ümmetinin her ferdi için kamerin matla'la-fına âid hesâblan inceden inceye araştırmaya gerek olmayıp, bâzı ayların yirmi-dokuz, bâzı ayların otuz olduğunu bilmek kâfi olduğunu bildirmiş ve hilâli görmekle oruç tutulup bayram edilmesini, hava kapalı olunca da ayın otuza dol­durulmasını Öğretmekle riyâzîve astronomik hesâblar külfetinden ümmeti âzâ-de kılmıştır.

İslâm Dînî ibâdetlerimizi en basit ve en açık alâmetlere bağlamıştır. Bunun için Peygamber kamerî ayı İle ta'rîf ederken halkın en İbtidâdî kısmının seviye­sine inerek, sağırların, dilsizlerin, Arabça bilmeyen yabancıların bile anlayabil­meleri için eliyle, parmaklanyle işaret buyurmuştur (İbn Battal ve diğerleri). ' Arab kavmi ümmî bir topluluktu (el-Cumua:2). Okur yazar, riyâzî bilgi sa­hibi kimseler Saadet Asn'nda az idi. Bunun için oruç, hacc gibi vakitleri, ka-tner hilâliyle ta'yîn buyurulan ibâdetlerde hilâli görmekle ve otuza tamamlamakla vakit ta'yînine müsâade buyurulması, ümmet üzerinden büyük güçlüğün kaldı­rılmasıdır ve büyük bir kolaylaştırmadır.

Fakat Saadet Asrı'ndan bir müddet geçtikten sonra ve bilhassa Abbâsîler'-den Hârûn ve Me'mûn devirlerinde İslâmî ilimlerin her dalında olduğu gibi be­şerî ilimlerde ve hey'et ilminde en yüksek derecelere ulaşıldığı herkesçe bilinen ve kabul edilen bir hakikattir...

Zaman geçtikçe ve kamerin ve diğer yıldızların medar ve menzilleri hak­kındaki bilgiler yayıldıkça muvakkıtların hesâblan, namaz vakitlerinde amel düs­tûru olmağa başlamıştır... (Tecrîd Ter., VI, 309-313).

[34] Kişinin i'tiyâd edindiği orucu, Dâvûd orucu yâhud .haftanın, ayın belli günle­rinde tutmayı âdet edinip de bu orucun ramazândan bir iki gün evveline tesadüf, etmesi gibidir. Adak ve kaza oruçları da bu suretle müstesnadır.

Hadîsteki nehyin ve sakındırmanın sebebini âlimler şöyle açıklamışlardır: Hadîsin ma'nâsı, ramazâna ulaşmak kasdıyle bir iki gün evvelki oruçla rama­zânı karşılamayınız demektir. Bu nehiy, Hristiyanlar'm kendi bozuk re'yleriyle ilâhî farzların sayı ve mikdânnı artırma alışkanlığından sakındırmayı ihtiva eder. Peygamber Kitâb ehlinin ve umumiyetle geçmiş ümmetlerin yapmış oldukları ilâhî rızâya aykırı işlerden ümmetini sakındırırdı.

Bu hadîsteki nehiy tahrîmî midir, yoksa tenzîhî bir nehiy midir? Tirmİzî ilim ehlinden bunun kerâhate hamledildiğini nakletmiştir. Seleften bâzıları bu hadîsin zahirine dayanarak şa'bânın son günü oruç tutmak caiz değildir demiş­lerdir ki, bu görüş Umer, Alî, Ammâr, Huzeyfe, İbn Mes'ûd ile tabiîlerden Sa-îd ibn Müseyyeb, Şa'bî, Nahaî, Hasen Basrî, İbn Sîrîn'den nakledilmiştir. Şafi­î'nin görüşü de böyledir.

İbn Abbâs ve Ebû Hureyre, ramazân orucu ile diğer günlerin orucu arası bîr iki gün ayrılmalıdır diye emretmiş ve farz namazla nafile arası kelâm, kı­yam, Öne ve arkaya geçmek gibi bir fiil ile ayırmak nasıl müstehâb ise, ramazân orucu ile diğer günler oruçlarının arasını ayırmak da Öyle müstehâbdır, demiş­lerdir. İkrime de şekk günü oruç tutan kimse Allah'a ve Rasûlü'ne âsî olur der imiş...

Bâzı âlimler de tatavvu' orucu caiz görmüşlerdir... (Aynî).

[35] Ebû Zerr rivayetinde başlık yapılan kısım "Allah 'in size yazdığım isteyin" kav­line kadardır. Diğerlerinin rivayetinde ise âyetin sonu olan "Tâ ki korunsunlar" kavline kadarki kısımdır. Buhârî bu âyeti, bunun inmesinden evvelki hâli be­yân etmek İçin başlık yapmıştır. Bunun inmesine Umer ibn Hattâb ile Kays ibn Sırme'nin hâdiseleri sebeb olmuştur. Umer de iftardan sonra gece içinde kadı­nına yaklaşmış ve bunu Peygamber'e arz edip pişmanlık izhâr eylemişti

[36] Hadîsin başlığa uygunluğu, hadîsin başlıktaki âyetin inme sebebini beyân etme­si yönündendir.

Oruç ilk farz olduğu sırada yatsı namazını kıldıktan, uyuduktan sonra ye­mek, içmek ve kadınlara yaklaşmak caiz değildi. Bâzıları yatsı namazından sonra kadınlarına yaklaştı, fakat bilâhare pişman oldu.

Âyetteki "Havn" kelimesinde za'f ma'nâsı da vardır.

[37] Buhârî burada haber verdiği bu Berâ hadîsini bundan önceki bâbda mevsûlen rivayet etmişti.

[38] Hadîsin başlığa uygunluğu ve onu açıklayışı meydandadır.

[39] Bu "Minel-fecri" kaydı ya beyândır yâhud teb'îzdir. Kelâm bu kaydın inme-, sinden evvel istiare iken, bu kayıd ile temsile dönmüştür.

[40] Müslim ile Dört Sünen sahihleri Semûre İbn Cündeb'den şu hadîsi rivayet etti­ler: O şöyle demiştir: Resûlullah (S) "Sakın sizleri ne Bilâl'ın ezam, ne de müstatil fecr sahurunuzdan men' etmesin. Lâkin sizler ufuktaki mustatîr fecre i'tibâr ^   ediniz". Bu hadîste "Fecri kâzib"den fecri mustatîl; "Fecri sâdik"tan da fecri j-    mustatîr ile ta'bîr buyurulmuştur. Fecri mustatîl, sabahlan doğu tarafında ak-wı    çil, donuk ve uzun bir nûrânî piramit şeklinde görülen ışık hadisesidir ki, bu­nun tabanı ufukta ve güneşin bulunduğu cihettedir. Mihveri de ufkun üstünde 10;   semâya doğru burçlar dâiresi boyunca uzanmış olur. Ziyası kehkeşân ziyasına 1$.   benzer. Bu nûrânî amudun ziyası, ufkun üstünde başa doğru uzayıp gittikçe in-'!»:   çeldiği için, şerîat dilinde "Fecri m'ustatîl" veya "Beyaz mustatîl" denilmiştir. Bu mustatîl beyazlığı karanlık ta'kîb eder. Onu müteâkib de ufukta "fecri sâdık" zuhur eder ki, bu da bütün doğu ufkuna boydan boya bir hadd gibi uzan­mış ışıktan ibarettir. Ziyanın böyle boylu boyunca istitâre ve intişârından dola­yı buna da "Fecri mustatîr" denilmiştir. Buna "Fecri sâdık", "Subhi sâdık" da denilir ki, oruçlu için yemekten, içmekten kendini tutmak ve çekinmek za­manıdır. Sabah namazının da vakitlerinin evvelidir...

Peygamber (S) kâzib ve sâdık fecrleri en basit ve en sâde bir uslûb ile ta'rîf etmiştir: Abdullah İbn Mes'ûd: Rasûlullah "Fecr böyle değildir, böyle olma­yınca fecr olmaz" buyurdu. Rasûlullah "Fecr böyle değildir" derken, parmak­larım yukarıya kaldırıp dikti. "Tâ böyle olmayınca"derken de şehâdet ve orta parmaklarını üstüste bindirip sağa sola uzatarak işaret etti, demiştir (Buhârî, Kitâbu'1-Ezân, Tecrîd Ter., II, 488; VI, 319-320).

Rasûlullah'ın yalancı fecre dâir işareti, ufuktan baş semtine doğru uzanan nûrânî amudu gösteriyordu.; Sâdık fecri ta'rîf için de işaretle enlemesine olan nuru göstermişti. Ve hakîkaten en basit zekâ sahibi insanların bile anlayabilece­ği bir şekilde ta'rîf buyurmuştu.

[41] Kitâbu'I-Ezân'da İbn Mes'ûd'dan gelen hadîs daha tafşîlli olup bu erken ezânm maksadlarını da bildirmektedir: "Tâ ki kaaim olanınızı vazgeçirsin, uykuda ola­nınızı da uyandırsın..".

Buhârî burada hadîsi -ayrı ayrı İki senedle- İbn Umer'den ve Âişe'den riva­yet etmiştir.

[42] "İkisinin ezanı arasında yalnız birinin çıkıp, diğerinin ineceği kadar fasıla bulunurdu" fıkrasından anlaşılabileceği üzere, birincisi fecri kâzibin, diğeri fecri sâdıkm tulû'unda ezan okurlarmış...

Bilâl'in sabah vaktindenevvel geceleyin ezan okuması namaza da'vet İçin değil, uykuda olan uyansın, oruç tutacak olan sahurunu hemen yesin, gece na­mazında olan kısa kesip vitre başlasın içindir.

[43] Sehl'in sahur yemeği yedikten sonra Peygamber'in beraberinde sabah namâzına yetişmek için acele hareket etmesi cihetinden, hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu hadîs, Buhârî'nin ferdlerindendir; bunu Namaz Vakitleri Kitâbı'nm "Sa­bah Namazının vakti bâbı"nda getirmişti.

[44] Hadîs, iki yüksek sahâbîden geldiği için kuvvet ve sıhhatçe müstesna bir vasfı .     hâizdir. İki sahâbînin biri diğerinden rivayet etmiştir. Bu hadîs Namaz Vakitle­ri Kitâbı'nda "Sabah namazının vakti bâbı"nda da geçmişti.

Bu hadîsten sabah namazının erken ikaame edildiği ve sahurun fecrin tulû-una yakın zamana kadar geri bırakıldığı anlaşılır. Elli âyet okuyacak zaman mik-dârı dört-beş dakîka olarak takdir edilmiştir ki, bir abdest alacak zamandır.

tmsâktan onsekiz dakîka sonra fecri sâdık tulu' etmiş bulunacağından, sa-. bâh namazının ilk vakti girmiş olur ve sabah namazını kılmak sahîh olur. Fakat Hanefiler'e göre efdal olan elli dakîka kadar bir zaman geçmelidir. (Tecrîd Ter., VI, 321).

[45] Sîn'in Ötresi ile "Suhûr", oruç tutmak maksadıyle fecr doğmadan-evvel yemek yemek, sîn'in fethasıyle "Sahur" ise o vakitte yenilen yemektir

[46] Yânî Rabb'im tarafımdan bana yemek yiyen ve su içen kimsenin kuvveti veri­lir. Murâd hakîkaten yedirilmek, içirilmek değildir. Çünkü hakîkaten yemiş olay­dı, orucu eklemek durumu olmazdı (Kastallânî).

