47- KITÂBU'Ş-ŞERÎKE. 2

1- Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Metanlarında Ortaklık; 2

2- "Herhangi İki Halitadan Meydana Gelmiş Ortak Bir Sürünün Zekâtı Hususunda Bu Halita Şirket Sâhiblerî, Kendi Aralarında Adalet Üzere Birbirlerine Müracaat Ederler" Babı 3

3- Koyunların (Sayı İle) Bölünmesi Babı 3

4- Arkadaşlardan İzin İstemedikçe Ortaklar Arasında Hurma Yerken İki Hurmayı Birleştirmemi Terk) Babı 4

5- Ortaklar Arasındaki Ortak Mal Ve Metâ'ların Âdilce Bir Kıymetle Kıymetlerini T Atîn Eylemek Babı 4

6- Bâb: Ortaklar Arasındaki Taksimde Ve Maldan Pay Almada Kur'a Çekilir Mî? 4

7- Yetimlerle Ve Mîrâs Sâhibleri İle Ortaklık Babı 4

8- Arazîlerde Ve (Ev Yâhud Bostanlar Gibî) Diğer Şeylerde Ortaklık Babı 5

9- Bâb: Ortaklar Evleri Yâhud Diğer Şeyleri Bölüştükleri Zaman Artık Onlar İçin Dönme De, Şuf'a Da Yoktur 5

10-Altında, Gümüşte Ve Kendisinde Sarraflık Yapılabilecek Paralarda Ortak Olmak Babı 5

11- Zımmî İle Ve Müşriklerle Ekincilik Hususunda Ortaklık Akdi Yapmak Babı 5

12- Koyunları Taksim Ve Bunda Adalet Etmek Babı 5

13- Buğdayda, Yiyecek Maddelerinde Ve (Mülk Edinilebilecek) Diğer Şeylerde Ortaklık Babı 5

14- Kölede Ortaklık Babı 6

15- Harem'e Armağan Edilen Kurbanlık İri Hayvanda Ve Develerde Ortak Olmak Ve Bir Kimse Kurbanlığı Harem'e Gönderdikten Sonra Kendi Kurbanlığında Diğer Bir Kimseyi Ortak Ettiğinde (Bu Caiz Olur Mu, Olmaz Mı) Babı . 6

16- Taksimde On Koyunu Bir Deveye Denk Sayan Kimse Babı 6


47- KITÂBU'Ş-ŞERÎKE

(Ortaklık Kitabı) [1]

 

1- Buğday Ve Benzerlerinde, Yol Arkadaşlarının Kendi Kumanyalarında, Paralar Dışındaki Ticâret Metanlarında Ortaklık;

 

Ölçülecek, tartılacak şeylerin taksimi nasıl olacak? Bunların tahmin ve oranlama suretiyle taksimi caiz olur mu?

Müslümanlar sakınca görmedikleri zaman –yâhud sakınca görmedikleri için- kumanyalarda onun bâzı parçasını tesadüfi olarak şu ortağın, bâzı kısmını da bu ortağın yemesi suretiyle, avuç avuç ve tutam tutam taksimi;         

Ve yine böyle altın ve gümüşün ölçme ve tartma olmaksızın tahmin ve oranlama suretiyle taksimi;

Bir de hurmada çift çift birleştirmek suretiyle yemek (konularıyle ilgili hadîsler) babı [2].

 

1-.......Câbir ibn Abdillah(R)'tan (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) deniz sahili tarafına bir askerî birlik gönderdi ve bunlar üzeri­ne Ebû Ubeyde ibn Cerrâh'ı kumandan ta'yîn etti. Bu birlik üç yüz neferden ibaretti. Ben de bunların içinde idim. Biz yola çıktık. Niha­yet yolun bir kısmında bulunduğumuz zaman azığımız tükendi. Bu­nun üzerine Ebû Ubeyde, bu askerî birliğin mücâhidlerine yanlarındaki azıkları getirmelerini emretti. Getirilen erzakı bir yere topladı ki, top­lanan erzak iki dağarcık hurmadan ibaret idi. Ebû Ubeyde bu hurma ile her gün azar azar vererek bizi geçindiriyordu. Nihayet bu da tü­kenmişti. Artık bizlerin payına her gün ancak birer hurma düşüyor­du. (Câbir bu vak'ayı anlatırken, Câbir'in râvîsi Vehb ibn Keysân:)

Ben Câbir'e:

  Günde bir hurma yetmez, dedim.                

