3- Koyunların (Sayı İle) Bölünmesi Babı
5- Ortaklar Arasındaki Ortak Mal Ve Metâ'ların Âdilce Bir
Kıymetle Kıymetlerini T Atîn Eylemek Babı
6- Bâb: Ortaklar Arasındaki Taksimde Ve Maldan Pay Almada
Kur'a Çekilir Mî?
7- Yetimlerle Ve Mîrâs Sâhibleri İle Ortaklık Babı
8- Arazîlerde Ve (Ev Yâhud Bostanlar Gibî) Diğer Şeylerde
Ortaklık Babı
10-Altında, Gümüşte Ve Kendisinde Sarraflık Yapılabilecek
Paralarda Ortak Olmak Babı
11- Zımmî İle Ve Müşriklerle Ekincilik Hususunda Ortaklık
Akdi Yapmak Babı
12- Koyunları Taksim Ve Bunda Adalet Etmek Babı
13- Buğdayda, Yiyecek Maddelerinde Ve (Mülk
Edinilebilecek) Diğer Şeylerde Ortaklık Babı
16- Taksimde On Koyunu Bir Deveye Denk Sayan Kimse Babı
(Ortaklık
Kitabı) [1]
Ölçülecek, tartılacak
şeylerin taksimi nasıl olacak? Bunların tahmin ve oranlama suretiyle taksimi
caiz olur mu?
Müslümanlar sakınca
görmedikleri zaman –yâhud sakınca görmedikleri için- kumanyalarda onun bâzı parçasını
tesadüfi olarak şu ortağın, bâzı kısmını da bu ortağın yemesi suretiyle, avuç
avuç ve tutam tutam taksimi;
Ve yine böyle altın ve
gümüşün ölçme ve tartma olmaksızın tahmin ve oranlama suretiyle taksimi;
Bir de hurmada çift
çift birleştirmek suretiyle yemek (konularıyle ilgili hadîsler) babı [2].
1-.......Câbir
ibn Abdillah(R)'tan (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) deniz sahili tarafına
bir askerî birlik gönderdi ve bunlar üzerine Ebû Ubeyde ibn Cerrâh'ı kumandan
ta'yîn etti. Bu birlik üç yüz neferden ibaretti. Ben de bunların içinde idim.
Biz yola çıktık. Nihayet yolun bir kısmında bulunduğumuz zaman azığımız
tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde, bu askerî birliğin mücâhidlerine
yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen erzakı bir yere topladı
ki, toplanan erzak iki dağarcık hurmadan ibaret idi. Ebû Ubeyde bu hurma ile
her gün azar azar vererek bizi geçindiriyordu. Nihayet bu da tükenmişti. Artık
bizlerin payına her gün ancak birer hurma düşüyordu. (Câbir bu vak'ayı
anlatırken, Câbir'in râvîsi Vehb ibn Keysân:)
Ben Câbir'e:
— Günde bir hurma yetmez, dedim.
Câbir:
— (Sen ne diyorsun?)
Bu bir hurma da tükenince vallahi onun yokluğunun acısını da tattık, dedi ve
şöyle devam etti:
— Sonra deniz sahiline
ulaştık, bir de gördük ki, deniz sahilinde küçük dağ gibi bir balık bulunuyor.
İşte bu askerî birlik onsekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde
bu balığın kaburgalarından ikisinin dikilmesini emretti. İki kaburga kemiği
dikildi. Sonra bir devesinin hazırlanmasını emretti ve bu hazırlandı. Sonra
buna binen bir süvârî bu iki kemiğin altından geçti, fakat onlara dokunmadı [3]
2-.......Seleme
ibnu'1-Akva' (R) şöyle demiştir: (Havâzin seferinde) mücâhidlerin azıkları
azalıp hafifleşmiş ve fakîr düşmüşlerdi. Bunun üzerine sahâbîler develerini
kesmek hususunda (izin için) Pey-gamber'e geldiler. Peygamber de onlara izin
verdi. Müteakiben bunlara Umer kavuştu. Onlar bu haberi ona söylediler. Umer
onlara:
— Develeriniz
gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınız kalmaz, dedi.
Sonra Peygamber'in
yanına girdi ve:
— Yâ Rasûlallah!