[47] Buradaki bereket çeşitli şekillerde tefsir edilmiştir: Sahur yemeği az da olsa bol­lanır, sahur yemekle oruca kuvvet kazanılır, sahur yemekle ibâdetin daha iyi yerine getirileceğinden ecri ve sevabı bol olur... gibi.

Eğer bereketle murâd, ecr ve sevâbdır dersek, kelime ötre ile "Suhûr" ol­malıdır; çünkü Suhûr, tasahhur (seherde yemek yemek) ma'nâsma masdardır. Ecr ve sevâb da fiile âiddir. Masdar, fiili temsîl eder. Eğer bereket, kuvvei ve kuvvetlendirmedir, der isek, o zaman kelime fetha ile "Sahur" olmalıdır (Kas­tallânî).

[48] Buhârî bu başlığı gerek farz, gerek nafile oruca gündüzleyin niyet etmenin sa-hîh olduğunu bildirmek için açmıştır. Fakat bu hususta âlimler arasında görüş ayrılığı olduğundan, hükmü açıkça söylememiştir. Gündüzleyin niyet etmenin sahîhliğine Ebu'd-Derdâ'nın ve diğerlerinin haberini delîl olmak üzere getirmiştir

[49] Ümmü'd-Derdâ'nm haberini İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir.

Buhârî burada Ebû Talha, Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Huzeyfe'nin de gün­düzleyin oruca niyet ettiklerini ta'lîken bildirmiştir. Bu ta'lîklerden Ebû Tal-ha'ya âid olanı Abdurrazzâk; Ebû Hureyre'ye âid olanı Beyhakî; İbn Abbâs'ınkini Tahâvî; Huzeyfe'ninkini Abdurrazzâk muttasıl senedle rivayet et­mişlerdir. Bunlar arasında Tahâvî'nin ibn Abbâs'tan rivayeti hepsinden daha açıktır: İbn Abbâs "Bir sabah kalktım. Oruç tutmak arzusunda değildim. He­nüz yemek yememiş, su da içmemiştim. Yiyecek birşey bulamayınca oruca ni­yet ettim" demiştir (Kastallânî).

[50] Bu hadîs, Buhârî'nin üç râvî ile Peygamber'e ulaşan sülâsiyât hadîslerindendir ve bu beşincisidir.

Âlimler fecri sâdık'ın tulû'undan sonra oruca niyet edilip edilmeyeceği hu­susunda ayrı görüşlere gitmişlerdir. Evzâî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İs-hâk, ramazân orucuna geceden niyet edilmedikçe caiz değildir, demişlerdir. Zâhirîler'in görüşü de böyledir.

Nahaî, Sevrî, Ebû Hanîfe de ramazân, muayyen adak ve nafile oruçlara zevalden evvele kadar niyet etmek sahih ve caiz olduğuna hükmetmişlerdir.

îbn Munzir'in beyânına göre, oruç tutmak tasavvurunda olmayarak, sa­bahlayan bir kimse, bilâhare nafile oruç tutmak isterse,bu vaziyetteki kimsenin orucu ve niyeti hakkında da âlimler görüş ayrılığına düşmüşlerdir: Bir kısmı, ne zaman olursa olsun gündüzleyin niyetle oruç tutmayı tecviz etmişlerdir. Bir kısmı da buna cevaz vermemiş, oruca geceden .niyet etmek lâzımdır, demişler­dir. İmâm Mâlik, nafile oruca da geceden niyet edilmesine tutunarak "Gündü­zün evvelinde yemekten, içmekten kendini tutup çekinmek niyetsiz ameldir; açlıktan ibarettir" demiştir,..

[51] Buhârî hadîsi evvelâ İmâm Mâlik'ten kısaca; bunun ardından da İbn Şihâb ez-Zuhrî'den uzun olmak üzere iki tarîkten getirmiştir. Hadîsin başlıktaki suâle cevâblığı açıktır.

İbn Hacer özetlenmiş olarak şöyle demiştir: Ben derim ki: Bana zahir olan Buhârî'nin muradı, birinci rivayetin (yânî Âİşe ve Ümmü Seleme rivayetinin) isnâdca daha kuvvetli olduğudur. Bu rivayet, tercîh edilme bakımından da böy­ledir. Çünkü bu hadîs Âişe ile Ümmü Seleme'den bir ma'nâda olarak pek çok yollardan gelmiştir. Hattâ İbnu Abdi'1-Berr: O sahih ve mütevâtir oldu demiş­tir. Ebû Hureyre'den bu konuda gelen rivayetlerin çoğu ise, onun Fadl ve Usâ-me yolundan gelen bu görüşle fetva verir olduğudur. Kendisi bunu Peygamber'e yükseltiyordu. Bizzat kendisi bunu Peygamber'den işitmemişti. Ebû Hureyre bunu ancak Fadl ve Usâme vâsıtasıyle işitmiştir. Onun, Peygamber'in bunu söy­lediğine yemîn etmesine gelince, kendisi Fadl ile Usâme haberlerine şiddetle i'tı-mâd etmesinden dolayı olmalıdır. O bu görüşünden dönmüştür.. (Fethu'l-Bârî).

Âişe ve Ümmü Seleme'nin bu müşterek rivayetleri mü'minlerin kalblerin-den bir şübheyi gidermiştir ki, böyle cünüb olarak âmdan fecr vaktine erişen oruçlunun orucunun bozulması şübhesidir. Bâzı sahâbîler fecrden evvel herhal­de yıkanılmasi gerektiğine kaail olmuşlardı da, mü'minlerin bu iki şefkatli anası bu zannı derhâl gidermeye sür'at etmişlerdir. Hattâ şer'î vaziyeti kemâliyle ay­dınlatmak için bu cünüblüğün bir ihtilâm neticesi olmadığını da "Min ehlihî= Ailesine yaklaşmaktan" diyerek açıklamışlardır. Allah onlardan râzî olsun.

[52] el-Mubâşir, mufâ'ale vezninde, bir işe kişi bizzat kendi başlamak ma'nâsınadır ki, başkasına havale etmemekten ibarettir. Ve cima eylemek ma'nâsınadır, bir kavle göre İkisi bir sevb içinde derilerini biribîrine sürüşmek ma'nâsınadır (Ka-amûs Ter.). Burada cima ma'nâsma değil, sâdece sarmaşıp derilerini birbirine dokundurmaları ma'nâsınadır (Aynî).

[53] Aişe'nin bu sözünü Tahâvî senediyle rivayet etmiştir: Hâkim İbn İkâl dedi ki: Ben Aişe'ye: Ey mü'minlerin anası! Ben oruçlu iken bana kadınımın hangi uz­vu haram olur? dedim. Âişe: Ferci, diye cevâb verdi.

Buna benzer bir rivayet de şudur: Mesrûk dedi ki: Ben Âişe'ye: Ey mü'­minlerin anası! Kadının hangi mahalli oruçlu olan kocası için haramdır? dedim. Aişe: Kadının oruçlu olan kocasına her tarafı halâldır, yalnız galîz avret yeri değil, diye cevâb verdi (Ibnu Hazm, el-Muhallâ)

[54] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Hadîsteki "Irb" kelimesi hacet, cinsiyet âleti olan uzuv, kadınlara duyulan hevâ ve nefis ma'nâlannadır. Nefis ma'nâsı Muvatta'da bu hadîsin Ubeydullah'tan gelen rivayet tarîkinde geimiştir. Bu se-beble Tirmizî de G5m/'inde "Irb "ı nefs ile tefsîr etmiştir. Hafız Zeynuddîn Irâ-kî de: "Bu manâ doğruya en yakın olan bir ma'nâdır. Çünkü hadîslerin garîb kelimelerini tefsîrde evlâ olan, hadîslerin diğer tarîklerinde gelen tefsirdir" de­miştir.

Aişe bu son sözü ile, siz bu mubah olan öpme ve sarılıp oynaşmadan sakını­nız! Sonra nefsinize hâkim olamayıp bir kusur işlersiniz! tenbihinde bulunmuş oluyor.

[55] Buhârî âdeti üzere hadîste geçen garîb kelimenin, Kur'ân'daki geçişini işaret et­mek suretiyle tefsirini veriyor. İbni Abbâs'm "Irb" kelimesi hakkındaki bu tef-sîrini, İbn Ebî Hatim, Alî ibn Ebî Talha tarîkinden; o da İbn Abbâs'tan olmak üzere senediyle mevsûlen rivayet etmiştir

[56] Tâvûs'un aynı kelime hakkındaki bu tefsirini de Abdurrazzâk kendi tefsirinde

[57] Câbir ibn Zeyd'in bu haberini, îbn Ebî Şeybe senediyle mevsûlen rivayet etmiş­tir. Bu haber çoğunluğun rivayetlerinde burada vâki' olmuştur. Ebû Zerr'in ri­vayetinde ise geçen babın sonunda vâki' olmuştur.

[58] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah oruçlu iken kadınlarından bâzısını muhak­kak öperdi" sözündedir. Aişe'nin bu sözden sonra gülmesi, bu kıssanın sahibe­si kendisi olduğunu tenbîh içindir. Bu da ya kıssaya i'timâdda daha belîğ olması için yâhud bu hususta kendisine muhalefet eden kimselerden hayret olarak yâ-hud da kendi nefsine taaccüb ettiği içindir. Çünkü kadınların erkeklere zikret­mesi haya edilecek nevi'den bir şeyi söylemiştir. Fakat Âişe'yi, ilmi teblîğ et­mek zarureti bunu zikretmeye mecbur etmiştir. Yâhud da Aişe'nin bu gülüşü, Rasûlullah nazarındaki mevkii ve Peygamber'in kendisine olan mahabbetîyle sevinmesinden ötürü olmuştur (Kastallânî).

[59] Başlığa delîlliği "Rasûlullah oruçlu iken (ben) Ümmü Seleme'yi öperdi" sözün-dedir. Bu hadîs, Hayz Kitâbı'nda da geçmişti

[60] İbn Umer'in bu fiilini, ibn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir. Bunun başlığa uygunluk ciheti, ıslak bez beden üzerine atıldığında onu ıslatır; bu da üzerine su döküldüğü zamanki hâline benzer olmasıdır.

[61] Şa'bî'nin fiilini de İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etti.'

[62] ibn Abbâs'ın bu sözünü, İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, mevsûlen rivayet etmişler­dir. Başlığa delîllik ciheti, bir şeyi yutmaksızın ağıza girdirmek olan tatmak, oruca zarar vermez; öyleyse suyu bedene ulaştırmak evlâ tarikiyle zarar vermez ol­masıdı

[63] Bunu Abdurrazzâk, ma'nâsı ile rivayet etmiştir.

[64] Buhârî bununla, oruçlu için yıkanmayı kerîh göreni reddetmek İstemiştir. Çün­kü o kişi, oruçlunun yıkanmasını suyun boğaza ulaşacağı edîşesiyle kerîh gör-düyse, bu illet, ağıza su alıp çalkalamak, misvak kullanmak, pişen yemeği tadmak gibi şeylerle bâtıldır. Eğer refâhiyet, yânî geçim bolluğu ve yaşama hu­zuru olduğu için kerîh gördüyse, muhakkak ki seıef, oruçlu için rahat ve huzur üzere olmayı, süslenmeyi, taranmayı, yağ sürünmeyi, sürme çekmeyi ve benzeri şeyleri müstehâb saymışlardır. İşte Buhârî bu eserleri bunun İçin sevkeylemiştir (İbnu'l-Munzir.)