Câbir:

— (Sen ne diyorsun?) Bu bir hurma da tükenince vallahi onun yokluğunun acısını da tattık, dedi ve şöyle devam etti:

— Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de gördük ki, deniz sahilinde küçük dağ gibi bir balık bulunuyor. İşte bu askerî birlik onsekiz gece bu balığın etinden yediler. Sonra Ebû Ubeyde bu balığın kaburgala­rından ikisinin dikilmesini emretti. İki kaburga kemiği dikildi. Sonra bir devesinin hazırlanmasını emretti ve bu hazırlandı. Sonra buna binen bir süvârî bu iki kemiğin altından geçti, fakat onlara dokunmadı [3]

 

2-.......Seleme ibnu'1-Akva' (R) şöyle demiştir: (Havâzin sefe­rinde) mücâhidlerin azıkları azalıp hafifleşmiş ve fakîr düşmüşlerdi. Bunun üzerine sahâbîler develerini kesmek hususunda (izin için) Pey-gamber'e geldiler. Peygamber de onlara izin verdi. Müteakiben bun­lara Umer kavuştu. Onlar bu haberi ona söylediler. Umer onlara:

— Develeriniz gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınız kal­maz, dedi.

Sonra Peygamber'in yanına girdi ve:

— Yâ Rasûlallah! Bunların develeri gittikten sonra, bunların hiç­biri (sağ) kalmaz, dedi.

Bunun Üzerine Rasûlullah da:

  "Öyleyse insanlar içinde nida et: Herkes geri kalan azıklarını

getirsinler!" buyurdu.

İçine konulmak üzere meşin bir sergi yayıldı. Getirenler bu yay­gının üzerine koydular, sonunda Rasûlullah ayağa kalktı, duâ etti ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî eyledi. Sonra sahâbîlere kaplarıyle gelmelerini emretti. Mücâhidler avuç avuç aldılar, nihayet (hepsi kaplarını doldurup) ayrıldılar. Sonra Rasûlullah (S) şükran makaamında

— "Eşhedu enlâ ilahe ille'llah ve ennîrasûlullah (= Allah'tan

başka ilâh olmadığına ve kendimin Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet ederim)" buyurdu [4].

 

3-.......Râfi' ibn Hadîc (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber (S)'in beraberinde ikindi namazım kılardık. Müteakiben devemizi boğaz­lardık. (Takrîbî) on parçaya ayırırdık. Gün batmazdan önce de piş­miş kebâblail yerdik [5].

 

4-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Hakîkaten Eş'arîler gazada azıklarını bitirirlerken yâhudMedine'de ailelerinin yiyeceği azaldığında hemen yanlarında­ki erzakı bir tek bez içine toplarlar, sonra bir kap içinde (ölçerek) ara­larında eşit olarak taksim ederler. Binâenaleyh Eş'arîler bendendir, ben de Eş'arîler'denimdir" [6].

 

2- "Herhangi İki Halitadan Meydana Gelmiş Ortak Bir Sürünün Zekâtı Hususunda Bu Halita Şirket Sâhiblerî, Kendi Aralarında Adalet Üzere Birbirlerine Müracaat Ederler" Babı

 

5-..... Enes ibn Mâlik şöyle tahdîs etmiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk (R) Rasûlullah (S)'in farz ve takdir buyurduğu zekât mikdârına dâir, Enes'e şunu da yazmıştır: "Herhangi iki halitadan meydana gelmiş ortak bir sürünün zekâtı hususunda bu halita (şirket) sâhibleri, ken­di aralarında adalet gereği birbirlerine müracaat ederler" [7].

 

3- Koyunların (Sayı İle) Bölünmesi Babı

 

6-.......Abâye ibnu Rifâa, dedesi Rafı' îbn Hadîc(R)'den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde Tihâme'den olan) Zu'I-Huleyfe'de Peygamber'in beraberinde bulunduk. Sefer hey'eti halkına bir açlık isabet etti. (Huneyn'de) birçok deve ve koyun da ele geçirmişlerdi.

Râfi' devamla dedi ki:

Peygamber (S) ordunun arkalarında kalmıştı. Sahâbüer acele edip ganimet develerinden, koyunlarından bâzılarını boğazlamışlar ve ten­cerelere yerleştirmişlerdi. Peygamber gelince emretti, tencereler dev­rildi. Sonra Peygamber ganimet malını taksim etti. (O günün rayicine göre) on koyunu bir deveye denk saydı.

Bu sırada develerden biri kaçmıştı. Onu ta'kîb ettiler, fakat bu kaçak deve ta'kîbçileri âciz bıraktı. Ordu içinde (ta'kîbe elverişli olan) at da pek az bulunuyordu. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta'kîb edip vurdu da bu sebeble Allah hayvanı dur­durdu. Bundan sonra Peygamber:

  "Vahşî hayvanların kaçakları gibi bu ehli hayvanların da mu­hakkak kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böy­le muamele ediniz (avlar gibi vurunuz)" buyurdu.