Bunların develeri gittikten sonra, bunların hiçbiri (sağ) kalmaz, dedi.
Bunun Üzerine
Rasûlullah da:
— "Öyleyse insanlar içinde nida et: Herkes
geri kalan azıklarını
getirsinler!"
buyurdu.
İçine konulmak üzere
meşin bir sergi yayıldı. Getirenler bu yaygının üzerine koydular, sonunda
Rasûlullah ayağa kalktı, duâ etti ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî
eyledi. Sonra sahâbîlere kaplarıyle gelmelerini emretti. Mücâhidler avuç avuç
aldılar, nihayet (hepsi kaplarını doldurup) ayrıldılar. Sonra Rasûlullah (S) şükran
makaamında
— "Eşhedu enlâ
ilahe ille'llah ve ennîrasûlullah (= Allah'tan
başka ilâh olmadığına
ve kendimin Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet ederim)" buyurdu [4].
3-.......Râfi'
ibn Hadîc (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber (S)'in beraberinde ikindi namazım
kılardık. Müteakiben devemizi boğazlardık. (Takrîbî) on parçaya ayırırdık. Gün
batmazdan önce de pişmiş kebâblail yerdik [5].
4-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Hakîkaten Eş'arîler gazada azıklarını bitirirlerken yâhudMedine'de
ailelerinin yiyeceği azaldığında hemen yanlarındaki erzakı bir tek bez içine
toplarlar, sonra bir kap içinde (ölçerek) aralarında eşit olarak taksim
ederler. Binâenaleyh Eş'arîler bendendir, ben de Eş'arîler'denimdir" [6].
5-..... Enes
ibn Mâlik şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk (R) Rasûlullah (S)'in farz
ve takdir buyurduğu zekât mikdârına dâir, Enes'e şunu da yazmıştır:
"Herhangi iki halitadan meydana gelmiş ortak bir sürünün zekâtı hususunda
bu halita (şirket) sâhibleri, kendi aralarında adalet gereği birbirlerine
müracaat ederler" [7].
6-.......Abâye
ibnu Rifâa, dedesi Rafı' îbn Hadîc(R)'den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn
dönüşünde Tihâme'den olan) Zu'I-Huleyfe'de Peygamber'in beraberinde bulunduk.
Sefer hey'eti halkına bir açlık isabet etti. (Huneyn'de) birçok deve ve koyun
da ele geçirmişlerdi.
Râfi' devamla dedi ki:
Peygamber (S) ordunun
arkalarında kalmıştı. Sahâbüer acele edip ganimet develerinden, koyunlarından
bâzılarını boğazlamışlar ve tencerelere yerleştirmişlerdi. Peygamber gelince
emretti, tencereler devrildi. Sonra Peygamber ganimet malını taksim etti. (O
günün rayicine göre) on koyunu bir deveye denk saydı.
Bu sırada develerden
biri kaçmıştı. Onu ta'kîb ettiler, fakat bu kaçak deve ta'kîbçileri âciz
bıraktı. Ordu içinde (ta'kîbe elverişli olan) at da pek az bulunuyordu. Bu
sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta'kîb edip vurdu da bu
sebeble Allah hayvanı durdurdu. Bundan sonra Peygamber:
— "Vahşî hayvanların kaçakları gibi bu
ehli hayvanların da muhakkak kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse,
ona böyle muamele ediniz (avlar gibi vurunuz)" buyurdu.
Dedem dedi ki:
— Biz yarın (zaman
olur ki) muhakkak düşmanı umut eder, yâ-hud düşmandan endîşe ederiz (de
kılıçlarımızı hayvan kesmekte kör-letmeyiz). Beraberimizde bıçak da bulunmaz.
Bu hâlde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz?
Peygamber:
— "Bol kan akıtan her şey ile boğazlanır
ve üzerine Allah 3ın ismi de zikrolunursa, o kesilen hayvanı yiyiniz. Yalnız
dişle tırnak müstesnadır. Bunun sebebini size muhakkak söyleyeceğim: Dişe
gelince; o bir kemiktir (kesmez); tırnağa gelince, o da Habeşliler'in kesme
âletleridir" buyurdu [8].
7- ......