[65] Enes'İn bu küvet haberini Kaasım ibn Sabit mevsûlen rivayet etmiştir

[66] Peygamber'in bu fiilini Ebû Dâvud ve diğerleri rivayet etti.

[67] İbn Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etti.

[68] Sırf temiz olduğu ve mi'deden ayrılmamış bulunduğu takdîrde "böyledir. Çünkü bundan sakınmak zordur...

[69] İbn Sîrîn'in bu sözünü îbn Ebî Şeybe senediyle rivayet etti.

[70] Hasen'inkini Abdurrazzâk; İbrâhîm Nahaî'ninkini Saîd ibn Mansûr sahîh bir isnâd ile rivayet etmişlerdir (Kastallânî)

[71] Hadîsin başlığa delîlliği son cümlededir. Bu hadîs iki bâb evvel de geçmişti.

[72] Bunun da başlığa delîlliği meydandadır. Bu da biraz önce geçmişti.

[73] Atâ'mn bu sözünü İbnu Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir.

[74] Hasen Basrî'nin bu sözünü de tbn Ebî Şeybe rivayet etti.

[75] Hasen Basrî ile Mücâhİd'İn bu sözlerini Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiştir.

[76] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.

Taybî: Bu unutma Allah tarafından oruçlu kullar hakkında müstesna bir fadl ve ihsandır. Bu, onlara bir kolaylaştırma ve zorluğu def etmedir, demiştir.

Hattâbî de: Unutmak bir zarurettir. Zarurî fiiller, hüküm hususunda faili­ne muzâf olmaz. Ve fail zarurî fiillerinden dolayı muâhaze edilmez ve Allah en bilendir, demiştir (Kastallânî).

[77] Bunun Ebû Dâvûd ve Tİrmizî rivayet etti.

[78] Bu Ebû Hureyre hadîsini en-Nesaî rivayet etti.

[79] Câbir'in hadîsini Ebû Nuaym; Zeyd ibn Hâlid'inkini Ahmed ibn Hanbel ile Sü­nen sâhibleri rivayet etmişlerdir.

[80] Âişe hadîsini AHmed, Nesâî, İbn Huzeyme ve tbn Hıbbân rivayet etmişlerdir

[81] Atâ'nın sözünü, Saîd ibn Mans'ûr; Katâde'ninkini Abdu'bnu Humeyd kendi tef-sîrinde İbn Cureyc'den rivayet etmiştir.

[82] Bu hadîs Kitâbu'1-Vudû', "Üçer üçer abdest alma bâbı"nda da geçmişti. Bun­ların senedleri farklıdır.

Bu hadîste oruç hükümlerinden birşey yoktur. Bunu burada zikretmesinin münâsebeti "Abdest aldı" sözündedir. Çünkü bunun ma'nâsı bütün sünnetle­rini cami', kâmil bir abdest aldı demektir. Misvak kullanmak da kâmil abdestin sünnetleri cümlesindendir.

îbn Battal dedi ki: Bu Usmân hadîsi yaş olsun, kuru olsun, her cins misva­kı kullanmanın mübâhlığı hususunda açık bir hüccettir. Bu İbn Sîrîn'in çıkar­dığı hükümdür... (Aynî).

[83] Bu, Müslim'in rivayet ettiği hadîsin bir tarafıdır.

[84] Hasen Basrî'nin bu sözünün benzerini Hasen'den muttasıl sened ile İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Eğer burnuna dökülen "Saût" yânî burun İlâcı boğaza, dola-yısiyle karına kaçarsa oruç bozulur ve bir gün kaza orucu tutar (Kastallânî).

[85] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözlerini Saîd ibn Mansûr rivayet etmiştir.

[86] Yânî farz orucun faziletini nafile oruçta bulamaz.

Bu Ebû Hureyre hadîsini Dört Sünen sahihleri rivayet etmiş, İbn Huzeyme de sahihtir, demiştir.

[87] İbn Mes'ûd'un bu görüşünü Beyhakî rivayet etmiştir

el-Mugîre ibn Abdillah dedi ki: Bana Abdullıh ibn Mes'ûd'un şöyle dediği tahdîs olundu: "Her kim ramazândan bir günün orucunu illetsiz olarak bozar­sa ona dehr orucu kifayet etmez. Nihayet Allah'a kavuşur, isterse mağfiret eder, isterse azâb eder" (Kastallânî).

[88] Saîd'in görüşünü Müsedded; Şa'bî'nin, İbn Cubeyr'in ve İbrahim'in görüşleri­ni sırasıyle İbn Ebî Şeybe; Katâde'nin görüşünü Abdurrazzâk; Hammâd'mkini Ebû Hanîfe'den olmak üzere yine Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kas­tallânî).

Yânî bu âlİm.ler, ramazân gündüzünde bilerek oruç bozanlar hakkında, üze­rine keffâretsiz bir gün oruç kazası vâcib olduğuna kaail olmuşlardır. İbn Bat­tal dedi ki: Ben Buhârî'nin isimlerini zikrettiği bu tabiî âlimlerinin bu konudaki kavillerine, musannaf kitâblarında baktım; onların keffâretin düşmesi kaville rini görmedim. Bu keffâret düşmesi kavilleri yalnız yemek suretiyle oruç bozan hakkındadır. Cinsî münâsebet suretiyle oruç bozan hakkında değildir. Onlar na­zarında yemek ve cima' etmek, keffâretin düşmesinde müsâvî olması da muhte-mil olur. Çünkü yemekten, içmekten, cimâ'dan olsun oruç bozan şeye fıtr ismi vâki' olur. Onun fâüi bunun muftırı yânî orucunu bozucudur.. (Umdetu'l-Kaarî).

[89] Hadîsin başlığa delîlliği "Ramazânın gündüzünde eşime isabet ettim" sözünde-dir ki, o, bu sözüyle cinsî münâsebeti kasdetmiştir.

el-Mikteî: Onbeş sa' alır zenbile tenir;

el-Arak:... Hurma yaprağından Örülmüş zenbile denir (Kaamûs Ter.).

Altmış fakire sadaka edileceği bundan sonra gelen Ebû Hureyre hadîsinde açıkça bildirilmiştir. Her bir fakire bir müdd verilir ki, bu, sâ'ın dörtte biridir. Bu altmış fakire verilmesi keffâreti, köle âzâdıve iki ay zincirleme oruç tutmaktan acizlik hâlinde uygulanacak keffârettir

[90] Bu başlıkta şiddetli fakirliğin keffâreti düşürmeyeceğine işaret vardır.

[91] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü "Ben oruçlu iken bilerek kadını­mın üstüne düştüm" sözü cinsî münâsebetten ibarettir.

İki lâbe, Medine'yi çevreleyen iki dağdır. Uhud'la Âir dağlarına Löbetân denilir. Bu iki dağ arasındaki sahaya Medîne Haremi denildiği Hacc Kitâbı'nda  îzâh edilmişti.

Bu hadîste kadın hakkındaki hüküm bildirilmediğinden, bu sükût ile ihticâc eden Şafiî ve Dâvûd Zahirî, kadın ile erkeğin ikisine, yalnız bir keffâret lâ­zım gelir, demişlerdir. Ebû Hanîfe, Mâlik ve Ebü Sevr'e göre kadının i'tirâzsız itaati hâlinde, erkek gibi kadına da ayrıca keffâret lâzım gelir.

Bir de bu hadîste dîn mürşîdlerine dîni öğretmekte izlenecek en güzel yol gösterilmiştir. Dîn âlimlerinin güler yüzlü olmaları, muhâtablarını yumuşaklık­la dîne ısındırmaları öğretilmiştir. Nitekim Peygamber tanımadığı bir bedeviye sert olmayarak şer'î cezaları sırasıyle saymış ve aldığı olumsuz cevâbların bey-yinelerini aramamıştır. Bununla diyânî işlerde semahat ve genişlik yolunun tu­tulması öğretilmiştir.

[92] Buharı, suâlin cevâbını, hadîs metninde verilen cevâbla yetindiği için, zikretmemiştİr.

el-Mahâvîc; muhtâc'ın cem'i olarak muhtaçlar demektir. Fakat çok ihti-yâclı ma'nâsına olan Mihvâc'm cem'i de olması muhtemildir. Fakirlikte müba­lağa İçin âlet İsmi sîgası getirilir (Aynî).

Bu başlık ile bundan önceki arasında zıdlık yoktur. Çünkü önceki başlık, içinde "Oruçlu hiçbirşeyi yokken cima' ettiği ve kendisine sadaka verildiğinde bunu keffâret yapsın" sözü bulunduğu için, çok fakır olmanın, zimmetten kef-fâreti düşürmeyeceğini bildirmiştir. İkinci başlık ise keffâret etme hususunda kendisine izin verilen kişinin keffâreti kendisine tasarruf edip etmiyeceği hak­kında tereddüd ortaya koymuştur... (İbn Hacer).

[93] "Onu ailene yedir" sözü, başlıktaki soruya cevâb ve delîl olmuştur.

[94] Bu hadîs, buradaki senedle merfû*dur

[95] Buhârî, Ebû Hureyre'nin ikinci sözünü et-Târîhu'l-Kebîr'mde: "Kim oruçlu iken kusmak kendine galebe-ederse, üzerine kaza yoktur; eğer kendisi kusmak ister­se kaza etsin" lâfzıyle rivayet etmiştir. Lâkin Buhâri bunu zaîf sayıyor. Bunu dört Sünen sâhibleri de rivayet etmişlerdir. Tİrmizî: İlim ehli indinde amel bu­nun üzerinedir, demiştir. Kusuğün az veya çok olmasının farkı yoktur, ihtiyâr-sız ağız dolusu kusmak da, azı gibi orucu bozmaz.

[96] İbn Abbâs ile İkrime'nin bu sözlerini İbn Ebî Şeybe rivayet etti.

[97] îbn Umer'in bu fiilîni İmâm Mâlik el-Muvatta'da rivayet etti.

[98] Ebû Musa'nın bu fiilini İbn Ebî Şeybe rivayet etti.

[99] Bunlardan Saîd'in fiilini İmâm Mâlik ve İbn Abdi'1-Berr; Zeyd'inkini Abdur-razzâk; Ümmü Seleme'ninkini İbn Ebî Şeybe rivayet etmişlerdir.

[100] Bukeyr'in haberini Buhârî et-Târîh'indt rivayet etti.

[101] Bu sahâbîlerin merfûan rivayet ettikleri bu haberi en Nesâî birçok tarîklerden tahrîc etmiştir.

[102] Buhârî bunu et-Tdrfh'inde; Beyhakî de kendi tarîkinden rivayet etmiştir. (Bu haşiyeler Kastallânî ve diğerlerindendir.)

[103] Bu İbnAbbâs hadîsi, Hasen Basrî'nin rivayet ettiği "Kan alan da, kanı alınan da orucu bozdu" hadîsini nesh edicidir. Çünkü hadîsin bâzı tarîklerinde bu­nun Veda Haccı'nda olduğu gelmiştir.