Dedem dedi ki:

— Biz yarın (zaman olur ki) muhakkak düşmanı umut eder, yâ-hud düşmandan endîşe ederiz (de kılıçlarımızı hayvan kesmekte kör-letmeyiz). Beraberimizde bıçak da bulunmaz. Bu hâlde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz?

Peygamber:

  "Bol kan akıtan her şey ile boğazlanır ve üzerine Allah 3ın is­mi de zikrolunursa, o kesilen hayvanı yiyiniz. Yalnız dişle tırnak müs­tesnadır. Bunun sebebini size muhakkak söyleyeceğim: Dişe gelince; o bir kemiktir (kesmez); tırnağa gelince, o da Habeşliler'in kesme âletleridir" buyurdu [8].

 

4- Arkadaşlardan İzin İstemedikçe Ortaklar Arasında Hurma Yerken İki Hurmayı Birleştirmemi Terk) Babı

 

7- ...... Cebele ibn Suhaym şöyle dedi:Ben İbn Umer(R)'den işit­tim: Peygamber (S) kişinin, arkadaşlarından izin istemedikçe (ortak­lar arasında) toplu olarak hurma yerken iki hurmayı birleştirmesini nehyetti, diyordu.

 

8-.......Cebele şöyle demiştir: Biz bir ara Medine'de bulunuyor­duk. O zaman bize bir kıtlık isabet etmişti. Abdullah ibnu'z-Zubeyr bizlere hurma veriyordu. Biz hurma yediğimiz sırada yanımızdan Ab­dullah ibn Urner geçerdi de bize: Peygamber (S) iki hurmayı birleşti­rerek yemekten nehiy buyurdu. Meğer ki, sizden biriniz mü'min kardeşine öyle çift yemeye izin vermiş olsun, der idi [9].

 

5- Ortaklar Arasındaki Ortak Mal Ve Metâ'ların Âdilce Bir Kıymetle Kıymetlerini T Atîn Eylemek Babı [10]

 

9-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle bu­yurdu: "Her kim ortak kölesinden kendisine âid payını âzâdlarsa -râvî aynı ma'nâda olan "sirken" yShuû "nasîben" kelimelerinden hangisini söylediğim terdîd ile bildirerek- âzâd edici, kölenin âdilâne bir kıymette (ta'yîn olunan) bedelinin tutarına mâlik bulunursa, kö­le (tamamen) âzâd edilmiştir. Eğer âzâd edici bu servete mâlik bu­lunmazsa, köleden âzâd ettiği, kendine isabet eden hissesini âzâd etmiş olur" [11].

Hadîsi Nâfi'den alan râvî Eyyûb: "Köleden âzâd ettiği mikdâr âzâd olur" sözü Nâfî'den gelmiş bir söz mü, yâhud Peygamber(S)'den gelen hadîsin içinde bir söz mü, bilmiyorum, demiştir [12].

 

10-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Herkim kölesinden olan hissesini âzâdetse, o kim­seye kendi malından (kalan kıymetini vererek) köleyi tamamen köle­likten kurtarması vâcib olur. Şayet âzâd edicinin malı yoksa, kölenin âdilâne kıymeti takdir olunur. Sonra köle (diğer ortağın payını ka­zanmak için) meşakkatsiz olarak çalıştırılır" [13].

 

6- Bâb: Ortaklar Arasındaki Taksimde Ve Maldan Pay Almada Kur'a Çekilir Mî? [14]

 

11........ Ben en-Nu'mân ibn Beşîr(R)'den işittim; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın (men' ettiği) sınırları üzerinde duran kimse ile, o sınırların içine düşen kimselerin benzeri, bir gemi halkının benzeri gi­bidir: Onlar gemi üzerinde kur'a attılar. Bâzısına geminin üstü düştü, bâzısına da altı (anbar kısmı) isabet etti. Geminin alt kısmında bulu­nanlar sudan almak istedikleri zaman yukarıdakilerin üzerine ugru-yorlardi. Bunlar (kendi kendilerine): Biz nasibimiz olan anbarda bir delik açsak (ezâlanmanuş) ve üstümüzde kilere eza vermemiş oluruz, dediler. Şimdi yüksek tabaka sâhibleri bu aşağı seviyedeki insanları bu dilekleriyle başbaşa bıraksalardı, hepsi helak olurlardı. Fakat on­ların (cinayet işleyecek) ellerini tutsalardı hem kendileri kurtulur, hem de mücrimleri toptan kurtarırlardı" [15].