Cebele ibn Suhaym şöyle dedi:Ben İbn Umer(R)'den işittim: Peygamber (S)
kişinin, arkadaşlarından izin istemedikçe (ortaklar arasında) toplu olarak
hurma yerken iki hurmayı birleştirmesini nehyetti, diyordu.
8-.......Cebele
şöyle demiştir: Biz bir ara Medine'de bulunuyorduk. O zaman bize bir kıtlık
isabet etmişti. Abdullah ibnu'z-Zubeyr bizlere hurma veriyordu. Biz hurma
yediğimiz sırada yanımızdan Abdullah ibn Urner geçerdi de bize: Peygamber (S)
iki hurmayı birleştirerek yemekten nehiy buyurdu. Meğer ki, sizden biriniz
mü'min kardeşine öyle çift yemeye izin vermiş olsun, der idi [9].
9-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim ortak
kölesinden kendisine âid payını âzâdlarsa -râvî aynı ma'nâda olan
"sirken" yShuû "nasîben" kelimelerinden hangisini
söylediğim terdîd ile bildirerek- âzâd edici, kölenin âdilâne bir kıymette
(ta'yîn olunan) bedelinin tutarına mâlik bulunursa, köle (tamamen) âzâd
edilmiştir. Eğer âzâd edici bu servete mâlik bulunmazsa, köleden âzâd ettiği,
kendine isabet eden hissesini âzâd etmiş olur" [11].
Hadîsi Nâfi'den alan
râvî Eyyûb: "Köleden âzâd ettiği mikdâr âzâd olur" sözü Nâfî'den
gelmiş bir söz mü, yâhud Peygamber(S)'den gelen hadîsin içinde bir söz mü,
bilmiyorum, demiştir [12].
10-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Herkim
kölesinden olan hissesini âzâdetse, o kimseye kendi malından (kalan kıymetini
vererek) köleyi tamamen kölelikten kurtarması vâcib olur. Şayet âzâd edicinin
malı yoksa, kölenin âdilâne kıymeti takdir olunur. Sonra köle (diğer ortağın
payını kazanmak için) meşakkatsiz olarak çalıştırılır" [13].
11........
Ben en-Nu'mân ibn Beşîr(R)'den işittim; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın (men'
ettiği) sınırları üzerinde duran kimse ile, o sınırların içine düşen kimselerin
benzeri, bir gemi halkının benzeri gibidir: Onlar gemi üzerinde kur'a attılar.
Bâzısına geminin üstü düştü, bâzısına da altı (anbar kısmı) isabet etti.
Geminin alt kısmında bulunanlar sudan almak istedikleri zaman yukarıdakilerin
üzerine ugru-yorlardi. Bunlar (kendi kendilerine): Biz nasibimiz olan anbarda
bir delik açsak (ezâlanmanuş) ve üstümüzde kilere eza vermemiş oluruz, dediler.
Şimdi yüksek tabaka sâhibleri bu aşağı seviyedeki insanları bu dilekleriyle
başbaşa bıraksalardı, hepsi helak olurlardı. Fakat onların (cinayet işleyecek)
ellerini tutsalardı hem kendileri kurtulur, hem de mücrimleri toptan kurtarırlardı"
[15].
12-.......Ve
el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Yüce Allah'ın şu:
"Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsanız, sizin için halâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder
olmak üzere nikâh edin..." (en-Nisâ: 3) kavlinin tefsirini sordu. Âişe (R)
şöyle cevâb verdi: Ey kızkardeşi-min oğlu! Âyetteki "Yetimler" ile
murâd olunan şu yetîm kızdır ki, o, velîsinin velayet ve vasiliği altında
bulunup, mal hissesinde velîye ortak olur. Ve bu yetimin malı ve güzelliği
velîsinin hoşuna gider. Bu sebeble velîsi ona, mehrinde adalet etmeksizin ve
başkasının vereceği kadar mehr vermeyerek, onunla evlenmek ister. İşte (bu
âyette) o çeşit velîlerin kendi himayeleri altındaki yetime kızlarla,
haklarında adalet ve onların mehrlerini en yüksek mikdânna yükselmedikçe
evlenmekten nehyolunup, bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan
evlenmeleri emrolundu.