Bu hadîs, Hasen Basrî'nin rivayetine muarızdır. Bunun İçin bir kısım âlim­ler bu İbn Abbâs hadîsinin "Kan aldırmak, hem kan alıcının,"hem de kanı alı­nanın orucunu bozar" hadîsini-nesh ettiğine kaail olup, kan aldırmanın orucu bozmayacağını kabul etmişlerdir. Atâ ibn Yesâr, Kaasım ibn Muhammed, Zeyd ibn Eşlem, İbrahim Nahâî, Sufyân Sevrî, Ebu'l-Âliye, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şa­fiî, kan aldırma ne kan alıcının, ne de kanı alınanın orucunu bozmaz demişlerdir.

Atâ ibn Ebî Rebâh, Evzâî, Mesrûk, Muhammed ibn Şîrîn, Ahmed ibn Han-bel de bozacağı görüşündedirler (Vmdeiu'l-Kaarî)

[104] Bu da İbn Abbâs hadîsinin başka bir tarîkidir.

[105] Böyle olunca hadîs her ne kadar nesh edilmiş de olsa, kan aldırmak bedeni zaîf düşüreceğinden, bedenleri zayıflatmaktan sakınmak ve bunun orucu bozup boz­mayacağı hususundaki ihtilâftan kurtulmak için, daman yarıp kan çıkarmak gibi, bunun da terkedilmesi mendûb olur (Kast.allânî).

[106] Bu, Şebâbe hadîsinin isnâd ve metinde Âdem hadîsine uygunluğuna iş'âr eder. Ancak Şebâbe, bunda hadîsin merfû'luğunu te'kîd eden şeyi ziyâde etmiştir (tbn Hacer).

[107] Bu hadîsten yolculukta ramazân orucunu tutmanın, tutmamaktan daha fazilet­li olduğu hükmü çıkarılmıştır. Çünkü hem Rasûlullah ramazânda sefer hâlinde oruçlu bulunmuş, hem de Yüce Allah "Oruç tutmanız sizin için (yemenizden ve fidye vermenizden) daha hayırlıdır, bilirseniz" (el-Bakara: 184) buyurmuştur... (Kastallânî).

Hadîste inip de sevîk karıştırılması emredilen kimsenin Bilâl olduğu Ebû Dâvûd ile İbn BeşkuvaPm rivayetlerinde apaçık gelmiştir. Bilâl güneşin kursu gâib olsa bile nuru ve ışığının bakî olmasını İftara mâni'dir zannettiği İçin, Ra-sûfullah'a iki kerre bunu söylemiş, Rasûlullah da her defasında bunun oruca zarar vermeyeceğini bildirmiş demektir. Nihayet doğu taraftaki ufukta karanlı­ğın belirmesi, iftar vaktinin girmesi demek olduğunu öğretmiştir.

[108] Buhârî Cerîr'in hadîsini Talâk'ta; Ebû Bekr ibn Ayyâş'm hadîsini de "İftarı erken yapmak bâbr'nda mevsûlen rivayet etmiştir

[109] Hadîsin başlığa uygunluğu, arka arkaya oruç tutmanın yolculukta da oruç tut­mayı şâmil olması cihetindendir. Nitekim~hazarda da aslolan oruç tutmaktır (Aynî).

[110] Bu, aynı hadîsin İkinci tarîkidir ve daha tafsîllidir.

Bu babın hadîslerinden âlimler üç türlü hükme varmışlardır: Birisi seferde oruç tutmanın daha faziletli olduğu hükmüdür ki, baş taraftaki hadîsin haşiye­sinde delîlİ ile birlikte belirtilmiştir. Esved ibn Yezîd, Ebû Hanîfe bu ictihâdda-dır. İkincisi seferde oruç tutmamanın kuvvet sebebi olduğu için daha faziletli olduğudur. Umer ibn Abdilazîz, Şa'bî, Katâde, Muhammed İbn Alî, Şafiî, Ah-med, İshâk bu görüştedirler.

Üçüncüsü de, yolculukta oruç tutmak ve tutmamakta yolcu muhayyerdir, görüşüdür. Bu üçüncü görüşe babın son hadîsi açıkça delâlet etmektedir. îbn Abbâs, Enes, Ebû Saîd, Saîd ibn Müseyyeb, Atâ, Saîd ibn Cubeyr, Hasen Bas-rî, Nahaî, Mücâhid, Evzâî, Leys ibn Sa'd bu görüştedirler (Özetle, Umdetu'i-Kaarî, V, 365-366).

[111] Yânı oruç yemek mübâh olur mu olmaz mı? Buhârîizânm cevâbını, bâbda zik­redilenle yetinerek, söylememiştir.

[112] Hadîsin başlıktaki soruya cevâblığı, Peygamber'in Mekke'yi feth için yola çık­tığı, birkaç gün oruç tutup, sonra orucu tutmamasındadır.

Rasûlullah fetih gazasına ramazânın yirmisine tesadüf eden çarşamba gü­nü ikindiden sonra çıkmıştı. Zu'1-Huleyfe civarındaki Salsâl Dağı'na geldikle­rinde Rasûlullah tarafından ordu içinde "Oruç tutmak isteyenler oruç tutsun, tutmak istemeyenler de tutmasın" diye nida ettirildi. Kedîd mevkiine geldikle­rinde de ikindiden sonra Rasûlullah herkes tarafından görülmek üzere devesi üzerinde orucu bozmuş, sahâbîler de bozmuşlardır (Umdetu'l-Kaari). Bu oruç ' bozmanın ikindiden sonra olduğu Müslim'de de tasrîh edilmiştir. Câbir'den ge­len rivayette ona denildi ki, sahâbîlere oruç çok ağır geldi. Ancak sahâbîler ne yapılacağını bekliyorlardı. Rasûlullah ikindiden sonra bir kadeh su istedi... Bu hadîste yolcunun ramazânın bir kısmım tutması, bir kısmını tutmamasının ce­vazı hükmü vardır.

[113] Buhârî'nin bu tefsîri Magâzî'de diğer bir tarîkten mevsûlen gelecek hadîsin için­dedir. el'Kedîd, Medine'den yedi merhale, Mekke'ye iki merhale uzaklıkta bir yerdir. Usfân, Mekke'ye 48 mil uzaklıkta büyük bir köydür. Kadîd, Mekke ya­kınında bir yerdir.

[114] Hadîsin başlığa cevâblığı meydandadır. O da yolculukta oruç tutmak ve tutma­mak şıkları mübâh olmayaydı, Peygamber ve İbn Revâha oruç tuttukları za­man sahâbîler oruç yemezlerdi (Aynî).

[115] Başlık hadîsin bir parçası olduğu için delîlliği açıktır.

Bu hadîsi Müslim de rivayet etmiştir. Müctehİdler oruçlu olarak yola çıkan kimsenin o günkü orucunu tamamlamasının kendisine vâcib olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak bilerek orucunu bozduğu yâhud bozulmasını mûcib olacak bir fiil işlediği takdirde, üzerine keffâretin vâcib olmasında ihtilâf etmiş­lerdir. Mâlikîler, Hanefîler ve Hanbelîler'e göre böyle kimsenin oruç bozması haram olur, eğer bozarsa üzerine keffâret değil, de kaza lâzım gelir... (Feyzu'l-Gafför... I, 143-144).

[116] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü başlık hadîsin bir bölümünden ibarettir. Sahâbîlerin yolculuk esnasında kendisinde kuvvet bulan oruç tutar, bulmayan da oruç tutmazdı. Her iki grup da bu fiillerinden dolayı birbirlerini ayıplamazlardt.

[117] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra Peygamber su istedi; onu insanların kendi­sini görmeleri için ellerinin uzandığı yere kadar yükseltip orucunu bozdu" sözlerindedir.

Peygamber ancak insanların kendisini görmeleri ve kendisine uymaları yâ­nî oruçlarını bozmaları için bu seferde böyle orucunu bozmuştur. Çünkü oruç sahâbîier.e zarar vermekte idi. Düşmanla karşılaşıp harb etmek durumu da var­dı. İşte bu sebeble Peygamber "Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez'\e\-Bakara: 185) kavline tutunarak, onlara rıfkı ve kolaylaştırmayı istemiştir. Bu hadîs 55 rakamıyle de geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.

[118] İbn Abbâs bu haberi diğer sahâbîlerden öğrenmiştir. Çünkü kendisi o zaman Mekke'de bulunuyordu. Peygamber'in ve sahâbîlerin duruma ve isteğe göre kâh oruç tutup, kâh tutmamaları, bir görüşe göre efdaliyeti değil, cevazı ifâde et­mektedir

[119] Burada itâka, yâ istitâa yânî takat getirmek veya tatvîk yânî takat getirmemek ma'nâsına olacaktır. İstitâa ma'nâsına olursa "Gücü yetenler oruç tutmadıkla­rı takdirde fidye versinler" demek olur ki, muhayyer vucûb İfâde eder ve oruç tutmak muraccah olur. İtâkaya bu ma'nâ verilirse "Sizden her kim ramazân ayında hâzır bulunursa, onda oruç tattım "(el-Bakara:185) emrinin ıtlak ve ten-cîziyle mensûh olduğunda şübhe yoktur. Bunun için bu tefsire kaail olanlar, bu­nun mensûh olduğunda ittifak etmişlerdir... (Hakk Dîni, I, 633).

Bu fidye-hükmü, Medine devrinin başlarında idi; isteyen oruç tutar, iste­yen fidye verirdi, sonra gücü yetenler hakkında bu muhayyerlik kaldırıldı (Kas-tallânî).

[120] İbn Umer'in rivayeti 57 rakamıyle bu bâbda gelecektir. Seleme ibnu'l-Ekva'nın' rivayetini ise Buhârî, Tefsir Kitâbi'nda mevsûlen rivayet etmiştir.

[121] Ayet burada, yukarıdaki oruç veya fidye verme muhayyerliğini nesh edici âyet olduğunu göstermek için getirilmiştir. Bâbdaki hadîsler ve açıklamalarıyİe bu hususta kâfi bilgiler verilmiştir. Âyetin tefsiri, Tefsir Kitâbi'nda geniş olarak gelecektir.

[122] îbn Ebî Leylâ, Muâz ibn Cebel'den şunu rivayet etmiştir: "Peygamber (S) Me­dine'ye geldiği zaman âşûrâ günü ve bir de her aydan üç gün oruç tutmuş idi. Sonra Allah ramazân orucunu farz kıldı. "Ve ale'llezîne yutîkuneku"y& kadar ulaştı. Bunun üzerine dileyen oruç tutuyor, dileyen bir fakîr doyuruyordu. Da­ha sonra sahih, mukîm olanların hepsine oruç tutmak farz kılındı ve doyurmak ancak oruç tutmaya kuvveti olmayan, çok ihtiyar kimseler hakkında sabit kaldı, da, Allah ' 'Sizden hasta olur yâhud bir yolculuk üzerinde bulunursa..." âyetini indirdi" (Beyhakî, Ebû Nuaym, Ebû Dâvûd).

Yine İbn Ebî Leylâ rivayet etti ki: Rasûlullah Medine'ye geldiği zaman her. aydan üç gün tatavvu'an ve farz olmayarak oruç tutmalarını emretmiş idi. Son­ra ramazân orucu farz oldu. Hâlbuki o zaman kavim henüz oruca alışmamış idi; oruç kendilerine pek şiddetli, pek güç geliyordu. Binâenaleyh tutamayan, bir fakîr doyuruyordu. Bundan sonra "Sizden her kim ramazân ayına şâhid olur­sa, onda oruç tutsun" âyeti İndi. Binâenaleyh ruhsat ancak hasta ve yolcuya münhasır kaldı ve hepimiz oruç tutmaya me'mûr olduk" (Keza).