 

7- Yetimlerle Ve Mîrâs Sâhibleri İle Ortaklık Babı

 

12-.......Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, ken­disi Âişe'ye Yüce Allah'ın şu: "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin..." (en-Nisâ: 3) kavlinin tefsirini sordu. Âişe (R) şöyle cevâb verdi: Ey kızkardeşi-min oğlu! Âyetteki "Yetimler" ile murâd olunan şu yetîm kızdır ki, o, velîsinin velayet ve vasiliği altında bulunup, mal hissesinde velîye ortak olur. Ve bu yetimin malı ve güzelliği velîsinin hoşuna gider. Bu sebeble velîsi ona, mehrinde adalet etmeksizin ve başkasının ve­receği kadar mehr vermeyerek, onunla evlenmek ister. İşte (bu âyet­te) o çeşit velîlerin kendi himayeleri altındaki yetime kızlarla, haklarında adalet ve onların mehrlerini en yüksek mikdânna yüksel­medikçe evlenmekten nehyolunup, bunlardan başka kendilerine ha­lâl olan kadınlardan evlenmeleri emrolundu.

Urve dedi ki: Âişe şöyle devam etti: Bu âyet indikten sonra in­sanlar Rasûlu İlah'tan sorup fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi:

"Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fet­vayı size Allah veriyor: Kendileri için farz yazılmış olanı (mîrâsı) on­lara vermediğiniz ve nikahlamalarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve (henüz ergin olmayan) küçük çocuklar hakkında, bir de ye­timlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda (işte) Kitâb 'da oku­nup duran âyetler! Hayırdan daha ne yaparsanız, şübhesiz Allah onu da hakkıyle bilicidir" (en-Nisâ: 127).

Allah'ın bu âyette "Kitâb'da size karşı okunup duruyor" diye zikrettiği, içinde "Eğer yetîm kızlar hakkında adaleti yerine getire­meyeceğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan diğer kadınlardan... nikâh ediniz1'' buyurduğu âyet, baştaraftaki birinci âyettir.

Âişe dedi ki: Diğer âyetteki, Allah'ın

= Nikâhlarını beğenip istemediğiniz yetîm kızlar" kavli de, herhan­gi birinizin himâyesi altında bulunan yetîm kıza mal ve güzellik az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bu mal ve güzelliği fakîr olan Öksüz kız ara rağbet etmediklerinden dolayı, malına ve güzelliğine rağ-

bet ettikleri yetîm kızları -adalete riâyet etmedikçe- nikâh etmekten yetîm velîleri nehyolundular [16].

 

8- Arazîlerde Ve (Ev Yâhud Bostanlar Gibî) Diğer Şeylerde Ortaklık Babı

 

13-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şufayı ancak taksim olunmamış her malda (carî) kıldı. Sınırlar konul­duğu ve yollar ta'yîn edildiği zaman şuf'a yoktur [17].

 

9- Bâb: Ortaklar Evleri Yâhud Diğer Şeyleri Bölüştükleri Zaman Artık Onlar İçin Dönme De, Şuf'a Da Yoktur

 

14-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) taksîm olunmayan her malda şuf'a ile hükmetti. Sınırlar konulduğu ve yollar belli edildiği zaman artık şuf'a yoktur [18].

 

10-Altında, Gümüşte Ve Kendisinde Sarraflık Yapılabilecek Paralarda Ortak Olmak Babı

 

15-.......Sehnân ibnu Ebî Müslim haber verip şöyle dedi: Ben EbıTI-MinhâTe, elden ele yapılan peşin sarraflıktan sordum. Ebu'l-Minhâl şöyle dedi: Ben ve benim bir ortağım'elden ele peşin ve vere­siye birşey satın aldım. Akabinde el-Berâ ibnu Âzib geldi. Biz hemen ona bunun hükmünü sorduk. O şöyle dedi: Ben ve benim ortağım Zeyd ibnu Erkam bunu yaptık ve bunu Peygamber'e sorduk. Pey­gamber (S): "Elden ele peşin olan şeyi alınız, veresiye olanı ise terkediniz" buyurdu [19].

 

11- Zımmî İle Ve Müşriklerle Ekincilik Hususunda Ortaklık Akdi Yapmak Babı

 

16-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S), Hayber arazîsinin çıkaracağı mahsûlün yarısı Yahûdîler'in olmak üzere, Hayber arazîsini işlemeleri ve ekmeleri için Yahûdîler'e verdi [20].

 

12- Koyunları Taksim Ve Bunda Adalet Etmek Babı

 

17-.......Ukbe ibnu Âmir(R)'den: Rasûlullah (S) Ukbe ibn Âmir'e, sahâbîleri arasında (vekâleten) taksim etmek üzere bir takım kurbanlık koyunlar vermiş. (Ukbe bunları taksîm edip) bir yaşında bir keçi oğ­lağı geri kalmıştı. Ukbe bunu Rasûlullah'a söylediğinde, Rasûlullah: "Onu da sen kurbân et" buyurmuştur [21].