Urve dedi ki: Âişe
şöyle devam etti: Bu âyet indikten sonra insanlar Rasûlu İlah'tan sorup fetva
istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi:
"Senden kadınlar
hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor:
Kendileri için farz yazılmış olanı (mîrâsı) onlara vermediğiniz ve
nikahlamalarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve (henüz ergin olmayan)
küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız
hususunda (işte) Kitâb 'da okunup duran âyetler! Hayırdan daha ne yaparsanız,
şübhesiz Allah onu da hakkıyle bilicidir" (en-Nisâ: 127).
Allah'ın bu âyette
"Kitâb'da size karşı okunup duruyor" diye zikrettiği, içinde
"Eğer yetîm kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsanız, sizin için halâl olan diğer kadınlardan... nikâh ediniz1''
buyurduğu âyet, baştaraftaki birinci âyettir.
Âişe dedi ki: Diğer
âyetteki, Allah'ın
= Nikâhlarını beğenip
istemediğiniz yetîm kızlar" kavli de, herhangi birinizin himâyesi altında
bulunan yetîm kıza mal ve güzellik az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bu
mal ve güzelliği fakîr olan Öksüz kız ara rağbet etmediklerinden dolayı, malına
ve güzelliğine rağ-
bet ettikleri yetîm
kızları -adalete riâyet etmedikçe- nikâh etmekten yetîm velîleri nehyolundular [16].
13-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şufayı ancak taksim olunmamış her
malda (carî) kıldı. Sınırlar konulduğu ve yollar ta'yîn edildiği zaman şuf'a
yoktur [17].
14-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) taksîm olunmayan her malda şuf'a
ile hükmetti. Sınırlar konulduğu ve yollar belli edildiği zaman artık şuf'a
yoktur [18].
15-.......Sehnân
ibnu Ebî Müslim haber verip şöyle dedi: Ben EbıTI-MinhâTe, elden ele yapılan
peşin sarraflıktan sordum. Ebu'l-Minhâl şöyle dedi: Ben ve benim bir
ortağım'elden ele peşin ve veresiye birşey satın aldım. Akabinde el-Berâ ibnu
Âzib geldi. Biz hemen ona bunun hükmünü sorduk. O şöyle dedi: Ben ve benim ortağım
Zeyd ibnu Erkam bunu yaptık ve bunu Peygamber'e sorduk. Peygamber (S):
"Elden ele peşin olan şeyi alınız, veresiye olanı ise terkediniz"
buyurdu [19].
16-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S), Hayber arazîsinin çıkaracağı mahsûlün
yarısı Yahûdîler'in olmak üzere, Hayber arazîsini işlemeleri ve ekmeleri için
Yahûdîler'e verdi [20].
17-.......Ukbe
ibnu Âmir(R)'den: Rasûlullah (S) Ukbe ibn Âmir'e, sahâbîleri arasında
(vekâleten) taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyunlar vermiş. (Ukbe
bunları taksîm edip) bir yaşında bir keçi oğlağı geri kalmıştı. Ukbe bunu
Rasûlullah'a söylediğinde, Rasûlullah: "Onu da sen kurbân et"
buyurmuştur [21].
Ve zikrolunuyor ki,
bir adam bir şeyi pazarlık ediyordu. Diğer biri ona göz işareti yaptı (o da onu
satın aldı). Umer, o göz işareti yapanın pazarlık yapanla bir ortaklığı
olduğunu gördü [22].
18-.......Abdullah
ibn Hişâm(R)'dan haber verdi. Abdullah ibn Hişâm Peygamber(S)'e yetişmiş ve
annesi (sahâbîyyelerden) Zeyneb bintu Humeyd kendisini (Mekke fethinde)
Rasûlullah'a götürmüştü. Annesi:
— Yâ Rasûlallah! Oğlumla İslâm bey'atı yap!
dedi. Rasûlullah:
— "O küçüktür" buyurdu ve başını
sıvazlayarak Abdullah'a (bereketle) duâ etti.
Yine yukanki isnâd ile
torunu Zuhre ibn Ma'bed'den: Dedesi Abdullah ibn Hişâm onu çarşıya çıkarır idi
de, çarşıdan erzak alırdı. Bu sırada ona (bazen) îbn Umer ile İbnu'z-Zubeyr
kavuşurlardı. Bunlar derhâl Abdullah ibn Hişâm'a: Bizi de (bu mala) ortak et.