[123] Buhârî bu rivayetle, babın başında ta'lîk suretinde verdiği İbn Umer'in sözünü senedlemek ve mevsûlluğunu göstermek istemiştir. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu mensûhiyet yalnız sahih ve mukîmlerin fidye vermelerinin neshine mün­hasırdır. Yaşlılar, oruç tutamayacak devamlı zaîfler hakkında mensûh değil, hü­küm bakîdir.

Nitekim bunun Öyle âciz kimseler hakkında mensûh olmadığını İbn Abbâs da açıkça belirtmiştir: "Bu âyet mensûh değildir. Oruç tutmaya kuvveti olma­yan yaşlı erkek ve kadın hakkındadır. Bunlar her gün için bir fakîr doyururlar" {Buhârî).

Âyetteki "Miskîn"i müfred olarak okuyan birinci kıraate göre, her oru­cun fidyesi; mesâkin şeklindeki cemi' okuyuşa göre mecmûunun fidyesi anlaşı­lır. Bir fakir taamı şer'an sâ' denilen ölçek ile buğdaydan yarım ölçek; arpa, hurma, kuru üzüm vesâireden bir ölçektir. Bir sâ', şer'î dirhem ile binseksen dirhemdir. Şer'î dirhem, on'u yedi miskal gelen-ve vezni sebi' denilen dirhem­dir ki, bizim şimdiki dirhemlerimizden iki kırat kadar küçüktür. Binâenaleyh yarım sâ' buğday, onaltı kıratlık örfî dirhem ile bir okka yetmişikibuçuk dir­hem demektir. Demek ki İslâm şerîati nazarında en fakır bir kimsenin iki öğün i'tibâriyle günlük yemeği budur. Bu mİkdâr, fitr sadakası vesâir keffâretlerde esâstır. Ancak bu hesâb fıtr sadakası gibi fakirin eline aynen veya kıymeten temlik takdirindedir. Çünkü bilfiil ibâha ile doyurulmak istenildiği zaman bir fakirin iki öğünde doyabilmesi kadar yemesi mu'teberdİr ki, insanına göre daha az ve­ya daha çok olabilir... {Hakk Dînî, I, 631).

[124] İbn Abbâs'm bu sözünü Abdurrazzâk, Ma'mer'den; o da Zuhrî'den olmak üzere rivayet etmiştir.

Çünkü mutlakın hükmü, ıtlâkı üzere cereyan etmektir. Ayrılmağa da, ay­rılmamağa da şâmildir

[125] Saîd ibnu'l-Müseyyeb'İn görüşünü İbn Ebî Şeybe rivayet etti.

[126] İbrahim'in görüşünü Saîd ibn Mansûr rivayet etti. Ebû Hanîfe'nin mezhebi de budur.

[127] Ebû Hureyre'ninkini Abdurrazzâkl tbn Abbâs'ınkini de Saîd ibn Mansûr ile Dâ-rakutnî rivayet ettiler.

[128] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği tefsir eder olması dhetinden-dir. Çünkü başlık "Ramazân kazası ne zaman ödenecek?" sorusu idi. Hadîs ise kaza orucunun herhangi vakit içinde ödeneceğine delâlet eder. Ancak öde­me ikinci ramazân girinceye kadar geri bırakılırsa Şafiî'ye göre üzerine fidye vâcîb olur. Bu husustaki görüş ayrılığını biraz önce zikretmiştik (Aynî).

[129] Bu gibi işler yapılır, bunlardaki hikmet, akıl ve kıyas kavrayamasa da Şâri'e havale edilir ve onlarla i'tirâzsiz ibâdet olunur.

Re'yin gereği oruç ile namazın hükümde müsâvî olmalarıdır. Çünkü bun­ların her ikisi de bir özürden dolayı terkedilir. İbâdettir. Lâkin kıyâsa muhalif olarak gelen dînî işlerde hikmet ciheti aranmaz da, onun işi Allah'a tevkîl edi­lir. Zîrâ Allah'ın fiilleri hikmetten boş değildir, fakat bunun çoğu insanlara giz­li olur, akıllar, onları idrâk edemezler (Kastallânî).

[130] Başlığa delîlliği "Kadın hayız gördüğünde namaz kılmaz, oruç tutmaz" sözün­den alınır. Başlık da namazı ve orucu bırakması hakkındadır. Bu hadîs, Hayız Kitâbı'nda "Hayızlımn orucu bırakması" bâbi'nda da geçmişti. Bu, o hadîsin kısaltılmış bir rivayetidir (Aynî).

[131] Başlık "Üzerinde oruç borcu varken ölen kimse adına bunu ödemek meşru' olur mu, olmaz mı?" Ve... meşru olursa bu ödeme yine oruç olarak mı, yoksa sada­ka suretiyle mi olacaktır? gibi suâlleri ihtiva etmektedir.

Hasen'in sözü bu sorulardan birine müsbet cevâb olmuştur. Bunu Dâra-kutnî senediyle rivayet etmiştir.

[132] Bu Âişe hadîsi, başlıktaki soruya aynı şekilde müsbet bir cevâb olmaktadır

[133] îbnu Vehb'in mutâbaatmı Müslim, Ebû Dâvûd ve diğerleri senediyle rivayet et­mişlerdir. Yahya ibn Eyyûb'un rivayetini de Beyhakî, Ebû Avâne, Dârakutnî, Bezzâr rivayet etmişlerdir.

[134] Bu İbnu Abbâs hadîsi de başlıktaki birinci soruya açık bir cevâb teşkîl etmekte dir. Fakat bu cevazın tafsilinde ve tatbikatında yâni bu borç yine oruç olarak, yoksa sadaka şeklinde mi olacağı hususunda görüş ayrılıkları olmuştur. Bu ay­rılıkları babın sonunda kısaca özetleyelim.

Bu İbn Abbâs hadîsini Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce de rivayet etmişlerdir.

[135] Bu İsnâdlann hâsılı şudur: A'meş bu hadîsi bir mecliste üç kişiden işitmiştir. Evvelâ Müslim İbnu'l-Batîn'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; sonra el-Hakem'den ve Seleme'den; onlar da Mücâhid ibn Cebr'den.

[136] Bu isnâd da A'meş hadîsi üç şeyhden ve üç şeyhden herbiri de üç şeyhden riva­yet ediyor. Bunu Tirmizî de rivayet etmiştir.

[137] Yahya ile Ebû Muâviye'nin bu hadîsleri, Nesâî ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadîslerdendir.

[138] Ubeydullah'm hadîsini Müslim de rivayet etmiştir. Arnned ibn Hanbel'deki ri­vayette Ebû Bişr bu adağın sebebini "Bir kadın gemiye bindi de bir ay oruç tut­mayı adadı ve bunu tutamadan öldü" diye beyân etmiştir.

[139] Ebû Harîz, Sîcistân kaadısıdır. Bu hadîsi İbn Huzeyme ve diğerleri senediyle ri­vayet etmişlerdir.

Bu rivayetlerde bir kadın, bir adarru bir ay, İki ay ve onbeş gün şeklindeki ihtilâflar, vakıaların ayrı ayrı oluşlarına hamledilir. Bunların ortak noktası, ölü adına oruç tutmanın cevazıdır (Kastallânî).

İmâm Şafiî bu hadîse dayanarak kadîm görüşünde borçlu bulunan ölünün nâmına velîsinin oruç tutmasına cevaz vermişti. Yeni görüşünde ise hiçbir kim­senin başkası hesabına oruç tutması caiz olmadığı, ancak Ölü nâmına sadaka verebileceği içtihadında bulunmuştur ki, İmâm Ebû Hanîfe ve İmâm Mâlik'in mezhebleri de böyledir. Şu kadar ki, bunlara göre ölünün vasiyeti üzerine sada­ka verilir.

Sadakanın mikdânna gelince, İmâm Şafiî ile İmâm Mâlik'e göre bir müdd, İmâm Ebû Hanîfe'ye göre buğdaydan yarım sâğ diğer hububattan bir sâ' ta-sadduk edilir.

İmamların bu konuda dayandıkları naklî delillerden birisi Peygamber'in "Hiçbir kimse başka birisi hesabına namaz kılamaz, fakat sadaka verir" hadî­sidir (en-Nesâî, İbn Abbâs'tan.)

Aklî delilleri de, orucun ve namazın bedenî ibâdet olmalarıdır.

[140] Başlıktaki suâlin cevâbı mukadderdir, takdiri "Güneşin batmasıyle halâl olur"-dur. Yânî geceden bir parçanın girmesi beklenmez,

Ebû Saîd'in bu fiili de başlıktaki sorunun cevâbıdır. Bunu Saîd ibn Man-sûr ile Ebû Bekr ibnu Şeybe rivayet etmişlerdir.

[141] Bu Umer ibnu'l-Hattâb hadîsi de başlıkta bulunan soru tarzındaki mübhemliği açıklamaktadır.

Güneş battığı zaman, oruçlunun orucunu bozma vakti girmiştir, yâhud da oruçlu hükmen orucunu bozmuştur. Çünkü gece oruç için şer'î bir zarf değil­dir. Onun için geceden bir cüz'ün geçmesini beklemek lüzumsuzdur

[142] Bu İbnu Ebî Evfâ hadîsi "Seferde oruç tutmak bâbı"nda da başka bîr sened ve küçük bir lafız farkıyle geçmişti. Orada da belirttiğimiz üzere, Rasûlullah'ın mükerreren inip de sevîk bulamacı karıştırmasını emrettiği zâtın, Bilâl Habeşî olduğu, diğer rivayetlerde gelmiştir.

[143] el-Cedhu; Sevîk yânî kavrulmuş unu su ile karıştırıp bulamaç yapmak;

el-İcdâh: Kavud dedikleri kavrulmuş buğday veya unu ezerek su ile bula-yıp karıştırmak demektir (Kaamûs Ter.).

Hadîs, su ve diğer şeylerle oruç bozulduğunun delili olduğundan, oruçlu bulabildiği ve kendisine elde edilmesi kolay olan her bir şeyle İftar eder.

Bu hadîs bundan önce de iki defa geçmişti. Nitekim bundan sonraki bâbm ikinci hadîsi olarak da gelecektir

[144] Bu Sehl ibn Sa'd hadîsi, iftar vakti girdikten sonra orucu bozmakta acele dav­ranmanın müstehâb olduğunun delilidir. Abdurrazzâk'ın rivayetinde Amr ibn Meymûn: Muhammed'in sahâbîleri İftara çabuk, sahuru geciktirmek hususunda insanların en ileri gidenlerindendi, demiştir. İbn Abdi'1-Berr de: l£târı ça­buk, sahuru da geç yapmağa dâir rivayet olunan hadîslerin hepsi sahihtir, mütevâtirdir, demiştir.

Enes İbn Mâlik'ten de Peygamber'in İftar etmedikçe akşam namazı kılma­dığı, hiç olmazsa bir yudum su içtiği, rivayet edilmiştir (Umdetu'l-Kaarî).

[145] Abdullah ibn Ebî Evfâ hadîsinin başlığa delîlliği açıktır. Güneşin battığı sabit olduktan sonra iftarı geciktirmemek, sünnetin gereği olmuştur.

[146] Yânî ramazânda pruçlu, güneş battı sanarak orucunu bozduktan sonra güneş meydana çıksa, o kimse bu günün orucunu tekrar tutup öder mi, yoksa ödemez mi? Bu günün orucunun ödenip ödenmeyeceği hususunda görüş ayrılığı bulun­duğu için Buhârî, izâ'nın cevâbı olan hükmü bildirmemiştir.