 

13- Buğdayda, Yiyecek Maddelerinde Ve (Mülk Edinilebilecek) Diğer Şeylerde Ortaklık Babı

 

Ve zikrolunuyor ki, bir adam bir şeyi pazarlık ediyordu. Diğer biri ona göz işareti yaptı (o da onu satın aldı). Umer, o göz işareti yapanın pazarlık yapanla bir ortaklığı olduğunu gördü [22].

 

18-.......Abdullah ibn Hişâm(R)'dan haber verdi. Abdullah ibn Hişâm Peygamber(S)'e yetişmiş ve annesi (sahâbîyyelerden) Zeyneb bintu Humeyd kendisini (Mekke fethinde) Rasûlullah'a götürmüştü. Annesi:

  Yâ Rasûlallah! Oğlumla İslâm bey'atı yap! dedi. Rasûlullah:

  "O küçüktür" buyurdu ve başını sıvazlayarak Abdullah'a (be­reketle) duâ etti.

Yine yukanki isnâd ile torunu Zuhre ibn Ma'bed'den: Dedesi Abdullah ibn Hişâm onu çarşıya çıkarır idi de, çarşıdan erzak alırdı. Bu sırada ona (bazen) îbn Umer ile İbnu'z-Zubeyr kavuşurlardı. Bun­lar derhâl Abdullah ibn Hişâm'a: Bizi de (bu mala) ortak et. Çünkü Peygamber (S) senin için bereketle duâ etti, derlerdi. Abdullah da bun­ları ortak ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tamâm bir deve yükü (kâr) isabet ederdi de, o kârı eve gönderirdi [23].

 

14- Kölede Ortaklık Babı

 

19-.......İbn Umer(R)'den: Peygamber (S): "Her kim bir köle­deki kendine âid olan payı âzâd ederse, şayet onun kölenin bedeli kadar malı varsa, kölenin tamâmını hürriyete kavuşturması onun üzerine vâcib olur; Âdil bir kıymetle bedeli ta'yîn olunur, ortaklarına kendi hisseleri verilir ve âzâd edilenin yolu boşaltılır" buyurmuştur.

 

20-.......Ebû Hureyre(R)'den; Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Her kim bir köledeki payını âzâd ederseve malı da varsa, köle­nin tamâmı hürriyete kavuşturulur. Şayet âzâd edicinin malı yoksa, köle (diğer ortağın payını kazanması için) üzerine ağır gelmeyecek su­rette çalıştırılır" [24].

 

15- Harem'e Armağan Edilen Kurbanlık İri Hayvanda Ve Develerde Ortak Olmak Ve Bir Kimse Kurbanlığı Harem'e Gönderdikten Sonra Kendi Kurbanlığında Diğer Bir Kimseyi Ortak Ettiğinde (Bu Caiz Olur Mu, Olmaz Mı) Babı [25].

 

21-......Bize Abdulmelik ibn Cureyc, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan; o da Câbir'den; yine İbn Cureyc, Tâvûs ibn Keysân'dan; o da İbn Abbâs'tan olmak üzere haber verdi. O şöyle demiştir: Peygamber (S) zu'1-hiccenin dördüncü gecesi sabahında hacc niyetiyle telbiye edici­ler olarak Mekke'ye geldi. İhram vaktinde kendilerine umreden hiç­bir şey karışmamıştı. Biz Mekke'ye gelince Peygamber bizlere emretti. Biz de niyet ederek işlediğimiz bu hacc fiilini umreye çevirdik (ve temettü' hacc yapıcılardan olduk). Peygamber kadınlarımıza da halâl olmamızı emretti. Akabinde bu haccın umreye çevrilmesi konu­sunda insanların dedikodusu yayıldı.

Atâ geçen senedle dedi ki: Câbir: Artık bizlerden herbirimiz hacc ile ihram etmiş ve cimâyı yeni bırakmış olduğu için,erkeklik âleti menî damlatarak mı Minâ'ya yürüyecek? dedi. Ve Câbir bu fiili çirkin gör­düğü için eliyle erkeklik âletine, onun menî damlatmasına işaret etti. Câbir'inbu söz ve fiilleriyle o işten men' der olduğu haberi Peygam-ber'e ulaşınca, Peygamber hitâb edici olarak ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:

  "Bir takım grupların şöyle şöyle demekte oldukları haberi bana ulaştı. Allah'ayemîn ediyorum ki, elbette ben Allah'a onlardan da­ha itaatli ve daha takvîlıyımdır. Eğer hacc aylarında umrenin cevazı­nı işin sonunda (yânî şimdi) bildiğim gibi, işin başında (yânî ihrama girerken) de bilmiş olsaydım, kurbanlık sevketmezdim. Ve yanımda kurbanım olmasaydı (şimdi ben de sizler gibi) muhakkak ihramdan çıkardım".