Çünkü Peygamber (S) senin için bereketle duâ etti, derlerdi. Abdullah da bunları
ortak ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tamâm bir deve yükü (kâr) isabet ederdi de,
o kârı eve gönderirdi [23].
19-.......İbn
Umer(R)'den: Peygamber (S): "Her kim bir köledeki kendine âid olan payı
âzâd ederse, şayet onun kölenin bedeli kadar malı varsa, kölenin tamâmını
hürriyete kavuşturması onun üzerine vâcib olur; Âdil bir kıymetle bedeli ta'yîn
olunur, ortaklarına kendi hisseleri verilir ve âzâd edilenin yolu
boşaltılır" buyurmuştur.
20-.......Ebû
Hureyre(R)'den; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir köledeki
payını âzâd ederseve malı da varsa, kölenin tamâmı hürriyete kavuşturulur.
Şayet âzâd edicinin malı yoksa, köle (diğer ortağın payını kazanması için)
üzerine ağır gelmeyecek surette çalıştırılır" [24].
21-......Bize
Abdulmelik ibn Cureyc, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan; o da Câbir'den; yine İbn Cureyc,
Tâvûs ibn Keysân'dan; o da İbn Abbâs'tan olmak üzere haber verdi. O şöyle
demiştir: Peygamber (S) zu'1-hiccenin dördüncü gecesi sabahında hacc niyetiyle
telbiye ediciler olarak Mekke'ye geldi. İhram vaktinde kendilerine umreden hiçbir
şey karışmamıştı. Biz Mekke'ye gelince Peygamber bizlere emretti. Biz de niyet
ederek işlediğimiz bu hacc fiilini umreye çevirdik (ve temettü' hacc
yapıcılardan olduk). Peygamber kadınlarımıza da halâl olmamızı emretti.
Akabinde bu haccın umreye çevrilmesi konusunda insanların dedikodusu yayıldı.
Atâ geçen senedle dedi
ki: Câbir: Artık bizlerden herbirimiz hacc ile ihram etmiş ve cimâyı yeni
bırakmış olduğu için,erkeklik âleti menî damlatarak mı Minâ'ya yürüyecek? dedi.
Ve Câbir bu fiili çirkin gördüğü için eliyle erkeklik âletine, onun menî
damlatmasına işaret etti. Câbir'inbu söz ve fiilleriyle o işten men' der olduğu
haberi Peygam-ber'e ulaşınca, Peygamber hitâb edici olarak ayağa kalktı ve
şöyle buyurdu:
— "Bir takım grupların şöyle şöyle demekte
oldukları haberi bana ulaştı. Allah'ayemîn ediyorum ki, elbette ben Allah'a
onlardan daha itaatli ve daha takvîlıyımdır. Eğer hacc aylarında umrenin
cevazını işin sonunda (yânî şimdi) bildiğim gibi, işin başında (yânî ihrama
girerken) de bilmiş olsaydım, kurbanlık sevketmezdim. Ve yanımda kurbanım
olmasaydı (şimdi ben de sizler gibi) muhakkak ihramdan çıkardım".
Surâkatu'bnu Mâlik ibn
Cu'şum hemen ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Bu
hacc aylarında umre yapmak yalnız bize mi mahsûstur, yâhud ebedî midir? dedi.
Rasûlullah:
— "Yalnız bize
mahsûs değildir, fakat (hüküm umûmîdir), kıyamete kadar daimîdir"
buyurdu.
Câbir dedi ki: Alî ibn
Ebî Tâlib (Yemen'den) geldi. O ikisinden biri (yânî Câbir): Alî, Rasûlullah'ın
ihrâmlandığı gibi Lebbeyk diyordu. Diğer râvî îbn Abbâs ise: Alî,
Rasûlullah'ın haccı ile Lebbeyk diyordu, dedi. Akabinde Peygamber Alî'ye
ihramında sabit olmasını emretti ve onu kurbanda ortak yaptı [26].