[147] Hadîste soru hemzesi mukadderdir. Böyle yanılma ile oruç sakatlanırsa, bunu kaza etmek lâzım olduğunda Dört İmâm ittifak etmişlerdir. Günün kalanında vakta hürmeten yenmez. Bunda keffâret lâzım gelmez.

[148] Mücâhid'den, Atâ'dan ve Urve ibnu'z-Zubeyr'den bu günün orucunun kaza edil­meyeceği rivayet olunmuştur. Onlar bunu unutarak yemek yiyen kimse menzi­lesinde tutmuşlardır.

İbnu'l-Munîr: Mükellefler ancak zahir ile hitâb olunmuşlardır. Binâena­leyh bu hususta ictihâd edip de yanılırlarsa, bunda üzerlerine güçlük yoktur, demiştir.

Ma'mer'in bu hadîsini Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmişlerdir (Kastallânî).

[149] Umer'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr ile el-Bagavî senediyle rivayet etmişlerdir. Bu haberin başlığa uygunluğu "Çocuklarımız bile oruçludurlar" sözündedîr.

[150] Müslim'in rivayetinde Ensâr köylerinin Medîne civarında bulunduğu, bu çocuk­ların küçük yaşta oldukları ve oruç tutturmakla beraber bu çocukları yanlarına alarak beraberlerinde mescide götürüp İslâm ibâdetine alıştırdıkları açıkça be-. lirtilmiştir. Müslüman çocuklarını oruç, namaz gibi îslâm ibâdetlerine küçük yaşlardan i'tibâren alıştırma çalışmaları Peygamber devrinden beri devam ede-gelmektedir. Âlimlerin cumhuruna göre bulûğ çağma ulaşmayan çocuklara,oruç vâcib değildir. Seleften İbn Şîrîn ile Zuhrî gibi bâzıları müstehâb olduğuna kaa-il olmuşlardır. îmâm Şafiî de bu içtihada tutunarak, çocuğun oruç tutmaya be­denî kuvveti yetecek derecede olursa temrin için, alıştırmak için oruçla emredilirler demiş ve bunun da haddini yedi ve on yaş olarak ta'yîn etmiştir.

[151] Buhârî bâb içinde zikrettiği hadîslerle yetindiği için hükmü söylememiştir.

[152] Yânî gece cjruç için bir mahall ve bir zarf değildir. Çünkü el-Bakara:187. âyeti, oruç vaktinin geceye kadar devam ettiğini ve gecenin oruç vaktinin sonu oldu­ğunu beyân etmiştir. Allah orucun sınırını geceye kadar diye sınırlamış ve ta'­yîn buyurmuştur.

[153] Buhârî işaret ettiği bu nehiy hadîsini Âişe'den olmak üzere, babın sonunda se­nediyle rivayet etmiştir.

[154] et-Teammuk, bir şeyi derinletmek ve derenliğine gitmek demektir. Burada ise teklif edilmemiş olan bir işin külfetini yüklenmekte mübalâğa etmekten ibarettir.

[155] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîs başlığın istediği cevâbı açıklamaktadır.

[156] Burada getirilmiş olan Abdullah ibn Umer, Ebû Saîd ve Âişe hadîslerinin hepsi de aynı mealde olarak birbirine eklemek suretiyle oruç tutmaktan nehyi ifâde etmektedirler.

Hz. Âişe hadîsinde bu nehyin ümmet için rahmet olduğu ziyâdesi vardır.

[157] Bu Âişe hadîsi burada Usmân ibn Ebî Şeybe ile Muhammed ibn Selâm tarîkin­den getirilmiştir.. Buhârî bu sözü ile hadîsin Muhammed ibn Selâm rivayeti ol­duğuna delâlet etmiştir. Bu hadîsi Müslim, Usmân ibn Ebî Şeybe tarîkinden bu .ziyâde ile getirmiştir. Şu hâlde Usmân bu ziyâdeyi kâh vermiş, kâh vermemiş oluyor (Kastallânî).

[158] el-Nekâl, en-Nukle, el-Menkel; işkence ve ukubete denir ki, sairlere medarı ibret olur.

ei-Tenkıl: Bir adama şâirlere korku ve ibret olacak bir iş eylemek ma'nâsı-nadır. Enes'İn rivayet ettiği bu tenkîl hadîsini Buhârî, Kitâbu't-Temennfde mevsûlen getirmiştir.

"Eksere = Çoğaltan" ile kayıdlamadan, bunu az yapana ceza olmadığı an­laşılabilir. Çünkü az sayıda günü birbirine eklemek meşakkat olmayacağı düşü­nülür. Lâkin cezanın olmamasından, cevazın subûtu lâzım gelmez {lbn Hacer).

[159] Peygamber'in sahâbîlerine, oruçları eklemekten nehyettiği hâlde sahâbîlerin bun­dan vazgeçmeyi kabul etmemeleri, Rasûlullah'ın hükmüne muhalefet demek ol­duğundan, bu nasıl mümkin olabilir diye bir suâl hâtıra gelir. Bedruddîn Aynî bu suâle: Sahâbîler bu nehyi tahrîmî bir nehiy değil, tenzîhî bir nehiy olarak anlamışlardı diye cevâb veriyor.

[160] el-Kelif: Âşık ve aşüfteye denir. "O onun âşıkı" yerine "Huve kelifu fulânete" denilir. el-Kulf, Ekle/u ve Kelfâu'nun cem'idir. ei-Kelifmasdar olur, bir kimse­ye ziyadesiyle aşk ve mahabbet eylemek; el-Külfeîu: ... zahmet ve yorgunlukla işlenen işe ve irtikâb olunan meşakkatli işe denir.

et-Tekettüf: bir adam üzerine rene ye meşakkatli iş olmak; et-Teklîf: Bir adama rene ve meşakkatli bir iş işlemekle emreylemek ma'-nâsıhadır (Kaamûs Ter.).

[161] Yânî bir günün orucunu ertesi günün seher vaktine kadar ulaştıranın cevazı bâ-bi. Burada orucu seher vaktine kadar ulaştırmaya, bunun surette asıl ulaştır­maya benzemesinden dolayı visal denilmiştir. Yoksa ulamanın hakîkati gündüz olduğu gibi, gecenin bütününde de imsak edilmesidir. Lâkin ulamanın, ancak gecenin bütününde hakikat olduğu da'vâsının subûtuna ihtiyâç duyulur. Pey-gamber'in orucunu sahur vaktinden diğer günün sahur vaktine kadar ulaştırır olduğu rivayeti gelmiştir. Bunu Ahmed ile Adurrazzâk, Alî'den rivayet etmiş­lerdir (Kastallânî).

Bu tatbîkat îmâm Ahmed ve bâzı hadîsçilerin mezhebidir. Şâfiîlerden bu, hakîkî visal değildir diyenler vardır (Aynî).

[162] es-Seher (es-Sahar): (iki fetha İle) subhtan, yânî tan yeri açılmazdan evvelce olan vakte denir... (Kaamûs Ter.).

Bu hadîsin aslı, biraz evvel 71 rakamıyle de geçmiş idi.

[163] Nafile olarak oruçlu bulunan birisine bir dîn kardeşi orucunu bozdurmaya ye-mîn etse ve bunun üzerine o kimseye orucunu bozmak daha hayırlı olduğu ka­nâati belirip de bozsa, kendisine kaza lâzım gelmez. Buhâri'ye göre bu yemîn o kimse için bir Özür oluyor.Selmân, Ebu'd-Derdâ, Mücâhid, Tâvûs, Atâ, Sev-ri, Şafiî, Ahmed ve İshâk'a göre de nafile orucu özürlü,   özürsüz bozan kişiye kaza lâzım gelmez. Diğer gruba göre başlama ile taahhüd edilmiş bir ibâdetin iftar hâlinde kaza ile ikmâl ve telâfi edilmesi gerekir.

[164] Bu fıkra Tirmizî ile İbn Huzeyme tarafından rivayet edilmiştir. Buhârî'nin bun­dan sonra gelecek 53-54,'bâblannda "înne li-zevrike aleyke hakkan = Muhak­kak ziyaretçilerin için de bir hakk vardır" seklindedir.

[165] Hadîsin başlığa uygunluğu Ebu'd-Derdâ'nın Selmân için yemek yapması, Ebu'd-Derdâ oruçlu İken konuşmadan sonra orucunu bozması, sonra Peygamber'e gelip bunu zikretmesi, Peygamber'İn ona kaza etmeyi emretmemiş olması ciherinden-dir... (Aynî).

Son fıkra, hadîsin Peygamber tarafından tasvîb ve takririni isbât eder. Bu hadîste dört nevi' hakk zikredilmiştir: Allah hakkı, zatî hakk, aile hakkı, konu-komşu yânî vatandaşlık hakkı. Her hakk bir vazife mukaabili bulun­duğundan "Her hakk sahibine hakkı verilmelidir" emriyle de bu vazifelere işaret ;    buyurulmuştur. Vazifenin bu yolda taksimi, ahlâkçıların amelî ahlâka göre yap, tıklan taksîmin esâsıdır. Dînî, zatî, beytî, medenî vazîfelerdir. Şu kadar ki, ah­lâkçılardan bir kısmı dînî vazifeyi almakta, bir kısmı bırakmaktadır. Vazife, insan için yapılması bir borç olduğuna göre, en heybetli kürrelere kadar bütün kâina­tın yaratılış gayelerine göre bir vazifenin, bir seyir ve hareketin esîri oldukları görülüp dururken, insanın bu umûmî hareket kaanûnundan kendisini müstes­na tutması hiç doğru olmaz. Kur'ân bu umûmî hareketi ve nizâmı, Hâlık'a ibâdet mâhiyyetinde bildirmiştir. Onun için insanın ahlâkî vazîfelerinin başında hadîsin bildirdiği gibi, Rabb'ine karşı yapılacak vazifeler sayılmalıdır.   Hadîs, ahlâkın ana bölümlerini en vecîz biçimde tesbît edip bildirmesinden başka şu fıkhı hükümleri de bildirmektedir: Müstehâb olan ibâdetlerin îfâsı bev, denî ve ruhî kuvvetlerimizin ziyamı ve kırılmasını mûcib olmaması ve vâcib olan asıl vazifelerimizin ifâsına mâni1 olacak dereceye varmaması; bu derece sıkıcı -s     zühdî bir hayâttan bizleri men' etmesi; kardeşlik kurmanın meşruluğu; kardeşleri ve tanıdıkları ziyaretin dînî ve medenî bir davranış olduğu; bir lüzum üzeri­ne yabancı bir kadınla görüşüp konuşmanın cevazı; hayırdan ve vazifeden gaflet eden bir müslimin irşâd edilmesi.. (Ibn Hacer, Aynî).

[166] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Şa'bân ayındaki kadar kendisinde çok oruç­lu olduğu bir ay görmedim" sözündedir.

Bu hadîste Rasûlullah'ın şa'bân ayındaki orucunun ve buna kıyâsen diğer İbâdetlerinin başka aylara nisbetle daha çok olduğu bildirilmiştir. Bunda rama­zânı fazla ibâdetle ve yüksek bir ubudiyet şuuru ile karşılama hazırlığı da vardır.