Surâkatu'bnu Mâlik ibn Cu'şum hemen ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Bu hacc aylarında umre yapmak yalnız bize mi mahsûstur, yâhud ebedî midir? dedi.

Rasûlullah:

— "Yalnız bize mahsûs değildir, fakat (hüküm umûmîdir), kı­yamete kadar daimîdir" buyurdu.

Câbir dedi ki: Alî ibn Ebî Tâlib (Yemen'den) geldi. O ikisinden biri (yânî Câbir): Alî, Rasûlullah'ın ihrâmlandığı gibi Lebbeyk diyor­du. Diğer râvî îbn Abbâs ise: Alî, Rasûlullah'ın haccı ile Lebbeyk diyordu, dedi. Akabinde Peygamber Alî'ye ihramında sabit olması­nı emretti ve onu kurbanda ortak yaptı [26].

 

16- Taksimde On Koyunu Bir Deveye Denk Sayan Kimse Babı

 

22-.......Abâyetu'bnu Rifâa, dedesi Râfi1 ibn Hadîc(R)'den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde) Tihâme'den sayılan Zu'l-Huleyfe'de Peygamber (S) ile beraber bulunduk. Birçok koyun ve deve ele geçirmiştik. (Acıkdıkları için) topluluk (o hayvanların bâzısını ke­sip) etleri tencerelerde kaynattılar. Rasûlullah geldi ve o tencerelerin devrilmesini emretti ve tencereler devrildi. Sonra (Rasûlullah ganîmet mallarım taksim ederken) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Sonra o ganimet develerinden biri kaçtı. Toplulukta da pek az at vardı. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse onu ok atıp vurdu ve böylece Al­lah hayvanı durdurdu. Bunun üzerine Rasûlullah (S):

  "Şübhesiz vahşî hayvanların kaçıcıları gibi, bu hayvanların da kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle mu­amele yapınız" buyurdu.

Abâye dedi ki: Dedem şöyle dedi:

— Yâ Rasûlailah! Bizler yarın düşmanı ümîd ediyoruz, yâhud yarın düşmana kavuşacağımızdan endîşe ediyoruz. Beraberimizde bı­çaklar da yok. Bu takdirde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz?

Rasûlullah:

  "Bol kan akıtan her şeyle boğazlamaya acele et! Üzerine Al­lah'ın ismi de zikrolunduysa, artık o hayvanın etini yiyiniz. Yalnız diş ile tırnak (kesme âleti) değildir. Ve bunun sebebini size söyleyece­ğim: Dişe gelince, o bir kemiktir (kesmez). Tırnağa gelince, o da Ha-beşliler'in kesme âletleridir" buyurdu [27].



[1] Buhârî'nin Nesefî ve İbn Sebbûye rivayetleri böyle Besmele, Kitâb ve Bâb un-vânlarıyle gelmiştir. Rivayetlerin çoğu yalnız Bâbu'ş-Şerike; Ebû Zerr rivaye­tinde ise Kitâb ve Bâb ta'bîrleri olmaksızın, sâdece ''Fî'ş-Şerîk fî't-Taâm ve'n-Nehdi ve'1-Arûz" şeklindedir.

[2] Bâbdaki bâzı ta'bîrler:

eş-Şirk, lügatte nasîb demektir.Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur (Sebe': 22) âyetindeki şirk, nasîb demektir.

eş-Şerîke, lügatte şuyû' ve mücâveret suretiyle ihtilâttır.

"Mallarını (birbirine) katıp karıştıran ortakların çoğu mutlak birbirlerine haksızlık eder" (es-Sâd: 24) âyetindeki Hu-latâ, Şürekâ yân; ortaklar ma'nâsmadır.

Şeriat dilinde Şerîket: Birşey hakkında iki ve daha fazla kimselere hakkın subût ve ihtisası ve onların bu şey ile hukuken imtiyazı hâiz olmalarıdır. Seyyid Şerîf Ta'rîf ât'mda şöyle ta'rîf ediyor: Şerîket (Şirket), iki ve daha çok nasibin birbirinden ayrılmaz bir surette karışmasıdır.