22-.......Abâyetu'bnu
Rifâa, dedesi Râfi1 ibn Hadîc(R)'den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde)
Tihâme'den sayılan Zu'l-Huleyfe'de Peygamber (S) ile beraber bulunduk. Birçok
koyun ve deve ele geçirmiştik. (Acıkdıkları için) topluluk (o hayvanların
bâzısını kesip) etleri tencerelerde kaynattılar. Rasûlullah geldi ve o
tencerelerin devrilmesini emretti ve tencereler devrildi. Sonra (Rasûlullah
ganîmet mallarım taksim ederken) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Sonra o
ganimet develerinden biri kaçtı. Toplulukta da pek az at vardı. Bu sırada
mücâhidlerden bir kimse onu ok atıp vurdu ve böylece Allah hayvanı durdurdu.
Bunun üzerine Rasûlullah (S):
— "Şübhesiz vahşî hayvanların kaçıcıları
gibi, bu hayvanların da kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse,
ona böyle muamele yapınız" buyurdu.
Abâye dedi ki: Dedem
şöyle dedi:
— Yâ Rasûlailah!
Bizler yarın düşmanı ümîd ediyoruz, yâhud yarın düşmana kavuşacağımızdan endîşe
ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da yok. Bu takdirde kamışla hayvan
boğazlayabilir miyiz?
Rasûlullah:
— "Bol kan akıtan her şeyle boğazlamaya
acele et! Üzerine Allah'ın ismi de zikrolunduysa, artık o hayvanın etini
yiyiniz. Yalnız diş ile tırnak (kesme âleti) değildir. Ve bunun sebebini size
söyleyeceğim: Dişe gelince, o bir kemiktir (kesmez). Tırnağa gelince, o da
Ha-beşliler'in kesme âletleridir" buyurdu [27].
[1] Buhârî'nin Nesefî ve İbn Sebbûye rivayetleri böyle
Besmele, Kitâb ve Bâb un-vânlarıyle gelmiştir. Rivayetlerin çoğu yalnız
Bâbu'ş-Şerike; Ebû Zerr rivayetinde ise Kitâb ve Bâb ta'bîrleri olmaksızın,
sâdece ''Fî'ş-Şerîk fî't-Taâm ve'n-Nehdi ve'1-Arûz" şeklindedir.
[2] Bâbdaki bâzı ta'bîrler:
eş-Şirk, lügatte nasîb
demektir.Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur (Sebe': 22) âyetindeki şirk,
nasîb demektir.
eş-Şerîke, lügatte
şuyû' ve mücâveret suretiyle ihtilâttır.
"Mallarını (birbirine)
katıp karıştıran ortakların çoğu mutlak birbirlerine haksızlık eder"
(es-Sâd: 24) âyetindeki Hu-latâ, Şürekâ yân; ortaklar ma'nâsmadır.
Şeriat dilinde Şerîket:
Birşey hakkında iki ve daha fazla kimselere hakkın subût ve ihtisası ve onların
bu şey ile hukuken imtiyazı hâiz olmalarıdır. Seyyid Şerîf Ta'rîf ât'mda şöyle
ta'rîf ediyor: Şerîket (Şirket), iki ve daha çok nasibin birbirinden ayrılmaz
bir surette karışmasıdır.
Şerîket evvelâ Mülk
Şerîketi, Akd Şerîketi diye ikiye ayrılır.
a. Mülk Şerîketi: iki
kişinin bir şeye satın alma, mîrâs, hibe gibi mülk edinme sebeblerinden
birisiyle yâhud sun'u olmaksızın mallann karışmasıyle yâhud iradeli olarak
malların karışmasıyle mâlik olmasıdır. Bu mülk şirketi de ihtiyarî ve cebrî
kısımlarına ayrılır...
b. Akd Şirketi; ortaklardan birinin diğerine:
Sana şu İşte ortaklık ettim, demesi, öbürüsünün de kabul etmesi suretiyle vuku
bulan akdî şirkettir... Bu akd şirketinin de Mufâvaza Şirketi, Inân Şirketi,
Tekabbul Şirketi, Vucûh Şirketi, Taam Şirketi... gibi birçok nevi'leri vardır.
Tafsilâtı fıkıhlitâblarmdadır.
Nehd Şirketi'ni Âsim
Molla şöyle ta'rîf ediyor:
en-Nehd: Nûn'un kesri
ve fethiyle seferber olan yoldaşların kendi aralarında arifane, suretiyle bir
seviyede tertîb edip çıkardıkları kumanyaya denir.