[167] Bu hadîsteki "Rasûlullah şa'bân ayının hepsini oruç tutar idi" sözü ile, geçen rivayetteki "Şa'bân ayındaki kadar kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" sözü arasında müşkil görülmüştür. Buna buradaki "Kullunu = Hepsini" kavliyle "Gâlibuhu = Çoğunu" ma'nâsı kasdedilmiş olup, birinci ha­dîs ikinciyi tefsîr edici, beyân edicidir diye cevâb verilmiştir. Bâzıları da, Rasû­lullah şa'bânın bazen evvelinde, bazen ortasında, bazen de sonunda oruç tutardı ve şa'bâm oruçsuz bırakmazdı, ma'nâsınadır demişlerdir.

[168] İbn Abbâs hadîsinin de Enes ibn Mâlik hadîsinin de metinleri müşkildir. Her iki sahâbînin bu hadîsleriyle anlatmak İstedikleri ma'nâ güçlükle anlaşılıyor. Her iki hadîsin bu müşkilliğinden dolayı sarihler çeşitli tasarruflara gitmişlerdir. Fakat hepsinin ortak oldukları cihet şudur: İbn Abbâs'ın da, Enes'in de bu haberle­riyle Peygamber'in nafile namaz kılmak ve oruç tutmak hususunda muayyen.-ve düzgün bir programa tâbi' olmadığını bildirmek istemeleridir.

[169] Enes hadîsinin ma'nâsı, nafile namaz kılmak ve nafile oruç tutmak hususunda Peygamber'in hâli muhtelif idi. İcâbına göre gâh ayın ilk günlerinde, gâh orta­sında, bâzı ayların da son günlerinde oruç tutardı. Yine böyle, Peygamber bâzı defa gecenin önünde, bâzı defa ortasında, bâzı geceler de sonunda namaz kılar­dı. Gecenin bu muhtelif zamanlarında namaz kıldığını, yine böyle gündüzleri oruçlu bulunduğunu her görmek isteyen sahâbî Peygamber'i mükerreren gözle­yerek namaz kılarken yâhud oruçlu iken rastlar ve dilediği gibi görürdü... İşte hadîsin ma'nâsı budur. Yoksa Peygamber mütevâliyen oruç tutardı yâhud bütün gece namaz kılardı denilmek istemiyor (Aynî).

İbn Abbâs hadîsi Peygamber'in ramazândan başka hiçbir ayda baştan ba­şa oruçlu olmadığını açıkça öğretmiştir. Hadîsin bu fıkrası, bu hususta bir nasstir. İşte bu nassın ve açıklığın irşâd ve delaletiyle, hadîsin'bundan sonrasında şöyle demiş olduğunu anlıyoruz: Peygamber'in ramazândan gayrı aylarda tuttuğu oruç­ların zamanları ve günleri ta'yîn edilip belirlenmiş değildi. Bir ayın önündeki, ortasındaki, sonundaki günlerde hem oruçlu olduğu, hem de oruçsuz olduğu günler bulunurdu. Bundan dolayı ayın her gününü oruçlu veyâhud oruçsuz sa­nırlardı.

Enes ibn Mâlik de kendi hadîslerinde aynı hakîkati ifâde etmiş oluyor. Oruç hususunda böyle olduğu gibi namaz hususunda da böyleydi. Bir gecenin birkaç . saatinde yatmak, kalkıp namaz kılmak hâlleri sık sık tekerrür ediyordu. Onun bu hâllerini gözleyen ve müşahede edenler, Peygamber'i adetâ bütün gece na­maz kılar veyâhud bütün gece uyur zannederlerdi {Tecrid Ter,, IV, 120-121).

Hadîsin son fıkrası, Peygamber'in yaratılışça da, huyca da en mükemmel sıfatlar üzere olduğunu, bunun da kemâlin tamâmı ve cemâlin bütünü olduğu­nu ifâde etmektedir (Kastatlânî).

[170] Yânî konuğun, kendisini konuklayıp ağırlayan kişinin tutmakta bulunduğu nâ-file oruçtaki hakkı. Bununla nafile oruç tutmakta olan ev sahibinin, konuğu sebebiyle orucunu bırakması kasdedümektedir.

[171] Buhârî hadîsin tamâmını değil de sâdece buradaki başlığa delîl olacak kısmını kısaltılmış olarak getirmiştir. Konuğun ev sahibinin orucundaki hakkı, ev sahi­binin konuğunu râm ve enîs eylemek ve genişlik yapmak için nafile orucunu bozmasıdır. Eşin eşi üzerindeki haklarından biri de cinsî münâsebet ihtiyâcının yerine getirilmesidir. Arka arkaya nafile oruç tutan ve geceleri çok nafile na­maz kılan eş ise böylece zayıf düşeceğinden, eşinin bu ihtiyâcını yerine getiremi-yecektir.

[172] Hadîsin başlığa delîUiği ''Muhakkak senin üzerinde bedenin için bir hakk var­dır.,. " sözündedir.

Nafile ibâdet yapan kişi, bedenini zayıf düşürüp de diğer farzları yapmak­tan âciz kılmamak için bedenini hoş ve sıhhatli tutması, kendi boynunda sabit bir borç ve hakktır.

[173] Yânı bütün sene oruç tutmak caiz olur mu, olmaz mı? Bu hususta deliller tea­ruz ettiği, bir de men'in Abdullah'a mahsûs olması.ihtimâlinden dolayı Buhârî hükmü beyân etmemiştir.

[174] Hadîsin başlığa delîl yeri "Bu da bütün sene orucu gibidir" fıkrasıdır.

[175] Yânî Dâvûd Peygamber'in orucundan daha fazîletli oruç yoktur. Peygamber'-in bu son sözü, başlıkta açıklanmayan hükmü açıklamış oluyor.

[176] Bundan beş bâh önce geçen 50. bâbdaki Selmân- ile Ebu'd-Derdâ kıssası hadîsi ki, Peygamber, Selmân'm sözlerini takrir etmiş idi.

Nafile ibâdette ehlin hakkı, onlara rıfkla muamele etmek ve kendilerine in-fâk eylemektir. Devamlı ibâdetle meşgul olununca bu vazifeler yerine getirilemez.

[177] Peygamber'in iki defa tekrarladığı bu sakındırma, ibâdette şiddete gidilmesinin men'ine delâleti i'tibâriyle çok mühimdir.

Nafile ibâdetlerde şiddete gidilmesi, bedene zayıflık, meşakkat ve meşguli­yet meydana getireceğinden nefse, aileye, hısımlara ve derece derece bütün va­tandaşlara karşı yerine getirilmesi gerekli hakklar ve vazifeleri aksatacak ve bunları engelleyecektir.

[178] Hadîsin bâb başlığına delîlliği bellidir. Buhârî bu hadîsi daha uzun bir metin ile FadâiluM-Kur'ân Kitâbı'nda da getirmiştir.

[179] Geçen babın ardından bunu getirmesi birinci ile bir gün oruç, bir gün iftarın efdaliyyetine tenbîh; bu ikinci ilede Dâvûd Peygamber'in bu fiiline uymayı İşa­ret içindir.

 

[180] Her iki hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.

[181] Eyyâmu'l-Bîd, bâ'nın kesriyle "Eyyâmu'1-Leyâlî'l-Bîd" takdirindedir ki, par­lak olan gecelerin günleri demektir. Her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günle­ridir. Bir kavle göre oniki, onüç ve ondördüncü günlerinden ibarettir. Hulâsa bu kelâm, bu takdîr üzere olduğundan izâfetsiz "el-Eyyâmu'1-Bîd" demek caiz değildir. Şârihdediki: "Peygamber (S) biz­lere eyyâmu'l-bîdde oruç tutmamızı emrederdi" hadîsi bundandır. Bu günler, onüçüncü, ondördüncü ve onbeşinci, yâhud da onikinciden ondördüncü günle­re kadardır. Bütün gece mehtâb olduğu için böyle isimlendirildiler (Kaamûs Ter,),

[182] Buhârî bu hadîsi küçük bir lâfız farkıyle Ebvâbu't-Tatavvu', "Bâbu salâti'd-duhâ fî'I-hadar.." bölümünde de rivayet etmişti. Üç gün oruç tutmaktan zahi­ren anlaşılan, her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri olan eyyâmu'l-bîd'dir. Maamâfîh ayın arka arkaya üç günü olmak da muhtemildir.

Her ayın üç günü oruca ayrılması, h'er hasene ve her hayrın on misli sevâb ile karşılanacağı va'd edildiğinden (el-En'âm: 160) bu hesâbca her ayın oruçlu ge­çirilmiş gibi olması gayesine dayandırılmıştır.

[183] Yânî kendisi nafile orucu tutmakta iken bir topluluğu ziyaret edip de onların yanında iftar etmeyen kimse. Bu, on bâb önceki "Kardeşine, tutmakta olduğu nafile orucu bozdurmaya yemîn eden kimse" babına karşılık olan bir bâbdır (Aynî).

[184] Hadîs metnindeki Huveysa lâfzı Hâssa isminin küçültmesidir. "Senin hizmeti­ne tahsis olunan küçük" demektir. Bâzı rivayetlerde Uneys gelmiştir ki, bu da Enescik demektir. Ahmed ibn Hanbel de "Huveydimüke( = Senin küçük hiz­metçin)" şeklinde rivayet etmiştir.

Enes ibn Mâlik'in hâl tercemesine daha önceki bölümlerde İşaret edilmişti. Enes Basra'da ikaamet etmiş ve orada 93 hicrî yılında yüz yaşını aşkın olarak vefat etmiştir. Haccâc'm Basra'ya gelişinde seksen küsur yaşında bulunduğu bil­diriliyor. Tezkirâtu't-Huffâz'da en son vefat eden sahâbîdir deniyor.

Enes'İn bu hâli ve hadîste bildirdiği zürriyetçokluğu, Peygamber'in kendi­si hakkındaki duasının kabul olunduğunun en güzel misâlidir.

[185] Bu tarîkin zikredilmesinin fâidesi, Humeyd'in bu hadîsi Enes'ten işitmesini be­yândır. Çünkü Humeyd'in bazen Enes üzerine tedlîs eder olduğu meşhur olmuş tur. Zâİde de Humeyd, halîfeler işinden birşeye girişinden ötürü Humeyd'in hadîsini atmıştı. Hâlbuki Buhâri Humeyd'in nakdîn hadîslerini, içlerinde işitme tasrîhi bulunan tarîklerle tahrîce ehemmiyet vermiştir... (Kastallânî).

[186] Hadîs metnindeki "Serer" lâfzı, ayın son yirmisekiz, yirmidokuz ve otuzuncu günleridir. Bu günlerde ay gizlendiği, açık görülmediği için, bu günlere "es-Serer" ismi verilmiştir.

Bu hadîs, yukarıda Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği "Sakın ramazânı bir gün, iki gün evvel oruç tutarak karşılamayın " hadîsine zahiren zıdd görülürse de zıdlık yoktur. Muhtemil ki bu adam şa'bâmn sererinden evvel de oruçlu idi. Yâhud

[187] İbn Hacer: Bu ziyâde Firabrî'den yâhud da onun berisindeki râvîlerden olmuşa benziyor. Çünkü bu Buhârî'nin en-Nesefî rivayetinde vâki' olmadı., demiş.ise de, Aynî, bunun Nesefî rivayetinde gelmemesi, bunun Buhârî'nin gayrısından olmasını gerektirmez, diye i'tirâz etmiştir (Kastallânî).