Şerîket evvelâ Mülk Şerîketi, Akd Şerîketi diye ikiye ayrılır.

a. Mülk Şerîketi: iki kişinin bir şeye satın alma, mîrâs, hibe gibi mülk edinme sebeblerinden birisiyle yâhud sun'u olmaksızın mallann karışmasıyle yâhud iradeli olarak malların karışmasıyle mâlik olmasıdır. Bu mülk şirketi de ihtiyarî ve cebrî

kısımlarına ayrılır...

b.  Akd Şirketi; ortaklardan birinin diğerine: Sana şu İşte ortaklık ettim, demesi, öbürüsünün de kabul etmesi suretiyle vuku bulan akdî şirkettir... Bu akd şirketinin de Mufâvaza Şirketi, Inân Şirketi, Tekabbul Şirketi, Vucûh Şir­keti, Taam Şirketi... gibi birçok nevi'leri vardır. Tafsilâtı fıkıhlitâblarmdadır.

Nehd Şirketi'ni Âsim Molla şöyle ta'rîf ediyor:

en-Nehd: Nûn'un kesri ve fethiyle seferber olan yoldaşların kendi araların­da arifane, suretiyle bir seviyede tertîb edip çıkardıkları kumanyaya denir.

Kısmet, şeriat örfünde, yaygın hisseyi ta'yîn etmektir, yânî ölçek, tartı, ar­şın, metre gibi bir mikyas ile hisseleri birbirinden ayırmaktır. Bunun da çeşitleri

vardır...

Buhârî bu unvanında ölçek ve tartı mikyâslanyle taksimden Nehd'in yânî arifane suretiyle ortaklığın taksimi müstesna olduğuna işaret etmiş ve bunu ge­lecek hadîsle te'yîd .eylemiştir.

[3] Hadîsin başlığa delîlliği "Ebû Ubeyde bu askerlere azıklarını getirmelerini em­retti, azıkların hepsi bir yere toplandı" sözünden alınır. Azık her gün azar azar askerlere dağıtılınca Nehd, yânî kumanya ma'nâsmda olmuştur. Bunda oranla­ma taksimin zikri yoktur, çünkü onlar alışverişi ve bedeli irâde etmemişlerdir diye i'tirâz olundu. Buna şöyle de cevâb verildi: O azığın toplanmasından sonra askerlerin ondaki hakları müsâvî olmuş ve kendileri onu âdetin cereyanı üzere mucâzefe, yânî tahmîn ve oranlama ile almışlardır (Aynî).

Buhârî bu hadîsi Magâzî ve Cihâd'da; Müslim de Sayd'da getirdi.

[4] Hadîsin başlığa uygunluğu "Herkes geri kalan azıklarını getirsin.." emrinde­dir. Çünkü Peygamber azıkları onlardan eşit bir pay hâlinde olmaksızın aldı, biriktirdi; sonra oranlama olarak taksim etti. îşte erzakın bir araya toplanıp, sonra oranlama suretiyle taksîm edilmesi Nehd, yânî ortak kumanya mâhiye­tinde olmuştur. Nehd'in (kumanyanın) başlangıcı ortaklık, sonu kısmet, yânî taksimdir.

[5] Hadîsin başlığa uygunluğu "On kısma bölünür..." sözünden alınır. Çünkü bunda tartılacak şeyden oranlama olarak nasîblerin toplanması vardır.

[6] Başlığa delîlliği "Yanlarındaki erzakı bir tek bez içinde toplarlar, sonra bunu aralarında taksim ederler.." sözünden alınır.

[7] Hadîs başlığın aynıdır. Aliyyu'l-Kaarî'ye göre hadîsin ma'nâsı: "Ortak bir sü­rünün zekâtı iki ortağın birinden alındığında, onun, adalet gereği diğer ortağa müracaat hakkı vardır" demek olur. Buna göre hadîsin hükmü bütün şirketleri şâmil bulunur (Mişkaaîu'l-Mesâbih Şerhi).

Bunun tasviri şöyle yapılmıştır: Zekât me'mûru ortak bir sürünün zekât hakkını alırken, bu iki ortağın birisinden zekâtın tamâmını alırsa, veren taraf diğerine müsavat yânî adalet üzere müracaat edebilir.. (Kastallânî).

[8] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra Peygamber ganîmet mallarını taksim etti, on koyunu bir deveye denk kıldı" sözündedir.

Buhârî bu hadîsi Şerîket, Cihâd, Zebâıh Kitâblan'nda da getirmiştir.

[9] Hadîslerin başlığa delîlliklerİ apaçıktır, bunun biri Mezâlim Kitâbı'nda da geçmiş­ti.

[10] " et-Takvîm", tef'îl vezninde eğri bir nesneyi doğrultmak ve bir nesneye kıymet ta'yîn eylemek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.).

[11] Hadîsin başlığa uygunluğu "Âdilce bir kıymet..." sözündedir.

[12] Bu söz Nâfi'nin ise, bu kısım münkatı' ve maktu' olur; hadîsten bir parça ise mevsûl ve merfû' olur. Hadîsin tafsilâtı inşâallah Itk Kitâbı'nda gelecektir.