Kısmet, şeriat örfünde,
yaygın hisseyi ta'yîn etmektir, yânî ölçek, tartı, arşın, metre gibi bir
mikyas ile hisseleri birbirinden ayırmaktır. Bunun da çeşitleri
vardır...
Buhârî bu unvanında
ölçek ve tartı mikyâslanyle taksimden Nehd'in yânî arifane suretiyle ortaklığın
taksimi müstesna olduğuna işaret etmiş ve bunu gelecek hadîsle te'yîd
.eylemiştir.
[3] Hadîsin başlığa delîlliği "Ebû Ubeyde bu
askerlere azıklarını getirmelerini emretti, azıkların hepsi bir yere
toplandı" sözünden alınır. Azık her gün azar azar askerlere dağıtılınca
Nehd, yânî kumanya ma'nâsmda olmuştur. Bunda oranlama taksimin zikri yoktur,
çünkü onlar alışverişi ve bedeli irâde etmemişlerdir diye i'tirâz olundu. Buna
şöyle de cevâb verildi: O azığın toplanmasından sonra askerlerin ondaki hakları
müsâvî olmuş ve kendileri onu âdetin cereyanı üzere mucâzefe, yânî tahmîn ve
oranlama ile almışlardır (Aynî).
Buhârî bu hadîsi Magâzî
ve Cihâd'da; Müslim de Sayd'da getirdi.
[4] Hadîsin başlığa uygunluğu "Herkes geri kalan
azıklarını getirsin.." emrindedir. Çünkü Peygamber azıkları onlardan eşit
bir pay hâlinde olmaksızın aldı, biriktirdi; sonra oranlama olarak taksim etti.
îşte erzakın bir araya toplanıp, sonra oranlama suretiyle taksîm edilmesi Nehd,
yânî ortak kumanya mâhiyetinde olmuştur. Nehd'in (kumanyanın) başlangıcı
ortaklık, sonu kısmet, yânî taksimdir.
[5] Hadîsin başlığa uygunluğu "On kısma
bölünür..." sözünden alınır. Çünkü bunda tartılacak şeyden oranlama olarak
nasîblerin toplanması vardır.
[6] Başlığa delîlliği "Yanlarındaki erzakı bir tek bez
içinde toplarlar, sonra bunu aralarında taksim ederler.." sözünden alınır.
[7] Hadîs başlığın aynıdır. Aliyyu'l-Kaarî'ye göre hadîsin
ma'nâsı: "Ortak bir sürünün zekâtı iki ortağın birinden alındığında,
onun, adalet gereği diğer ortağa müracaat hakkı vardır" demek olur. Buna
göre hadîsin hükmü bütün şirketleri şâmil bulunur (Mişkaaîu'l-Mesâbih Şerhi).
Bunun tasviri şöyle
yapılmıştır: Zekât me'mûru ortak bir sürünün zekât hakkını alırken, bu iki
ortağın birisinden zekâtın tamâmını alırsa, veren taraf diğerine müsavat yânî
adalet üzere müracaat edebilir.. (Kastallânî).
[8] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra Peygamber
ganîmet mallarını taksim etti, on koyunu bir deveye denk kıldı"
sözündedir.
Buhârî bu hadîsi
Şerîket, Cihâd, Zebâıh Kitâblan'nda da getirmiştir.
[9] Hadîslerin başlığa delîlliklerİ apaçıktır, bunun biri
Mezâlim Kitâbı'nda da geçmişti.
[10] " et-Takvîm", tef'îl vezninde eğri bir
nesneyi doğrultmak ve bir nesneye kıymet ta'yîn eylemek ma'nâsınadır (Kaamûs
Ter.).
[11] Hadîsin başlığa uygunluğu "Âdilce bir kıymet..."
sözündedir.
[12] Bu söz Nâfi'nin ise, bu kısım münkatı' ve maktu' olur;
hadîsten bir parça ise mevsûl ve merfû' olur. Hadîsin tafsilâtı inşâallah Itk
Kitâbı'nda gelecektir.