Bu ifâdelere göre bu ziyâde, hadîslerin birinden alınmış bir hüküm olarak bizzat Buhârî'nin de olabilecektir.

[188] 190  Müctehidler bu hadîslerden üç türlü hükme varmışlardır:

a. Cumua günü orucunun mutlak surette kerâhatidir. Nahaî, Şa'bî, Zuhrî, Mücâhid, Âlî, Ahmed, Ishâk...

b.  Kerâhatsiz olarak mutlak surette mübâh olduğudur. İbn Abbâs, Muham-med ibn Munkedir, İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe...

c. Yalnız cumua günü oruç tutmanın kerâhatidir. Cumuadan bir gün evvel veyâhud bir gün sonra tutarsa mekruh değildir. Ebû Hureyre, İbn Şîrîn, Tâvûs, Şafiî...

d.  Harâmhğıdır. Bu da nehy hususunda gelen nasslafın zahirine dayanan îbn Hazm'ın görüşüdür.

[189] Bu Hammâd ibnu'1-Ca'd zaîftir. Ebû Hatim: "Hadîsinde be's yoktur" demiş­tir. Bu zâtın Buhârî'de buradan başka yerde hadîsi yoktur. Bağavî bu hadîsi "Hudbetu'bnu Hâlid'in hadîsinin cem'inde" mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bununla burada bir hadîsiyle mutâbaa olarak istişhâd etmiştir (Aynî ve Kas­tallânî}.

[190] Başlığa uygunluğu, başlıktaki suâlin cevâbının hadîs içinde bulunması cihetiy-ledir. O da Peygamber'in günlerden herhangi birini bir ibâdete tahsis etmediği­dir. Hadîsin bu başlıkla getirilmesi tahsisi terketmeye delâlet eder (Aynî).

[191] Ümmü'1-Fadl1 m ismi Lubâbe'dir. Abn Abbâs'm anasıdır. el-Fadl büyük oğlu olduğu için Ümmü'1-Fadl diye künyelenmiştir.

Peygamber'in Arafat'ta oruçlu olup olmadığı sahâbîler arasında araştırma konusu edilmiş. Bunu İşiten Ümmü'1-Fadl bir kadeh süt göndermiş. Hutbeden sonra Peygamber vakfe hâlinde bunu içmekle, orçlu olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeble hacılar için Arafat'ta oruçlu bulunmamak müstehâb sayılmıştır.

[192] Bu hadîste süt gönderenin Meymûne;birirîci hadîste ise kızkardeşi Ümmü'1-Fadl olduğu bilinmiştir. Buna göre hâdisenin iki kerre olmasına yâhud her iki kadın beraberce süt gönderdiler de hâdise onlardan herbirine nisbet edilmiş olmasına hamledilir. Hâlin açıklığa kavuşması için Meymûne'nin, Ummü'l-Fadl'ın isteği üzerine süt göndermiş olması ve aksi de (yânî Ümmli'l-Fadl'ın, Meymûne'nin İsteği ile süt göndermiş olması da) olabilir (Kastallânî).

[193] Hadîs, başlıktaki mübhemliği açıklar olduğu cihetten hüccetliğe uygun düşmüş tür. O açıklama da, ramazân bayramı gününde oruç tutmanın sahîh olmayaca­ğıdır (Aynî).

Ramazân bayramının ilk günü İle teşrik günleri dediğimiz kurbân bayra­mının dört gününde oruç tutmak Hz. Umer'in bu hadîsinin serinliğinden dola­yı nehyedilmiştir; haramdır.

[194] Bu hadîs Kitâbu's-Salât'ın evvellerinde "Avretten örteceği mikdâr babı" ile di­ğer birkaç yerde daha geçmiş ve gerekli açıklamalar oralarda verilmiş idi.

[195] Hadîs başlıktaki mübhemliği beyân eder olması yönünden başlığa hüccetliği uy­gun düşmüştür.

[196] Peygamber (S) şu günde oruç tutmaktan nehyetti sözü, başlıktaki mübhemliği açıkladığı için, başlığa hüccetliğe uygun düşmüştür.

İbn Umer "Nezirlerini îfâ etsinler'\eİ~Hacc:29) âyetiyle Peygamber'in bayram günü oruç tutmayı nehyetmesinin karşılaşmış olduğunu belirtmiş oluyor. Zerkeşî: İbn Umer kendi nazarında deliller karşılaştığı için kesin bir fetva yîK vermekte duraklamıştır, dedi.

el-Bedru'd-Demâmînî de onu şu görüşle çürütmeye çalıştı: İş Zerkeşî'nin zannettiği gibi değildir. Bil'akis İbn Umer, iki hükümden birinin, yâni nezirleri, îfâ emrinin âmm, diğerinin, yânı bayram günü oruçtan men' ise hâss olduğunu &hi tenbîh etmiştir. Sanki o sorucuya âmm'a karşı hâss ile hükmü yerine getireceği­ni anlatmıştır,.. Maamâfîh bu görüşe de İ'tirâz edilmiştir... (Kastallânî).

[197] Bu hadîsin de başlığa hüccetliği meydandadır. Bu hadîs Kitâbu's-Salât'ın son­larında, "Kudüs Mescidi bâbı"nda da geçmişti.

[198] Teşrik günleri, İbn Umer ile âlimlerin çoğuna göre nahr gününden sonraki üç gündür. İbn Abbâs'tan ve Atâ'dan ise bunların nahr günü ile ondan sonraki üç gün olmak üzere dört gün olduğu rivayet edildi. Atâ bu dört günü teşrik.günleri diye isimledi. Birinci görüş daha zahirdir. Peygamber (S); "Mînâ günleri üçtür. Kim iki günde (Minâ'dan dönmek için) acele ederse üstüne günâh yoktur. Kim de geri kalırsa ona da günâh yoktur "(e\-Bakara:203) buyurmuştur (Sünen sâhib-leri). Bu hadîs Minâ günlerinin teşrik günleri olduğunda sarihtir. Teşrik günle­rinin en faziletlisi birincileridir ki, o da Yevmu'l-Karr'dır. Çünkü Minâ ahâlîsi bu günde kararlı, yânî sabit ve sakin olmak isterler. Bu günde Nefr yânî Minâ'­dan dağılmak caiz olmaz. Bunlar "Sayılmış günler" ve Minâ günleridir. Teşrik günleri diye isimlendirilmişlerdir. Çünkü kurbân etleri bu günlerde güneşe seri­lir (Kastallânî).

Teşrik günleri, nahr gününden sonraki günlerdir. Bunların iki yâhud üç ol­duğunda İhtilâf edilmiştir. Bunların teşrik günleri diye isimlendirilmesi, bunlar­da kurbân etlerinin güneşte serilmesinden, yâhud kurbânın güneşin parlamasına kadar kesilmiyeceğinden, yâhud bayram namazının güneş parladığı sırada vâki' olmasındandır, denildi. Bir de teşrik, herbır namaz ardındaki tekbîrdir, denil­di... (İbn Hacer).

Teşrik günlerinde oruç hakkında başlıca üç görüş vardır:

a.  Hedy sevkedemeyen mutemetti1 olsun, başkası olsun; teşrik günlerinde oruç tutmak mutlak surette caiz değildir.

b.  Mutlak surette caizdir.

c. Kurbânı olmayan mutemetti' hacı için bu günlerde oruç tutması caizdir. Buhâri'ye göre bu üçüncü göFüş üstün olduğu içindir ki bu başlığın altında

Âişe ile İbn Umer'in hadîslerini getirmiştir.

[199] Âişe ve babasının bu fiilleri, başlıktaki mübhemliği açıkladığı için, delîllİğe uy­gun düşmüştür.

[200] Âişe ile ibn Umer'in bu hadîsleri, başlıktaki mutlaklığı kayıdlamak suretiyle açık­ladıklarından dolayı delîlliğe uygun düşmüşlerdir. Başlığın mutlak olması, teş­rik günlerinde oruç tutmak hususundaki ihtilâf sebebiyle idi. Buhârî bu ıtlâkin tazammun etmekte olduğu ihtilâfı Âişe haberi ile ve yine Âişe ve İbn Umer ha­beri ile açıklamış oldu ki, o da teşrik günlerinde orucun cevazı mutlak olarak değil de, sâdece kurbân bulamayan mutemetti'e mahsûs olduğudur.

[201] Başlığa delîlliği "... Minâ günlerinde oruç tutar" sözünden alınır. Çünkü bu kelâm, geçen hadîsin haşiyesinde zikrettiğimiz gibi başlığın mutlaklığım tavzih ediyor.

[202] Buradaki rivayet ve mutâbaat, yukanki hadîsi daha da kuvvetlendirmektedir.

[203] el-Aşûrâu, el-Aşûrâu, ve'l-Âşûr: Kâfur vezninde muharrem ayının onuncu, bir kavle göre dokuzuncu gününe denir. Biraz sonra zikri gelecek olan el-Işr keli­mesinden alındığı için, bir hesâbca yine onuncu olur. Sâme'l-âşûra denir ki, mu­harremin onuncu yâhud dokuzuncu günü oruç tuttu demektir.

el-Işr; ayn'ın kesriyle, deve kısmı su içtiği günün onuncu günü su içmek için suya gelmeye denir, yâhud dokuzuncu günü gelmesine denir ki, deveyi se­kiz gün dokuz gece sudan alıkoyup dokuzuncu günü suya getirirler. Hâsılı içtiği günden hesâbla yine onuncu olur... (Kaamûs Ter.}.

[204] Musannif Buhârî başlıktan sonra evvelâ âşûrâ orucunun vâcib olmadığına de­lâlet edici haberleri getirmekle işe başladı. Sonra da bu orucun tutulmasını rağ-betlendirmeye delâlet edici haberleri getirdi... (İbn Hacer).

[205] Muâviye'nin bu hutbeyi bu suretle Medîne âlimlerine meydan okurcasına îrâd etmesine kendisini sevkeden sebeb, görünüşe göre âşûrâ orucu hakkında vâcib, haram, mekruh olmak üzere ihtilâf edildiğini işitmiş ve mübâh ve müstehâb ol­duğunu bildirmek istemişe benziyor (Nevevî).

[206] Buradaki emretme, Şâfiiyye'ce müstehâblığın kuvvet kazanması ma'nâsına ham-ledilmiştir. Peygamber'İn bu günde oruç tutması, sırf onların sözleriyle Yahû-dîler'i tasdik için değildir. Peygamber bu orucu bundan evvel de tutuyor idi. Nitekim bu Âişe hadîsinde açıkça belirtilmiştir.. (Kastaltânî).

[207] Âşûrâ orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince, bu orucun vâcib değil, sünnet ol duğunda âlimlerin İttifakı vardır. Yalnız İslâm'ın başlangıcındaki hükmünde ih­tilâf edilmiştir. Bâzıları vâcib İdi, bâzıları sünnet veya müekked sünnet İdi; şu kadar ki ramazân orucu farz kılındıktan sonra müstehâb olmuştur demişlerdir,

[208] Bu hadîs, Buhârî'nin sülâsiyâtından, yânî üç râvî vâsıtasıyle Peygamber'e ula­şan hadîslerinden biridir.

Şârih Bedruddîn Aynî, Umdetu'l-Kaarrde bu oruç hakkında rivayet edilen haberlerin hepsini hayret edilecek bir himmetle toplayıp nakietmiştir. Allah hep­sinin sa'ylerini meşkûr eylesin! Âmîn!