[13] Hadîsin başlığa delîlliği "Kölenin âdilâne kıymeti takdir olunur" sözündedir. Bu hadîse göre, taksîm İçin eşyanın kıymetlerini takdîr ve ta'yîn etmek caizdir. Bu konuda âlimler arasında ihtilâf geçmemiştir. Ancak ihtilâf, metâ'lann ve mal­ların kıymet takdiri yapılmadan taksîm edilmelerindedir. Âlimlerin çoğu ortak­ların rızâ ve muvâfakatlarıyle kıymet ta'yîni yapılmadan da taksîmin caiz ola­cağına kaail olmuşlardır

[14] Sorunun cevâbı hazfedilmiştir; takdîri, hadîsin de cevâblayacağı gibi "Evet, kur'a çekilir "dir.

[15] Hadîsin başlığa delîlliği "Bir gemi üzerine kur'a çektiler" sözündedir. "Diyebi­liriz ki devletin kaanûn koyma hikmetini, münevver tabakanın, halkın câhil ta­bakasını ma'rûf ile emr, münkerden nehyederek aydınlatmaya çalışmalarının içtimaî gereğini bu hadîsin tasvir ettiği bedî' şekilden yüksek hiçbir mütefekkir edibin kalemi tasvîr edemez" (Kâmil Mİrâs).

[16] Hadîsin başlığa delîlliği "Velîsinin himayesinde bulunup da velîsinin malına ortak olan yetîm kız" sözünden alınır.

[17] Hadîsin arazîlerde ve diğer şeylerde ortaklığın cevazına delîlliği apaçıktır.

[18] Hadîsin başlığa delîlliği taksimden sonra şuf'anın nefyedilmesinden dönmenin nefyedilmesi lâzım geleceği yönündendir.

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ben, bir ortağımla beraber birşey satın aldım" sö­zünden almır.

Ibn Erkam ile Berâ'nın Peygamber'den sordukları da semeni semen ile de­ğiştirmenin meşru olup olmadığıdır. Peygamber: Bir mecliste peşin verip almak suretiyle para değiştirmekte be's yoktur. Eğer müddetli olursa bırakınız, caiz değildir demiş oluyor.

[20] Hadîsin başlığa delîlliği, ma'nâsından alınır. Onda Yahûdîler'in Hayber ekinci­liğinde ortaklık akidleri vardır. Onlar zimmet ehli İdiler

[21] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs aynı sened ve aynı metin ile Vekâlet Kitâ-bı'nın evvelinde de geçmişti.

[22] Bu ta'Iîkı, Saîd ibn mensur senediyle rivayet etmiştir. Bundan karine bulundu­ğu zaman işaretle yetinilebileceği hükmü alınmıştır.

[23] Hadîs, mülk edinilecek bütün şeylerde ortaklık yapılabileceğine delâlet et­mektedir.

[24] Bu iki hadîsin başlığa delîllikleri meydandadır. Bunlar yakında da geçtikleri için daha fazla söze ihtiyâç yoktur.

[25] Başlığın ikinci kısmındaki "Izâ"nm cevâbı takdir edilecektir. Takdiri "Bu caiz olur mu?"dur. Bu sorunun cevâbı gelecek hadîsin sonundaki Peygamber'in sö­zünden bilinir. O da: "Peygamber^ Alî'ye ihramında kalmasını emretti ve onu kurbanlık hayvanda ortak yaptı" sözüdür.Buhârî bu bâbda Câbir ibn Abbâs'm Peygamber'in haccı hakkındaki hadîslerini getirdi. Bu hadîslerde Alî'nin İhra­mı, Alî'ye ihramında sabit kalmasını emri ve Alî'yi kurbana ortak yapması var­dır. Bunlar hakkında söz Hacc Kitâbı'nda genişçe olarak* geçmiştir (ibn Hacer).

[26] Burada Peygamber'in Medine'den kurbanlık sevketmesinin ardından ortaklı­ğın vâki' olmasının beyânı vardır. Peygamber'in sevkettiği kurbanlıklar altmış üç deve idi. Alî de Yemen'den Peygamber'e geldi; onun da yanında otuzyedı deve vardı. Böylece Peygamber'in sevkettiği develeri yüz oldu. Peygamber bun­larda Alî'yi ortak yaptı (Fethu'l-Bârt).

[27] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra on koyunu bir deveye denk saydı'' sözünde-dir. Hadîs yakında "Koyun taksîmi bâbı"nda geçmişti. Ancak Buhârî orada Alî ibnu'l-Hakem'den; burada ise şeyhi Muhammed'den senediyle getirmiştir.