[13] Hadîsin başlığa delîlliği "Kölenin âdilâne
kıymeti takdir olunur" sözündedir. Bu hadîse göre, taksîm İçin eşyanın
kıymetlerini takdîr ve ta'yîn etmek caizdir. Bu konuda âlimler arasında ihtilâf
geçmemiştir. Ancak ihtilâf, metâ'lann ve malların kıymet takdiri yapılmadan
taksîm edilmelerindedir. Âlimlerin çoğu ortakların rızâ ve muvâfakatlarıyle
kıymet ta'yîni yapılmadan da taksîmin caiz olacağına kaail olmuşlardır
[14] Sorunun cevâbı hazfedilmiştir; takdîri, hadîsin de
cevâblayacağı gibi "Evet, kur'a çekilir "dir.
[15] Hadîsin başlığa delîlliği "Bir gemi üzerine kur'a
çektiler" sözündedir. "Diyebiliriz ki devletin kaanûn koyma
hikmetini, münevver tabakanın, halkın câhil tabakasını ma'rûf ile emr,
münkerden nehyederek aydınlatmaya çalışmalarının içtimaî gereğini bu hadîsin
tasvir ettiği bedî' şekilden yüksek hiçbir mütefekkir edibin kalemi tasvîr
edemez" (Kâmil Mİrâs).
[16] Hadîsin başlığa delîlliği "Velîsinin himayesinde
bulunup da velîsinin malına ortak olan yetîm kız" sözünden alınır.
[17] Hadîsin arazîlerde ve diğer şeylerde ortaklığın
cevazına delîlliği apaçıktır.
[18] Hadîsin başlığa delîlliği taksimden sonra şuf'anın
nefyedilmesinden dönmenin nefyedilmesi lâzım geleceği yönündendir.
[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ben, bir ortağımla
beraber birşey satın aldım" sözünden almır.
Ibn Erkam ile Berâ'nın
Peygamber'den sordukları da semeni semen ile değiştirmenin meşru olup
olmadığıdır. Peygamber: Bir mecliste peşin verip almak suretiyle para
değiştirmekte be's yoktur. Eğer müddetli olursa bırakınız, caiz değildir demiş
oluyor.
[20] Hadîsin başlığa delîlliği, ma'nâsından alınır. Onda
Yahûdîler'in Hayber ekinciliğinde ortaklık akidleri vardır. Onlar zimmet ehli
İdiler
[21] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs aynı sened ve
aynı metin ile Vekâlet Kitâ-bı'nın evvelinde de geçmişti.
[22] Bu ta'Iîkı, Saîd ibn mensur senediyle rivayet
etmiştir. Bundan karine bulunduğu zaman işaretle
yetinilebileceği hükmü alınmıştır.
[23] Hadîs, mülk edinilecek bütün şeylerde ortaklık
yapılabileceğine delâlet etmektedir.
[24] Bu iki hadîsin başlığa delîllikleri meydandadır.
Bunlar yakında da geçtikleri için daha fazla söze ihtiyâç yoktur.
[25] Başlığın ikinci kısmındaki "Izâ"nm cevâbı
takdir edilecektir. Takdiri "Bu caiz olur mu?"dur. Bu sorunun cevâbı
gelecek hadîsin sonundaki Peygamber'in sözünden bilinir. O da:
"Peygamber^ Alî'ye ihramında kalmasını emretti ve onu kurbanlık hayvanda
ortak yaptı" sözüdür.Buhârî bu bâbda Câbir ibn Abbâs'm Peygamber'in haccı
hakkındaki hadîslerini getirdi. Bu hadîslerde Alî'nin İhramı, Alî'ye ihramında
sabit kalmasını emri ve Alî'yi kurbana ortak yapması vardır. Bunlar hakkında
söz Hacc Kitâbı'nda genişçe olarak* geçmiştir (ibn Hacer).
[26] Burada Peygamber'in Medine'den kurbanlık sevketmesinin
ardından ortaklığın vâki' olmasının beyânı vardır. Peygamber'in sevkettiği
kurbanlıklar altmış üç deve idi. Alî de Yemen'den Peygamber'e geldi; onun da
yanında otuzyedı deve vardı. Böylece Peygamber'in sevkettiği develeri yüz oldu.
Peygamber bunlarda Alî'yi ortak yaptı (Fethu'l-Bârt).
[27] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra on koyunu bir
deveye denk saydı'' sözünde-dir. Hadîs yakında "Koyun taksîmi
bâbı"nda geçmişti. Ancak Buhârî orada Alî ibnu'l-Hakem'den; burada ise
şeyhi Muhammed'den senediyle getirmiştir.